22 Temmuz 2019

ağustos eylül planlamatasyon

AĞUSTOS ayı içinde yayınlanacak fanzinler:
Zebelliyat #30 (s02e06)
?! #10 (full el yapımı kolaj özel sayı) (zine-up)
araklamasyon mirante #3: renk körü bukalemun
U.A.E.W #7: geriye dönüşler 1 part 2 (zine-up)
Miguel Piñero seçki şiirler
Grotesk Günlükler - owurtesk #1 (zine-up)
fuckbook #3
!Y6 broşür ver. #10
italyan fanzin mafyası #1 (newsletter)
EYLÜL/EKİM
Görünen köyün kavalcıları #9 (röportaj cevapları gecikirse sarkar, erken gelirse erken basılır)
disszine #2: AYAĞIM
kağıttan duvarlar
içerik göndermek için: izmiryer6distro@gmail.com
tüm yayınlarımızın listesi: http://unthatow.blogspot.com/p/fanzinlerim.html
not: zine-up, fankit uydurmasına göndermedir, personel zine, perzine, kişisel fanzin bknz: https://en.wikipedia.org/wiki/Perzine
not2: nisan'da basılacağı duyurulan yayınlar ağustos'a sarktı çünkü hayat şartları oyun kartlarımızı karmıyor abi ki basak dağıtak, anca...
Esçümento haber merkezi huşu içinde sundu...

yeni zine duyuru

öfke'ye dair:
(üzerine ekleleyebileceği olan varsa iletsin, mini zine yaparım bundan kolajlarla, tam konu üzerinde çalışırken denk gelmesi de iyi oldu..
"bizi birbirimizden alıkoyan her şeyden alacağımız var!
ne yani, yok mu?!
başkası ne hissediyor, ondan dinlemedikçe bilemem; ama ben, eskiden benden üzüntü yontan hemen her şeye karşı artık öfke duyuyorum ve minnettarım (artık)öfkeme. üzerimden yapayalnızca-çâresiz umut etmenin o naif sersemliğini alıp, nispeten sağaltan kudretinden suâl olunmaz o yıkıp yeniden yapıcı öfkenin azâmeti ile taçlandırıp beni, hiç olmazsa talepkâr olmaktaki haklılığımı bana iade etmekle, bir vakit kederle mil çektiğim gözlerimi bu kez taptâze açabilmeme vesîle olduğu için.
bizim, birbirimizden alıkonulmaya tahammülümüz kalmadı.
kaç kişiyiz bilmiyorum ama, sayımızdan azâde olduğumuzun idrâkindeyim.
yerinde ağır taşların altına kendimizi koyup, sokulup düşlerimizin koyuna, bizi üsteleyen taşlarla helalleşiyoruz.
sonrası sorulacak!" Tuğba Karaduman

ardından farklı zırvalarımdan pasajlar...

"öfkene sadık ol"

"ve hiçbir zaman önemsemeyen
hangi tarafta olduğunu
elim sende oynayan
dünyanın kuralı bu diyen
uyanık olmak zorundasın diyen
kurnaz olmak zorundasın diyen
takma, boş ver, onlarla uğraşılmaz diyen
öfkesini daima
kendilerinden güçsüzlere kusan düzineler
sert bir duvara çarpınca
arkasını dönen hemen
zorlamayan hayatı
hedefleri olmayan
inancı olmayan
düş gücü olmayan
sürüyle adam"

"şiir var hala
sihir de olmalı öyleyse
buralarda bir yerlerde olacak
bir hayal görüp
kendini iyi hissetmen için
biliyorsun diyecek sana
geri alacağını biliyorsun
kaybettiğin her şeyi
senden çalınan her şeyi
linç edilen her şeyi
ruhunu korumaya devam et
kelimelerini korumaya devam et
öfkene sadık ol
acına sadık ol
ve bekle sadece
ölmeden bekle
zamanı gelecek
kendini kandırma diyenler
aptal olduğunu düşünenler
düş dünyasında gezdiğini söyleyenler
kapatıldıkları kafeste
sirklerine devam edebilirler"

"içindeki öfkene sadık kalmak dışında hiçbir planın yoktur. plan geliştirmezsin. kalan son fişlerini sürmüşsündür masaya. “ya hep ya hiçten” öte bir durumdur bu. “ya hiç, ya ben” dersin, içinden. kağıtlar karılır, dağıtılır, ve eline bile bakmadan, rölans demeden, kavın çok çok çok altında bir miktarla dahil edildiğin masada, ganyota göz koyup, rest dersin."

"...ve bu noktada, hissedebilen veya hiçbir hissi olmadığı halde, yani cansız olduğu halde, size bir şeyler hissettirebilen bir şeyi, bir şekilde kaybetmek, ölüm veya başka bir şey, kaybetmek, acı demektir. ve acı, öfkeye dönüşebilen bir şeydir. ve acınızın öfkeye dönüştüğü noktada, jiletinizi kendinize tutuyorsanız, bu gerçekten, sizin, çok hassas bir insan olduğunuz anlamına gelebilir. kendinizi, yaşanan her şeyden, suçlu bile olmasanız, suçlu hissediyorsanız, bu sizin, çok hassas bir ruha sahip olduğunuz anlamına gelir. o yüzden, “dünyaya huzursuz olduğum için suçlu hissettiğimi söyle” der 2pac. ve o yüzden, tepemizde gezinip vır vır konuşan ve hayatımızın içine eden insanlar, bize “sakin olun” derler. “sakin olun, kemerleri biraz daha sıkalım, her şey düzelecek”. ne zaman düzelecek amına koyayım?"

"çünkü artık, öfkeye dönüşen acıdan, içimde, kendime hasar verebileceğim bir parçam kalmadı benim"

"bu noktada, o yok olan şeyi yok eden veya yok olmasına neden olan şeylere karşı öfke duyuyorsunuz. ve size yardımcı olabilecek hiç kimse yok. çünkü yargı sistemindeki görevli insanlar işini yapmıyor. çünkü yardım kuruluşları söylediklerini yapmıyor. çünkü bir şeyleri korumak adına kurulan dernekler söylediklerini yapmıyor. yalnızsınız. yapayalnız. dünyaya karşı ben. “me against the world”. ve sonra hakkınızı aradığınız için suçlanıyor ya da aptal yerine konuyorsunuz."

"acı çek ama öfkelenme. sakin ol. her şey olacağına varır yavrum. hiçbir şey değişmez. sisteme adapte olup yaşamın tadını, sana ayrılan sürede, tadabileceğin kadar tatmaya çalış. söylenen bu bize. o halde siz, bunu yapmaya devam edin. ben yapmıyorum. ben müzik dinliyorum. hepsi bu. arada bir zırvalıyorum bir de. ve öleceğim. ve herkes ölücek. ama ölmeden önce, acıyla karışık öfke sotemi, sos haline getirip, birilerinin başından aşağı dökmekten başka bir şey istemiyorum. sonra da “özür dilerim, kazayla oldu” diyeceğim. hani üzerinize yanlışlıkla elindeki tepsiyi deviren bir garson gibi. ya da üzerime bilerek devirdikleri bir sürü saçmalıktan sonra özür dileyip farkında olmadıklarını söyleyen ve hala farkına varmamış olan… lala lala la. burada kesiyorum…"

"hiç bir şey değişmez… değişmeyecek. ve yunanistan’da, alex’in katledilişi sonucu patlak veren isyanlar gibi isyanların tekrarları arasındaki periyot kısalıp, tehlikeli bir virüs gibi her yere yayılana kadar da, öfkemiz dinmeyecek."

"bir kez daha. burada. öfkemizi kendimize yöneltmememiz gerektiğini vurgulamak istiyorum. intihar etmeyin. acıdan da gebermeyin. bekleyin ve öfkeniz açığa çıktığında, sakinleşmeden, yapmanız gerekeni yapın."

"acımızı öfkeye dönüştürmemiz gerekiyor, insanları rahatsız eden yazılar yazmamız gerekiyor, insanları rahatsız eden resimler, insanları rahatsız eden müzikler…. insanları rahatsız eden dedikodular üretelim, suni yalanlarına karşılık abartalım onların gerçek yüzlerini, çünkü gerçeği yumuşatmaya ve katlanılabilir kılmaya çalışıyorlar, karşımızda bir düşman da yok üstelik, en büyük düşmanımız kendimiziz, kendimize düşman olup bu hayatı hak ettiğimizi düşünmemiz için ortaya hak etmek diye bir kavram çıkardılar, hak etmeyi eğitiminiz ve zeka düzeyinizle eşlenik kıldılar, ne kadar çok çalışırsanız o kadar çok kazanacaktınız, tembellik ayıplanan bir şey oldu, yan gelip yatmak hor görülüyor, peki o halde ne yapmamız gerekiyor? "

"ve anti-deprasanlarla sinirimizi yatıştırmalarına izin vermeden yeterince ağlayarak yapmalıyız bunu, çünkü acı’nın son noktada öfkeye dönüşmesi muhtemeldir daima, ve sen o anda kendini tüm bu yaşananlardan dolayı suçlu hissediyorsan öfkeni kendine yansıtıp intihar edebilirsin, suçlu bir bilinç üretmek ve insanın kendi ‘kendi’sini suçlu hissettirtmek, sistemin en büyük kozlarından biri çünkü… intihar yerine isyan etmemizden korkuyorlar çünkü, kendimizin farkına varıp, kendimize değer verip, bize dayattıkları tüm değer yargılarını, kutsal olarak önümüze sunulan herşeyi linç etmemizden korkuyorlar. bu yüzden kutsal olan her öğretiyi dokunulmaz kılıyorlar, yasalarlar veya örf ve adetlerle, bir şekilde normalleştirilen fedakarlık kavramı, peki ama ne için hayatlarımızdan fedakarlık yapacağız? daha ne kadar fedakar olmalıyız? ölene dek sürecekse, feda edilmiş olmayacak mıyız? şunu unutmayın, fedakarlık süresi uzarsa, feda edilmiş olursun. birilerinin daha rahat yaşaması için fedai olarak mı yaşamamız gerekiyor? her şeyi, tüm arzu ve istekleri, adaleti ve refahı öldükten sonrasına mı bırakacağız? peki ya yoksa öyle bir şey?"