her şeyi kaybettiğini düşünmeye başlarsın.. bu, zamanla olur. ilk
sevgilinden ayrıldığında ya da ilk işini kaybettiğinde değil.. ya da istediğin
bölümü kazanamadığında.. hayır! bunlarla bir ilgisi yok, kaybediyor olduğunun
bilincine varışının.. umut, daima varlığını sürdürmeye devam eder.. bir şeylerin
değişeceğinin, bir şeyleri değiştirebileceğinin; yola, farklı bir rotayla da
olsa, devam edebileceğinin yanılsamasına kapı açan o saf ışık demetleri, odana girecek
bir delik bulur daima, zihninde ki kör karanlığa.. bu olmazsa diğeri olur, ya
da beş yıl sonra belki, dedirten o, aptal algı.. algı bozukluğu falan değil,
burada bir bozukluk göremiyorum ben.. eğer, referans çizgimizi, normal olana
göre alacaksak, ve normali, çoğunluk ya da tıp, bilim, din, tarih, toplumsal
normlar, duygusal algoritmalar veya aile bağları belirliyorsa.. burada bir
sorun yok.. her zaman, her koşulda, yapmak isteyip başaramadığın herhangi bir
şey için, olumsuzluğu olumlayan bir bahane ya da yeniden denemek için bir neden
bulabilirsin.. hatta, her hâlükârda, başka bir yol olduğunu söylerler sana..
nefes alıp verdiğini ve buna devam etmen gerektiğini ispatlamak için o kadar
çok masal anlatırlar ki, tırlatmanın eşiğinde kurduğun cümleler, anlamını
yitirir.. sessiz kalma hakkını kullanabilirsin pek tabii, ama hareket etmeme
hakkını asla..
çalışmak zorundasındır ve çalışmak istemediğini söylediğinde, kimse
istemiyor ki denir, ama buna mecbur olduğuna inananların hakimiyetinde, -hatta
karşı durduğun her şeyin yanlış olduğuna inananların hakimiyetinde- onlara ayak
uydurmaya mecbur bırakılırsın.. insan toplumu, bir mecburiyetler ordusudur. bir
arada yaşamı sürdürmek için yapmak zorunda olduğumuz mecburiyetler bütünü.. ve
bu bütünler, tarih boyunca artarak devam edip, modernizmle beraber güçlü bir
yalana işlenmiştir; yardımlaşma ve iş bölümü.. ve şu an ben, bu iş bölümünün,
elektronik sayaçların dış plastik aksamını üretme görevini üstlenen plastik
enjeksiyon mecburiyetine, iş olarak bakmadığımda, normalin dışına çıkıyorum..
biraz daha dışına çıkarsam, bu normalinizin, sadece düşünsel bazda değil,
yaşamsal bazda da dışına çıkarsam, yaşayabileceğim bir orman aramam gerekiyor..
her şeyi kaybettiğini düşünmeye başlarsın ve bu zamanla olur. olan
şey, yani kaybedilen, normallik algısıdır.. insan toplumunun algısal
safsatasıdır diyelim.. çünkü, sol kolum kırıldığı için mutluyum, çünkü bir ay
işe gitmicem. bir ay evden çıkmamı gerektiren pek bir şey de olmayacak.. kolum
kırıldığı için mutluyum.. hatta sol ayağımı kaybedip iş görememezlik raporu
alsaydım mutluluktan ölecektim.. ama ne
var biliyor musunuz? asıl, benim gibi, tamamen, her türlü normallik algınızı
kaybeden bi kaç tiple ormanda olsaydım, eh, o zaman işte, mutluluktan doğacaktım..
ama dediğim gibi, bu, zamanla olur..
tek kolla ancak bu kadar..