dörtte sıfır mı,
ikide iki mi?
1.
sert rap ritimleri
dönüyor odada. zamanı hatırlamıyorum. birkaç yıl önce diyelim. daze var. ben
varım. diskman var. şarap, sigara. birde kızarmış tavuk. loş ortam. aldanış. bu kelimeyi
son zamanlarda çok sık kullanmaya başladım, ama o dönemlerde de üzerime
yapışmıştı. daze ile nasıl tanıştığımdan söz edeyim size, üniversitedeki ilk
yılımın ikinci dönemiydi, takıldığım birkaç içici ülke dışına süzülmüştü, biri de
ankara'ya. hiç arkadaşım yoktu, ve okula gidip gelmekten bunalmıştım, okulda bir
kulüp kurmayı düşündüm, bir dergi çıkartabilirdim, birkaç konser de
düzenlenebilirdi, iyi olabilirdi, ama o kulüp asla kurulamadı.
wu tang grubuna
ait bir sweet giyiyordu daze sürekli, onu görüyordum, en sonunda yanına gittim
ve “merhaba, sanırım rap dinliyorsun” diye söze girdim, böylece tanışmış olduk,
baştan sona komik ve saçma bir tanışma faslıydı, o an hiç gülmemiş olsak da
daha sonra çok güldük, ve çok fazla tüttürdük okulun futbol sahasının bulunduğu
alanda, biraz ücra bir tarafta, ağaçlar içinde, her neyse o geceye dönelim, ev
oldukça soğuk, ufak bir elektrik sobası ile ısınmaya çalışıyoruz ve şarap
içiyoruz, ev daze’in, akineton kullanıyor herif, ben hiç kullanmadım o ana
kadar, siz de kullanmayın bence, tavsiye etmem, tuhaf bir ruh haline sokuyor
adamı, sonrasında da kalıcı bir takım korkular yaratabiliyor bünyede, bende
yaratmadı, ama daze köpekten ve böceklerden fena halde korkuyor ve nedenini
buna bağlıyor, nedenini buna bağlıyor olması da biraz paranoyaklık göstergesi
olabilir, olmayadabilir, ben ne bileyim.
her neyse, bunu size neden
anlatıyorum? az önce bir şarkı dinledim ve sonrasında biraz duygusallaştım
sanırım, bir takım kareler canlandı gözümde, bazı şarkılar bazı anıları
hatırlatır insana, o şarkı çalarken yaşadığımız bir zaman dilimini her o
şarkıyı dinlediğinizde anımsarsınız, ki aslında bir çok şarkı bana bir çok şey
hatırlatır, müzik benim hafızamdır, müzik sayesinde hatırlarım geçmiş hayatımı.
funda kafe adında bir mekan, önünde oturuyoruz, hasan hüseyin var, hasan
hüseyin’in elinde de diskman, “bu şarkıyı mersin'deyken internet kafeden
indirdim” diyor, dinliyorum, o ara yan taraftan hızlı adımlarla daze geçiyor,
ben de peşinden koşuyorum, sonra okula dönüyoruz onla, daze ile yani, internet
kafeye giriyor ve birkaç albüm indiriyoruz, tamamen bağımlıyız bu konuda,
on bine yakın albümümüz var ve doymuyoruz, sürekli yeni rap grupları arıyoruz,
hastayız, arada sırada alsancaK'a bir korsan cd’ciye gidiyor ve elimizdeki
albümleri bire iki takas yapıyoruz, yani bir albüm verip karşılığında iki albüm alıyoruz, ama böyle renkli kapaklı filan yani.. kendimize bastığımızı bir de ona basıyoruz ekstradan. hiçbir korsan cd’ci bunu yapmaz, ama
elimizdeki ürünler türkiye sınırları içerisinde sadece bizde bulunan çok nadide
albümler, biz piyasaya sürüyoruz, ona veriyoruz, o da tekrar çoğaltıp satıyor, sonra bir de
antiem var, şehirler arası yolculuk esnasında mideniz bulanmasın diye
kullanılan bir ilaç bu, ufak beyaz tablet, çok ucuz, 20 tanesi yedi yüz bin lira,
ve sedatifler kategorisine bile giremez, çünkü değil, içerisinde dimenhidrinat
adında ksantin türevi sentetik etken bir
madde var, ve biz maddi anlamda o kadar tükenmişizk i, bu haptan günde 12-15
adet içebiliyoruz, normalde bir tane içiliyor uzun yolculuk öncesi, mide
bulantısını engelliyor. okulun karşısındaki eczaneye her gün gidip bu haptan
alıyoruz, en sonunda herif, “bu hap artık reçeteyle satılıyor” diyor bana, ama
alışığız buna, başka bir eczaneden almaya başlıyoruz. bunu siz de
deneyebilirsiniz, bir eczaneden bir hafta boyunca her gün, herhangi reçetesiz
satılan bir ilacı alın, en sonunda herifin size söyleyeceği şey, “bu hap artık
reçete ile satılıyor” gibi bir bahane olucaktır, ki yoktur öyle bişi, onlar da
bilirler öksürük şurubu ile sarhoş olunabileceğini, size bir liste vermeyi çok
isterim, ama aynı zamanda size zarar da vermek istemiyorum, alkol alın, ot
için, her ne bok yerseniz yiyin, ama sentetik olan her şeyden uzak durun,
sentetik olan insanlardan bile, şaka yapmıyorum, çünkü bir süre sonra şöyle bir
hayata başlıyorsunuz:
sabah, akşamdan
kalmalık dönemlerinizin on katı kadar yoğun bir baş ağrısı ve mide bulantısı
ile uyandınız, aileniz size günde bir milyon lira verebiliyor, işiniz yok, öğrencisiniz,
yaz tatili, ve acilen sarhoş olmanız şart. en ucuz yolla! gider evin 10 dakika
uzağındaki birkaç eczaneden birine girer ve ”antiem” var mı dersiniz, , sonra
eve gelir ve 6 tablet içersiniz, tadı ekşidir, yoo ekşi değil, acı da değil,
kendine has ve kötü bir tat, sonra çay, yaklaşık 15 dakika sonra parmaklarınız
kasılır, sonra donar, evet donar, sonra bilek, omuzlar, çene, diz ve dirsekler,
tüm eklem yerleriniz kasılır ve sonrasında uyuşur. tükürük bezleriniz çalışmayı
keser, boğazınız kurur ve aynı zamanda nefes alıp verişleriniz yavaşlar,
akciğerimin sakat olmasının bir nedeni de bu olabilir belki, her neyse, sonra
beyniniz karıncalanır, kullandığınız şey normalde tek tablet içilen ve yan
etkileri içerisinde uyku ve uyuşukluk olan bir şeydir, ama kabul ediyorum o
prospektüste günde 20 tane içen birine ne olur yazılmamıştır, ben yazıyorum
işte, bunu da eklerseniz sevinirim sevgili ilaç üreticileri… göz kapaklarınız ağırlaşır ve sonrasında
yatarsınız, dünya etrafınızda döner, nerede ve hangi zamanda bulunduğunuzu
karıştırabilirsiniz, işin aslı şu ki; düşünemezsiniz, ve uyku yok. uyku ile
uyanıklık arası o sihirli evredesinizdir, her şeyi rüyadaymışçasına
algılarsınız, ve gerçek hayatta kendinizi rüyada sanmak çok tehlikeli bir
evredir, çünkü nasıl olsa rüya diyerek sonucunu umursamadığınız bir takım
şeyler yapabilirsiniz, ama aynı zamanda da yapamazsınız çünkü hareket
edemeyecek kadar donuksunuzdur, ruhen ve bedenen. evet ruhen de donuk.
yatarsınız, bir takım sesler duyarsınız, konuşmalar, ve gözleriniz kapalı
olduğu için bir takım görüntüler akar, ama sesler odadaki konuşan insanlara
aittir, oldukça karışık bir durum, uyuduğunuzu sanarsınız ama aslnda uykuda
değilsinizdir, çünkü sürekli, her dakika sağa ve sola dönersiniz ağır ağır,
dışardan sesleri de duyarsınız aynı zamanda. ama rüya görüyormuşçasına bir
takım görüntüler akar gözleriniz kapalı olduğu için. bu görüntüleri, hayal
ederken yaptığınız gibi bilinçli bir şekilde oluşturmazsınız, her şey
kendiliğinden akar, trainspotting’i hatırlayın, renton’un odada kapalı kaldığı dönem
girdiği tripleri, o kadar çok insan aynı şeyleri yaşıyor ki bu dünyada, sadece
görünmezler ve bunlardan pek bahsedilmez, hepsi bu. ve kullanmayın. ileriki yaşlarınızda kalıcı hasarlarınız oluşur zihninizde. çok ciddiyim.. kullanıcaksanız bile doğru düzgün kimyasalları kontrollü ve yanınızda bu işlerden anlayan ve kötü bir durumda nasıl müdahale edebileceğini bilen biri varken alın, ilk kez bulaşıyorsanız. samimiyetle söylüyorum.
her neyse bahsettiğim
hap’ın sedasyon etkisi 3 ila 7 saat gibi bir zaman zarfı sonucunda sona erer,
ve siz de tuvalete gider bir kiloya yakın işersiniz, sonra yine bir 6 tablet
alınır… aynı şeyler tekrar eder, 3 ay boyunca! o lanet psikoza kadar. sürekli
uyur uyanır hap alırsınız, her gün başka bir eczane. ailenize hasta olduğunuzu
söylersiniz, bazen de onların durumu çakmaması için odada dik durmaya
çabalarsınız, ama o zamanda bir kulaklık takar ve müzik dinlersiniz ki size
soru sorulmasın, sorulsa da duymayın, çünkü konuşamazsınız, çeneniz uyuşmuştur…
bu durum o yaz
tatilimin içine etmişti, midemin de içine etti, hâlâ sabahları uyandığımda bir
şey yer veya içersem kusuyorum. evet, o yaz tatili, tüm bu hap alımları sonucu
ki, bu dönem aslında amfetamin ile başlayan ve en paspal sedatife kadar
düştüğüm 2 aylık bir dönemi kapsar, ve o yaz tatili... bir psikoz ve bu psikozu
sona erdirmek için içilen antipsikoz türevi bir başka hapa teslim olmamla sona
ermişti, ne garip bir durum, bir takım haplar sonucu ortaya çıkan bir arızaya başka bir takım haplar alarak geçirmeye çalışıyoruz…
her şeyin havada asılı
kaldığı bir dönem... bu tip bir dönem, sürekli aynı şarkıyı dinlemek ve bunu
yaparken hiç ama hiç hareket etmeden duvarları izlemek gibi. adına katatonik
denilen başka bir psikolojik duruma yol açabiliyor. ve tabii hiçbir halüsinojen almadan yıllarca deli dehşet halüsinasyonlar görmenize... ayrıca ailenizden
kullandığınız ilaçları saklamak için elinizde iğne iplikle ortalıkta
dolaşabilirsiniz, yastığınızın içi iyi bir saklama kabıdır. dost tavsiyesi.
ve tüm bunlardan
sonra, öykülerimdeki tutarsız gidişatın ve aniden konudan konuya sapmalarımın
daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum, en başa dönelim o halde:
2.
sert rap ritimleri
dönüyor odada. zamanı hatırlamıyorum. birkaç yıl önce diyelim. daze var. ben
varım. diskman var. şarap. sigara. birde kızarmış tavuk. ama ikimiz de yemiyoruz! öyle
duruyor ortada. ve şarap. içiyoruz. sigara. loş ortam. bir elektrik sobası. ama
titriyorum. tv yok. halı yok. ol dirty
çalıyor, kulaklık, oldukça sert beat’ler, ve dönüp dolaşıp aynı noktaya
takılıyor kafam, biri tarafından aynı gün akşamüstü durduk yerde terk edildim ve
nedenini çözmeye çalışıyorum,
“bence” diyor,
“gidip birini düzmelisin, yapman gereken en iyi şey budur böyle durumlarda”
sonra bana bir hatundan bahsetmeye başlıyor, gangbang yaptıklarını, dörde tek,
duygu yok, sadece et,
“kötü geliyor bana,
diğer erkeklerle birlikte bir hatuna girme fikri”
“4 hatunla birlikte
yaptığını düşünsene” diyor, “kimi isterdin”
“sanırım yapamazdım”
diyorum,
“bence o herifi
pataklamayı tercih ederdin” diyor
“herifin suçu yok”
diyorum, “hatunun da, bu benim şansızlığım, sürekli giderler ve daima
gidicekler”
“geri dönüyorlar
ama” diyor, “görüceksin”, ve haklı çıkıyor, ama bu da umrumda değil. “beklenen
ve olan çoğu zaman farklıdır” diyor, “ve bu adam gerçekten çok iyi rap
yapıyor”
yaptığımız başka hiçbir şey yok, soğuk bir evde, geceleri içip müzik
dinleyerek, kaçak elektrikle yaktığımız sobaya ellerimizi uzatıp sigaramızı
yakarken hissettiğimiz sıcaklıkla yetinerek, ve gündüzleri de üniversitenin
kampüsünde kulüp kurmaya çalışıp birkaç hap atıp ya da toz amfetamin alarak, bu arada da bazı ucuz hapları yurt dışından geliyor diye, meseleden çakmayan tiplere satarak geçiriyoruz. bir de arada, çingene mahallesinde yaşıyor olmamdan dolayı, ucuza bulduğum bazı ürünleri, okulda el altından paslıyorum, çaylaklara... tabii ki fahiş fiyata.
ve sonunda 7 kişi buluyoruz. üçüncü yılımda oluyor bu. üç yılda yedi tane rap dinleyen insanı anca bulabiliyorum koskoca 9 eylül üniversitesi eğitim fakültesi kampüsünde. kulüp kurmak için gerekiyor bu,
en az 7 kişi! okula bir dilekçe yazıyoruz, ben yazıyorum, bu tip şeylerde doğru
cümleleri bulma konusunda iyi sayılırım, ve daha sonra bir masa açıyoruz okulun
ortasında, kulüp kurmak için, masada benim yazdığım epey uzun olan birkaç metin
var, fotokopi çektirdik, insanlara dağıtıyoruz. herkes derste, yani diğer altı
üye de derste, onların okulu bitirebilmek gibi bir derdi var, benim yok, hayatım boyunca herhangi bir şeyi bitirebilmeyi dert edinmedim, buna okunan kitap izlenen film ya da yapılan kitap da dahil, pek sevgili eski sevgililerim de tabi - çelişti mi cümle?
ben oturuyorum masada, biri geliyor, kafam epey iyi, çünkü
çantamda bir şarap şişesi var, ve arada bir, kimse yokken dikliyorum şişeyi, üstelik haplıyım da.. birkaç kişi gördü gerçi ama hiç bi önemi yok, yeterince sarhoşsan her yerde
içebilirsin her şeyi, önemli olan kimseyi umursamadan içmeye devam edebilecek kadar
sarhoş olmak, sonrası kendiliğinden geliyor, derste hoca yüzünü tahtaya
döndüğünde en arka sırada içtiğim zamanlar oldu.. ve işin aslı epey de heyecan verici
bir duygu bu, başkasının yerine sınava girmekte epey heyecan verici, üstelik
bir hatunun yerine, ve birkaç gün sonra hatunun size gelip, “sana hoca anlıcak
dedim değil mi, hoca beni tanımıyor ama bir kız ismim var benim, anlıcak
demiştim sana” diye bağırabiliyor, “dert etme” diyorum, “bir bira içelim”
“alkolün her şeyi
çözebileceğini sanıyorsun öyle değil mi” diyor,
“bunu
kanıtlayabilirim” diyorum, “birkaç yudum al, farkı hissedeceksin”. sonra sarhoş
oluyoruz, orada, kampüste, ve bana dönüp “haklıymışsın” diyor, her ne kadar
ertesi gün o da gidecek olsa da, haber vermeden, ansızın, ve bakın yine
karıştırdım işte, şunu anlatıyordum, baştan alayım;
sonra bir masa açıyoruz
okulun ortasında, kulüp kurmak için, masada benim yazdığım epey uzun olan
birkaç metin var, fotokopi çektirdik, insanlara dağıtıyoruz. herkes derste,
yani diğer altı üye de derste. ben oturuyorum masada, biri geliyor, kafam epey
iyi, çünkü çantamda bir şarap şişesi var, bunu daha önce de söylediğimin farkındayım ama hayatım tekrarlardan ibarettir benim, yaşananlar bazında da, yazılanlar bazında da..
herif, “merhaba” diyor, “ben
üyelik için ne gerektiğini sorucaktım” konuşamıyorum, kağıtları gösteriyorum
sadece, alıyor ve
“peki yarın da burada
olur musunuz” diyor, kafamı sallıyorum, çenem uyuşmuş, ayaklarım, boynum, ve
kulaklığı takıyorum yeniden, bu kez killarmy çalıyor, gerçekten ama gerçekten
çok iyiler, ve çanta şarap şişesi dışında cd dolu, bir de diskman için birkaç
yedek pil, okula bununla geliyoruz, daze ve ben, graffit ile ilgimiz çok fazla ve okulda tag
atmadığımız tuvalet kalmamış durumda..
bir öğleden sonra, başka bir hatunu
keşfediyorum okulda, kısa boylu ve epey de çirkin diğerlerine göre, yani öyle
söylüyorlar, “napıcaksın o hatunu” tavrı. yanına gidiyor ve bir kulüp kurmak
istediğimizi, bize katılıp katılamayacağını soruyorum, sarhoşum, “ne kulübü”
diyor, rap müzikle ilgili diyorum, ve birkaç şey daha, etkileyici gözlere
sahip, ama bunu ona asla söyleyemedim, -eğer bunu okursan beni en kısa zamanda
arar mısın? evet okuldan atıldım senin 2 sene öncesinden tahmin ettiğin
şekilde, ve sen galiba tezi verememiştin, sen naptın? bir kasetim sende
kalmıştı, hatırlıyor olmalısın, aradan 3 sene geçti ama, hâlâ onu istiyorum
senden, ilk aldığım kasetti o benim. ve evet, o gözlere sahip olmasaydın,
kasetimi ne zaman geri vereceğini sana sorabilirdim, üstüne yatmak zorunda
değildin öyle değil mi?
her neyse, kişisel
münasebetleri bir kenara bırakıp okuyuculara dönelim.
üye başına beş yüz
bin lira alıyoruz, 50 üye, 25 milyon, iyi para, ve kulüp vaat ettiği
etkinlikleri gerçekleştiremeyeceğini fark ediyor, herkese parasını geri vermeli
ve kulübü dağıtmalıyız bana kalırsa, konser, dergi, graffiti kursu, hiç biri
gerçekleşmeyecek, 3 toplantı yapıyoruz, 2’sinde biraz sarhoşum, birinde de
sedasyondayım, konuşamıyorum, daze konuşuyor, bir de serkan, son toplantıda
onlara gerçeği anlatıyor ve kulübün kapanacağını, aslına bakarsanız resmi
olarak hiç kurulmadığını, çünkü dilekçemizin en başta reddedildiğini ama bunu
geç öğrendiğimizi anlatıyorum. galiba size yalan söyledim, dilekçe türü
şeylerde doğru cümleleri bulma konusunda iyi sayılırım derken.
ve mavi ojeler
geliyor aklıma, o hatun, mavi ojeli, ve mavi göz kalemi. bir masada oturuyoruz,
bir kez gördüm, o okulda dört senedir varım, o da benle aynı zamanda girmiş,
büyük kayıp, dört senedir birbirimizi görmemiş olmamız, yani bence, ama ona
göre ilk ve son görüşümmüş onu, çünkü mezun oluyormuş, “ojelerin çok güzel”
demiştim ona, o da bana
“sen de tırnaklarını
kesmelisin” demişti,
“yiyorum” demiştim,
“kesmiyorum,”,
“derse girmeliyim,
geç kaldım” akşamın beşi, ben son dersten yeni çıkmıştım,
“2. öğretim misin?”
diye soruyorum
“evet, bu yüzden hiç
karşılaşmadık”
“büyük kayıp, 4
senem heba oldu desene” gülmüyor bile bu şakama mavi ojeli hatun.
ve sonra bir gün,
daze ile çulsuz kalıyoruz, ve ben “toplanan kulüp parası” diyorum, “o noldu”
“25 milyon” diyor
bana, “ben o parayı yedim moruk, itiraf etmek gerekirse”
ve bu da kulübün sonu
oluyor, herkese parasını geri vereceğimizi söylüyor ama yapmıyoruz, kimse de
500 bin lira katkı parasının peşinden koşmuyor, ve ben de dersleri iyice asmaya
ve gidip alsancak'ta sarhoş olmaya devam ediyorum. böyle işte. ve bir gün, dört
senelik zaman zarfı sonucunda, okula kayıt olmak için gittiğimde, kaydımı
silmem gerektiğini ama alınan duyumlara göre yakında af çıkacağını, tekrar
kayıt olabileceğimi, o güne kadar beklememi söylüyorlar, elbette diyorum,
tabii, nereyi imzalamalıyım? lise diplomam. geri iade. çıkan af. hayır.
buradayım. aftan yararlanmayacağım
ve dört sene boyunca
yanımdan geçip giden tipleri düşünüyorum şu an.
her sene
değişiyorlardı
sınıf
konu
yatırılan harca
binen ceza
notlarım
alkol oranı
mavi ojeler
ve bir türlü
gelmeyen sene sonu
ve yanımdan geçip
giden tipler
2 sene içinde mezun
olup
tuhaf bakışlar
aptalca
ve çocuksu
en arkada
tek yaptığım
okulu ekmediğim
yani zamanı
geçirebileceğim başka bir mekan bulamadığımda
sınıfa girip
en arkaya oturmaktı
ve itiraf ediyorum
son senemde gelen
ingilizceciye aşıktım
kadın 40 yaşında
olsa da
ama bu yetmedi
ingilizce öğrenmeme
ya da orada kaldığım
süre boyunca
hiç birine
anlatamadım
bunun tamamen saçma
ve sikik bir mesele olduğunu
gitmemiz
gerekmediğini okula
ya da işe
ya da askerlik
evlilik ve çocuk
hayır
buradayım işte hâlâ
ve düşünüyorum
4 sene boyunca
yanımdan geçip giden tipleri
napıyorlar acaba
ben
sürekli sınıfta
kalan tip
devamsızlık
ya da haksızlı da
diyebiliriz buna
bir şekilde
gerçekten meraktayım
napıyorlar?
işleri var mı
ya eşleri
ev
çocuk
ya da o mavi ojeli
olanı
ya da şu gözleri
nedeni ile
kasetimi
hacılamasına izin verdiğim
ikimiz de biliyorduk
gerçeği tatlım
sen farkındaydın
farkında olduğumun
ve söylemiyordun
ki gereği de yoktu
anladığımı
biliyordun
ben de senin beni
anladığını
o gün
elimdeki şarap
şişesini dikerken ben
yanıma gelip
“bunu kendine neden
yapıyorsun” dediğinde
verdiğim cevap
her ne kadar saçma
gelse de kulağına
gerçek olan bu
hâlâ ve daima
yapmak istediğim hiç
bir şey yok aslında
sadece oyalanıyorum
alkol oranı çok
yüksek birkaç gece
sonra sabah
kusmuğumla kaplı
halının üzerinde yatan ben
beth
roads
ve asla sona
ermeyecek olan
ki yine de kimseye
çaktırılmayan hüznümle başbaşa
orada
arkada
sizi izlerken
hepinizi
aslında farkında
olmanızı istiyordum
gücünüzün
ve bu sikik eğitim
sistemine itaat etmek zorunda olmadığınızı
orada
arkada
sürekli gülünen ve
alay edilen
biri vardır mutlaka
şu an bile
yarın okulunuza
gittiğinizde orada olucak o
sarhoş
döküntü giysiler
içi hiç bi getirisi
olmayan öykülerle dolu bir defter
ders notları yok
kitabı yok
vizeleri tarihlerini
bilmediği için kaçırabilir
ya da ansızın
kapıyı çarpıp
çıkabilir sınıftan
hocayla tartışıp
ama yine de
orada
ve gerçek
anlıyorsunuz ya
sınıfı geçebilmek
için rol kesmek yerine
kalmayı ve atılmayı
tercih ediyor
yarın gidince
görüceksiniz
mutlaka sizin
sınıfta da bir tane olmalı
daze
ben
ya da
her neyse.
asla
anlayamayacağımız bir mesele bu
sihir
(ki buna bazıları
ilham der)
kesilmediği sürece
devam ederiz şiire
ama bir noktada
kesmek ve
terk etmek gerekir
çünkü
paul valery’in de
dediği gibi
bir şiir asla bitmez
terk edilir.
* başlık, benim dört
sene üst üstte sınıfta kalmam yada diğerlerinin iki sene içerisinde bitirmesini
ifade etmektedir. [ 10.10.2005 – 07:02 ]