24 Haziran 2014

tertium non datur

azar azar da olsa, kaybettiğinin bilincinde olarak, devam edersin oynamaya. riske girersin, az birazını saklayarak güneşinin, kalanını sahaya sürersin, karanlığın içine. ter içinde ve nefes nefese kalmışken bir sigara daha yakarsın mesela, öksürük krizlerinin ardı arkası kesilmez ve sen yine de, bir inatla, bağırırsın avazın çıktığı kadar, “ölmeyeceğim ulan” diye.. çoktan öldüğünü söylerken birileri, kimseyi ruhen veya bedenen öldürmeden verirsin mücadeleni.


mücadele mi dedim? hiç sanmıyorum.. isteyerek verdiğin bir savaş değildir bu. içine sokulmuşsundur, çıkamıyorsundur, yapman gerekenlerin ne olduğunu bile bilmeden, önüne düşen toplara, amaçsızca ve rastgele vurursun, ve yine de, saha kenarında ki teknik adam, oyundan almaz seni.


biraz dinlenmeye ihtiyacın vardır oysa. biraz nefes almaya. bi sigara daha içmeye. biraz daha sevişmeye belki, bir kediyi kucağına alıp okşamaya, bir köpeğin peşinden koşmaya. çöpten beslenmeye bile razıyken sen, çalışman gerektiğini söyler durur insanlar sana. avcı-toplayıcılığın ilk kelimesini çıkarıp, sadece ağaçtan beslenebileceğini söyleyebilirsin ama, kahkahalar denk düşer, kurduğun her cümlenin sonuna.


ciddiye alınmazsın, hayatın boyunca ciddiye alınmamışsındır, birkaç kişi dışında yanında durabilecek kimse yoktur ama herkes arkanda olduğunu söyler durur, güvenip geriye bir adım atacak olsan ileri doğru itekleneceğini biliyorsundur oysa.


bir adım daha atarsam düşücem, uçurumdayım” dersin, “uçmayı öğrenmenin zamanı geldi” derler, alaycı bir sırıtışla. ve ardından, geldiğin noktada, hayatında ki üç beş kişi dışında kimseyi siklemediğin için, bencil ve vurdumduymaz olarak yaftalanırsın..


ve bir an gelir, sadece bir an, sağır ve kör taklidi yapmaya başladığın hayatınının bundan sonra ki döneminde, mottonun, “hiçbir şey duyma, hiç birşey görme” olacağı, o saf an, gelir.. konuş ve yaz. hareket halinde ol. tek kişilik bir tiyatro, reji de üç dört güvenilir adam.


tek bir seyirci bile yoktur oysa, yıllardır. ve bir anda, belirir, o. sana, yıllardır aranan kanı taşımak için gelmiştir, farkında olmadan.. bitti, dediğin noktada reset tuşuna basman için, oradadır. ikinci perdeye çıkman için, sana birkaç numara gösterecektir.


dediğim gibi, azar azar da olsa, kaybettiğinin bilincindesindir. ama riske girersin yine de, hayatın boyunca, kendin olarak kalabilmek için verdiğin mücadele, devleti bile geçip, var olduğuna bütünüyle -aksi ispatlanamayacak şekilde- ve tüm kalbinle ve ruhunla ve içten bir his ile inandığın tanrıya bile kafa tutmana yol açar.


uzaylılar gelse, herkes kaçarken, sen orada elini uzatabilirsin, diğer elin olmayan bıçağını çekmek için belinde..


feyk tehditlere aldanan insanoğlu, ölmek veya acı çekme olasılığından ödü kopan insanoğlu. hileli yaşamlar, hileli ruhlar, hileli karakterler, dolambaçlı cümlelerle örülü kendini anlatma çabaları, netsizlik ve belirsizliklerle örülü yüzler.


anteninin ayarları ile oynama çocuk, sorun alıcılarından kaynaklanmıyor, görmezden gelmeye başlamalısın.. nokta.


kötü gelen kağıtlar, elinde kalan fişlerinin bir miktarını daha ortaya koymana engel olmaz. hileli zarlar, iyi karılmamış iskambil, satın alınmış hakem, kazanmaya odaklı bencil türbülans.. beraberliği linç eden hırs.


gidelim buralardan” dediğinde sen, “tamam” deyip tek başına yürümene neden olan karınca kostümlü ağustos böcekleri..


ihtimaller tükenirken, ölümü es geçersin. bir sigara, ardından bir sigara daha. riske attığın şey, sadece hayatındır oysa, varlığını asla heba edemezsin, zihnini, benliğini, bilincini ya da.


kaybolmamak için verdiğin mücadele ile toprağın altına girmek arasında ki keskin ayrımı görmezden gelenler, sadece bedensel sağlığın için endişe ederler, zihninin içindeki solucanları es geçerek..


ikinci perdeye çıkarsın ardından. reji sağlam çalışıyordur ve artık aralarına aynı anda birkaç işi birden yapabilen bir multifonksiyonel kadın katılmıştır. rejin sağlamdır, ve kadro tamamlanmıştır, ışık-gölge-ses-mimik-motive- daha bir çok alanda, kadrajını ortalayacaklardır sana. doğaçlamaya hazır hissedersin kendini. cebindeki 1 kuruşu, daima orada tutarak, kağıt üzerinde yazılı borç adlı birimlerle, yasal tefeciler boğazına binmişken, istifanı verirsin. içindeki öfkene sadık kalmak dışında hiçbir planın yoktur. plan geliştirmezsin. kalan son fişlerini sürmüşsündür masaya. “ya hep ya hiçten” öte bir durumdur bu. “ya hiç, ya ben” dersin, içinden. kağıtlar karılır, dağıtılır, ve eline gelen kağıtlara bile bakmadan, rölans demeden, kavın çok çok çok altında bir miktarla dahil edildiğin masada, ganyota göz koyup, rest dersin.


yoldasındır artık. yeniden. mola vermişken yoldan çıktığın bir noktada, ikinci bir yola girmişsindir, ve çift dokulu sarmal yapı, tamamlanmıştır artık. üçüncü yol yoktur.


24.haz.2014 14:30

14 Haziran 2014

latin anadolu

latin anadolu

belki de haklıydı
ricardo edmundo
karısını ve kızını öldürdüğünde

tarihsel süreci
dillendirmiyorum
şiir uzamasın

sola kırmak istedi sadece
ama gerçekten istedi
olmadı

bir anlık refleks karmaşası
bilinçaltının hayatına
attığı çelme

gerçekte biz kimiz
diye sordu
içgüdüsel olanı ne belirler

bir hafta önceydi
sadece yedi gün önce yani
yeni günün başlangıcı

bu arada şiire
kafiye katmak için
değil bu yedinileme
ve üçerli dizeler
akışını bir yerde
bozmak gerekliydi
konuya geri dönelim

itkisel olanla istendik davranış
arasındaki çatışma
içindeki kaosu başlattı

toplum ve doğa arasındaki
arbedede ölen
balık ağaçı

sevgilisi, yani eşi
onu sarhoş bir halde
gördüğü adamla basınca
aklı karıştı mary’nin
ve garcia
yani yaygaracı
olayı gören diğer kişi
tüm mahalleyi ayağa kaldırdı
tam olarak ne söyledi
hatırlamıyorum

ama ricardo ve
mary için
bir cehenneme dönüşünce
doğup büyüdükleri yer
bir hafta içinde
gitmek dışında
bir seçenek kalmamıştı

“istenmediğim yerde durmam” gibi
bir tepkiden daha çok
“istediğim alanda barınamıyorum” türü
bir küsmeydi onunkisi

yola çıktı
eşi ve kızıyla beraber
ve aklından bir an bile geçmedi
mary ve luis arasında
herhangi bir duygusal
ya da cinsel temasın
olabileceği

gerçek olan da buydu
olmamıştı
olabilirdi belki ama
o gün değil
otuzbeş yıldır tanıyordu mary’yi
yaşı otuzyediydi mary’nin öldüğünde
ricardo ise otuz dokuz
kızları yedi
ama dediğim gibi dostlar
tarihsel sürece girersek
şiiri bitiremeyiz


garcia aşıktı ricardo’ya
olayı da
algılamak istediği biçimde anlattı
olamazdı böyle bir şey
anadolunun ücra bir kasabasında

yola çıktılar
başka bir şehir başka bir hayat

kör bir toplumun dilini kesmek gerekir
sadece kulaklarının sesini dinleyip
ait oldukları yapay doğa ve
ahlaki travmadan
sıyrılabilirlerse
yola gelebilirler belki
bu tüm dünya insanları için böyle
arap ya da japon ya da viking veya zenci olman
kabul edilir bir fark içermez

yaptıklarını yapma nedeninin için
içinde bulunduğun koşulları
öne sürdüğün esnada
isyan etme hakkını
zihninde saklı tuttuğun sürece
savunmaya geçemezsin
aldırış edilmez

ve dediğim gibi
belki de haklıydı
ricardo edmundo
karısı ve kızı öldüğünde
mahkemeye kendini sunarken
aklanmaya çalışmayıp
“ait olduğumuz toplumsal norm
ve kurumsal bağnazlık
atar damarımızı kesiyor”
dediğinde

karşıdan gelen kamyoncunun hikayesini de
başka bir zaman anlatırım
dediğim gibi
şiir uzar ve
beni bekleyen bir
durum söz konusu
bulaşıklar ve hayat
eyvallah

14.haziran.2014




10 Haziran 2014

DEVleTanrı

DEVleTanrı

devletle ilişiğimi kesiyorum
ama o bana ilişmekten vazgeçmiyor

çok ikiyüzlü
ve aynı zamanda da yüzsüz
herkes için her türlü şekle
girebilecek kadar esnek
ve işine geldiği durumlarda katı
çarparsan üzerinde bir kesik açılır
atsan atılmaz, satsan satılmaz bir şey
yani aslında ortada yok
gizlenme konusunda usta
ve suçu başkalarına yıkmakta aceleci

onun için iş gören melekleri var
cebrail, medya mesela
polis azrail
israfil olan ordusu var
ve mikail sermaye
tanrı gibi bir şey işte
ama tanrı kadar cool değil
çok kasıyor herhangi bir noktada
açık vermemek için
açıklarını açıklarsan ortadan kaldırıyor
sihirbaz gibi de yani aynı zamanda
çok fonksiyonlu bir bilmece devlet
duruma göre her türlü şekle girebilir
ve din de ona ait
dinsizlik de

ve hepsinin aralarında
tümünün
bütün devletlerin
gizli bir antlaşma var

kaplamışlar
tüm kara parçalarını
ve denizleri de hatta
gökyüzünü
kaçılabilecek yerlerde bile
peşinden geliyorlar

bir hapishane dünya
isyan edip
duvarları yıkmaktan başka
seçeneğimiz yok

ama siz yine de
yeni bir iktidarın
yeni bir ideolojinin
yeni bir sistemin
peşinden gidin
değişim umudu ile.

çıkış yok
a-narchía’dan
başka

10.haz.2014 – 16:35


9 Haziran 2014

ara bölge ve türbülans

ara bölge ve türbülans

bir şey var
kimseye anlatmadığım
anlatamam
inanmazlar çünkü,
daha önce inanmadılar
hiç inanmıcaklar
rahatsız ediliyorum
göremediğim varlıklar tarafından

deli miyim?
HARBİ Mİ?
peki beni etiketleme hakkını
size kim verdi?

ya sizseniz asıl
norma uymayan
pardon yanlış yazdım
doğaya diyecektim
doğala, tanrısala
“norm” kelimesi sizin uydurmanız
ben sevmem

zil çaldı ve
teneffüs edildi
ruhun rejimi


9haziran2014-karataş’ta bir sabah..a 

3 Haziran 2014

gitmeyen yakup

gitmeyen yakup


“kötü bir gece ve kötü bir sabah” dedi zack
bunu kendine üç kez söyledi

mutfağa geçti, kendisinin yanından ayrılıp
öperek kendini, seni, hayatının kadınını
onla kendi arasında
herhangi bir fark gözetmiyordu

geçti, mutfağa
bir sigara sararken müzik açtı
cure tabii ki
the funeral party
sardı, özenle, şarkıyla sigarayı iç içe
çıktı balkona
kötü bir şey olacağı hissi ile
hayır, hisleri kuvvetli değildi
ezberlemişti sadece
birbirlerinin eşleniği günlerin
ardı arkası kesilmeyen görecesizliğini
cold çalıyordu bu kez
yine the cure
ve sigara
yarıya bile inmemişken
durdu müzik
şarjı bitiyordu telefonunun
bu muydu olacak olan kötü şey
sanmıyordu
bilmiyordu ama değildi
değil gibiydi
değil gibi yapmak zordu
bitirdi sigarayı
hızlıca
onu içeride bekleyen
bebeğini daha fazla
tek bırakmamak için
sarıldı
öptü
şarja taktı şarkısını
kağıt ve kalem aldı
düşündü, yazarken





belki de
dün gece planladıkları gibi
sabah otostopla
gitmelilerdi
nereye olursa
olmazdı
mektup yazmıştı ona
ikinci mektubunu
gece, cep telefonuna

kalkınca mektubu
bilgisayara aktardı ve
pinero’yu 2009. kez
tekrar izlerken kaldı uyuya

uyandı
öptü kendini
diğer yatağa taşıdı
geniş ve ferah olana
sarıldı asla bırakmamacasına

ve bu arada bir türlü
kurbağalar batmaktan gelemiyordu

denge, demişti mektupta
bugün günlerden ‘denge’
gerçekte var olanın
asla açığa çıkmamış enerjisi
dengede olmakla sabitlenebilirdi

ve o’na eğer
bir şey olursa
ağlarsa mesela
dünya hapı yutabilirdi
o kadar emindi kendinden
kendinden ve içinde çıktığı nehrinden


büyük konuştuğu söylendi
büyük susuşları sonrası
büyük oynuyordu oysa

her şeyimi verip
hiçbir şeyinizi istemiyorken
bir şeylerinizi çalmaya
mecbur etmeyin beni
dedi


siz orada seslice
karmakarışıklığınıza sabitlenebilirsiniz
sessizliğimize kulak kesilmeyin yeter
dedi zack
içinden dilediği bir serzeniş gibi


iyiydi
nihayet
iyileşmişti
şimdi iyiydi ve
gece iyileşmişti
bir saatin boşluklarla akan
tik taklarına alışmış
korktuğu karanlıkta yatışabilmişti

kötü bir gün mü, demişti
yanılmıştı
her gün kötüydü
daha kötü ne olabilsindi
bir hiç uğruna ölen onlarca işçi
ne yaptığını anlamadan dövülen kadınlar
en yakınları tarafından iğdiş edilen çocuk
düşen borsadan daha önemli olamazdı tüm bunlar
olmamıştı hiç
bekledi
aynada kendisi ile yüzleşerek zack

zamanı gelmişti zamansızlığın
bugün günlerden denge
kaosun göbek adı anarşi
motor sesleri
silah sesleri
uçaklar bombalar ağaçlar
dünyanın bütün hezeyanları
birleşin!

derin bir nefes alıp
öptü o’nu
hayatının tek kadınını
uyurken o
uyumuyor
uyanıyordu
biri dinlenirken
diğeri okunuyordu




“sarmal doku çetesi”
koydu adlarını
iki kişilikli tekil
terör örgütlerinin

kimseyi öldürmezlerdi ama
devlet bu
kendi şiddeti dışında
her şeyi yasadışılaştıran devlet
kendi sergüzeştleri dışında
herkes terörist
kendi kendileri dışında
herkes hiç

devlet bu
yalanlarını doğrulatmak için
gerekirse kan kullanır şerbet niyetine
devlet adı
soyadı her zaman ve koşula adapte bir değişkenlikte
paranoyak devlet
paranoyak devletler
herbiri
aralarında hiçbir fark gözetmeksizin
herbiri

şirketler
medyalar
ordular
polisler
çoğu bilim adamları
çoğu mühendis
hemen hemen birkaç kötü adam
illuminati
difüzyonun nosyonu
normların paralelliği
her bir ülke sınırı için ayrı ayrı
paralel eğriler
pasaportlar ve kan basıncı
beynimi didikleyen acı
beyninizi didikleyen açık çekler
para para para
hayır hayır hayır
bi saniye
lütfen bi saniye dedi zack
kurbağalara bakmaya gitmeyecekti
onlar gelsinlerdi
eğer isterlerse
prensliğin veya prensesliğin
arzusunu dışlayıp
gelsinlerdi eğer gelebiliyorlarsa
gitmedi
gitmeyecekti
bunu kendine hiç söylemedi.

dedi lethe: “dur bi
sakin adamım
çay koy sigara sarıcam”
“hay hay” dedi zack
güldü
ağladı

dünyada o kadar haksızlık varken
hangi birine karşı çıkabilirlerdi
denemeye değiyor muymuşdu ki
olabilir miymiş di ki?
mümkün müymüş dü ki değişsin dünya
hiç dert değil dedi zack
ben dünyayı değiştirmekten ziyade
kendimi değiştirmemek için veriyorum
mücadelemi

döndü lethe’sine
sarıldı ve bekledi
birbirlerine “durma” bile
demiyorlarken hiç
durmalarını diledikleri
olaylar karşısında
alkış tutup tempoyu ayarlayan
polisin gözlerinin içine
bakarak geçtiler elele yoldan
yiyosa bir şey desinlerdi

korkaktı polisler
askerler korkaktı
politikacılar
patronlar
işçiler
sendikalar
solcular ve sağcılar ve yolsuzlar
alayı ödlek bir tutkuyla bağlıyken
iktidar olmaya
senkronize bir sessizliğe gömülmeli

kendi canları yanmasın diye
canların yanmasına
göz yumabilirlerdi
ellerinde tuzaktan kumanda
beyinlerinde porno endüstrisi

durdu
gerçekten durdu zack
hiçbir şey demedi
demeyecekti
anlamasınlardı
anlamayacaklardı
bunu kendine hiç söyledi
kurbağalar dilsizdi
çağırsalardı da gitmezdi

“hiçbir şey görme” dedi
kendi kendine zack
“hiçbir şey duyma
dilini yutmadığın sürece
sorun yok nigga”

3.haz.14