1.
..sonrasında,
“seninle birlikte olmak istiyorum” dedi bana..
sürekli burnunu çekiyordu.. siyah uzun saçları vardı. “ne işsin lan sen”
demişti, izledim sadece, uzun uzun.. burnunu çekti.. “aylak” dedim. “ben bir
aylağım, ve çalışmayı düşünmüyorum, hiç düşünmedim”
“seni de
avlayacaklar ama” dedi, “inan bana, eninde sonunda sen de kafese gireceksin”
“haklı olabilirsin”
dedim ona “ama henüz değil”
“karşı çıkman
olanaksız”
“biliyorum”
2.
bardan çıkıp onun
evine doğru devam ettik. yavaş yürüyorduk, oldukça yavaş.. onu evine bırakacak,
sonrasında kendi yoluma devam edecektim. evi yolumun üzerindeydi.. ve sevişmek
istiyordum onunla. ama aşık olmaktan korkuyordum. dehşetle ürküyordum aşktan..
gözüm kesmiyordu. hiçbir şeyi gözüm kesmiyordu. korkuyordum. durgundum. tükenmiştim.
ve bekliyordum. sanırım, beklemek dışında yapılabilecek çok fazla bir şey
yoktu. varsa bile ben yapmak istemiyordum. beklemek güzeldi. beklemek yorucu
değildi. uğraş gerektirmiyordu. ve linda scott ile seviştiğimi hayal ettim bir
an. sonra beth gibbons ile. sonra amanda palmer ile. tüm eski sevgililerimi
düşündüm daha sonra. birden içim titredi. belime attı elini
“sana aşık olabilir
miyim” diye sordu
“olmamalısın” dedim,
“ben de olmayacağım”
“neden?” diye sordu
“sonuncusunda son
hakkımı da tükettiğimi düşünüyorum” diye aptalca bir cevap verdim, “aşk
korkutucu bir şey.. bir daha aşık olamayacağıma inandırdım kendimi. böyle
düşünmek beni rahatlatıyor”
“seni rahatlatan çok
fazla şey var bu hayatta” dedi, “daha önce çaresiz hissetmenin de seni
rahatlattığını söylemiştin”
“evet” dedim “eğer
içinden hiç bir şey yapmak gelmiyorsa, çaresiz olduğunu düşünmek iyidir, oturur
ve bu konuda yapabileceğim hiç bir şey yok dersin kendi kendine, olayların
sonuçlanmasını izlersin, aynı iskambil kâğıtlarının sırayla devrilmesini
izlemek gibi, eğlencelidir, her şeyi şansa bırakmak, heyecan verici gerçekten”
“bekle ve izle”
“bekle ve izle,
evet. planımızın adı bu olsun”
“hastalıklı bir
senfoni gibisin” dedi
“eylemsizlik” dedim.
bunun aklına bir şey getirdiğini söyledi
“şu hükümetin acil
eylem planları, hatırlıyor musun?”
kahkaha ile güldüm.
sarhoştuk
“sana kalsa, her şey
boş, öyle değil mi?” diye sordu ardından
“acil eylemsizlik
planı” dedim
“bekle ve izle”
dedi. tekrar güldük. iyi gidiyor olmalı, diye düşündüm, ama her şey ilk başlarda
iyi gider zaten, öyle değil mi?
3.
gecenin ikisiydi ve
yalnızdık sokakta.. yürüyorduk. topuklu ayakkabı. ruj. parfüm. siyah saçlar.
sarhoş. yitirilmiş bilinç. altüst.. ve ölümsüz.. burnunu çekti yeniden. “alkol”
dedi, “alkol yok. olmaması daha iyi ama öyle değil mi?”
“evet” dedim “daha
iyi” her ne kadar bu bir yalan olsa da
“pıt atalım öyleyse”
dedi “o var”
“hayır” dedim
yeniden.. bir büfeye girip 2 şişe kırmızı şarap aldık. ve evdeydik nihayet..
sessizce bekliyorduk.. şimdi nabıcaz diye sordu.. bilmem dedim gülümseyerek
“insanları neden
sevmiyorsun” dedi
“korkuyorum
onlardan” dedim “ne kadar uzaklarsa, o kadar güvende hissediyorum kendimi”
4.
..ve sanırım
kaybettik dedi ben üzerindeyken, gidip gelmeye devam ettim
gerçekleşmesi olanaksız ne varsa hayal
ediyorum dedim, ufak bir ev, aptal bir iş, hatun, ölene dek sarhoş, yazı, aşk,
nefret, bağrış çağrış ve sarmaş dolaş.. bir küs bir barışık, ama daima
beraber.. gerçekleşmesi imkansız olan her ne varsa.
zirvedeydik
“kaybettik,
biliyorsun de mi? asırlar önce”
“savaşmıyordum”
dedim “asla savaşmadım.. hayatım boyunca savaşmadım. ama teslim de olmadım.
savaş onların savaşı, ben kendimi korumaya çalışıyorum sadece, kurşunlarından”
“boşuna deneme”
dedi. bir sigara yakıp uzattım. aşık olmuştum. ki başka türlü de, aynı yatağa
giremezdim zaten
“boşuna da olsa
deneyelim mi” dedi, o gecenin sabahında.
“olur” dedim.
bir süreliğine,
oluyormuş gibi yaptık
4.şubat.2006-dağıtım izni