17 Temmuz 2013

Revalüasinasyon

Revalüasinasyon

her şey o kadar karışık ki.. karışık sadece. gizemli falan değil. karışık. karışık bir sandviç gibi belki. içini açsan göreceksin, gizleneni. ve sevmediğin şeyleri çıkarman, onu yemeni de sağlamayacak aslında, soğanlar biberler etler, geriye hiçbir şey de kalmayacak belki ayıklanandan sonra, ve kuru ekmeğe de talim edebilirsin, ama yemeyeceksin, karnın aç olmadığı için değil, sevmediğini bildikleri halde önüne bunu getirdikleri için. sevmediğin o kadar çok şey var ki..

her şey o kadar karışık ki.. ve bu karışıklık içinde, aranılması gereken, yani çözüme ulaştıracak olan, yani bi başlangıç noktası olan, o ipin ucu da yok aslında, herhangi bir yerden başlayabilir ve sonunda hiçbir yere varamayabilirsin.. işleri iyice karıştırabilir, ve sonrasında sikerim ya deyip yarıda bırakabilirsin. ama başlama istencin ağır basıyor, sadece, şu sıralar, hepsi bu.

bu bi umut. ve umutla aran hiç iyi olmadı aslında, bugüne dek, hiç iyi. umutsuz da değildin aslında, ama her, sana yakılan ışık, ya da senin yaktığının altına gelinen, ışık, umut vaatleri ile süsledi ağacın meyvelerini, köklerinin barındığı toprak umutsuzlukla kaplı olduğu halde. göremedin, görmek istemediğin içindi, bu körlük.

ve şimdi, diyorum ya moruk, her şey o kadar karışık ki.. dün odamı topladım. topladım mı, toplarken daha da mı dağıttım bilmiyorum. topladım işte. ya da dağıttım. çarptım ve böldüm 31 seneyi kendi kendiyle, onun öncesinde.. ve bugün de bir diğer odavari unsur, bilgisayar, hardisk yani, klasörler, yığınla, onları toplama telaşındayken, durup, bunları yazmaya başladım, ve gerçekten her şey, fazlasıyla karışık görünüyor gözüme.

bir şeyleri temize çekmek de değil bu. ne ben anlatabilirim, ne sen anlayabilirsin. anlatılamam da. anılarımdan kopartılan her düşsel görüntü için, bir ömür harcayabilirim ama, ama gerçekte var olan o, geçmiş zaman dilimi üzerine, düşünmek yorucu. ayıkla pirincin taşını. neden? taşın pirincini ayıklasak daha kolay olmaz mıydı? bana öyle geliyor son zamanlar da, bana hiçbir şey gelmiyor aslında son zamanlarda, ben de hiçbir yere gitmemeye doğru evriliyorum zamanla. oturup hiçbirşey yapmadan ölümü beklemek dışında yapılacak daha iyi bir şey yok diye fısıldıyor kulağıma zack, işe git ve eve gel diyor, dilsiz ve sağır ol diyor, ve öldür diyor, öldür öldür öldür, önce kendini, ruhen, sonra diğerlerini, fiziken, okula bomba koy diyor, fabrikayı kundakla, belediye binasına atom bombası at, ağaçları kes ve ay ışığını engelleyebilecek kadar devasa bir duvar ör dünya ile güneş arasına, yaşamı sonlandır insanlık için ve insanlık adına, tanrının beceremediği şu işi onun adına üstlen, deccal ve mesih ya da mehdi ve süfyan birleşecektir aralarındaki düşmanlığa son verip seni durdurmak için, tüm dünya içi boş bir koalisyona kenetlenip, karşına dizilecektir, ve belki o zaman anlatabilirsin, dinletirsin boşluğu, sessizliğin anlamını her türlü anlamsızlığın heba edebileceğini, ve ettiğini, ve yok olma korkusu dışında hiçbir şey, kulak verdirtemez o çığlışan ve çığlaşan kalabalığa, yok olmanın kabul edilir bir şey olduğu kabullenildikten sonra huzura varılacağına dair olan konçertonun notalarına…

bunları diyor zack. fısıldayarak.. ve aynı fikirdeyim derken, geçiştirmiyorum, deniyorum diyorum, deniyorum moruk, bi gün anlamıcaklar, hiçbir zaman anlamıycaz, tanrı’nın aslında, bizi birbirimize düşman kılmak için, dünyaya yolladığına, kendi ağzından bunu söylediği halde, yazdığı tüm kitaplarda..

*başlık revalüasyon ve halüsinasyon kelimelerinin yargısal intifa kapsamında demokratik koşulları aklamak için yeniden gözden geçirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır..

17temmuz13