18 Ocak 2013

sigara içmeyenler genç yaşta ölür

uyandı. bir sigara yaktı. sonra bir sigara daha. ve yataktan çıkmadan üst üste kaç sigara içtiğini saymadı. çok olmalı. son kez elini uzattığında pakete, bir tane daha, sonra kalkacağım, düşüncesi ile, eli boş sehpanın üzerinde gezindi. kafasını çevirince hatırladı, birkaç dakika önce son sigarayı içip, paketi de buruşturup duvara fırlattığını. kötü bir gece geçirmiş değildi, hayır kötü bir rüya da görmemişti. sadece, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı, birçok şey hatta, ve neyin yolunda gittiğinden çok, yolun neresi olduğunu düşündü. bazen, bazı şeyler, yolunda gitmese de giderdi yine de bir şekilde, ilerleme kaydederdi yani, yolunda olmasa bile, hedeften uzaklaşmış olsa bile, bir hedefi olmasa bile, devinimi olurdu, en azından

duruyordu her şey. her geçen gün, bir öncekinden farksız bir renkte geçiyordu. geçmediğini düşünüyordu. günün aslında geçmediğini, döndüğünü, sabah akşam gece sabah akşam gece, her şey aynı, her şey hâlâ aynı 

telefon çaldı. annesi. konuşabilecek kadar konturu yoktu annesinin, ama yine de uzun uzun çaldırıp duruyordu saatlerdir, günlerdir hatta, günlerdir her sabah aynı saatte. uyandırmak için. uyandırabilmek için. kalktı, çalan telefona bakma nezaketini göstermeden, üzerindeki battaniyeleri telefonun bulunduğu sehpanın üzerine atarak. ereksiyon halindeydi. oysa bir aydır, elini bile işemek dışında götürmemişti sikine. evliydi aslında, her ne kadar karısı, son üç aydır annesinin evinde olsa da, kimliğinin medeni hal kısmı hâlâ evli olarak gösteriyordu onu. parmakta yüzük yok. satmıştı yüzüğü. ama çocuk var. onu satamamıştı. satmak istemişti ama, en azından düşünmüştü bunu, daha beş aylıkken çocuk, zengin bir aileye, para değil de, huzur karşılığı satmak, ona iyi bakacaksınız değil mi sözleri ile. yapmamıştı, yapamamıştı ve iyi de bakamamıştı çocuğa. kadına da bakamamıştı. bir işi yok, işi olmadığı gibi, günün birinde bir iş bulacağına dair umutları da yok. kırk yaşında. ve hayatının sonuna kadar iş bulamayacağına dair inancı tam. umutsuzluk bazen, sağanak yağmurdaki tek bir ışık demeti ile gücünü yitirir, ama o ışık demetinin görüneceğine dair umudunu kaybettiğinde, herkesin yüzyılın güneş tutulmasını net bir şekilde izleyebileceği günü bile perdeler örtülü bir şekilde boş odada orospu ilham perileri ile sevişerek geçirirsin, ve içine boşalır alayı birden, üç kelimelik cümleler ve yarım kalmış öykülerle terk ederek seni

tuvalete girdi. eşofmanını ve baksırını indirdi. çömeldi. alaturkaydı tuvalet. alafranga olan hiçbir şeyi sevmiyor, sevmediği gibi alışamıyordu da. çömeldi. işi bittiğinde elini tuvalet kağıdına atınca, onun da tükendiğini gördü. ha siktir dedi dışından, içinden ya da. kendi sözcüklerini duyamayacak kadar düşüncelere gömülmüştü. aksi gibi suyu da kesmişlerdi dün. ha siktir dedi bir kez daha, haklılar dedi, tanrı bile verdiği havanın karşılığında isteklerde bulunduğuna göre, toplumun ya da devletin, ya da hayatımızı basitleştirdiği söylenen modern yaşam tarzının da sunduğu imkanlar karşılığında bedel istemesi normal olmalı dedi. dedi ama bunu, sesli düşünüyordu. düşünmüyor da, kendi kendine konuşuyordu. sürekli olarak kendi kendine konuşuyordu son bir aydır, çünkü boş eve, boş odaya, onu ısırabilecek bir yakarca bile girmiyordu, değil ki karısı gelsin, çocuğunu da alıp. elini ve kıçını bulduğu bir bez parçası ile sildi. bez parçasını, içinde sadece sigara paketleri olan çöp kutusuna attı. odaya döndü tekrar. telefon hâlâ çalıyordu, ısrarla, uzun uzun. meşgule alıp geri çağrı attı. anca bunu yapabiliyorlardı annesi ile haberleşmek için. uyan, uyandım. dırılılı dırılılı.. uyandın mı gerçekten. uyandım ya işte. dırılılı dırılılı

evi yakındı ailesinin. evden çıktı. ailesinin evine kadar yürürken, öğrencilere baktı, ilkokul öğrencilerine. oğlu bu sene okula başlayacaktı. başlayabilecek miydi gerçekten? bilmiyordu. başlardı herhalde. gelecekle ilgili olası ya da olması gereken ya da olması istenen her şey, para adlı bir duvarla örülü gibi geliyordu ona. ve para onda yoktu. bir sürü kağıt parçası vardı gerçi evinde, kardeşinin yazdığı saçmalıklar, üzeri karalanmış bir sürü kağıt parçası. ama onları bakkala verip, iki ekmek üç yumurta alamazdı. bir şiire iki kilo şeker yazmıyordu fiyat etiketlerinde. ve üç yıldır bir iş bulamamıştı. iş seçtiği yoktu halbuki, ekmek bulamazlarsa pasta yesinler tarzı bir durumdan öteydi işsizlik hali. bir iş bulmuş olsa her isteneni sorgusuz sualsiz yapabilecek bir hale gelmişti, yeter ki işten çıkarmasınlar. canımı alabilirsin, ruhumu da hatta, yeterki işten çıkarma.

eve geldi, ailesinin evine. üç kez kredi çekmişti babası onun için, iki kez de ablası, iki kez de kardeşi, ve onların da artık ekmek almaya parası kalmamıştı. üstüne bir de sigara. sigara önemliydi, hatta dünyadaki her şeyden daha önemli. bunu anlayamazdı o kafalarını hiç acımadan kesebileceğim -ve bu ifademden dolayı yargılanmam esnasında bir sigara molası isteyerek durumu renklendirmek istediğim- denyomatik hükümet yetkilileri. gene zam gelmişti sigaraya ve gene zam geleceği söyleniyordu. eve geldi

kapıyı açmadı kimse. saat onbirdi ve kapıyı kimse açmadı. sabah sekizden beri çaldırıyordu telefonu annesi. üç saat. bir üst katın ziline bastı, yaklaşık beş dakika sonra, çünkü telefon hâlâ çalmaktaydı. üst kattaki hatun balkondan kafasını sarkıtıp, durumu anlattı. ambulans gelmişti. babasını hastaneye kaldırmışlardı. falan filan. hikayenin geri kalanını dinlememek için, tamam anladımlarla kesmeye çalıştı faslı ve şimdi siz de tamam anladımlarla kesebilirsiniz, okumayı, hep aynı terane, değişik bir şey yok, biraz polisiye, ya da bir aşk öyküsü, işin içine biraz da cinsellik de kat adamım, ve klasik cümle yapısı kullan, bu ne böyle

kapıyı açmadı kimse. ve üst kattaki hatun durumu izah etti. elini cebine atmadı. hangi hastane olduğunu biliyor olsa da, oraya kadar yürümek, iki saatini alacaktı. yürüyecekti yürümesine, beş saat da sürse, hatta ömrünün geri kalanını o hastaneye yürüyerek harcayacak olsa bile, yürüyecekti. ama önce bir sigara içmesi gerekiyordu. sadece bir sigara.. basit yani. ve yoldan geçen ve elinde sigara olan, yaklaşık on kişiye sordu. yok. yok. yok çünkü sigaraya zam geldi abi, ve daha da geleceği söyleniyor. yok. ve babası sigara yüzünden hastanede yatıyor olsa bile, yani doktorlar öyle söylemiş olsa bile, adı gibi emindi babasının sigara içmeden o yaşa kadar gelemeyeceğine. ve eskiden, herkes herkese, sigara alıp verebiliyorken, şimdi, bir vapurda bile, bu keyiften bizi mahrum etmişlerdi. çünkü onlar, ve onların adamları, misvaklı ağızları ile güzel kokan dini bütün bir müslüman halktan çok, ekmek alacak parasının dahi olmadığı insanları görerek haline şükredip, isyan barındırmadan ölümüne dek çalışan kölelerin, düşünü kuruyordu. ve köleler, uzun yaşamalı ve sağlıklı olmalıydı. ve bir cümlenin “ve” ile başlayamayacağını söyleyen dallama, bir sonraki öyküm senin ile başlayabilir.. ve dahası, yürüdü işte adam, tanıyorum adamı, götümden uydurmadım. üç sokak ötemde oturuyor. ve bir işi var şu an, günde on dört saat çalıştığı. çocuk okula başlayacak bu arada, burs kazandı benden. hiç olmazsa sigarama zam yapan lavukların emirleri karşılığı sağladıkları yardımlardan faydalanmayacak. bitti. bi sigara yakalım

18.ocak.2013