menü içerik felan falan
24 Haziran 2014
14 Haziran 2014
latin anadolu
latin anadolu
belki de haklıydı
ricardo edmundo
karısını ve kızını öldürdüğünde
tarihsel süreci
dillendirmiyorum
şiir uzamasın
sola kırmak istedi sadece
ama gerçekten istedi
olmadı
bir anlık refleks karmaşası
bilinçaltının hayatına
attığı çelme
gerçekte biz kimiz
diye sordu
içgüdüsel olanı ne belirler
bir hafta önceydi
sadece yedi gün önce yani
yeni günün başlangıcı
bu arada şiire
kafiye katmak için
değil bu yedinileme
ve üçerli dizeler
akışını bir yerde
bozmak gerekliydi
konuya geri dönelim
itkisel olanla istendik davranış
arasındaki çatışma
içindeki kaosu başlattı
toplum ve doğa arasındaki
arbedede ölen
balık ağaçı
sevgilisi, yani eşi
onu sarhoş bir halde
gördüğü adamla basınca
aklı karıştı mary’nin
ve garcia
yani yaygaracı
olayı gören diğer kişi
tüm mahalleyi ayağa kaldırdı
tam olarak ne söyledi
hatırlamıyorum
ama ricardo ve
mary için
bir cehenneme dönüşünce
doğup büyüdükleri yer
bir hafta içinde
gitmek dışında
bir seçenek kalmamıştı
“istenmediğim yerde durmam” gibi
bir tepkiden daha çok
“istediğim alanda barınamıyorum” türü
bir küsmeydi onunkisi
yola çıktı
eşi ve kızıyla beraber
ve aklından bir an bile geçmedi
mary ve luis arasında
herhangi bir duygusal
ya da cinsel temasın
olabileceği
gerçek olan da buydu
olmamıştı
olabilirdi belki ama
o gün değil
otuzbeş yıldır tanıyordu mary’yi
yaşı otuzyediydi mary’nin öldüğünde
ricardo ise otuz dokuz
kızları yedi
ama dediğim gibi dostlar
tarihsel sürece girersek
şiiri bitiremeyiz
garcia aşıktı ricardo’ya
olayı da
algılamak istediği biçimde anlattı
olamazdı böyle bir şey
anadolunun ücra bir kasabasında
yola çıktılar
başka bir şehir başka bir hayat
kör bir toplumun dilini kesmek gerekir
sadece kulaklarının sesini dinleyip
ait oldukları yapay doğa ve
ahlaki travmadan
sıyrılabilirlerse
yola gelebilirler belki
bu tüm dünya insanları için böyle
arap ya da japon ya da viking veya zenci olman
kabul edilir bir fark içermez
yaptıklarını yapma nedeninin için
içinde bulunduğun koşulları
öne sürdüğün esnada
isyan etme hakkını
zihninde saklı tuttuğun sürece
savunmaya geçemezsin
aldırış edilmez
ve dediğim gibi
belki de haklıydı
ricardo edmundo
karısı ve kızı öldüğünde
mahkemeye kendini sunarken
aklanmaya çalışmayıp
“ait olduğumuz toplumsal norm
ve kurumsal bağnazlık
atar damarımızı kesiyor”
dediğinde
karşıdan gelen kamyoncunun hikayesini de
başka bir zaman anlatırım
dediğim gibi
şiir uzar ve
beni bekleyen bir
durum söz konusu
bulaşıklar ve hayat
eyvallah
14.haziran.2014
10 Haziran 2014
DEVleTanrı
DEVleTanrı
devletle ilişiğimi kesiyorum
ama o bana ilişmekten vazgeçmiyor
çok ikiyüzlü
ve aynı zamanda da yüzsüz
herkes için her türlü şekle
girebilecek kadar esnek
ve işine geldiği durumlarda katı
çarparsan üzerinde bir kesik açılır
atsan atılmaz, satsan satılmaz bir şey
yani aslında ortada yok
gizlenme konusunda usta
ve suçu başkalarına yıkmakta aceleci
onun için iş gören melekleri var
cebrail, medya mesela
polis azrail
israfil olan ordusu var
ve mikail sermaye
tanrı gibi bir şey işte
ama tanrı kadar cool değil
çok kasıyor herhangi bir noktada
açık vermemek için
açıklarını açıklarsan ortadan kaldırıyor
sihirbaz gibi de yani aynı zamanda
çok fonksiyonlu bir bilmece devlet
duruma göre her türlü şekle girebilir
ve din de ona ait
dinsizlik de
ve hepsinin aralarında
tümünün
bütün devletlerin
gizli bir antlaşma var
kaplamışlar
tüm kara parçalarını
ve denizleri de hatta
gökyüzünü
kaçılabilecek yerlerde bile
peşinden geliyorlar
bir hapishane dünya
isyan edip
duvarları yıkmaktan başka
seçeneğimiz yok
ama siz yine de
yeni bir iktidarın
yeni bir ideolojinin
yeni bir sistemin
peşinden gidin
değişim umudu ile.
çıkış yok
a-narchía’dan
başka
10.haz.2014 – 16:35
9 Haziran 2014
ara bölge ve türbülans
ara bölge ve
türbülans
bir şey var
kimseye anlatmadığım
anlatamam
inanmazlar çünkü,
daha önce inanmadılar
hiç inanmıcaklar
rahatsız ediliyorum
göremediğim varlıklar tarafından
deli miyim?
HARBİ Mİ?
peki beni etiketleme hakkını
size kim verdi?
ya sizseniz asıl
norma uymayan
pardon yanlış yazdım
doğaya diyecektim
doğala, tanrısala
“norm” kelimesi sizin uydurmanız
ben sevmem
zil çaldı ve
teneffüs edildi
ruhun rejimi
9haziran2014-karataş’ta bir sabah..a
3 Haziran 2014
gitmeyen yakup
gitmeyen yakup
“kötü bir gece ve kötü bir sabah” dedi zack
bunu kendine üç kez söyledi
mutfağa geçti, kendisinin yanından ayrılıp
öperek kendini, seni, hayatının kadınını
onla kendi arasında
herhangi bir fark gözetmiyordu
geçti, mutfağa
bir sigara sararken müzik açtı
cure tabii ki
the funeral party
sardı, özenle, şarkıyla sigarayı iç içe
çıktı balkona
kötü bir şey olacağı hissi ile
hayır, hisleri kuvvetli değildi
ezberlemişti sadece
birbirlerinin eşleniği günlerin
ardı arkası kesilmeyen görecesizliğini
cold çalıyordu bu kez
yine the cure
ve sigara
yarıya bile inmemişken
durdu müzik
şarjı bitiyordu telefonunun
bu muydu olacak olan kötü şey
sanmıyordu
bilmiyordu ama değildi
değil gibiydi
değil gibi yapmak zordu
bitirdi sigarayı
hızlıca
onu içeride bekleyen
bebeğini daha fazla
tek bırakmamak için
sarıldı
öptü
şarja taktı şarkısını
kağıt ve kalem aldı
düşündü, yazarken
belki de
dün gece planladıkları gibi
sabah otostopla
gitmelilerdi
nereye olursa
olmazdı
mektup yazmıştı ona
ikinci mektubunu
gece, cep telefonuna
kalkınca mektubu
bilgisayara aktardı ve
pinero’yu 2009. kez
tekrar izlerken kaldı uyuya
uyandı
öptü kendini
diğer yatağa taşıdı
geniş ve ferah olana
sarıldı asla bırakmamacasına
ve bu arada bir türlü
kurbağalar batmaktan gelemiyordu
denge, demişti mektupta
bugün günlerden ‘denge’
gerçekte var olanın
asla açığa çıkmamış enerjisi
dengede olmakla sabitlenebilirdi
ve o’na eğer
bir şey olursa
ağlarsa mesela
dünya hapı yutabilirdi
o kadar emindi kendinden
kendinden ve içinde çıktığı nehrinden
büyük konuştuğu söylendi
büyük susuşları sonrası
büyük oynuyordu oysa
her şeyimi verip
hiçbir şeyinizi istemiyorken
bir şeylerinizi çalmaya
mecbur etmeyin beni
dedi
siz orada seslice
karmakarışıklığınıza sabitlenebilirsiniz
sessizliğimize kulak kesilmeyin yeter
dedi zack
içinden dilediği bir serzeniş gibi
iyiydi
nihayet
iyileşmişti
şimdi iyiydi ve
gece iyileşmişti
bir saatin boşluklarla akan
tik taklarına alışmış
korktuğu karanlıkta yatışabilmişti
kötü bir gün mü, demişti
yanılmıştı
her gün kötüydü
daha kötü ne olabilsindi
bir hiç uğruna ölen onlarca işçi
ne yaptığını anlamadan dövülen kadınlar
en yakınları tarafından iğdiş edilen çocuk
düşen borsadan daha önemli olamazdı tüm bunlar
olmamıştı hiç
bekledi
aynada kendisi ile yüzleşerek zack
zamanı gelmişti zamansızlığın
bugün günlerden denge
kaosun göbek adı anarşi
motor sesleri
silah sesleri
uçaklar bombalar ağaçlar
dünyanın bütün hezeyanları
birleşin!
derin bir nefes alıp
öptü o’nu
hayatının tek kadınını
uyurken o
uyumuyor
uyanıyordu
biri dinlenirken
diğeri okunuyordu
“sarmal doku çetesi”
koydu adlarını
iki kişilikli tekil
terör örgütlerinin
kimseyi öldürmezlerdi ama
devlet bu
kendi şiddeti dışında
her şeyi yasadışılaştıran devlet
kendi sergüzeştleri dışında
herkes terörist
kendi kendileri dışında
herkes hiç
devlet bu
yalanlarını doğrulatmak için
gerekirse kan kullanır şerbet niyetine
devlet adı
soyadı her zaman ve koşula adapte bir değişkenlikte
paranoyak devlet
paranoyak devletler
herbiri
aralarında hiçbir fark gözetmeksizin
herbiri
şirketler
medyalar
ordular
polisler
çoğu bilim adamları
çoğu mühendis
hemen hemen birkaç kötü adam
illuminati
difüzyonun nosyonu
normların paralelliği
her bir ülke sınırı için ayrı ayrı
paralel eğriler
pasaportlar ve kan basıncı
beynimi didikleyen acı
beyninizi didikleyen açık çekler
para para para
hayır hayır hayır
bi saniye
lütfen bi saniye dedi zack
kurbağalara bakmaya gitmeyecekti
onlar gelsinlerdi
eğer isterlerse
prensliğin veya prensesliğin
arzusunu dışlayıp
gelsinlerdi eğer gelebiliyorlarsa
gitmedi
gitmeyecekti
bunu kendine hiç söylemedi.
dedi lethe: “dur bi
sakin adamım
çay koy sigara sarıcam”
“hay hay” dedi zack
güldü
ağladı
dünyada o kadar haksızlık varken
hangi birine karşı çıkabilirlerdi
denemeye değiyor muymuşdu ki
olabilir miymiş di ki?
mümkün müymüş dü ki değişsin dünya
hiç dert değil dedi zack
ben dünyayı değiştirmekten ziyade
kendimi değiştirmemek için veriyorum
mücadelemi
döndü lethe’sine
sarıldı ve bekledi
birbirlerine “durma” bile
demiyorlarken hiç
durmalarını diledikleri
olaylar karşısında
alkış tutup tempoyu ayarlayan
polisin gözlerinin içine
bakarak geçtiler elele yoldan
yiyosa bir şey desinlerdi
korkaktı polisler
askerler korkaktı
politikacılar
patronlar
işçiler
sendikalar
solcular ve sağcılar ve yolsuzlar
alayı ödlek bir tutkuyla bağlıyken
iktidar olmaya
senkronize bir sessizliğe gömülmeli
kendi canları yanmasın diye
canların yanmasına
göz yumabilirlerdi
ellerinde tuzaktan kumanda
beyinlerinde porno endüstrisi
durdu
gerçekten durdu zack
hiçbir şey demedi
demeyecekti
anlamasınlardı
anlamayacaklardı
bunu kendine hiç söyledi
kurbağalar dilsizdi
çağırsalardı da gitmezdi
“hiçbir şey görme” dedi
kendi kendine zack
“hiçbir şey duyma
dilini yutmadığın sürece
sorun yok nigga”
3.haz.14
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)