Revalüasinasyon
her
şey o kadar karışık ki.. karışık sadece. gizemli falan değil. karışık. karışık
bir sandviç gibi belki. içini açsan göreceksin, gizleneni. ve sevmediğin
şeyleri çıkarman, onu yemeni de sağlamayacak aslında, soğanlar biberler etler,
geriye hiçbir şey de kalmayacak belki ayıklanandan sonra, ve kuru ekmeğe de
talim edebilirsin, ama yemeyeceksin, karnın aç olmadığı için değil, sevmediğini
bildikleri halde önüne bunu getirdikleri için. sevmediğin o kadar çok şey var
ki..
her
şey o kadar karışık ki.. ve bu karışıklık içinde, aranılması gereken, yani
çözüme ulaştıracak olan, yani bi başlangıç noktası olan, o ipin ucu da yok
aslında, herhangi bir yerden başlayabilir ve sonunda hiçbir yere
varamayabilirsin.. işleri iyice karıştırabilir, ve sonrasında sikerim ya deyip
yarıda bırakabilirsin. ama başlama istencin ağır basıyor, sadece, şu sıralar,
hepsi bu.
bu
bi umut. ve umutla aran hiç iyi olmadı aslında, bugüne dek, hiç iyi. umutsuz da
değildin aslında, ama her, sana yakılan ışık, ya da senin yaktığının altına
gelinen, ışık, umut vaatleri ile süsledi ağacın meyvelerini, köklerinin
barındığı toprak umutsuzlukla kaplı olduğu halde. göremedin, görmek istemediğin
içindi, bu körlük.
ve
şimdi, diyorum ya moruk, her şey o kadar karışık ki.. dün odamı topladım.
topladım mı, toplarken daha da mı dağıttım bilmiyorum. topladım işte. ya da
dağıttım. çarptım ve böldüm 31 seneyi kendi kendiyle, onun öncesinde.. ve bugün
de bir diğer odavari unsur, bilgisayar, hardisk yani, klasörler, yığınla,
onları toplama telaşındayken, durup, bunları yazmaya başladım, ve gerçekten her
şey, fazlasıyla karışık görünüyor gözüme.
bir
şeyleri temize çekmek de değil bu. ne ben anlatabilirim, ne sen anlayabilirsin.
anlatılamam da. anılarımdan kopartılan her düşsel görüntü için, bir ömür
harcayabilirim ama, ama gerçekte var olan o, geçmiş zaman dilimi üzerine,
düşünmek yorucu. ayıkla pirincin taşını. neden? taşın pirincini ayıklasak daha kolay
olmaz mıydı? bana öyle geliyor son zamanlar da, bana hiçbir şey gelmiyor
aslında son zamanlarda, ben de hiçbir yere gitmemeye doğru evriliyorum zamanla.
oturup hiçbirşey yapmadan ölümü beklemek dışında yapılacak daha iyi bir şey yok
diye fısıldıyor kulağıma zack, işe git ve eve gel diyor, dilsiz ve sağır ol
diyor, ve öldür diyor, öldür öldür öldür, önce kendini, ruhen, sonra
diğerlerini, fiziken, okula bomba koy diyor, fabrikayı kundakla, belediye
binasına atom bombası at, ağaçları kes ve ay ışığını engelleyebilecek kadar
devasa bir duvar ör dünya ile güneş arasına, yaşamı sonlandır insanlık için ve
insanlık adına, tanrının beceremediği şu işi onun adına üstlen, deccal ve mesih
ya da mehdi ve süfyan birleşecektir aralarındaki düşmanlığa son verip seni durdurmak
için, tüm dünya içi boş bir koalisyona kenetlenip, karşına dizilecektir, ve
belki o zaman anlatabilirsin, dinletirsin boşluğu, sessizliğin anlamını her
türlü anlamsızlığın heba edebileceğini, ve ettiğini, ve yok olma korkusu
dışında hiçbir şey, kulak verdirtemez o çığlışan ve çığlaşan kalabalığa, yok
olmanın kabul edilir bir şey olduğu kabullenildikten sonra huzura varılacağına
dair olan konçertonun notalarına…
bunları
diyor zack. fısıldayarak.. ve aynı fikirdeyim derken, geçiştirmiyorum, deniyorum
diyorum, deniyorum moruk, bi gün anlamıcaklar, hiçbir zaman anlamıycaz,
tanrı’nın aslında, bizi birbirimize düşman kılmak için, dünyaya yolladığına,
kendi ağzından bunu söylediği halde, yazdığı tüm kitaplarda..
*başlık
revalüasyon ve halüsinasyon kelimelerinin yargısal intifa kapsamında demokratik
koşulları aklamak için yeniden gözden geçirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır..
17temmuz13