26 Nisan 2018

körebe

körebe

sana mektuplar yazıyorum
asla okumayacağın
tahrif edilmiş bir haritayı tarif ediyorum sana
yönümü sen tanımla diye
görmüyorsun
bak bu böyle olmaz diyorum
gitmez yani
gitmeyecek
gitmemeli
hemen yanı başımda bitmeyeceksin hiçbir zaman
biliyorum

aranıyorum yine meskun mahallerde
ihtiyacın olan her şeyle geliyorum
bir ben eksiğim içinde
ben hiç olmadım
ben yokum
senin için hiçbir zaman özümle olamadım diyorum

bak bu böyle gitmez
saklamalısın beni
olur olmaz her yerde anlatmamalısın hiç kimseye
bu bir sır anlıyor musun
ben küçük bir sır olmak istiyorum
keşfedilmek istemiyorum
yalnız sana kalayım istiyorum

parçalarımın yerini değiştirebilirsin
istediğin kılığa sokabilirsin beni
ama kafamdaki görünmeyen kukuletama dokunma diyorum
o beni mutlu gösteriyor
kendime

kendime görünmemek için çaba harcıyorum mütemadiyen
ama sana görünmek isterdim diyorum
duymuyorsun
hiç duymadın
gördün ama aldırmadın
kovdun beni bir keresinde
hatırlıyor olmalısın
hatırlamıyor olamazsın

gidiyorum ben artık
olmamaya doğru yelken açtım
hayır intihar değil bebeğim
intihar etmeyeceğim
bunu hiç düşündüm
bunu hep düşünmedim
kelimelerimin yerlerini değiştirerek anla beni
kafam karışık
hata yapabiliyorum
kafamı karıştırıyorsun

ama artık yeter dediğim bir nokta oldu
ve bu sondu
afili bir final bekliyordu bizi
hayır hiç konuşmayalım
bu konu hakkında konuşmak istemiyorum
hiçbir konu hakkında konuşmak istemiyorum
konuşmaya istekli değilim
seninle
miyavlayabilirim ama
havlayadabilirim
dilediğin ne kadar hayvan sesi varsa
taklit edebilirim sana
ama insanın olmak istemiyorum
artık yani
her şey bir yere kadar sevgilim
her şeyi bir yere kadardı sevgilin
kaldırımda oturmuş yoldan geçenlere ıslık çalıyorum
kimse dönüp bakmıyor bana
fanzin var diye bağırasım geliyor
kendimi tutuyorum
fanzin yok aslında
hiç olmadı
olsaydı onca kişiden biri
geri dönüp laflardı
azı döndü geri
afili dönüşleri oldu
geriye dönemeyişler festivali düzenlemek istiyorum
geriye dönemeyen benim

gelecek peşimden geliyor
ben zamandan hızlıyım
olacakları önceden biliyorum
ben bir süperkahramanım
zamanı durdurabilen
az önce durdurdum mesalem
duvarları izledim sonra
sadece duvarları izledim
arkasına bir duvar daha çizdim onun
sonra bir duvar daha
gizledim kendimi
senin içinde de gizlenmiştim
sonra o kadar öyle bir derine saklandım ki
beni ararken kaybedersin kendini diye korkup çıktım içinden
kaybetme kendini
beni bul
istedim sadece
sadece istedim
istemiyorum artık
görünmez olucam yine
böyle iyiyim
saklanmayan ebe


21 Nisan 2018

arabölge ve türbülans

"arabölge" isimli übersonic depresif fanzinim bir hafta içinde sınırlı sayıda basılıyor.. ankara istanbul semalarında görüştüğüm arkadaşlara ve izmirdeki dostlara elden teslim ile dağıtılacak..

arabölge adlı fanzin olamayan fanzinimin giriş yazısı

elinizde tuttuğunuz bu fanzini oluşturan metinler, aslen dördüncü kitabımın içinde bir bölüm olup, paramın kitaplarımı basmaya kast etmediğinden kelli, ve dahası son üç aydır hayatımın en karanlık dönemlerini yaşadığımdan mütevellit, şu ara basılmayı kendinde hak görmüş, ve fanzin olarak basılmıştır. aralara da, süs niyetine bazı kusurlar eklenmiştir.

bazen olur, uçsuz bucaksız bir çölde, güneşin ve ayın ve ta ki yıldızların bile himayesinden uzak bir şekilde yürümeye başlarsın. bu, bir anda olur. kör bir kuyuya düşersin aniden, ve seni oradan çıkarma çabası içindeki aileni ve tüm dostlarını görmezden gelirsin. gelgitlerin artar, ara ara gözüne bir yıldız ilişse bile uzun sürmez parlaması, düştüğün, düşürüldüğün, içine balıklama atladığın kuyunun üzerinden geçer gider ay, ve her ne kadar kendi çabanla çıkabilecek dahi olsan, içine atılan ipleri keser, tırmanmaktan vazgeçersin.

bir ana kadar, tek bir an, ayılmana neden olabilecek bir tokat gibi mesela, bir an gelir, tamam dersin, bu kadarı yeterli, olması gerekiyordu, oldu, yaşandı ve bitti ve dolayısıyla tekrar başa sarmanın anlamı yok faslı, dersin, içinden, geçer gider bir şey içinden, çıkar bir daha geri dönmemek üzere, ve sırf anıları hatırlamamak için dahi bile olsa, yaşamına şahane bir radikal başlangıç yaparsın, ve süreç ilerledikçe artık dokunmaz olur aklına düşen fosforlu hengame..

henüz bu noktada değilken daha, yani heceler anlamını yitirmemişken henüz, zaman zaman yüzdüğün karanlık okyanuslarda bir vakitler açığa çıkan cümleleri bir tablo haline getirmeyi diledim ve sonuç olarak karşınıza bu fanzin çıkageldi. biraz zor oldu hatırlaması ve hazırlaması, ama gerekiyordu, çünkü hayatımın kara kutusu olan kelimelerimi ve onların nüveleri halinde dağılan fanzinlerimi,  bir gün saklamaktan ve sakınmaktan vazgeçersem, işte o zaman düşeceğim asıl, çıkışı olmayan ve güneşin artık tamamen ulaşılmaz olduğu ve içinde meşaleyi ateşleyecek en ufak bir kıvılcımın dahi kalmadığı bodrum katına.  henüz zamanı var. zack kulağıma, daima fısıldasa da, “çıkış yok, bırak artık, köşene çekil, sessiz ol” ve benzeri isimli bestelerini, hayaletlerim buna izin vermeyecek, biliyorum bunu, bunu biliyorum çünkü seçil bunu biliyor. eyvallah..

not: seçil kim diye soracak olanlara, ilk romanım “geriye dönüşler”in ve arkasından basılan devamının birinci bölümünün bir tercümesini kayda almalarını rica edeceğim..
notun notu: “bunu biliyorum, çünkü tyler bunu biliyor”

21 nisan 2018 – 0727


fanzinin canisi ya da cesedi, veya iskeleti, portishead dinleyerek hazırlanmış olup, arada focus olarak this empty flow adlı mucizevi grup demlenmiştir. 

20 Nisan 2018

Back In The Game


“vazgeçmek kolaydır” dedi seçil, “ama doğru olan bu değil.” doğru kelimeleri asla seçemediğimi söyledim ona. “doğru zamanı da” diye ekledi.
“genel olarak doğru’yu” diye kestirip attım, yüzümü onun olmadığı yöne dönerek, bir sigara sarıp beklemeyi sürdürdüm, ayın gelmesini. görüş açıma girmesini ya da.
“bugün biraz bulutlu” dedi, “bana kızman gerekmez”
“ya kendime?”
“kendine haksızlık ediyorsun bence”
“başkalarına da” dedim, balkonumdaki tekli koltuktan kalkıp hemen yanındaki üçlü koltuğun en ucuna geçerken, gökyüzüne doğrulan bakış açımı değiştiriyordum sadece, karşıdaki apartmanlar ve balkonumun tavanı görüş açımı kısıtlıyordu, ve hiç yıldız görünmüyordu bu gece de
“ayağa kalkılması gerekebiliyor” dedi, “bazen, yıldızları görebilmek için”
“yere düşmedim ki seçil” dedim, “sen neden bahsediyorsun?”
“düşürülmedin de ama” dedi, “insanları suçlamaktan vazgeç”
“insanları suçladığımı da nerden çıkardın ki?”
“kaçıyorsun onlardan”
“evet kaçıyorum, hepsinden, her birinden, çoğundan, son iki buçuk yıldır içine düştüğüm kör karanlıktan kaçıyorum, kuyudan çıkma çabası bu hem, kaçmak değil”
“kendi yüzüne dön” dedi, geldiğinden beri gözlerinin içine bakmamıştım, gökyüzünden gözümü ayırmadan görüyordum işimi hatta, sigaramı bakmadan sarıyor, çakmağı el yordamı ile buluyordum önümdeki masanın üzerinde.
“bugün görünecek” dedi “inan bana”
“hayır” dedim, “kaybettim onu”
“dün sabah ki nasıldı”
“sevmedim onu, fazla parlak, adını biliyorum onun hem, bu yeni keşfettiğim yıldız da gözüm, belki de kışın görünüyordur bilmiyorum, bir aydır ortalıkta yok velet”
“kışı seviyorsun” dedi
“en sevdiğim mevsim marttır” dedim, “tüm yılın bütünselliğini içinde barındırır, özellikle izmir’de, ondan sonrası kolaydır, nisan mayıs, fena şenlenir balkonum ki biliyorsun bunu, o göt ağaçlarımdan birini kesmeyecekti”

balkonumda dört adet ağaç vardı, birini en üst katta oturan ev sahibinin kardeşi kestirtmişti, seviyordum mart nisan ve mayısı çünkü balkondaki ağaçlar yaprak açar ve beni yoldan geçen insanlardan gizlerdi, ben görürdüm ama onları, birinci kattaydım, ya da zemin diyelim, ve görürdüm onları, işporta kaldırımında da görürdüm, aşağıdan baktım hep, hemen hemen her şeye, buna rağmen egomun yüksek olduğuna dair eleştirileri anlayamadım, olduğum gibi göründüm hep, zihnimden ne geçiyorsa onu naklettim insanlara, burnu havada olmak ile her şeye eyvallah deyip sessiz kalmayı karıştırıyor insanlar, bu ifadem sorunlu oldu, tariflemek istediğim o alanımı kanıtlayamamam size, ama bunu anlamanız için çaba sarfetmeyeceğim, hatta hiçbir şey için çaba sarf etmeyeceğim artık, sıkıldım ve yoruldum, yoruldum ve sıkıldım, tanrıya dönücem yüzümü, Allah’a, Yehova’ya, Tao’ya, adı her ne ise, benim için de bir adı var kendisinin, onunla bütünleşik olan yaşamımda son iki buçuk yıldır araya giren frekans karışıklığını temizlemem lazım sadece
“yörüngeni benden uzaklaştırıp başka bir kadına çevirmiş olman gerçeği hakkında da konuşmak ister misin bebeğim?” diyerek araya girdi özlem, içimde bir ses olarak,
“frekanslar karıştı sadece” dedim ona “anlamanı beklemiyorum”
“ben seni bekliyorum ama” dedi, “biliyorsun, bekledim, beni görmeni, yıllardır, görmen yeterliydi, göz göze gelmesek de olurdu hem”
“tıpkı o aradığım yıldızlar gibi” dedim, “benim onlara baktığımın farkındalar mı sence?”
“en parlakları içinde en parlamayanına odaklanıyorsun daima, en silik olanına”
“kendine pay çıkarma” dedim, “senin ışığın yeterince fazla, gözümü alıyor”
“ışığım tükeniyor adamım” dedi
“gerçek yıldızların ışığı öldükten sonra da parlamaya devam eder” dedim, “belki de şu an gördüğüm, -o sırada bir yıldız görmüştüm- asırlar önce ölmüştür”
“benim gibi” dedi
“senin gibi” dedim, “kendini öldürdüğün halde seni görmeye devam ediyorum, ve ölmeden önce son konuştuğun kişi olarak söyleyecek olursam eğer…”
“söyleme bir şey” dedi, “kendini suçlu hissetmeni istemediğim için aradım seni o gece, ben gidiyorum, beni bulman lazım”

ve araya bulutlar girdi, ses kesildi, beni duyabilirdi ama ben onu duyamazdım artık. bi sigara uzattı seçil, sanatçılık kokuyordu sarış tarzı, “yüzüme neden bakmıyorsun” dedi
“siyah” dedim, “siyah artık kazanmalı”
“beyazın hakimiyetinde asırlar geçti” dedi,
“yedi bin yıl” dedim, ve burada sözünü ettiğim şey bir ırk değildi
“ama yin yang ayrışıyor adamım” dedi
“nihayet” dedim, “dengeye oturuyor ihtişamı tao’nun”
“işte o yüzden vazgeçemezsin, savaşmaktan”
“vazgeçttiğimi de nerden çıkardın” dedim, sigaramı yakarken bir göz kırparak, gece boyunca ilk kez göz göze geliyorduk, aynada kendi gözlerinin içine bakmak gibiydi seçil ile göz göze gelmek. “ben kaçar artık” dedi, balkonun demirlerinden atlayıp yola süzüldü.

o sırada buldum onu, tekrar, yıldızımı, silik bir ışığı vardı, hiç bulut kalmamıştı çevresinde, ışığı güçlenmiş gibi geldi bana, sigaramdan bir nefes daha alıp, uzaklaşmakta olan seçil’e seslendim, “yalan söylüyordum kızım, doğruyu seçemediğimi söylerken” dedim, “bazen kendi hakkında da yanılır insan”

sol elini yarı kaldırıp zafer işareti yaptı, “peace” diye bağırarak, ardından havaya kaldırıp bir yumruk yaptı ve gözden kayboldu.

20.04.2018


başlık şurdandır: Wu-Tang Clan - Back In The Game (Phoniks Remix)

17 Nisan 2018

sonun başlangıcı..

sonun başlangıcı..
sanırım her şeyin sonuna geldik. tüm olan bitenin. tüm mücadelenin. kazanmadık. yenilmedik de. diskalifiye de olmadık. kendi kendimize, geri çekildik savaştan. mücadele, anlamını yitirdi. yitirdi çünkü fazlasıyla değer kaybettik. görmezden gelinmenin sonucunda, kendimizi görmezden gelmeye başlamanın zamanı şimdi.

yokum. olmamak üzere başladığım bu süreçte, bir daha asla varolma mücadelesi vermek istemiyorum. yazmak, yayınlamak, fanzin çıkarmak, etkinlikler düzenlemek, bir şey paylaşmak, konuşmak, dinlemek ya da daha ötesinde, yaşamın payıma düşen parçalarında çırpınmak. sessizce köşeme çekilip, olanı biteni izlemek yeterli olucak. iyi bir izleyiciyimdir, ama gördüklerini kendi bakış açısından nakleden adam olmak istemiyorum artık. yazılan yüzlerce sayfa ve basılan onlarca kağıt parçasını, tozlu raflara terk etmek ve sessizce olanı biteni izlemek, en azından akıl sağlığım için faideli bir yöntem olucak. bir daha asla, yeniden, tekrar, baştan başlamamak ümidi ile, elveda, eyvallah..


17 nisan 2018

12 Nisan 2018

the same deep water as you

the same deep water as you

bazen
olduğunu sanırsın bazı şeylerin
düşün gerçekleştiğini
önce kurarsın düşünü
ihtimaller dahilinde
olabilecek en iyi senaryoya hazırlarsın kendini
her ne kadar karamsar olsan da
ve bir açık kapı da bırakırsın daima
ya olmazsa gibi bi his
kesinlikle olmayacak'a evrildiği anda olur her şey
bir anda
pat diye
oluyor sanırsın
oldu sanırsın
ve öğlen ortasında
en tepedeyken batar güneş
açık bıraktığın kapıyı da kapatıp
tamam demişken sen
puf diye kaybolur
öğleden kör karanlığa geçiş yaparsın
bir anda

alışman lazımdı
umut etmemeliydin
kapılmamalıydın ya da
yakınlığa
herkese kapalı olan kapının
aralanmasına izin vermemeliydin
yaptın bunu
sen yaptın
her şeyi sen yaptın
senin hatan
hayaletlerin yetmedi sana
gerçeği aradın
gerçeği arzuladın
hem de defalarca
ve her seferinde
bir sigara yakmakla yetindin
geçip gidenin üzerine
bir değil bir çok
sigara üstüne sigara
gece üstüne gece
tuncay haklıydı
umut etme derken de
kendi bileklerini keserken de
seninkini de kesmeliydi aslında
istedin bunu
kendin cesaret edemedin
araba da çarpmadı onca kırmızı ışığa rağmen
sigara öldürmedi
alkol koması gelmedi
ipi bağlayamadın
silah alamadın

buradasın
hiçbir şeyin değişmeyeceğini bildiğin halde
bir şeyler değişsin diye uğraşıyorsun
kendin değişmeden
sessizce yapıyorsun bunu
öfkeni saklı tutarak

konuşmama hakkına sahibim
hiç konuşmadım
anlattım ama anlatılamadım
alıntılanmadım da
alındım sadece
bazen
hemen hemen her şeye

ve şimdi
sabahın beşinde
bir güneşi daha karşılıyorsun sigara eşliğinde
votkanı yudumluyorsun annenden gizlice
iş yerindekiler hiçbir şey bilmiyor
işportadakiler hiçbir şey bilmiyor
arkadaşların hiçbir şey bilmiyor
ailen hiçbir şey bilmiyor
aslına bakarsan sen de hiçbir şey bilmiyorsun
hiç anlatmadılar çünkü
çünkü sormadın
tamam deyip kabullendin
sessiz kalma hakkını kullanıp
kafanda uçuşan tilkiler de cabası oldu bu ebegümecinin

tek bir gece verin bana
sahte güneşlere aldanmadığım
karanlığa alışkınım
yeterki fosforlu yıldızlar
gecemin içine etmesin

ben yıldızlara güneşe ve aya aşığım
ve aradaki uyuma
onlarla ve hayaletlerimle
arama girmeyin
yeter


başlık the cure'ün bir şarkısının adıdır.