25 Ekim 2008

tekrarlar

biliyor musun?
hiç inandırıcı değilsin

konuştuğum zaman, dinlemiyorsun bile
merak ettiğin cevapları aldıktan sonra
boşluğa yazıldı her şey
gitmen gerektiğinde
dinlemek istemediğinde ya da
bir başkası işin içine girdiğinde
anlattığın kadar
cesur olmadığını gördüm

ayrıcalık istemiyorum ama
hiçbir şey istemiyorum ama
herkese davrandığın gibi davranabilirsin
cinsellikle başlayabilir her şey
üzerine çıkarım
altına alırsın
gider gelirim
yalarım
emersin
çıkar gidersin sonra
ben bir sigara yakarım

olması gerektiği gibi değil yani
olmasını istediğin gibi olur her şey
delip geçmez hiçbir şey
ama şimdi
burada oturmuş ve
yine jori’yle konuşuyorum
hiçbir şey anlamıyorum biliyor musun?
o şarkı söylüyor
ben bok yazıyorum
bok bunun adı
şiir değil
öykü değil
bok sadece
böylesi daha güzel
size nasıl geldiği
benim umurumda değil
ben de sizin umurunuzda değilim
karşılıklı bir denklem
x eşittir boşluk
her şey yerli yerinde

ve susuyorum şimdi
susmaya devam edeceğim.
yazmaya ve yayınlamamaya devam edeceğim
insanlar "noldu?" diyecek
"küresel ısınma" diyeceğim
"cehennem vari günler kapıda"

saçma cevaplar gerekiyor size
evet saçma cevaplar gerekiyor
nasıl olsa
doğruyu söylediğimde
umurunuzda olmayacak
servis şoförü gibi yani
"n’aber?" der
"eyvallah abi sen n’apıyorsun?" derim
ses çıkmaz

böyle yani
her şey aynen böyle
umursamak önemli bir şeyleri
umursamaz olmak kötü
gel gelelim
sımsıkı sarılacak
bir çöpüm bile kalmadı

tekme atmak istiyorum her şeye
ona da gücüm yok
aynaya bakıyorum tıraş olurken
alet boğazıma geliyor
bıçak olduğunu düşlüyorum
ama değil
tıraş oluyorum sadece
sonra iş
sonra ev
sonra iş
sonra ev

her şey sırasıyla gerçekleşiyor
ve ezberledim artık
her hareketinizi
nereye gideceğinizi
ne söyleyeceğinizi
ne zaman susacağınızı
ne zaman dinleyip
ne zaman unutacağınızı
çok iyi biliyorum
ve defalarca izlediğim bu filmi
görmemek için artık
kendimi kapatıyorum
aradan beş dakika geçiyor ve
siz gelip
"open" tuşuna basıyorsunuz

her şeyi daima
başa saran biri çıkıyor.

25.ekim.2008


atlar

ilk kez at yarışı oynadığımda
henüz dört yaşındaydım ve
okuma yazma bilmiyordum
babam her gün önüme bir bülten koyar
her yarıştan birkaç at işaretlememi isterdi
defalarca denenip asla işe yaramayan çocuk şansı

ilk başlarda zorlandığımı itiraf etmeliyim
henüz yarışları ayırt edecek kadar harfleri seçemiyorken
babam anlatır, ben de işaretlerdim
kaybederdik daima
benim bilinçsiz kuponum da
o’nun saatlerini vererek hazırladığı kuponu da

zaman ilerlerdi ve okuma yazma öğrendim
artık atların isimlerine göre oynuyordum oyunu
hoşuma giden güzel isimler:
şahbatur, kasırga, rüzgâr, middle earth

zaman ilerlerdi
istatistik bilgilerini kavramıştım artık
son yarışlar
son dereceler
kumda mı iyi, yoksa çimde mi?
antrenör
jokey
mesafe
hava şartları
handikap
hipodrom farkı
orijin
kilo
yaş

ama sonuç değişmiyordu
şansına güvensen de
zekânı denesen de
daima kaybediyordun

ve babam
bu şekilde zengin olamayacağımızı biliyordu
ben de biliyordum bunu
kazanılanlar ve
kaybedilenler üzerine
hiç konuşmuyorduk

ama o mucizevî
bir dakika 24 saniye
başbakanlık kupası koşusu
iyi hatırlıyorum
94 veya 95 yılı
bire otuz dört veren bir kısrak
“olmaz” dedi babam
 “olur” dedim ben de
“olmaz”
“olur”

ve o gün anladım
babamla yollarımızın ayrılmadığını
her ikimiz de farklı atı seçip
her ikimiz de kazanmıştık
at başı olmuştu atlar
ikramiyeler değişse de
sonuç aynıydı
kazanmıştık
kimi için değersiz
bizim için mucizevî bir kazanç

para değildi söz konusu heyecanın sebebi
atı bilmiş olmaktı
iki dakika sürmeyen bir koşuda
nefesini tutmaktı

ve şimdi,
aradan geçen on üç senede
değişen bir şey olmadığını görüyorum
getirisi götürüsüne eşit bir oyunda
yedi saatini harcayabiliyorsun

dün gece mesela
amerika
santa anita hipodromu
breeders cup
ilk koşu da 25 kâğıt gelir
ikinci koşuda beş kâğıt gider
üçüncü koşuda otuz kâğıt gelir
dördüncü koşuda yirmi kâğıt gider
beşinci koşuda beş kâğıt gider
altıncı koşuda 80 kâğıt gelir
yedinci koşuda yirmi kâğıt gider
ve gecenin sonunda
artıları götüren eksileri hesaplar
kazandığını görürsün

ki yine de düşününce,
koca bir entelektüel ile kıyaslanırsan sen
“kaybetmeye mahkûm bir ahmak olarak” değerlendirilirsin

o
hayatın gerçek heyecanlarından ve riskten azade
zirveye doğru koşmaktadır

sen
bulunduğun yerden hoşnut
devam edersin
atlara, maçlara, yazmaya, çalışmaya,
ve bir kazanıp bir kaybetmeye


25.ekim.2008

22 Ekim 2008

var olmanın dayanılmaz gereksizliği üzerine

gecenin dört buçuğu
düsseldorf'a gidecek olan uçağı yüklüyoruz
köln'den sonra
en korkunç ağırlığa sahip bagajlara
sahip olan insanlara
sahip olan kent
konvörün başındayım
ambarda üç tip var
ben aşağıda tek başıma
bagajları konvöre veriyor
boşalan arabayı çekip
dolu bir araba yanaştırıyorum
konvörün yanına
traktörcü, yeni dört araba daha getiriyor
yanaştırıyor ve
arka ambardan bir tip de
yardım için yanıma geliyor
tipin adı ne bilmiyorum

"evli misin sen?" diyor tip
"hayır değilim" diyorum
"neden?" diyor
"henüz sözleşmeli bir işteyken
üstelik bu maaşla niye evleneyim?" diyorum
"allah her çocuğu riski ile beraber verir" diyor
"öyledir herhalde" diyorum
canım konuşmak istemiyor ama
o bunu anlamıyor
"aleti nasıl idare ediyorsun?" diyor
gürültüden anlamıyorum ne dediğini
"neee?" diyorum
"evlilik gerekli" diyor
"aleti nasıl idare ediyorsun?"
"bu yüzden mi evlendin?" demek geçiyor içimden
ama cevap vermiyorum
o sırada susup
uçağa yeni binen yolcuların
bizden yana tarafta oturanlarına bakmak
daha iyi geliyor ruhuma
uçağın camlarından
yolcuların hiçbiri aşağı bakmazken
ve uçağın ambarında canı çıkan üç insanın
onlara
bagajları dolayısıyla
ne küfürler ettiklerinin
farkında değiller elbette
tip de bu kadar çok insanın
neden sürekli hareket halinde olduğunu
düşünmüyor olmalı
ki ben de
1928 yılına ait
ukrayna halk müziğini dinlerken
yazdığım bu şeyin
neye yaradığını düşünmüyorum aslında
yazıyorum işte
insanlar geziyor
insanlar tanışıyor
evleniyor
sevişiyor ve çocuk yapıyorlar
ve dusseldorf nasıl bir yer bilmiyorum
ama ellerinden gelse
bagajlarına evlerini koyacaklarından eminim
amsterdam da öyle
ya da stutgart
manchester iyidir ama
ya da paris
verona
ama almanya
hollanda ya da
irlanda'ya gidiyorsa bir uçak
ve yanında
söylediği her şeye karşılık
içinden bir tekme savurmak geçen
geri zekâlının tekiyle
iş yapıyorsan
bagajlardan daha ağır gelir
her bir soruya karşılık
içinden geleni söylemek
çünkü her iş
işten kovulmak isteyene kadar
takman gereken bir maske
ve gözünü kırpmadan öldürmeyi bile düşlediğin
bir kaç geri zekâlı demektir

ve o gün sabah
yine aynı tip
"gece işe gelirken bir hatun gördüm" diyor
"gecenin bir yarısı telefonla konuşuyordu
bir barın önünde"
"orospudur kesin" diyor bir diğeri
"ya öyle midir?" diyor tip
yeni bir şey keşfeden
çocuk gibi açılıyor gözleri
"laf atmak istedim ama servis geldi" diyor
"atsaydın oğlum bir şey demezdi" diyor
"demezdi di mi?" diyor
aynı şaşkınlıkla

ırkçı değilim
faşişt değilim
ve hiç olmadım ama
günün birinde
günümün içine eden
bu lavuklar yüzünden
katil olabilirim
evet bunu başarabilirim
ve gazetelerin olayı
bir aşk cinayeti olarak
değerlendirmeyeceğini biliyorum ama
benim
kendime has ruhuma
ya da ruhsuzluğuma
tecavüz edenleri de
bir eğitim sorunu olarak
değerlendirmemeleri gerektiğini düşünüyorum

benim
yeni insanlara
yeni tatlara
yeni renklere ve
nüfus artışına ihtiyacım yok
çocuk yapmanın gereksizliği gibi
gereksiz çocukların da
doğmadan ölmesi
gayet makul geliyor


22 ekim 2008

12 Ekim 2008

karanlıkta gülümseyen ahtapot

bazen
her şeyi yitirdiğinin farkına varır
ve ümitsizliğe kapılıp
karanlığa bularsın zihnini
uçağın ambarındayken mesela
o ufak ama
külçe kadar ağır kolileri
içi dergi dolu paketleri
araba parçası olan demirleri
demirden yapılmış makineleri
televizyonları
buzdolaplarını
ve daha birçok şeyi
düzgünce dizmeye
üst üste, yan yana, çaprazlama
sığdırmaya çalışırken
ve göremezken aşağıda
kaç araba daha kargo kaldığını
yavaş yavaş sıralar ve
kapıya doğru yaklaşırsın
aşağısı görünür en sonunda
“üç araba daha bagaj gelecek” derler
“tamam” dersin
beklersin
gelir
dizersin onları da
güçlükle sığdırır ve
kapağı kapatıp aşağı atlarken
piste diğer uçağın indiğini görürsün
uzaklaşırsın bir uçaktan
uzaklaşır bir uçak senden
diğeri yakınlaşır
biri kalkıp
diğeri inene kadar
bir sigara yakar
sigaraya fondip yapar
üç dakika sonra yerini alırsın diğer ambarda
sonra bir diğer ambar
ve bir diğeri daha
ve saatine bakmazsın asla
bilirsin çünkü
önemli olan zaman değil
bitişe kaç uçak kaldığıdır
“on uçak” dersin
dokuz
sekiz
yedi
ve gittikçe güçten düşer
kendini bayatlamış hissedersin pinero gibi
ruhun bayattır
etin çürümüştür
öldüğünü inkâr eden bir zombi
ve ister istemez
karanlık peşinden gelir
herkes seni terk ederken
karanlık peşindedir ve
kaçacak takatin kalmamıştır artık
hava kapanır
bulutlar hız alır
yağmur hız alır
soğuk hız alır
ve beklersin ambarda
aşağı iner ıslanır
ve tekrar başka bir ambara girersin
kimse “hasta olacaksın” demez sana
herkes hastalanmıştır zaten
ruhen ve bedenen
ve son arabasına
54 milyar verdiğini öğrenirsin
oradaki üst düzey bir yöneticinin
elinde değildir bir hesap yapmamak
54 milyar?
kaç maaş ederdi lan?
on sene çalışsam kazanamazdım lan
bu tip birçok fikir karmaşası
güneşin önüne çin seddini inşa eder
yolcular
hostesler
kaptanlar
edebiyat ve yazmak
ne alâkası var uçaklarla şiirin
bunu bilmiyorum
yazmak mı, çalışmak mı?
bir seçim yapman gerekir
yazarak çalışmak
çalışarak yazmak
yazmaktan para kazanmak
para kazanmadan yazmak
gittikçe zayıf düşer düşler
gerçek parlıyordur güneşin yerine
karanlıktaki bir kutup yıldızı gibi hem de
çöldeki bir kar tanesi gibisindir
ve eriyip gitmene göz yumar herkes
önemli değilsindir
hiç kimse önemli değildir
orada
o şekilde
dolanıp dururken
ve diğerleri iyi bir sigara içip
bira muhabbeti yaparken
sen evde sardığın tütünü ateşler
ve “alkole bile param kalmadı” dersin
dert etmezsin ama
para dert olmaktan çıkmıştır
yazı dert olmaktan çıkmıştır
aşk dert olmaktan çıkmıştır
kaç uçak kaldı
kaç ton kargo geldi
koliler sığar mı gibi
işsel sorunlardır
zihnini meşgul eden
ve nedenini bilmiyorum ama
tüm bu hengâmeden sağ çıksan bile
bu kez de evde peşine düşer karanlık
hiçliğin koynunda güzel bir gece geçirmiş
var olmayan her şeyle sevişmiş
ve uyanmışsındır nihayet
maaşın ertesinde
dolap yine boşken
posta kutun doludur ağzına kadar
okumazsın ama, okuyamazsın
bakkala gider
defteri uzatır
“ekmek, yumurta, kahve, gazete, fare zehri” dersin
“zehir kalsın” dersin sonra
“dilim sürçtü”
sürçer dilin
bilinçaltın her koşulda açığa çıkar
“yeraltında değil
bilinçaltında yaşıyorum” dersin
bir yazar bozuntusuna
“elim genzimde yazıyorum”
“hah şimdi şiire benzedi” der o
“bu mecazlar gerekliydi”
ama bir şey anlamadım, dersin içinden
kimse bir şey anlamıyordur zaten
“izlanda iflasın eşiğinde” derken gazete
hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilirsin
karanlık bir mızrak şeklini alıp
sırtından midene girerken
ileriye bakar ve okursun manşeti
“türk asıllı izlandalı yazar
bir zamanlar iflasın eşiğindeymiş
ama şimdi
sarhoş olup
kar üzerine şiir yazıyor” ( ya da kâr)
gülersin kendine
yataktan doğrulur
yanında uyuyan hiçliğe “günaydın” der
ve başlarsın konuşmaya kendi kendine
odaya giren annen
yastıkla konuştuğunu görüp
irkilir
“başka bir psikoz?”
hayır! daima psikoz
daima yalnız
daima yanında bir boşluk ile gezinip
ideal devinimi gerçekleştiren
ideal karanlık
ıssız bir adadan farkın yoktur
ve aklına düşen her kadın
yanına üç şey alır;
dönüş bileti
güneş
yastık
sonra bileti işletir
güneşi çantasına atıp
“yastık sen de kalsın” der
büyük piyango
büyük fiyasko
ne diyorduk?
uçaklar
ambarlar
paralar
yazılar
yastıklar
gelip giden akıl
gidip gelen yağmur
karanlıkta gülümseyen ahtapot


11.ekim.2008

zihinsel ayna

eski sevgililer
seninle ilgili hiçbir şeyi
hatırlamadığında başlar
ahmak krizleri

altı ay sonra mesela
ya da bir sene
tekrar görüştüğünde
ve senin zihninde
tekrar ederken
onunla geçen her saniye
o çoktan unutmuştur
hatırlamakta zorlanır
inkâr eder hatta
bir zamanlar var olan
ve artık geçmişte kalan
yaşanmış gerçekliği

"ya öyle mi olmuştu?" der sonra
"unutmuşum"
"hatırlayamadım"
“gerçekten mi?”
“yanlış kalmıştır senin aklında”
“doğru hatırladığından emin misin?”

ve bu süreç
uzar
uzar
uzar

bir süre sonra
her ikiniz de birbirinize
başkaları ile nasıl yaptığınızdan söz edersiniz
sen edemezsin gerçi
yoktur çünkü
olası herhangi bir şey
ama o
"ben açtım, o da sapıktı" der
bir diğeri için de
başka bir şey söyler

ve sonra
söz dönüp dolaşıp
birbiriniz için
ne kadar değerli olduğunuza sapar
değerlisindir değerli olmasına
ama aşık olunamayacak kadar da
savsaksındır
değerlisindir
ama ihtiyaç halinde sadece
yangın merdiveni gibisindir
"ne zaman konuşsam beni anlayacağını biliyorum" der
"birinin anlaması güzel" der
"iyi ki varsın" der

ama konu tekrar sapıp
başka eski heriflerin
onun için ne ifade ettiğine geldiğinde
aralarında senin olmadığını görürsün
"riyasız bir hayat istiyordum" der
"birisine yalan söyledim ve o fark etti
bir diğeri ruh hastasıydı"
sayar da sayar eski adamları

beklersin
atlanırsın

ne anlam ifade ediyordun onun için?

bilemezsin bunu
sorsan da söylemez
duymazdan gelir
ya da gerçeği gizlemekle yetinir

gerçek?

gülünç gerçek
gerçek her zaman gülünçtür dostlarım,
eskimiş gerçeklik insanı güldürür

acıları biz yaratırız
mantık işlemeye başlayınca da
güleriz halimize

aşk mantığı siler
aşk gerçek bir kavram değildir o halde
sen gerçek biri değilsindir
o gerçek biri değildir
kimse gerçek değildir aşıkken
kendinden çok
bir başkasını düşünüyorsan
mantıklı hareket etmiyorsundur
feda edilmeye değmez hiçbir şey
ne toprak
ne cennet
ne de bir kadın
kendini feda etmeyi
göze alabileceğin kadar
önemli değildir hiçbir şey

küçük fedakârlıklar her zaman olur
olmaya da devam edecek
bedensel bir ihtiyaç için saçılan
sahte gülücükler yok ama
sevişeceksek
bu da gerçek olmalı
aşk ile
ben seni istiyorum
sen beni istiyorsun
pekâla, hazırım,
bir süreliğine devam eden arzu
para karşılığı değil
cinsel bir süreklilik değil
basit
sıradan
ihtiyari bir eylem
değil

ama aşk
ve sana aşık olduğunu dile getiren kadının
başka biri ile yaptığı
seks gereksinimden kaynaklanan
cinsel birleşmeyle başlayan aşk
seks ile

pat pat
kim o?
benim
gel içeri

sonra aradan aylar geçer
ve herkes her şeyi unutur,
süregelen gerçeklik silinir
acılar silinir
iniltiler silinir
ve en baştan beri var olan
doğal düzen
tekrar yerini bulur
sen isteyen herkese
almayı hak etmese bile
istediğini verirsin
al bu senin boya kalemlerin
al bu da senin silgin
ben önemli değilim
hiç bir zaman da önemli olmadım
bu yüzden herkesi affedebilirim
ama gerçek nedeni
hiç kimseye
kızmaya değecek kadar
kendime değer vermediğimdir
ve sana kızıyorsam
beni kırdığını söylüyorsam
o zaman ölüp gittiğinde
ardında bir boşluk göreceğim içindir bu
ve o boşluk körelir sonra
gözden kaybolur
ve seninle
onunla
bununla
herkesle eskisi gibi olurum
fark eden tek şey
o yitip gitme anınızda
meydana getireceğiniz
boşluk halini
ölümünüzden önce oluşturmuş olmanızdır
ve sonra zil çalar ve
bir sonraki derse gireriz
ahlâk hiç önemli olmadı benim için
etik kurallar da öyle
o yüzden herkes herkesle
istediği yerde istediği şeyi yapabilir
ruhuma dokunabileceğiniz kadar
önemli olmadığınız sürece
sizi fark etmem
ve fark ettiğim andan itibaren
benim görüş alanımın dışında da
ne bok yediğinizi bilirim
ve müneccim değilim
ve vahiy de gelmiyor
ama nietzche'nin sonsuz döngüsüne
kendi içinde ek bir spiral döngü ekledim
hayat tekrarlardan ibarettir
o tekrarlarında tekrarları
ve kendi içinde de ufak tekrarları
ve tekrar eden tekrarları vardır
aynen tekerleme gibi
söylemesi zor
ama bir kez söyleyene kadar
sonrası kendiliğinden gelir

ağız alışkanlığı ile
hayat alışkanlığı
birbirine benzer
ve aynen dil gibi
sürçebilir yaşamın
zaman zaman

başıma gelen bir şey
tekrar başıma gelir
ve tekrar tekrar tekrar
öğrenirsin en sonunda
ve söylememeye başlarsın
tekrar etse de her şey
baştan sona aynı kalsa da hatta
hiç değişmese bile
söylememeye devam eder
ve sıkılmazsın
çünkü öğrenmişsindir artık
senaryo aynıdır
ve biri için
ilk gördüğüm anda
konuşmaya başlamadan önce
“artı veya eksi” dersin
stop.
bitmiştir tanıma faslı
önyargılarıma güveniyorum
tanımaya değil
ve bu yüzden
kendini tekrar eden
eş karakterli insanları
çözmüş biri olarak
şunu söyleyebilirim
ben değişmem
siz de öyle
o halde herkes
ne hali varsa görsün
kasık kemikleri sizin olabilir
ve onların koleksiyonunu yaparak
zaman geçirebilirsiniz
ama biri sizi
gerçek anlamda anladığında
o kişiye bakınca
aynada gördüğünüz gözleri
görür gibi olduğunuzda
zihnen çırılçıplak kaldığınızda
kaçış şansınız yoktur
ahlâki açıdan
bunun bir anlam ifade etmediğini biliyorum
ama psikolojik olarak
açık kodlu bir bilgisayar programına
dönüşen zihnin
birçok sorunu da beraberinde getireceği açık
o yüzden şimdilik
sırlarınıza ışık tutmaktansa
izlemekle yetiniyorum
bir süre daha böyle yapıcam
siz güzel görünmeye devam edebilir
ve harikulâde renklere bürünebilirsiniz
ama bir roman karakterinde
gerçek yaşamınız ve kimliğiniz dışında
zihinsel tüm kodlarınız deşifre edildiğinde
ve bununla göz göze geldiğinizde
psikolojik bir risk oluştu demektir
çünkü bir çok insan
kötüsel tarafının saf halini
bir başkasının görmesini istemez
ve böyle bir anda
inkâr dışında
kaçış noktası kalmasa bile
iç dünya anlamında
inkârında kaçmaya yardımı olmaz
mastürbasyon yapan bir kızın
babasına yakalanması gibi
doğru ama gizli anlar
psikolojik ve sosyolojik kırılma noktaları
seksofil
urinseks
ve daha bir çok şey
filmdeki bir adamın
zihninizdeki aynayla örtüşmesi
ya da düşüncelerinizi okuyabilen
birinin varlığı kadar irkiltici
ve ruhsal bir hastalığa
yol açabilecek kadar da tehlikeli

o halde bir soru:
samimi olan ve olmayan insanlar arasındaki fark nedir?
samimi olmayanlar zihninin ifşa edilmesinden korkar
ne demek istediğimi anlamıyor olmalısınız şimdi
yanılıyor muyum?

12.ekim.2008