uyandı. bir
sigara yaktı. sonra bir sigara daha. ve yataktan çıkmadan üst üste kaç sigara
içtiğini saymadı. çok olmalı. son kez elini uzattığında pakete, bir tane daha,
sonra kalkacağım, düşüncesi ile, eli boş sehpanın üzerinde gezindi. kafasını
çevirince hatırladı, birkaç dakika önce son sigarayı içip, paketi de buruşturup
duvara fırlattığını. kötü bir gece geçirmiş değildi, hayır kötü bir rüya da
görmemişti. sadece, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı, birçok şey hatta, ve
neyin yolunda gittiğinden çok, yolun neresi olduğunu düşündü. bazen, bazı şeyler,
yolunda gitmese de giderdi yine de bir şekilde, ilerleme kaydederdi yani,
yolunda olmasa bile, hedeften uzaklaşmış olsa bile, bir hedefi olmasa bile, devinimi
olurdu, en azından
duruyordu her
şey. her geçen gün, bir öncekinden farksız bir renkte geçiyordu. geçmediğini
düşünüyordu. günün aslında geçmediğini, döndüğünü, sabah akşam gece sabah akşam
gece, her şey aynı, her şey hâlâ aynı
telefon çaldı.
annesi. konuşabilecek kadar konturu yoktu annesinin, ama yine de uzun uzun
çaldırıp duruyordu saatlerdir, günlerdir hatta, günlerdir her sabah aynı
saatte. uyandırmak için. uyandırabilmek için. kalktı, çalan telefona bakma
nezaketini göstermeden, üzerindeki battaniyeleri telefonun bulunduğu sehpanın
üzerine atarak. ereksiyon halindeydi. oysa bir aydır, elini bile işemek dışında
götürmemişti sikine. evliydi aslında, her ne kadar karısı, son üç aydır
annesinin evinde olsa da, kimliğinin medeni hal kısmı hâlâ evli olarak gösteriyordu
onu. parmakta yüzük yok. satmıştı yüzüğü. ama çocuk var. onu satamamıştı.
satmak istemişti ama, en azından düşünmüştü bunu, daha beş aylıkken çocuk,
zengin bir aileye, para değil de, huzur karşılığı satmak, ona iyi bakacaksınız
değil mi sözleri ile. yapmamıştı, yapamamıştı ve iyi de bakamamıştı çocuğa.
kadına da bakamamıştı. bir işi yok, işi olmadığı gibi, günün birinde bir iş
bulacağına dair umutları da yok. kırk yaşında. ve hayatının sonuna kadar iş
bulamayacağına dair inancı tam. umutsuzluk bazen, sağanak yağmurdaki tek bir
ışık demeti ile gücünü yitirir, ama o ışık demetinin görüneceğine dair umudunu
kaybettiğinde, herkesin yüzyılın güneş tutulmasını net bir şekilde izleyebileceği
günü bile perdeler örtülü bir şekilde boş odada orospu ilham perileri ile
sevişerek geçirirsin, ve içine boşalır alayı birden, üç kelimelik cümleler ve
yarım kalmış öykülerle terk ederek seni
tuvalete girdi.
eşofmanını ve baksırını indirdi. çömeldi. alaturkaydı tuvalet. alafranga olan
hiçbir şeyi sevmiyor, sevmediği gibi alışamıyordu da. çömeldi. işi bittiğinde
elini tuvalet kağıdına atınca, onun da tükendiğini gördü. ha siktir dedi
dışından, içinden ya da. kendi sözcüklerini duyamayacak kadar düşüncelere
gömülmüştü. aksi gibi suyu da kesmişlerdi dün. ha siktir dedi bir kez daha, haklılar
dedi, tanrı bile verdiği havanın karşılığında isteklerde bulunduğuna göre,
toplumun ya da devletin, ya da hayatımızı basitleştirdiği söylenen modern yaşam tarzının
da sunduğu imkanlar karşılığında bedel istemesi normal olmalı dedi. dedi ama
bunu, sesli düşünüyordu. düşünmüyor da, kendi kendine konuşuyordu. sürekli
olarak kendi kendine konuşuyordu son bir aydır, çünkü boş eve, boş odaya, onu
ısırabilecek bir yakarca bile girmiyordu, değil ki karısı gelsin, çocuğunu da
alıp. elini ve kıçını bulduğu bir bez parçası ile sildi. bez parçasını, içinde
sadece sigara paketleri olan çöp kutusuna attı. odaya döndü tekrar. telefon hâlâ
çalıyordu, ısrarla, uzun uzun. meşgule alıp geri çağrı attı. anca bunu yapabiliyorlardı
annesi ile haberleşmek için. uyan, uyandım. dırılılı dırılılı.. uyandın mı
gerçekten. uyandım ya işte. dırılılı dırılılı
evi yakındı
ailesinin. evden çıktı. ailesinin evine kadar yürürken, öğrencilere baktı,
ilkokul öğrencilerine. oğlu bu sene okula başlayacaktı. başlayabilecek miydi
gerçekten? bilmiyordu. başlardı herhalde. gelecekle ilgili olası ya da olması
gereken ya da olması istenen her şey, para adlı bir duvarla örülü gibi geliyordu
ona. ve para onda yoktu. bir sürü kağıt parçası vardı gerçi evinde, kardeşinin
yazdığı saçmalıklar, üzeri karalanmış bir sürü kağıt parçası. ama onları
bakkala verip, iki ekmek üç yumurta alamazdı. bir şiire iki kilo şeker yazmıyordu
fiyat etiketlerinde. ve üç yıldır bir iş bulamamıştı. iş seçtiği yoktu halbuki,
ekmek bulamazlarsa pasta yesinler tarzı bir durumdan öteydi işsizlik hali. bir
iş bulmuş olsa her isteneni sorgusuz sualsiz yapabilecek bir hale gelmişti,
yeter ki işten çıkarmasınlar. canımı alabilirsin, ruhumu da hatta, yeterki işten çıkarma.
eve geldi,
ailesinin evine. üç kez kredi çekmişti babası onun için, iki kez de ablası, iki
kez de kardeşi, ve onların da artık ekmek almaya parası kalmamıştı. üstüne bir
de sigara. sigara önemliydi, hatta dünyadaki her şeyden daha önemli. bunu
anlayamazdı o kafalarını hiç acımadan kesebileceğim
-ve bu ifademden dolayı yargılanmam esnasında bir sigara molası isteyerek
durumu renklendirmek istediğim- denyomatik hükümet yetkilileri. gene zam
gelmişti sigaraya ve gene zam geleceği söyleniyordu. eve geldi
kapıyı açmadı
kimse. saat onbirdi ve kapıyı kimse açmadı. sabah sekizden beri çaldırıyordu
telefonu annesi. üç saat. bir üst katın ziline bastı, yaklaşık beş dakika
sonra, çünkü telefon hâlâ çalmaktaydı. üst kattaki hatun balkondan kafasını
sarkıtıp, durumu anlattı. ambulans gelmişti. babasını hastaneye kaldırmışlardı.
falan filan. hikayenin geri kalanını dinlememek için, tamam anladımlarla kesmeye çalıştı faslı ve şimdi siz de tamam anladımlarla kesebilirsiniz,
okumayı, hep aynı terane, değişik bir şey yok, biraz polisiye, ya da bir aşk öyküsü,
işin içine biraz da cinsellik de kat adamım, ve klasik cümle yapısı kullan, bu ne
böyle
kapıyı açmadı
kimse. ve üst kattaki hatun durumu izah etti. elini cebine atmadı. hangi
hastane olduğunu biliyor olsa da, oraya kadar yürümek, iki saatini alacaktı.
yürüyecekti yürümesine, beş saat da sürse, hatta ömrünün geri kalanını o
hastaneye yürüyerek harcayacak olsa bile, yürüyecekti. ama önce bir sigara
içmesi gerekiyordu. sadece bir sigara.. basit yani. ve yoldan geçen ve elinde
sigara olan, yaklaşık on kişiye sordu. yok. yok. yok çünkü sigaraya zam geldi
abi, ve daha da geleceği söyleniyor. yok. ve babası sigara yüzünden hastanede
yatıyor olsa bile, yani doktorlar öyle söylemiş olsa bile, adı gibi emindi
babasının sigara içmeden o yaşa kadar gelemeyeceğine. ve eskiden, herkes
herkese, sigara alıp verebiliyorken, şimdi, bir vapurda bile, bu keyiften bizi
mahrum etmişlerdi. çünkü onlar, ve onların adamları, misvaklı ağızları ile
güzel kokan dini bütün bir müslüman halktan çok, ekmek alacak parasının dahi olmadığı insanları
görerek haline şükredip, isyan barındırmadan ölümüne dek çalışan kölelerin,
düşünü kuruyordu. ve köleler, uzun yaşamalı ve sağlıklı olmalıydı. ve bir
cümlenin “ve” ile başlayamayacağını söyleyen dallama, bir sonraki öyküm senin ile
başlayabilir.. ve dahası, yürüdü işte adam, tanıyorum adamı, götümden
uydurmadım. üç sokak ötemde oturuyor. ve bir işi var şu an, günde on dört saat
çalıştığı. çocuk okula başlayacak bu arada, burs kazandı benden. hiç olmazsa sigarama
zam yapan lavukların emirleri karşılığı sağladıkları yardımlardan
faydalanmayacak. bitti. bi sigara yakalım
18.ocak.2013