19 Nisan 2009

relax stella relax

insanların
senin hakkında ne düşündüğü ya da
arkandan ne konuştuğu ile
çok fazla ilgilenmeye başladığın anda
gerçekten kendin olmaktan da
ödün vermeye başladığın
o tuhaf sürece giriyor olmalısın
dedim ona

ve ben bunu
gerçekten hiç düşünmedim
bir mekandasın
konuşuyorsunuz
saçma zırvalıklar
bir kaç cümle kuruyor
ve sonra üzerine
kimse hiçbir şey demediği için
"ben bi tuvalete gideyim abi" diyorsun
geri döndüğünde
birilerinin
bir şeyler hakkında bir şeyler zırvaladığını görüyor ve
yaklaşınca sustuklarına şahit oluyorsun

daha sonra
gecenin geç bir vaktinde
mekandan ayrılırken
durakta kalan son iki kişiden biri sana
masada sen yokken dönen
geyikten bahsediyor

napayım diyorsun ona
hakkımda ne düşündüklerini
gerçekten ciddiye alıyor olsaydım
kendim olamazdım
ve ayrıca
öğrenmek de istemiyorum bunu
kafa bile yoruyor sayılmam yani
ben kendimle ilgileniyorum
insanların benim hakkımda
ne düşündüğü ile değil

ve sonra
birden bire
yüzü değişiyor kahramanın
yani diyor
onların senin hakkında
düşündüğü şeyleri öğrendikten sonra bile
onlarla görüşmeye devam edeceksin
öyle mi?

sen diyorum ona
sen benim hakkımda ne düşünüyorsun
susuyor

ya da benim
onlar hakkında ne düşündüğümü
bundan bir ay önce
sadece onların anlayacağı bir tarzda
yazdığımı ve
o yazının yer aldığı fanzini de
kendilerine verdiğimi
biliyor musun

okumadılar
okumadılar ve sonraki diyaloglarımızda
kendilerine de söyledim
muhteşem olduklarını onların
benim aciz kaldığımı
büyüklülükleri karşısında

bu durumda aptal olan kim söyler misin?

ben yine de dedi bana
yerinde olsam
onlardan uzak dururdum

iyi insanlar olmayabilirler dedim ona
ama bir şekilde
bana verdikleri
yani kazandırdıkları
bilgi ve
paylaşımları
yadsıyamayız
bu durumda da
sene de bir veya
iki kez takılıp
derinlemesine analiz yapmadan
bir kaç sigara paylaşmanın
bir mahsuru olmamalı

ve sözünü ettiğin gibi
bir yakın ilişki de
söz konusu değil
onlar kendileri için
ne düşünüyorlarsa
ben de kendileri için
onu düşünüyorum
muhteşemler gerçekten
gerçekten muhteşemler
o kadar muhteşemler ki
benim bir salak olduğumu düşünüyorlar
ve ben de açıkçası
buna gülüyorum çünkü
ortada var olan bir gerçeğin
farkında olmayan bir taraf
diğer tarafı salaklıkla suçlarken
gerçeği bilen taraf, onların
ne kadar iğrenç ve
kendini beğenmiş ve
ikiyüzlü ve
sahte varlıklar olduğunu, bilip
bunu onlara söylediği halde
hâlâ tutup
“alo, abi görüşelim” diyorlarsa
bu biraz
kimin kime gerçekten ihtiyacı olduğunu
ve
kimin gerçekten aciz olduğunu
hmm
nasıl derler
neyse demesinler

hakkımda arkamdan söyledikleri
kötü yani aslında
gerçekten kötü

ama birinin size
ne olmadığını söylemesi
onun gerçekte
ne olduğunu ele veren
bir ipucu taşıyabilir


ve yüzüme aptal aptal bakıp
hiçbir şey anlamadım dedi
anlatılamadığımı söyledim bende
boş ver
dik

19 nisan 2009


16 Nisan 2009

uyusana

hasta olduğunda
seviniyorsan eğer
yataktan çıkmadığın için
annene uyduracak bir bahane
aramak zorunda kalmadığından
ve gözlerini açtığında
sabahın altısında
on dakika daha kestireyim gibi
bir tembellik hissi barındırmadan
uyumaya devam edebiliyorsan
rapor alırım düşüncesi ile
ve önemsemiyorsan doktorun vereceği
üç günlük istirahat için
işyerinin
dili çarmığa gerilesi şefi
sana sorduğunda
neyin vardı diye
yüzündeki
bişeyin yoktu demi
deme çabasındaki, alaycı sırıtışı
elindeki kağıdı uzatıp sadece
ona
susarak
uzanmak istiyorsan bi üç gün daha
evde veya sokakta
veya kar üstünde
yağmur altında
çöp bidonunda
kanlarla kaplı savaş alanlarında
dünya kupasının finalinde
veya yılbaşı günü güneş batmadan önce
uzanmak istiyorsan
sanki erişebilecekmişsin gibi huzura
boşlukta köşe kapmaca oynayan
zihninle beraber
üzerine yorganı çekip
“hâlâ hastayım anne” diyerek
telefonun baş ucunda olsa da
günün birinde sana
aynı yatakta
“uyusana” diyen sevgiline inat belki
sessiz kalarak yeni bir günün götüreceği
her şeye
ve bağnaz bir fikirle
hiçbir şeyin değişmesini beklemeyerek
tembelliğini ele verip
üç gün üç gece
ateşler içinde yanarken tenin
baş ağrın düş gücünü emerken
sıkılmadan kendinden
yorganın altında
ellerini bacaklarının arasına sokup
dizlerini karnına çekerek
güneşe veya aya aldırış etmeden
üç kat yorganı
başının üç kat üzerine serip
kefenin içinde kefen gibi bedenini
saklayıp her şeyden
görünmez bir adam olarak
orada öylece
kalmak istiyorsan eğer
aslında bu dizeleri yazmanın da
bir anlamı yoktur bence
okuyanlar için

çünkü çoktan boku yemişsindir ve
kimseden senin için canını dişini takıp
bir fedakârlık göstermesini bekleyemezsin

o yüzden uyanma bir daha
vakitli vakitsiz
ya da uyansan da
gözlerini açıp
rüyanda gördüğün şeyi
sana soracak olan
bir başka göz arama

16.nisan.2009



murder murder, my mind state

şimdi ben burada
çeşitli şekillerde öldürülmüş olan
adamların hayatlarını inceliyorum

kafaya tek kurşun
patlayan bomba
idam
işkence
intihar süsü
vesaire vesaire vesaire

ister istemez üzerinde düşünüyorum bunların
bize gösterilen olaylar diyorum
kendi kendime
bize gösterilen olaylar
gerçekte olan bitenin
kaçta kaçı?

şimdi ben burada
bir şekilde öldürülmüş olan
ve çoktan unutulan
adamların hayatlarını inceliyorum
tanımıyorum bu adamları
çoğunu tanımıyorum
adını bile bilmiyorum çoğunun
çocukları napıyor bilmiyorum
düşünceleri hâlâ dolaşımda mı bilmiyorum
okuyorum sadece
nasıl öldürüldüklerine bakıyorum
neden öldürüldüklerini tahmin edebiliyorum az çok

çenesini tutmamak
yani aslında cesur olmak
böyle diyelim şu işe
ne dersiniz?
cesur olmak!
silgisiz kalemle yazmak
olabilir değil mi?
ve inatçı olmak bir de
evet evet, inatçı olmak
hemen hemen hepsinin
bir diğer özelliği de
bu işten pek bir şey kazanmamak
tabii diğer tarafta
adil bir yaşam uğruna ölenleri de
kendisine boyun eğmedi diye
şehit saymayacaksa tanrı-nız

gerçekten pisi pisine
tüm bu cinayetler
pis bir şekilde
korkak bir şekilde
kalleş bir şekille
öldürülen insanlar

“e öldün işte salak” demişlerdir arkalarından
“o kadar şey yazdın da noldu?” demişlerdir
“ne değişti, sen öldün de bu uğurda?” demişlerdir
mesela Uğur Mumcu’ya demişlerdir bunu
eminim diyen olmuştur yani
“noldu susmadın da?” demişlerdir
“ne değişti?”

gazete arşivlerine bakıyorum şimdi
internetten gazete arşivlerine bakıyorum
gündemi takip etmeyen biri olarak
on sene geriden takip ediyorum sizi
ve görüyorum ki
değişen hiçbir şey olmamış

adamın biri
“ıssız adam’ı izlemelisin” diyor
ben de ona
“seyirci kalmak istemiyorum olan bitene”
diyorum

yani anlatabiliyor muyum meseleyi?
seyirci kalmaktan söz ediyorum
olan biten her şeye seyirci kalmaktan
ya da üç beş gün eylem yapıp
mesela “hepimiz ermeniyiz” diye bağırıp
sonra evlere dağılmaktan

hayır efendim, hepimiz ermeni falan değiliz aslında
hepimiz vicdanımızı rahatlatmak
ve biraz da çoğunluk içinde güvende kalarak
koro olmanın kamuflajı sayesinde
bağırıp çağırmak istedik
stres attık yani
slogan değil, stres!

sonra da evlere dağılıp
her gün ne yapıyorsak, onu yaptık
patronumuz bize “geri zekalı karı” dedi
biz de içimizden “orospu çocuğu” dedik

böyle yürüdü yani yaşam süreci
çoğumuz için böyle yürüdü
sonra da eve gelip çocuğumuzu sevdik mesela
onu dünyaya getirdiğimiz için gurur duyduk kendimiz ile
ve “senede bir gün” şarkısına nispet yaparcasına
sadece ölüm yıl dönümlerinde andık insanları
Bahriye Üçok’u mesela

“ekspres kargo tarafından ulaştırılan ve gönderici olarak ilmi araştırmalar vakfı'nın göründüğü kitap paketini saat 16.30 sularında kapısının önünde açmaya çalışırken, paketin içine yerleştirilmiş olan bomba patladı”

dehşet verici bir şey olmalı bu
dehşet verici bir şey
ama hayır
bizi dehşete alıştırdılar
artık her akşam bir cinayet izliyoruz televizyonda
her allahın günü
bir cinayet izliyoruz
senaryo gereği ölüyor birileri
işte ne bileyim, parada anlaşamıyor
başka kanalla anlaşıyor
tatile çıkmak istiyor
canı diziden çekilmek istiyor
ve ölüveriyor aniden
biz bunu izleyip gözyaşı döküyoruz
sonra gerçekten biri öldürülünce
hiçbir şey hissedemiyoruz
bunu da dizi-film sanıyoruz
gerçekten öyle sanıyoruz ama

algı düzeyimiz değiştirildi
bilinç düzeyimiz yok edildi
tepki mekanizmalarımız eritildi
artık haberlerde “bir çocuk intihar etti” denilince
rol icabı öldü diye düşünüyoruz
yani elbette direkt böyle düşünmüyoruz ama
birileri bizi buna alıştırıyor

çünkü tepemizdeki tepilesicelerin
aldıkları yeni özel uçak haberinden sonra
yaşamak istediğimiz hayatları izliyoruz
gerçekleri unutup mutlu oluyoruz böylece
bize sürekli yeni kahramanlar üretiyorlar
yeni mutlu aşk hikayeleri
yeni mahalle delikanlıları
modern robin hood’lar

ve ertesi gün işe giderken
yanı başımızda patlayan bir bombayla
kimin öldürüldüğünü merak etmekten çok
hayatta kaldığımız için şükrediyoruz
her şeye şükrediyoruz tanrısını satayım
beterin beteri var diyoruz
hiç olmazsa bir işimiz var diyoruz
hiç olmazsa karnımız doyuyor diyoruz
sonra günün birinde
oğlumuz veya sevgilimiz
bir hiç uğruna öldürülünce doğuda
allah belanı versin pkk diyoruz
allah belanı versin apo diyoruz
kürtleri sınır dışı etmeyi falan düşünüyoruz sonra
sanki tüm yaşananların nedeni
tek bir adammış gibi

başka nedenleri es geçiyoruz
süre giden savaşın kazanç kapısı olduğunu görmüyoruz
bizi kutuplara bölen kutup ayılarını görmüyoruz
sürekli didişiyoruz tanrısını satayım
sürekli özgürlük istiyoruz
sürekli barış
sürekli sağlık
ama anlayamadığımız şey
yaşayacak tek bir hayatımızın olduğu gerçeği
ve onu ertelediğimiz sürece
bizim için ölen insanlar
sizin de dediğiniz gibi
pisi pisine ölmüş olmakta

uğur mumcu mesela
adına dernekler açılan
anma geceleri düzenlenen
uğur mumcu

“karlı sokak'taki evinin önünde, arabasına konan c-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu vahşice ve kalleşçe katledildi.”

bu bana vahşice geliyor
bu bana insanlık dışı geliyor
bu bana oldukça trajik geliyor
yani olayın komik bir tarafı falan yok
saf olarak trajik
ve gerçek
ve olayların gerçek olması
sizi artık rahatsız etmiyor
çünkü televizyondaki
veya gazetedeki dünyanın
bir başka gezegende yaşandığını düşünmek
hoşunuza gidiyor

hayır öyle yapmıyor musunuz?
yani gerçekleri görebiliyor musunuz?
öyleyse neden isyan etmiyorsunuz?
çünkü korkuyorsunuz galiba
içeri alınmaktan korkuyorsunuz
sınır dışı edilmekten korkuyorsunuz
öldürülmekten korkuyorsunuz
ya da ailenizin başına
siz ortadan kaybettirildikten sonra
sinsi felaketler silsilesinin getirileceğinden
ya da size sunulan nimetlerin
satın aldığınız ürünlerin
elinizden alınmasından korkuyorsunuz
yani bir tazminat davasından korkuyorsunuz

ve gün geçtikçe sevmeye başlıyorsunuz
sahip olduğunuz her şeyi
arabanızı seviyorsunuz
evinizi seviyorsunuz
televizyonunuzu seviyorsunuz
bir gün birileri koşulları değiştirirse
bu rahat yaşamı da elinizden alırlar diye korkuyorsunuz

hiçbir şeye sahip olmayanlar da şükrediyor zaten
birilerinden hallice olanlar hallerine şükrediyor
adam asgari ücret alıyor
ve “hiç değilse bir işim var” diyor
hiç değilse bir işim var
evet haklısınız aslında
hiç değilse bir işiniz var
hiç değilse benim de bir işim var
yoksa yazamayabilirdim mesela
yoksa fanzin çıkaramayabilirdim
peki ya siz naapıyorsunuz?
yani kazandığınız parayla napıyorsunuz diyorum?

burada bir devrim düşü kurmuyorum
öyle bir şey olamayacak zaten
isyanlar ve savaşlar artacak
ve sonra mad max gerçek olacak
sonra tarih kaybolacak
sonra tüm bu teknoloji yerle bir olacak
sonra dünya kendini yenilemeye başlar belki
belki de hep bu olmuştur milyonlarca yıldır
belki de sürekli kendi kendine reset atıyordur insanlık
sonra da işte ne bileyim
tanrıyı icat ediyordur
adem ve havva gibi iki ilk insanı icat ediyordur
sonra işte kabil ve habil’i anlatıp
bir şeyleri hak etmiş olmak için
bir şeylerini feda etmen gerek diyordur

doğru olabilir bu
kısmen doğru olabilir
ama bana tamamen yanlış gelen birileri varken tepemde
hatta tepemde birinin olması yanlış gelirken
siz kendi kendinize yeni yeni tepeler inşa ediyorsunuz
sonra da böyle yazılar yazan adamları
ilgili diye gösterilen kurumlara şikayet ediyorsunuz
çünkü, ilgiliniz onlar sizin
ilgiliniz
ilgili kurumlarınız
ama benim başımda bir ilgilim yok ne yazık ki
çoğu ölen adamın başında da bir ilgilisi yoktu
sonra, sahip olamadıkları insanları öldürdüler
sonra düşüncelerine susturucu takamadıkları adamlar öldü
pisi pisine öldü ama
gerçekten pisi pisine öldü

ve ben, şimdi o adamları inceliyorum burada
canım sıkıldı inceliyorum
size ne kardeşim
elimde internet var
devletin yasaklarını delecek kadar bilgim var
sadece kendi ‘kendi’me ait olan bir iradem var
inceliyorum
sonra da dizeler inşa ediyorum
şiir mi bu, bilmiyorum
olmayadabilir şiir
şiir olmasın hatta
girdap koydum ben onların da adını
var mı itirazı olan?
dava kapanmıştır!

krizi bahane eden patronlar
ve yeni bir uçak alan kaçıklar
hayatlarını yaşamaya devam edebilir

ben sevmedim bana sundukları hayatı
o yüzden vır vır konuşuyorum
kara kutu gibi yaşıyorum ben
hayatın kara kutusu
duyduğu sesleri
gördüğü görüntüleri
ve yaşamak zorunda bırakıldığı köleliği
durmadan nakleden bir kara kutu

ki unutmayın ki
düşen uçaktan sonra açığa çıkar
hatanın kulede mi yoksa
kaptanda mı olduğu
ama siz, bunu bile
kılıfınıza uydurabilir
ve daima kazanabilirsiniz

çünkü aptal bir halk
kendilerine aptal diyen insanların
bunu niye söylediklerini düşünmektense
“kalp krizinden öldü” der geçerler
ve şükrederler daima
daima şükrederler
daha kötüleri de var çünkü
ve daha kötüleri gelmeye devam edecek
daha kötüleri
daha da kötüleri
kötülerin kötüleri
ve siz çalışarak özgürleştiğinizi düşünüp
hayatınıza kayanlara teşekkür edeceksiniz
size iş imkanı sağladıkları için

ama çivileri üzerinize çakıp
toprağın altına sakladıklarında sizi
yaşamış olmayacaksınız
öldürülen insanlar kadar

Not: başlık, 2pac’ın “Outlaw” (kanun kaçağı) adlı şarkısındaki bir dizesinden alınmıştır. o dizede, “tek görebildiğim cinayet, cinayet. zihin halim” der ve 7 eylül 1996’da, içinde bulunduğu araba taranmış, bir hafta komada kaldıktan sonra, 13 eylül 1996’da, sizin deyiminizle “bir hiç uğruna” geberip gitmiştir. zihin halini anlatan yüzlerce şarkıyı bize bırakarak…  öldükten sonra fikirleri tamamen çarpıtılıp ilahlaştırılarak... tüm öldürülen veya intihar eden insanlar gibi… çünkü birini ilah yapmak, onu ulaşılmaz, bizi de değersiz yapar… bu bir insan, bir heykel, veya “görünmez canavarlar” olabilir..

16.nisan.2009

kendimi beğenmiş

belki fazla küstah
ya da burnu büyümüş olarak
değerlendirileceğim
bu
şiir olarak
kabul görmeyen dizeleri
yazdıktan sonra

ama yazmak zorundayım
yazmak zorundayım çünkü
kendimi
fazlasıyla mahcup hissetmeye başladım

sizin o uzun
ve anlamlı
ve okunmaya değer olan
ama okumaya fırsat bulamadığım için
cevap bile yazmadığım
postalarınızdan

ki fazlasıyla
iyi niyetli bakıyorum meseleye şu an
ama aslında gerçek olan
bu işin biraz da
anlamsız olduğu

çünkü 
söz konusu sevgi veya nefreti
hakkedecek olan bir adamın
var olmadığı gerçeğini
kanıksamamız
her iki taraf için de
rahatlatıcı olacaktır

ben bunun farkındayım
yani
sizce kayda değer dahi olsa
işe yarar bir şeyler yapmadığımın
ben sadece
kendi ruhumu kutsuyorum burada
gördüğünüz üzere
kendi üzerime yazıp çizmek dışında
başka hiçbir şey yapmıyorum

ve bir de bunun üzerine
sizin benim üzerime karaladığınız
övgü veya kin dolu
kelimelerinizi çekmeye
hiç ama hiç gücüm yok

başka bir varlığa karşı duyulan
hayranlık duygusunun
nerden kaynakladığını bilmiyorum henüz
ama ben hayran olduğum
hiç bir koca ayağa
uzunluğu en az bir sayfa olan
mektuplar ya da
e-postalar atmıyorum
ya da onlara
sırf laf olsun diye
merhaba demek gibi
alışkanlarım da yok
ya da ya da ya da
daha da kötüsü
tutup ambjörnsen'e
aramızdaki diyaloğa güvenerek
"abi yarın ilk uçakla almanya'dayım"
demezdim
eğer almanya'ya
gidecek olsaydım

anlatabiliyorum umarım
ve umarım anlayabiliyorsunuz
ve umarım benim
kendini beğenmiş bir
domuz olduğumu düşünüp
nefret etmezsiniz
ki gerçekten ama gerçekten
nefret etmeye bile başlasanız
bu değişiminiz ve
içsel tavrınızla ilgili bile
bir üzüntü hissetmezdim

ki işin doğrusu da
bu olmalı bence
yani gerçek çevrenizde bile
var olmayan insanların
size karşı olan tepkilerine göre
bir duygusal değişim
veya üzüntü içinde
olmamak

anlatabiliyor muyum?

7 sayfalık posta da nerden çıktı john?
benim o kadar vaktim yok
benim sana o kadar uzun cevap yazabilecek kadar
hassas ve düşünceli
bir ruhum da yok



kendini bana anlatma
bunun yerine oturup
bir şeyler karala mesela
ve onu da bana gönderme lütfen
okuyamam
yani gerçekten okuyamam
çünkü
çünkü ben kitap bile okumuyorum pek fazla
senin yorumun bu

gözlerim hassastır
egom şişmiştir
ve kendim dışında
hiç kimsenin yazdığına
değer vermem

bunu diyorsun bana sonra da
ben de senin söylediğini tekrar ediyorum işte

yazdığına karşılık
hemen akabinde
hiç bir cevap yazmadım diye
ki sana cevap yazmak için e-postamı açtığım sırada
okuyabileceğim kadar kısa olan
bir nefret mektubu döşediğini görüyorum

neden?
çünkü insan bağımlılığı
ve kendini
kendinden daha üst gördüğün
bir başka insana sunma
ve değer görmeyi bekleme
ve sonucunda
kendini başka biri üzerinden olumlama
ilk anda
tamamen fiyasko ile sonuçlanmayacak dahi olsa
sonucunda bir özgüven yitiminin
açığa çıkmasına sebebiyet verecektir
ki işin başında da
o özgüven oluşmadığı için hissedilir
karşı taraf tarafından olumlanma ihtiyacı

umarım anlatabiliyorumdur
ve umarım kızmıyorsundur
insan insanın kurdu olmadan önce
kendi kendinin kurdu olur
bunu unutma
ve başına gelen hiçbir şeyden dolayı
tanrıyı
anneni
sevgilini
veya arkadaşlarını suçlama
her şey senin elinde
sistemin izin verdiği ölçüde
ve imkanlar dahilinde
bir çok ihtimalden birini seçip
kendi yolunda ilerleyebilirsin
veya benim gibi
tamamen kaybetmeyi göze alıp
her şeye karşı durabilirsin
seçim senin seçimin
ve sonucu da sen belirleyeceksin
sonucunda nasıl hissedeceğin de
sadece sana bağlı

hissettiğin duygular
başına gelen olaylardan ve
çevrendeki insanlardan çok
sende var olan
özgüven ve
bilinç ile ilgilidir
krishnamurti, bu sıralamayı
deneyim - bilgi – bellek - düşünce – hareket
olarak sıralar
ben bu sıranın sonuna
duyguyu ekliyorum
ve bu evrede
hissedilen acının
gerçek nedenlerden mi
yoksa
kendini olumlatma ihtiyacını doğuran
yanlış yalnızlıktan mı
kaynaklanlandığı
açığa çıkar

yanlış yalnızlık diye
sözünü ettiğim şey
tam olarak yalnızlığı kanıksamaktan
duyulan korku ile ilgilidir
ve bu korku
yaşamı zorlaştıran
ve hareket alanını kısıtlayan
ve içten gelen itkileri saklamamıza yol açan
bir korkudur
sonrasında
bir öğretmen
yol gösterici
veya ideolojiye
bağlı kalıp yaşamayı
tercih edebilirsiniz



oysa
geçmiş geçmiştir ve
gelecek henüz gelmemiştir
an dışında var olan
hiç bir gerçek
tam olarak gerçek değildir
ve anlık duygular dışında
geriye kalabilecek tek şey, acıdır
ve bu acıyı hissetmek yerine
bir arayış veya
kaçış içine girdiğimiz takdirde
doğal sonuç
bir başkasında
kendimizi aramamıza yol açar
ve hiç bir insan
bir diğer insanın aynası durumunda değildir
hepimiz farklı
ve bir o kadar da dengiz

ve denkliğimizi bozanlarla savaşmak yerine
küçük meseleler üzerine
birbirimizle savaşıyoruz

evet evet evet
senin için bir dâhiyim thomas
kabul ediyorum bunu
dâhi ben
teşekkür ediyorum bu yüzden sana
ama neden
sadece teşekkür edebildiğim için
yani nezaketen değil de
içimden geldiği için
bir teşekkür ettiğimde
ağzıma sıçıyorsun bilmiyorum
hayır biliyorum bunu
bunu bilmeyen sensin
düşüncenin farkında değilsin
düşüncenin nasıl oluştuğunu bilmiyorsun
bilincinin nasıl işlediğini
nasıl hareket ettiğini
ve neden acı çektiğini bilmiyorsun
bunu sana öğretemem
hiç kimseye hiçbir şey öğretemem

çünkü deneyimler sonucu oluşan
bilgi ve bilinç ve algı ve duygu
öğretilebilir şeyler değildir

o yüzden lütfen ama lütfen
sen ve senin gibi insanlar
önce sevip sonra nefret eden insanlar
önce övüp sonra küfür eden insanlar
her iki durum için de
bir üzüntü veya sevinç hissetmediğim için
beni suçlamasınlar

ben ruhumu bıçaklayanlarla bile
bir kavgaya tutuşmuyorum
size karşı ne yapabilirim?

asıl sorunum
büyük başlarla benim
büyük başların vurdumduymazlığı ve
doğal yaşamı felç eden
otoriter ve bencil
düşünceleri ile
epidemik bir mikrop gibi
bulaştırıyorlar bu hastalıklarını
en sıradan adama kadar

onlarla savaşmayı yeğlerim
sizin gibi mesnetsiz ve
yüreksiz cengaverlerle
kişisel bir savaşa girmektense

ama bu uzun ve
bir o kadarda sıkıcı şiiri
yazmak zorunda kaldığım için
kendimi rahatsız hissediyorum
yani gerçekten rahatsız
bencil
düşüncesiz
kaba

ve insan bazen
bazı durumlarda
ve bazı insanlara karşı
kendini veya
çevresindeki bir şeyi
korumak adına
küstahlaşabilir
ve küstahlık
hakkedenlere karşı kullanıldığı takdirde
işe yarar bir
duvar örer

ve o duvarın arkasında da
yine aynı saçma hayatı
tüm sıkıcılığıyla
yaşamaya
devam edersiniz
yerinizde saydığınızın
bilincinde olarak
başka şansınız yoktur
tanımadığınız
hatta yüzünü bile görmediğiniz insanların
hakkınızda düşündükleri için
veya hakkınızda hiçbir şey düşünmedikleri için
oturup kederlenmek
gerçekten ama gerçekten
tam bir saçmalıktır
ve bu saçmalık
kendi ruhunuzu
ıskalamanıza
ve kendi kendinize yarattığınız
sahte bir üzüntüden dolayı
acı çekmenize yol açar

ve bu sahte acının nedeni
gerçek acıdan ve
içinde bulunduğunuz boşluktan
kaçma çabasıdır
ve genel durumun tersine
bu gibi durumlarda
kaçanı kovalayan bir
başka kaçak
takibe maruz kalmaz

16 nisan 2009