on yıl
önce - elli yıl sonra
şimdi. gecenin bir yarısı. karanlık bir
odada oturmuş, bekliyorum. ve tuşlara basıyorum sakince. aynen piyano çalar
gibi. ritim. akış. boşluk ve hiçlik ve anlam. evet anlam. üzerinde pek fazla düşünülmemiş
cümleler.
ve ister
istemez. zihnim. on sene öncesine geri dönüyor.
o deli dolu zamanlar. serserilik yapmanın, daha kolay olduğu, ve hiçbir şeyin umursanmadığı, mucizevi geceler. bir tren yolunda,
bucada, tek başına içilen
ve tek başına geçirilen
saatler.
değişen birşey yok aslında. sadece, biraz daha bitmişsin. ruhen ve bedenen. hepsi bu.
hâlâ düşünmüyorsun geleceği. o zamanlar da düşünmüyordun.
hiçbir şeye inanmıyorsun hâlâ. o zamanlar da inanmıyordun.
ve hiçbir şey hissetmemeye zorluyorsun kendini, tıpkı on sene önce olduğu gibi. ve biten her şey, geri sarıp, tekrar ediyor. tekrar tekrar patlıyor flaşlar. ve resimlere bakıyorsun da, pek değişmemiş, manevi tablo.
aradan geçen zaman değil sadece aslında. bir çok insan ve bir çok aşk ve bir çok kum torbası var. pardon, aşk için, bir çok kelimesini kullanamayız aslında. geriye kalan ne varsa, fazlasıyla fazla. ve ağır geliyor artık, içindeki odada biriken, toz parçaları.
bir
sigara yakıyor
ve öksürüyorsun ve kalbin "dur" derken
sana, "sen dur" diyorsun ona. dur allahın belası. dur artık. durman gerekiyor. hiçbir şey hissetmemelisin. neden atıyorsun ki. neden heyecanlanıyorsun ki arada bir hâlâ. dur lütfen. lütfen dur artık. yoksa beni sevmiyor musun?
on sene öncesini düşünüyorum. ister istemez yapıyorum bunu. ve aradan geçen, yaklaşık dörtbin gün sonunda, nereye vardığına bakıyorsun. bir direğe tırmanmak yerine, etrafında dönmeyi seçmişsin sanki. ve artık başın da dönmemeye başlamış, bu döngüden. kurulu bir düzenek gibi, git-gel konya altı saat gibi. gibi gibi gibi. herşey "gibi" zaten. aslen hiçbir şey gerçekten var değil. fotokopi anılar. birbirinin benzeri ve gittikçe de, yani tekrar ettikçe, olaylar, yıllar, hayat, tekrarların daha kötü bir kopyasını elde etmekten başka, işe yaramamış, yaşamış olman.
"on
sene önce daha
iyiydi be" dedi bugün bir dostum. harbi lan dedim ona, hakketten ha, daha iyiydi. daha
iyi ve daha özverili.
umut etmiyorduk ama özeniyorduk. kendimiz için özen gösterdiğimiz bir hayatımız vardı. sonra noldu? sonra hiçe sayıldığımız için hiç olmaya alıştık ve kendimizin farkına varmamaya başladık. işte aynen böyle, yaşanan hikaye...
"girdap
çok iyi
yazıyorsun".
yok ya? valla mı?
napayım yani?
napmam gerekiyor söyler
misin? teşekkür mü etmeliyim bu yüzden sana? yani ederim, gerçekten teşekkür ederim ama, napmalıyım bilmiyorum. gerçekten bilmiyorum. sorun ne onu bile
bilmiyorum tanrısını satayım. ve iyi falan da yazmıyorum. deli hikayeleri, bunların hepsi..
değer görmek mi? yani yazarlık serüveninde bir başarıya ulaşmak, bizi mutlu edicek mi? başarı? belki para? olabilir mi? neyi farklılaştırır ki, seni kaç kişinin okuduğu? yeni bir insan tanımak neyi değiştirir söyler misin? hayır seninle görüşemem, çünkü görüşmek istemiyorum. hayır dost olamayız. hayır bir sevgiliye ihtiyacım yok. hayır sevişemeyiz. hayır hayır hayır. sıkıldım artık hayırlarımdan, hayırlısı olsunlarımdan, ve daha bir çok. o kadar çok ki, yaza yaza bitiremedim yani. bitmez de
zaten.. allah'ın
inayeti sayesinde, hakkından geleceğim kendimin. yakındır
zafer şarkılarım. bir sigara, sonra bir sigara daha...
"girdap
çok matrak
bir herifsin ha, güldürüyorsun beni sürekli". doğru, matrağım. hiçbir şeyi, ciddiye alabilecek kadar önemseyemiyorum çünkü artık. her şeyle taşak geçiyorum. başta kendimle. çünkü yok başka, yapacak birşey, eroini denemek dışında. ki bi o kaldı zaten, denenmemiş kaçış tüneli kazısı olarak. zaman, sadece zaman.
ruhunda,
onarılması mümkün olan, hiçbir şey kalmadığında, güzel bir gelecek ve mutluluktan ve kurtuluştan söz eden, hayır cemiyetine mensup insanlar, o kadar iğrenç geliyor ki insana.
güzel bir dünya düşü? yok öyle birşey. kendinizi boşuna kandırmayın. kapitalizm kendi başını yiyecek sonunda. sonra da çok daha kötüsü gelicek. dünya bitiyor, az kaldı...
ve daha
daha kötüsü ile de ilgilenmiyorum ben. çünkü ortalıkta, fazlasıyla aptal olan, bir taraf var. o aptal,
benim tarafım
da olabilir ayrıca.
yani kim daha salak bilmiyorum ama, ben olabilirim. çünkü önünde, diğerlerine göre, çok daha fazla para, ün ve kadın, kazanma şansı ve potansiyeline sahipken, "hasiktirin
lan ordan" deyip, burnunun dikine gidiyor ve bundan da hiç şikayet etmiyorsun.
sonra bir
dangalak gelip, fazlasıyla depresif olduğumdan dem vuruyor. ben de gülüyorum buna, çünkü saçmalık bu, çünkü bilinen öğretilerinize göre, teşhis koyamayız bu halet-i ruhiyeye. ve ben bu durumun adına, tırlatmak diyorum. bu, depresyon ya da başka bir saçma dürtüten değil, tamamen gerçek olanı görüp, kabullenip, sonrasında tüm algı mekanizmalarının iflas etmesinden kaynaklanan, bir delilik
hali. sonra da işte,
herşeyle dalga
geçiyorsun,
insanlar arasındayken.
ve gülüyorsun, gülüyorlar. girdap çok komik bir adamdır. gülelim bare...
gülmek iyidir aslında, olan biten herşeye, çünkü fazlasıyla komik bir dünyada yaşıyoruz. trajikomik. trajik.
"ölünce yakılmamızı istiyorum.
ve küllerimin küllerine karışmasını
bir
kutuya konulmamızı istiyorum
ve denize
atılmamızı"
bu salak şeyi yazdığımda, on sene öncesindeydik zamanımızın. ve şimdi, buradan, dikiz aynama bakınca gördüğüm şey, geçmiş zaman tünelim, o kadar da komik ya da eğlenceli ya da süper gelmiyor bana, şu an gelmiyor, çoğu zaman gelmiyor, ve adamın biri kalkıp, "çok iyisin ya" diyor, "süpersin". hani nerdeyse inanıcam ve kahkaha atıcam yani.
sigara
sigara sigara. yani aynen "figaro figaro figaro" gibi.
kalbimin
attığını duyabiliyorum ben. hızlanıp yavaşladığını içerde. kan dolaşımını da hissedebiliyorum. giderek yavaşladığını. ve tamamen manyamış bir doktor, bunları çeşitli tahlillerle söyleyince, "ya gerek yoktu bunlara,
sorsaydın
söylerdim
ben" demiştim,
kızdı bana. haklı olabilir. herkes haklı olabilir. herkesi haklayabilirim ayrıca. o yüzden durmadan üzerime akın eden sinekler ordusuna, bir şey diyeceğim, benimle uğraşmak yerine, oturup adam gibi kendi derdinizi
yazın. sıkıldım artık sizin bitmeyen sataşmalarınızdan. tepem atarsa, gerçekten amınıza koyabilirim, tek bir cümle ile. anlaştık mı? benimle uğraşamazsınız, bunun farkına varsanız iyi olur. farkına varsan iyi olur, bay lethe. ve bu ismi
haketmiyorsun da bence.
lethe
nehrine bir gezi düzenlemek
istiyorum. başka
bir şansımız kalmadı sanırım.
ya da
izlanda. o sonsuz beyaz boşlukta, yürümek
sonsuzluğa,
kaybolmak, donmak, gömülmek,
ve erimek sonra. yakılmaktan daha iyidir belki bu.
soğuk, alabildiğine soğuk bir mağarada, karların altındaki bir mağarada, tek başına yaşayıp, duvarlarına, ilk insanlar gibi, resim yapmak
istiyorum. sonrada, mağaranın
kapısına düşen bir çığ sonucu içerde mahsur kalmak. doğal karadelik bu olmalı. ki düşününce, şu an, gelinen noktadan, varılacak sonuç da, bu durumun, allegorik bir anlamda, gerçekleşiyor olduğunun, kanıtı bence.
on sene önce. elli yıl sonra
bir kazı çalışması. ve keşfedilen hiç
hoşça kalın sevgili sevgililer
3 temmuz
2009