14 Haziran 2019

tabuttaki sik

her gece yatakta intiharını planlıyor, biraz daha beklemeye karar veriyordu. bir dakika daha, bir saat daha, bir gün daha, dakota skye milf olana kadar, viny sky emekli olsun öyle, belladonna sektöre geri döner belki, rocco'nun siki kaç yaşına kadar kalkıcak merak etmiyor musun oğlum? ölme be adam. bir sigara daha, bi kahve daha, bi porno daha, bir dolunay daha, bir kitap daha. aşık olma sakın bir kez daha, bundan sonra bir daha asla kimseye inanma.

güneşi karşılardı istisnasız her sabah balkonda. onun için doğmadığını biliyordu. hiçbir şeyin onun için özel olarak doğmadığını, hiçbir şey için özel olmadığını da. sigara ve ardından bir sigara daha. işe giden insanları izler, kendisinin de bir zamanlar işe gittiğini anımsardı. bir buçuk yıldır gitmemişti hiçbir işe, hiç kimse ona iş vermemişti, binlerce iş başvurusu, onlarca iş görüşmesi, sorular ve cevaplar, biz seni ararızlar, özgeçmişinizi takdirle karşıladıklar falan filan. "sikerim geçmişinizi de özünüzü de" diye cevap vermeye başlamıştı son dönemlerde bu otomatik cevaplara iş bulma uygulamalarında.

en nihayetinde bir gün görüşmeler kesildi, en nihayetinde bir gün onun güneşi de tükendi, sonra evden çıkmamaya başladı, yani bakkal için bile çıkmadı demek istiyorum, balkona bile çıkmadı güneşi karşılamaya, işe giden insanları görmemek uğruna güneşinden de feragat ediyordu. kimse çalışmasın istiyordu artık, toplu şekilde ve organize bir uluslararası grev başlasın istiyordu. başlasaydı eğer, o sırada on numara ve en kral işi bile olsa ilk destekleyen o olurdu grevi. olmayacağını biliyordu ama. ne on numara bir işinin ne de uluslararası bir grevin.

bi çok ülke görmüştü gençliğinde, bi çok insan bi çok kültür bi çok dil bi çok hikaye. artık sadece pornstarları görmek onları tanımak istiyordu. fransız dili ve edebiyatı ile sosyoloji okumuş, siyaset felsefesi alanında master yapmıştı. en nihayetinde "pornonun sosyolojisi ve pornstarların felsefik determinantı" adında bir kitap yazabilirdi. ama önemsemiyordu işte, artık yazmayı önemsemiyordu, 13 kitap yazmıştı bugüne kadar, yeterliydi, uğurlu bir sayıydı 13, bi kere yandan bakınca memişe benziyordu, "memişlerin gücü adına, sik bende artık" diyip sikini sıvazlayan bir çizgi roman süper kahramanı da yaratabilirdi, spermi ile kötü adamları boğarak öldüren, dickman olurdu hatta adı. ama istemiyordu. hiçbir şey istemiyordu artık. ne çalışmak, ne evden çıkmak, ne güneşi görmek ne telefonu cevaplamak ne de birine inanmak.

istisnasız her gece intiharını planlar, bu esnada da porno izlerdi. sikini bile sıvazlamadan üstelik, siki kalkardı kalkmasına ama boşalmazdı o, izlerdi sadece, bazı saniyeleri defalarca oynatırdı, özellikle yüz ifadelerini, mimikleri, yakın plan yüz çekimlerini. duyguya odaklanırdı, orgazm duygusuna, ölümün de bir tür orgazm yaşatıp yaşatmadığını merak ederdi sonra, hayatın boyunca yaşayıp yaşayabileceğin en iyi orgazm'ın ölüm anında olduğuna dair saf bir inanca kapılmıştı vakti zamanında. sonra, bundan dört sene önce, birine aşık oldu ve unuttu gitti ölümü. ama dünyada ki en ölümcül hastalığın aşk olduğunu da unutmuştu çünkü bundan 10 sene evvel de aynı hastalığa yakalanmış ve bir mucize eseri hayatta kalmıştı....

istisnasız her gece intiharını planlar, pornstarların dünyanın en derin felsefesine sahip göz bebekleri sayesinde hayatta kalırdı. günde iki üç saat uyur geri kalan zamanda da tuvalet ve yemek ihtiyacı dışında yataktan çıkmazdı. yatağının yanındaki masada 27 inch bir monitör, göğsünde bir kablosuz mini klavye, sağ elinde bir kablosuz mouse, sol elinde her yarım saatte bir sigara, (arap kağıdı/filtre/tütün konçertosu ile) bazen çay kahve kola soda..

modern insanın geleceği en son noktaya o biraz erken gelmişti. hareketsiz bir şekilde, ekrana bakan ahmaklar sürüsü olacaktık en sonunda, her işi robotlara yaptırıp, robotları da ekranlarımızdan yöneticektik, sanal gözlüklerimizi takıp buluşacak konuşacak dertleşecek sevişecek ve doğumdan ölüm anına kadar yataktan çıkmayan varlıklar olacaktık. en sonunda robotlar kontrolü ele alıcak ve bizi bir fanusa kafeslemeyi başaracaktı. matrixte anlatılan hikayenin öncesiydi kemal'in geldiği ve gelecekte herkesin varacağı son nokta.

odanın penceresinden yansıyan yüzüne baktı, tipini sikiim senin kemal dedi kendine, tam bir malsın amına koyyim, ip olur mu hiç, sikinden as oldu olacak kendini. en güzeli eroin olm, basacan yüksek dozu damarlarına. hatta taşaklarından vuracan iğneyi.... yok lan aslında kan kaybından gitmek de iyi ama neremi keseceğime karar veremiyorum, bilek çok klişe amına koyyim.

o sırada telefonunun ışığı yandı kemal'ın, bildirim gelmişti. evil angel adlı stüdyonun twitter hesabındandı bildirim. bonnie rotten, nacho vidal ve mandy muse'un birlikte oynadığı bir sahne yayınlanmıştı. sahnenin yer aldığı dvd'nin adını baktı: "deep anal eyes"

çeşitli intihar metodlarını unutup ekrana yöneldi hemen zihni, rarbg'ye on dakkaya dakka içinde düşerdi yeni scene, 4K olarak yayınlanmıştır umarım diye geçirdi içinden. 30 dakika içinde inmiş olucaktı ve izleyebilecekti. 25 dakkalık sahneyi izlemesi 1 saat sürecekti, bu bir saat içinde ölmeyecek, sikine de sürtünmeyecek, sadece mandy ile bonnie'nın birbirlerinin gözlerinin içine bakarlarkenki duyguları hakkında derin analojik felsefeler düşünecekti.... "sikerim ölümü" dedi, "zaten bu gidişle sikim anca tabutun içine girer yavrum"

sabahı güneş yerine camel'dan "spirit of the water" (ama demo versiyonu) ile karşıladı ve aralıksız tam bir saat ağladı. kimse görmedi ve kimse duymadı. ama herkes hep bir ağızdan ve yalan yanlış olarak onun hakkında fısıldadı.

"iyi bilirdik" "çok iyi bilirdik" "iş götü yoktu" "tembeldi" "bencildi" "nankördü" "vefasızdı" arkadalardan bir iç ses daha yükseldi "çok iyi porno izlerdi amına koyyim sektörü onun kadar bilenine rastlamadım" en ön sıradan birinin iç sesi geldi "malın önde gideniydi. adı üstünde ke MAL"

hep bir ağızdan dış ses "iyi bilirdik"

el fatiha.

siki en sonunda layık olduğu yere, tabuta girdi kemal'in. kalbi ile sikinin bütünleştiği tüm anların özlemini duyarak...