26 Nisan 2014

yolumuz uzun

bugün sabah saatleri itibari ile, şiir olmayan şiirlerimin tamamı eklenmiş oldu bloga. geriye daha bi sürü sürü zırvalamalar kaldı ama, ne zaman sonlanır da çıkar aydınlıklar karanlığa, ve ferahlarız, hiçbir şey göremediğimiz için, bilemiyorum. bakalım.

çok iyiyim

bir insanın
kendi reklamını
kendini överek yapması kadar
itici bir şey yoktur ve
böyle bir durumda
dünyanın en harikulade
yapıtını da
ortaya koymuş olsa
bunu sunarken
oluşturduğu kibir
her şeyin önüne geçip
beni geri çeker


26.nisan.2014

21 Nisan 2014

çimento kiremit su

blog inşa halindedir. henüz sadece, şiir olmayan şiirlerimin yüzde ellisini ve bir kaç öykümü ekleyebildim. zaman içinde hepsi, yazıldığı zaman dilimlerine göre, haritadaki yerini kapsayacaktır efenim. ardından beş kitabımın pdf'ini eklerik. ilerde para bulabilirsek basarız da hatta onları, isteyen olursa.. evet efenim, bandrolsüz olarak tabe.. do it yourself stay underground fuck copyright

20 Nisan 2014

s.e no:22 - giriş yazısı

bazen, işsiz kalırsın. bazense, çalışmak istemediğin halde, işe gitmek zorundasındır. bazen seni işten atarlar, bazense sen kendin işi bırakırsın. bazen, çalışmak istediğin halde, bir iş bulamaz, bazense gelen iş önerilerini askıya alırsın. 4 aydır fanzin çıkarmıyorum…

bazen, bir fanzin çıkarmak istediğin halde, yeterli içeriği bulamazsın. bazense, yeterli malzemeye sahip olduğun halde, onları toparlayıp, bir fanzin hazırlayamazsın. ve ben, bazen fanzin çıkarmıyorum işte, ama sadece bazen.

aslında şu an, bahsi burada kapatabilir, ve yazdığım kadarından çıkaracağınız anlamlara teslim edebilirim kendimi. ama yapmayacağım galiba, her ne kadar, bundan sonrası, ilk iki paragrafın, tefsiri olacak olsa da.

bir fanzinle, iş arasında, ama elbette eylemsel bazda, dolaylı yollardan bile, bir bağlantı kuramazsınız. para kazanmak için fanzin çıkartıyorsanız, zaten bu eylem, bir işe dönüşmüştür. kâr amacı gütmeden bir işle iştigal halindeyseniz, zaten kendinizi çalışıyormuş gibi hissetmezsiniz. bir işi sürdürebilmek için, eğer gerekli olan en önemli kriter, o işten para kazanabilmeniz ise, işin içine, kenarına köşesine, çeşitli süslemeler yapar ya da ek donatımlarla ortalığı şenlendirmek zorunda kalabilirsiniz. bir derginin sonraki sayısının çıkıp çıkmayacağını belirleyecek olan tek koşul, bir önceki sayının satıp satmayacağı ise, boku yemişsiniz demektir. bu bir fanzin için bile geçerli olabilir ve aynı koşullarda o fanzin de boku yer. hatta, bu koşullara haiz bir yazar, bir sonraki romanını, bahsi geçen pamuk ipliğine bağladıysa, bok yemeyi de hakkediyordur.

csns yayınları, mali imkansızlıkların çevrelediği ihtimallerle hayatını şekillendiren bir kuruluş olduğu halde, elbette böylesi tutarsız güftelere kulak kabartmıyor. ancak söylemem gerekir ki, biz bu fanzinleri pek basamıyoruz abi, çünkü yeteri kadar paramız yok. ama çıkarmaya devam etmemize engel değil bu. yerel bir fanziniz zaten. ve yazarlarımızın pek çoğunun da, parayla yazı arasında kurdukları bağıntı, hipotenüsün kosinüs ile arasında kurdukları bağa, hiç mi hiç benzemiyor. ki hayatım boyunca, canım bir fanzin çıkarmak istediği zaman, içerik sıkıntısına yenik düşmedim. o halde sorun ne moruk?

bir işle, sadece keyfi nedenlerle meşgul olup, o işi yaparken ortaya çıkan şeyler bütününü, başkalarına da sunmanın getirdiği külfete neden katlanırsınız? içinizden bazıları, şu an “ne demek istiyor bu denyo” diye düşünüyor, ardından da o bazılarının bazıları “hiçbir bok anlattığı yok” diyor, ama ben biliyorum ne anlattığımı, dahası anlatıp anlatamadığımı da.

bir külfete, para kazanmanın dışında da katlanmanıza neden olan durumlar vardır. bir arkadaşınızın ev eşyasını taşımasına yardım etmeniz, işte bu başka durumlardan, ve duygu durumlarından biridir mesela. yazdığınız zırvaları yayınlamayı seçmeniz de, benzer bir külfeti gerektirir ve bu külfeti siz bir yayınevinde çalışan insanlara ya da bir dergiye ya da başka bir şeye, herhangi bir fanzine ya da, yükleyemiyorsanız, yani bizzat kendiniz kendi kendinize kendinizi yayınlıyorsanız, elbette bu külfete, ve onun yarattığı angaryalara, ve ayak işlerine, katlanmanızı sağlayan, motive edici ufak kırıntıların olması gerekir. tabii burada, söz konusu kişinin, deli bir idealist olmadığını var sayıyorum ve deli bir idealist olarak takıldığım dönemlerdeki enerjiye haiz değilim artık. on sene öncesinde de değiliz hiçbirimiz. hiç satmayan dönemlerden geçtik, şimdi, hiç basmayalım abi dönemlerindeyiz, çok satma ihtimaline rağmen.

uzun uzun uzun bir zamandır, fanzin çıkarmak içimden gelmiyor. çünkü zaten, o fanzinde yer alacak olan yazıları, o fanzini çıkarsam da çıkarmasam da okuyacağım. çoğu arkadaşlarıma ait ve arkadaşlarımın yazılarını zaten, fanzine basmadan önce okuduğum gibi, fanzin basmayacak olsam da okuyorum. o halde onları ve ek birkaç şeyi daha, bir araya getirip, fanzin şeklinde sunmanın, para dışında ekstra başka bir moral yapıcı difüzyonu olmalı ki, devam edebilesin. işyerim bana her ay sonunda, ya da başında, ya da ortalarında bir yerde, kendi kafalarına göre uygun gördükleri herhangi bir tarihte, ama mutlaka o ayın içinde, bir ödeme gerçekleştirmeselerdi, bir süre sonra o işi sürdürmemi, yani her gün belli bir saatte uyanıp evden çıkmamı ve servisi beklememi, ve iş elbiselerimi giyip makinenin başına geçmemi ve bir takım plastik materyaller üretip onları topluma kazandırmamı sağlayan enerji ve kararlılıktan mahrum kalır, ardından bir gün sabah, işe gitmezdim. ve inanın bana, çıkardığım fanzinin, onbinmilyonyüzbaloncuk satması dahi, motive edici bir tempo kazanmamı sağlamazdı bana, ya da karşılığında üçyellibin yediyüz kırk sekiz kuruşluk geri dönüşü olsaydı, yine başaramazdım, bunu sürdürmeyi. ya da her yeni sayısında üç tane daha yeni kalıcı okuyucu kazanmamı sağlaması da fayda etmezdi. göz alıcı yorumlar da beni tatmin eden bir potansiyel barındırmıyor kendi içerisinde.  ve buraya kadar söylediğim her şeyde, tamamen bireysel konuşuyorum ama, yine de yazarlarımızın bir kaçı ile de bir kısmında, aynı fikirde olabilirim. ki öyleyimdir de muhtemelen.

buraya kadar ki kısımda, yavaş yavaş da olsa, konumuzun ana fikrine giden kanalları açtığımıza göre, asıl soruyu soralım? hem asıl hem de aptalca olan soruyu: o halde neden fanzin çıkartıyorsun be adam? soruyu şu şekilde revize edelim: neden artık fanzin çıkartmak istemiyorsun? çünkü içimden gelmiyor abi. ama çıkarmaya devam edeceğim, bu şüphesiz, bir de basıp dağıtmayı becerebilirsek, yaşadık demektir, sırtımız yere gelmez yani.

ama söz konusu durumdan dolayı mustarip olacağım bel ve ayak ağrılarımı geçiştirmek üzere yapacağı masajlarla ruhumu dinlendirecek olan bir köle ısmarlarsınız bana, mahcup olmam.

 4 ay aradan sonra, yine sizlerle beraberiz. ve bu sayıda da, her zaman yaptığımız gibi, çok ilgi çekici yazarlarımızın, hiç de ilgi çekmeyen zırvalarını, büyük bir orantısızlık yasası ile, derledik.

gazamız mübarek ola. amin.

20.nisan.2014

16 Nisan 2014

kırık 2

hiçbir şey yapmadan öylece oturuyorum.. günlerdir yaptığım tek şey bu. hiçbir şey yapmadan oturmak.. daha doğrusu, uzanmak.. çift kişilikli bir yatakta, alçıdaki kolumla beraber uzanmış, bir plan geliştirmeye çalışıyoruz. muhabbeti fena sayılmaz kolumun. sol kolumdan bahsediyorum. kırık olan o. sağ kolumu ise, şu an, kalemi tutmakla görevlendirdim. tırnaklarım uzadı, ama kesemiyorum onları. sakallarım da uzadı ama tıraş olamıyorum. param olsaydı, olurdum. hatta param olsaydı, yemek bile yerdim anasını satayım. iki gündür bir şey yemedim. yani, son paramın son kuruşundan sonra demek istiyorum. ev telefonumu geçen hafta kestiler. internetim, ondan bir ay önce kesilmişti zaten. cep telefonumun şarjı yok. a söylemeyi unuttum, elektriklerimi on gün kadar önce kesmişlerdi. şu aralar suyumu da kesmelerini bekliyorum. bugün yarın gelirler. neyse ki ev sahibim, devlet kadar vicdansız değil, son dört aydır sabrediyor durumuma. bu noktaya nasıl geldiğimi biliyor olsaydı, sabretmezdi belki. bilmiyorum. bir roman yazıyorum şu an. başladım ve devam ediyorum. ama evde, romanı bitirmeme yetecek kadar kâğıt ve kalem yok. olsun. yine de denemek lazım. intihar mektubundan daha uzun süre oyalar hiç olmazsa beni. karnım o kadar açkı. ve canım sıkılıyor. ve param yok. ve hiç arkadaşım kalmadı. yani nerdeyse, hiç.. iş aramıyorum çünkü sol kolum alçıda. hastaneye gitmiyorum, çünkü zaten kolumu ikinci kez kendi isteğimle kırdığımda, amacım rapor almaktı. beni işten attıkları için, hastaneye gitmeme de gerek kalmadı. zamanı gelince, kendim çıkartırım alçıyı. ama o güne kadar hayatta kalacak mıyım bilmiyorum. işleri bu derece kötüleştirenin ben olduğumu söyleyebilirdiniz, size hikâyemi anlatsaydım. ama yapmayacağım. daha doğrusu, yapamam. benden yazar olmaz ve bu romanı da tamamlayamam. hatta şu an can çekişmeye başladı bile, roman. hatta ne var biliyor musunuz, evet sol kolum alçıda ama ikinci kez kırılmış değil, ilk kez kırıldı ve hâlâ raporluyum. az önce yemek yedim ve şu an bir bilgisayarda yazıyorum bunları. ailemle yaşıyorum. ve 3 hafta sonra alçı çıkacak. ama o lanet yere geri dönmek istemiyorum. tekrar çalışmak istemiyorum. yazmam karşılığında ayda beş yüz lira verecek bir kaynağım olsaydı, durmadan yazabilirdim. şu anda da onu deniyorum ama olmuyor. bir sürü sorun, ensemde, nefes almama fırsat vermemek için sürekli soluk boruma dolanıyorlar. birini atıyorsun, başka bir tanesini başlıyor ve bu bir bahane değil herhangi bir şey için. yani olmamalı. fırsat eşitliği var sonuçta. öyle deniyor. öyle kabul ediyoruz. çalışan kazanır. ama ben çalışmak istemiyorum. hiçbir şekilde hem de. yazmak da buna dâhil. para için yapabileceğim hiçbir şey yok dünya üzerinde. ve size en başta, hiç para olmadığını söylemiştim ya. bak bu doğru işte. gerçekten. ailemde de yok. ama neyse ki bakkal, giriş kurgusundaki ev sahibi gibi bekleyebilen biri. yazdırıyorum. yazar değilim. yazdıranım. en sevdiğim yazar, bakkalım. üzerine tanımam. ve dahası, hayatı boyunca, yazdıkları okunmaya değer bulunmayacak bir adamın sızlanmaları ile canınızı sıktığımın farkındayım. kısa keselim o halde.. aridoverci. böyle mi okunuyordu? nasıl yazıldığını zaten bilmiyorum..