geriye dönüşler 2:
zackevolution.. bölüm 2
rites
1.
karar
veremiyorum.. seçil’mi odama gelse, yoksa izmarit adam’la alsancakta gecenin
dördünde kaldırımda mı otursak.. yoksa kumsaldaki kar tanemden mi bahsetsem..
biliyorsunuz, kendi başına gelenler hakkında zırvalayan biriyim sürekli..
bitiremedim bi türlü bunu.. bitmedi. bitmiyor. kim okur diye düşünmedim asla.
anlatmaya ihtiyacım vardı sadece, hepsi bu. hâlâ var bu. önemli şeylerden
bahsettiğimi düşünmüyorum. ama benim için, gerçek dünyadan ne kadar kaçarsam o
kadar kâr.. sadece, kararsızım bugün. yazı var, o net sadece..
2.
seçil
geldi. odama. “dışarı çıkalım mı” dedi bana, “hem izmariti de ararız.”
“o
seni duymak için can atıyor” dedim ona.
“duyamaz”
dedi. “beni senin dışında kimse duymamalı girdap. bazen sen de duymazdan
geliyorsun gerçi..”
iğnelemelerle
başlamıştı yine. ama gülümsüyordu bunu söylerken.. “bugün napıcaz biliyor
musun” dedi.
“napıcaz”
dedim..
“izmarit’le
buluş” dedi. “ben yanında olucam.”
“seni
dışarı çıkartmıyorum” dedim
“birkaç
kere çıkmıştık biliyorsun” dedi
“artık
değil” diye yanıtladım. “dışarda gerçeğe daha çok dönüyorum artık”
“ben
gelicem” dedi. “sen de izmarit’i arayacaksın.. ilacın ne alemde?”
eve
yeni gelmiştim. kumsaldaki kar tanesi ile beraberdim ve eve yeni gelmiş,
yazının başına oturmuşken geldi odama seçil. kararsızlığıma yardım etti. usulca
girdi içeri. karanlıktan doğdu. ışıklar içinde değil hayır. kapıdan da değil.
bir anda belirdi ve “dışarı çıkalım mı” dedi.
3.
izmariti
arıyorum. gecenin ikisi.
“abi
alsancağa inelim”
uzun
uzun çalıyor telefon. üç kez arıyorum. her seferinde seçil’e, açmıyor işte
görüyorsun ve benzeri cümleler kurarak. o ise, “ara, açıcak, beni dinle sen”
diyor.. dördüncü de açıyor izmarit. uykudan uyanmış bir halde. ve direkt onun
“alo” sözcüğünden sonra, “abi” diyorum “alsancağa inelim..”
“inelim
mi” değil, “inelim” diyorum direkt. geliceğini biliyorum, önemli olduğunu
biliyor, konuşmaya ihtiyacım olduğundan değil, dışarda kalmak istediğim için..
içtiğim
hap uykumu hemen getirmeyecek bugün, biliyorum. “abi tütünün var mı” diyor bana
izmarit.
“boşver”
diyorum, “bi paket sigaran benden, şarap da alırım, iş yaptım bugün tükkanda ve
işportada..”
“tamam”
diyor, “yarım saat sonra izbanda” diyorum. “olur” diyor “ama izbanda niye?
durakta buluşalım, izban yok bu saatte.”
“izbanda”
diyorum “seçil öyle istedi.”
“he
tamam o zaman durum karışık” diyor. kapıyoruz telefonları.
“işte
bu kadar diyor” seçil. evdeki herkes uyuyor. eve geldiğimde uyumuyorlardı, ben
kararsız kalınca uyuyacakları tuttu ve bende evden gizlice çıkıp şirinyere
kadar yürüdüm. saat üçe yirmi var. izbanda buluşuyoruz ama izban çalışmıyor..
tren yoluna atlayacağız. seçil’in fikri. ve yürüyeceğiz alsancağa kadar.. sabah işe gidicek adam. önemli değil bu onun
için. daha önce de ben işe gitmiştim birkaç kez, sabahlayıp onunla. işin püf
noktası şu, sorunumuz olduğu için buluşmadık, seçil öyle istedi. seçil benim.
seçil diye biri yok. var gibi yapıyorum. öyküye güç katıyor mu bu bilmiyorum.
öyküye güç katmak gibi bi derdim yok. hem izbanda buluştuğumuz halde tren
yolunda yürümüyoruz. vazgeçtim. benim sığınağıma da gidebilirdik. sığınağım
buca eski tren istasyonu. karanlık ve sessiz bir yer. bi gün sizi oraya da
götürürüm belki.. sessizliği karanlıkla bütünleşince seviyorum. seçil de bunu
seviyor. karanlıkta gelir hep. ama kumsalda ki kar tanem karanlıklarımı yok
etti ve sessizliğimi bana armağan etti. seçil karanlık tarafımı aydınlatma
çabasındaydı hep. artık gerek kalmadı. seçil susabilir. özlem ve tuncay öldü.
refik’i de öldürebilirim. zack olma ihtimalim yok. tabii bunlar hep, sıkı
okuyucularımın anlayabileceği kodlar. sıkı okuyucularım var evet. iyi yazıyorum
çünkü. sadece okunmuyorum, hepsi bu. meselenin bu kısmı bi gün halledilir,
acelesi yok. ben yazayım da, okunması şöyle dursun. kendi üzerime inşa ettiğim
bir hafriyat gibi yazı. zırvalıklarım. belim ağrıyor bir saniye.
heh
geldim. bir sigara ile birlikte üstelik. sigaram meşalemdi benim. yavaş yavaş
sönmeye yüz tuttu. meşaleye de ihtiyacım yok artık. çünkü karanlıkta değilim.
safsak ve sevmediğim mutluluk havası da değil bu. değil çünkü safsak ve
mesnetsiz, saman alevi gibi olan ama biraz daha uzun yanan mutluluk hallerini
gerçekçi bulmuyorum.
izmarit’le
buluştuk ve o kısma gelicem. acelemiz yok. anlatıyorum. hiçbir konuda acelesi
olmamalı insanın. saatin icadı, doğamızın katliamının başlangıcı. matematiğin,
dünyanın yanlış toplanma hali olduğunu söylemiştim daha önce. ne diyordum?
seçil..
seçil
geldi ve evden çıktık bir telefon görüşmesi sonrası. bana, yolda, “sigara
alıcaz unutma” dedi. “büyük olasılıkla bu son gelişimdir girdo” dedi. “veda
etmeye geldim. zemt’te görüşürüz artık.” dedi.
“zemt
ne?” dedim.
“zamanı
gelince anlayacaksın” dedi. “henüz ölmedin.”
anlamadığımı
söyledim. “ölünce anlayacaksın adamım” dedi, “acelenin olmadığını söyleyen
sensin. zamanın olmadığı, izafi bile olmadığı dünyaya düşünce anlarsın..
kafamın
karıştığını söyledim ona. “karışmasın” dedi, “beni bu son görüşün.”
sigarayı
aldık ve izban’ın önüne geldik. bekledik bi beş dakika. iki sigara içtim bu
süre içinde. sigarayı hızlı içerim. izmarit geldi, etrafa baktı sarılmadan önce
bana. “o’nu göremezsin” dedim ona, “ama yanımda.”
daha
sonra sarıldık. izmaritle her gün görüşsek her gün sarılırız. aynı evde
yaşarken de bu böyleydi. seçil “gidelim” dedi, “vazgeçtim, tren yoluna inmeyin,
otobüse binin.” bunu anlattım izmarite,
“tren
yolu olmaz zaten abi” dedi, “istese bile çok uçarı bir istek olur bu.”
“tamam
zaten vazgeçti” dedim..
otobüse
binip alsancağa inerken, hiç konuşmamayı salık verdik izmaritle. en arka
koltuğun bir önündeki, otobüsün istikametine ters koltuklara oturduk her
zamanki gibi.. saat üç otuz otobüsü. baykuş. 940. konaktan da yürüdük
alsancağa. saat dördü on geçe kıbrıs şehitlerindeydik. şarap aldık. yollar
bomboş. bir dükkanın önüne oturduk. önümüzde bir taksi vardı. az önce taksiye
binip otobüs durağına yol almıştık, kar tanesi ile.. kumsaldaki. eve gelip
çıktım hemen. hepsi bu. kararsız olduğumu söylemiştim. hiçbir şeyi es
geçmiyorum yazarken, farkında mısın “öykülerin bütünlüksüz” diyen edebiyatın
vekili.. sahi, edebiyatta demokrasi işler mi? en çok satan mı en iyidir yani?
ya da en uzun süre edebiyata dahil olan mı? edebiyat nedir ki? ben bilmiyorum.
benim sanatın, şiirin, öykünün ne olduğu üzerine fikirlerim yok. hiç olmadı.
meseleyi büyütmüyor ama küçümsemiyorum da. kendimle ilgiliyim daha çok. ne
yaptığım ile. başkası ya da başkalarının ne yazdığı beni ilgilendirmiyor zaten.
okumuyorum da. onların okuduklarını da okumadım hiç. inat değil, okumadım,
hepsi bu.. bu anlamda tam bir cahilim. ama onlar da benim bulunduğum saatlerde
benim bulunduğum sokaklarda bulunmadı hiçbir zaman. bir kaldırımdan dünyaya
bakmanın zevkini tatmadılar. kaldırım inşa ediyorum kendime yazarak. sonra o
kaldırıma isteyen herkesin oturmasına izin veriyorum. mülk edinmiyorum
kaldırımı. yeni kaldırımlar yapma hevesindeyim daha çok. yolları daima
kaldırımla kaplamaya çalıştım. arabalar geçemesin. motorlar hiç geçmesin.
trafiğe kapatılsın tüm sokaklar. bir sürü şeyin bir sürü işportası olsun.. bir
de kafe ve barlar. alışveriş mağazaları olmasın mesela hiç. her şeyin işportası
olsun. bir de işportaların arasında sandalyeler.. iç içe, dedikodusuz. herkes
herkesi duyabilir bir mesafede. ve yılışık kahkahalardan utanalım istiyorum.
istiyorum sadece. hayallerimizi de mi anlatmayacağız canım..
“anlat”
dedi seçil hemen ardından. “izmarit’e anlat.. hiçliği..”
“o
biliyor bunu zaten” dedim..
“ben
gidicem birazdan” dedi, “şarap alalım..”
aldık
ve bir kaldırıma oturduk. burda kalmıştık en son, akışı asla unutmam, sadece
bazen es geçebilirim..
tekrar
söyledi seçil. anlat, izmarit’e, hiçliği..
“o
biliyor bunu zaten” dedim ve izmarit bunu duydu.
“neyi
biliyormuşum abi” dedi.
“hiçliği”
dedim.
“bilmiyorum”
dedi, “ben hep varolma savaşı verdim.. hayatın içinde, bir köşede, hiçbir şey
yapmadan bekleyen adam olmanın savaşıydı bu.. önümde tezgah yerine tütün olsun
istedim. ama satmayayım onu. isteyen gelip ‘tütününden sarabilir miyiz abi’
desin. olur diyeyim. tütünüm bitsin. tekrar almaya param olmadığı için sigarayı
da bırakayım. iyi olayım be abi” dedi, “seçile söyle beni de iyi yapsın..”
seçil
bir anda görünür oldu ona da.. izmarit apalladı.. “olm biz seni deli
sanıyorduk, birinin halüsinasyonunu başka biri göremez” dedi.. şok olmuştu. ben
olmadım. ben zaten biliyordum.. size söylememiştim.. her şeyi anlatmadım henüz.
ilk kitap, başlangıç sadece. ısınma turları. sahaya çıkmadık henüz. henüz
okunmadık bile be yavru. hiçbiri ölmedi, boyut değiştirdiler sadece. zamanın bu
dünyaya göre izafi bile olmadığı yere. ve kendilerince vakitlerinin dolduğuna
inandıkları gün gitti bir kısmı. seçil de bugün gidiyor işte.
“gidiyorum
izmarit” dedi, “sana da gelmeye başlarız belki bir gün.. ister misin?”
“aaaa
olur tabii, tabii memnuniyetle..” hala şoktaydı..
“şarap
iç şarap” dedi seçil, “ayıkırsın durumu.. ama bu bir sır, kimseye anlatmak
yok.. ben bir sırım. ve bugün ölüyorum.”
“tamam,
şey yani tabii” dedi izmarit.. şoktaydı. “haa nasıl ne zaman?”
yerde
oturuyor, ve sadece yoldan geçenlerin ayaklarını görüyorduk. kafamızı bir milim
bile daha yukarı kaldırmadan ama önümüze de eğmeden duruyorduk orada. ben
içmiyordum. ben bırakmıştım artık. sigaraya da zaman gelecekti ama alkolü
demirtaş da bıraktığıma inanmıştım. bir önceki demirtaş maceramda da otu
bıraktım. kimbilir belki bir sonrakinde de sigarayı. ritüel değil bu. öyle denk
geldi. şarkının adına da yaraşıyor, şarkının ve öykünün. her ikisinin de adı
aynı sonuçta. rites. defalarca üst üste çalan melodi.
seçil
“ben gidiyorum” dedi, “yakında görüşücez seninle, biz ölmüyoruz, sadece
kayboluyoruz, artık biliyorsun bunu. bu dünyada değil ama, yakın gelecekte,
görüşeceğiz. sen ölünce. tabii izmarit seninle de..”
“bana
da gelin” dedi izmarit. “ve sen biraz daha kal”
“sana
başkaları geldi" dedi seçil. “sen farkında değilsin. içinde yarattığın boşluğa
fazla aldırış etme. geçer o. sadece neyle doldurduğuna dikkat et. bu aralar iyi
gidiyorsun.. hayatına giren her insan önemlidir. bu ara girenler daha önemli
oldu hepsi bu. girdo senin için de öyle..”
“teşekkür
ederim seçil” dedim ona.
“teşekkürlük
bir şey yapmadık olm” dedi seçil. “gördüğün gibi, ya izmarit de halüsinasyon ya
da ben de varım.”
ve
bir anda kayboldu. fitili yakıp gitti. izmarit’in suratına baktım şüphe ile.. o
da bana şüphe ile bakıyordu. kumsaldaki kar tanem uyuyordu. ben de uyumak için
eve geldim. ya da hiç gitmedim. uzandım sadece. erişebilecekmiş gibi, gerçeğin
hiç var olmadığı masal alemine..
22.mart.2016
başlık
lost ın the trees’in bir şarkısının adıdır