12 Ocak 2016

geriye dönüşler 3: zack4evalution - bölüm1



“oha amına koyayım, girdap da geldi tam olduk. otuz yedi senedir seni bekliyorum bu amına kodumunun galaksisinde” dedi tuncay. ben ne olduğunu anlamadım. şok içindeydim. birkaç dakika önce, renkli renkli ışıklar içerisindeki bir dehlizden, sanki ışık hızıyla geçmiştim. sonra gökten bir ormanın içine düştüm. sert bir düşüş değildi. sanki esnek bir yatağın üstüne düşmüşüm gibi hissettim. ama toprağın üzerinde ve bir ormanın içindeydim. öylece yerde kaldım. yetmiş dört yaşındaydım lan ben. şimdi otuzlarımdaki halime dönmüştü bedenim. nerdeydim, nasıl oldu bu, biraz önce evimde otururken şimdi neden buradaydım, bilmiyordum. on dakika kadar sonra arkamdan biri seslendi:
“nihayet teşrif edebildiniz beyefendi.”

kafamı çevirip baktığımda seslenenin seçil olduğunu gördüm. bir şok daha geçirdim. ben neredeydim. burası neresiydi. evimde oturuyordum lan ben. keyifli bir gün geçiriyordum. şimdi nereye geldim. yoksa yine mi psikoza girmiştim? ama bu bir psikoz ise, bu kez kesin kez yarağı yemiş olmalıydım çünkü daha önce ki psikozlarım bu kadar ağır değildi. ağır ne kelime, bu bir psikoz ise, hidrojen bombası gücünde bir psikozdu. durdum öylece. cevap bile veremedim.

“sana diyorum girdo, hoş geldin” dedi seçil.
“nerdeyim ben seçil, noldu?” dedim.
“zemt galaksisine geldin abi”
“o ne ya?”
“anlatırım, uzun hikaye, gel bizimkilerin yanına gidelim.”
“bizimkiler mi?”
“tayfa işte, tuncay, refik, özlem”
“ohaaaa”
“sadece onlar değil, yeni dostlarla tanıştık burda, esçûmento var, donete var, sanchez var, virtual cosmos be rodrigo var. hz muhammed bile var lan. la oğlum adem de var havva da var. senin arky (keny) burda, tek takılıyor. tayfası var da, anladın sen beni. tupac var, penny rimbaud var. jori sjöroos var. robert smith var. var oğlu var. ama sana kötü bir haberim de var, tayyip erdoğan da burada. burada bile kurtulamadık pezevenkten. gelir gelmez kısa süre içerisinde karşı bölgenin lideri oldu adam.”

“sus bi seçil. tamam anladım. tüm manyaklar burda. ama benim kafam karıştı. idrak edemiyorum, bana noldu? zemt galaksisi ne?”
“öldün”
“ne?”
“öldün lan işte, kalp krizi geçirdin. günde dört paket sigara içip kanserden ölmedin ya, süpersin. ölümünü karşı bölge canlı yayın sonrası, gün boyu bant kaydından verip durmuş haberlerde üzerinde yorumcular havlamış falan. tabii biz bilmiyoruz bunları. biz de elektrik bile yok, televizyon neden olsun”
“nası ya? canlı yayında ben mi vardım? karşı bölge ne demek?”
“uzun hikaye adamım. konuşuruz. nasılsa artık sonsuza dek burdasın”
“kafamın içinde filler sikişmeye başladı seçil. gangbang, orgy yapıyorlar amına koyayım. daha fazla konuşmayalım olur mu? sigara var mı?”

çantasından bir poşet çıkardı seçil. içinde tütün olduğunu gördüm. bana sigara sararken konuşmaya devam etti.
“cigara bile var adamım. sen ne diyorsun. şarap var, müzik var, kediler var, köpekler var. her şeyimizi kendimiz yetiştiriyoruz. şarabı kendimiz yapıyoruz artık. paramız yok ama olsun”

göz kırptı bana bunu söylerken. seviyordum seçil’i. evet özlem’e aşıktım ama seçil de benim öz kardeşim gibiydi. aralarında bir ayrım gözetmiyordum”
“ne zaman paramız oldu ki bizim seçil?” dedim sigarayı yakarken ben. ilk nefesle birlikte kendime gelmeye başladım.
“ama sana bir de iyi haberim var. paramız yok çünkü burda para diye bir şey yok”
“nasıl ya?”
“anlatırım sonra. geldik”

bir sürü çadırın olduğu bir bölgeye geldik. girişte “unpz bolo” yazıyordu.

“oha amına koyayım. bolo bolo mu var burda dedim seçile. ve bizimkinin adı unpz mi? keşke yirmi iki yaşında gecenin bir yarısı girdiğim krizde, kestiğim bilekliğim değil de bileğim olsaydı.”
“iyi ki de o gece bileğini ıskalamışsın. biz dünyaya lazımdık adamım, zamanı gelince öldük, çünkü buraya lazım olduğumuz tarih gelmişti. başımız belada bu aralar, anlatırız sonra”

bir sürü çadırın ve bir sürü insanın arasından geçip bir çadıra girdik seçil ile. yürürken birileri “hoş geldin girdo” diyordu. cevap bile veremiyor aval aval yüzlerine bakıyordum. üzerime giyecek şeyler verdi seçil. çünkü, buraya düştüğümde çırılçıplaktım. ve yol boyunca da çırılçıplak bir şekilde yürüyüp insanların arasından çırılçıplak bir şekilde geçmiştim. ama kafam o kadar karışmıştı ki, çıplaklığımı unutmuştum. çadıra girdik seçil’le. içeri de özlem ve tuncay vardı. özlem’le göz göze geldim içeri girer girmez. ben içeri girince, önündeki işten kafasını kaldırıp, bana baktı. özlem’in iri göz bebeklerinden gözümü ayırmadan, “refik nerde” dedim seçil’e. “gelcek birazdan adamım” dedi seçil “önemli işleri var.”

çadır, beşimizin sığabileceği kadar büyüktü. özlem bana bakıyordu, ben de ona. doğrudan gözbebeklerimiz kenetli. hareketsiz bir şekilde durup bakıyorduk birbirimize. gözlerimiz dolmuştu. ağlıyorduk. ama ayağa bile kalkmadı özlem. yeteri kadar tanıyor olmalısınız hatunu ha? ondan beklenir bu. yerde bağdaş kurmuştu. önünde takı malzemeleri vardı. çadıra girdiğim anda öylece tek kelime etmeden durup bana baktı. ben de ona.

“çok özledim lan seni” dedi, “bi intihar edemedin gitti, otuz senedir seni bekliyorum burda ben. yalnızlıktan öldüm öldüm dirildim. ama merak etme. sana hep sadık kaldım bebeğim.”
“dediğinden pek bir şey anlamadım ama ben de sana sadık kaldım kızım, sana hala köpekler gibi aşığım”
“olcan tabii lan, benim gibi fıstığı nerden bulcan bi daha?”


tuncay bir köşede oturuyor, önünde ki sehpaya toz amfetaminden resim yapıyordu. ve ben içeri girdiğim sırada, kafasını kaldırıp “hoş geldin” bile dememişti. resmine devam ediyordu. özlemle olan konuşmamın arasına daldı ve kafasını bile kaldırmadan “sikerim aşkınızı. yat uyu girdo. yorgunsundur. uzun yoldan geldin. sen uyanıncaya kadar anca biter resmim” dedi.

tam bu sırada refik girdi çadıra.
“ooo kimleri görüyorum, naber moruk?”
“iyi moruk, nolsun. ölmüşüm ben. yeni öğrendim. beyin kıvrımlarımın içine bir gergedan burnunu sokmaya çalışıyor ama geçer herhalde.”
“geçer geçer, gergedan çok burda, uzak doğudaki ormanlarda sürüyle. of ya. tamam tamam, sustum. az bilgi, çok geyik yapalım birkaç gece”
“iyi olur abi. yat diyon da uykum yok”
“nası ya, yorulmadın mı?”
“hayır”
“uyku?”
“yok uykum”
“burda uyku diye bir şey yok zaten, yirmi saat uyanığız. buna mecbur olduğumuz için değil. biyolojik olarak, uyku diye bir şey yok abi. uyumuyoruz. çünkü yok.”
“tamam ya anladım. uzatmana gerek yok”

işte tam bu sırada, gene tuncay
“ben uzatçam” dedi, “resim bitti. kim başlıyor bozmaya tablomu”
“ilk ben” dedim hemen.
“tamam” dedi, “seçil gelsin, başlayalım..”

az sonra, deli gibi özlemini çektiğim toz amfetamini burnumdan içeri alıcaktım. her şey çok güzeldi sanki ama, bu ya bir rüyaydı ya da ben artık geriye dönüşü olmayan bir psikozun içine girmiştim. bilmiyordum.  

birinci bölümün sonu.

useless and empty words #7, yolda. yazılmaya başlandı.

naber la keraneci. yazdım ben. aaa ben yazdım. aaaa girdo yazdı. bir buçuk senedir ilk kez.

akıl hastanesinden çıktığım günden sonra, (bir buçuk sene sonra) yazmaya başladım.

YENİ HABERLER ŞUNLAR NIGGA
7. kitap geliyor.
türü: roman.
adı: GERİYE DÖNÜŞLER #2: zackevolution.

ne zaman biter bilemem ama bugun yarın ilk 4-5 sayfasını paslıcam burdan.

ilk 6 kitap yıl sonuna kadar, solucan fanzin aracılığıyla ve elbette underground olarak basılıyor. ilki basıldı zaten de sikleyen olmadı. ben de kendim dışında kimseyi siklemem zaten. anlaşıyoruz yani.

9 Ocak 2016

dükkan için acil ihtiyaç listesi

dükkan için acil ihtiyaç listesi: 

(elinizde varsa ve bağış yaparsanız çok güzel olur. dükkanı para kazanmak için açmıyorum sonuçta, işletçek olan iki aylak arkadaşımız azbuçuk bişi kazansın yeter, kirasını ben karşılıcam zaten, deli gibi fabrikada çalışıyorum, boşuna değil)

* eğer kendiniz el işi göz nuru ile ürettiğiniz (homemade) ürünler varsa, dükkana bırakırsınız, satış fiyatı belirlersiniz, para kazanırsınız...

- laptop
- yazıcı
- speaker
- adsl modem
- mikrofon (radyo yayınlarımız için)
- kamera (video yayınlarımız için)
- masa sandalye vs
- kitaplık, raf, vitrinimsi bir şeyler vs..
- 2. el giyim
- el yapımı takı vs
- fanzin-kitap-dergi (her türlü kitap-dergi kabul etmiyoruz, formatımız var, ama fanzinin hertürlüsü olur)
- demo album-kaset (kesinlikle bandrolsüz işler olmalı, müzik türü fark etmez)
- underground, altkültürlerle ilgili görsel materyaller (belgesel, film, afiş, resim)
- bir de insana ihtiyaç var, bi yığın iş var, temizlik taşıma işleri vs vs... bunlar için bir de araba lazım tabii...


dükkanın adı pinero bu arada.. o da ne diyorsunuz, sayfa açtık adama o kadar, beni tanıyanların o ne dememesi lazım ama neyse: pinero şudur: https://www.facebook.com/Miguel-Piñero-93062612654

haftaya cumartesi toplantımız var, detaylar şurda: https://www.facebook.com/events/936007899780738/  iç iletişime üye değilseniz göremezsiniz, ben herkesi ekledim gerçi de bazıları kaale almıyor eklememi... söyleyin ekleyeyim dahil değilseniz.