28 Kasım 2008

Zincirleme tecavüz tamlaması….

zincirleme tecavüz tamlaması….

bana diyor ki,
“en çok sevdiğim şey ağzıma almak.“

karşılıklı oturuyoruz. o’na, kusturana kadar ağzında gidip gelmek istediğimi söylüyorum. o’na, ağzında gidip gelirken bir yandan da tokatlayacağımı ve canının çok yanacağını söylüyorum. o’na, “beni çok azdırdın kaltak, eğil bakalım” diyorum. o bana, dudaklarının alev gibi yandığını, aletimin birazdan ısınacağını söylüyor. bana “abi, sana aşığım” diyor.

boktan bir kanepenin üzerinde, yarı çıplak bir halde karşılıklı oturuyoruz ve kameralar bizi çekiyor.

burası bir film stüdyosu değil. burası, üçüncü kalite porno filmlerin çekildiği ve kredi kartınızı sömüren internet sitelerinden yayınlandığı bir ev. ben pek fazla kazanmıyorum, ama yükselmeye çalışıyorum. yükselip amerika’dan, platinum x pictures’dan, elegant angel’dan, mayhem’den, ve diğer amerikan porno stüdyolarından teklif almaya çalışıyorum, en ünlü kadın pornostar’larla, sahne aralarında sigara içmek ve dünyanın gidişatı hakkında sıradan sohbetler yapmak istiyorum. az sonra ağzına vereceğim kadın da yükselmeye çabalıyor. adı amy kadının. tabii gerçek adı bu değil. benim sahne adım da timmy. bu ismi seçmiş olmamın özel bir anlamı yok. bu işi seçmiş olmamın da özel bir nedeni yok. günlerden bir gün, tiana ile tanıştım, bir barda, ve o gece seviştik, ertesi gün bana mesleğinden bahsetti, sonra birkaç adamla tanıştım ve kendimi kamera karşısında çırılçıplak buldum. kazanılan paraya değmezdi, hatta ek iş yaptığım dönemler bile oldu, ama dünya üzerindeki erkeklerin çok büyük bir yüzdesi, sekse para öderken, benim üste para almamın kıskanılacak bir tarafı vardı. gündüzleri bir bilgisayar şirketinin sevk edilen malları için direksiyon sallıyor, bazı gecelerde kamera karşısında sevişiyordum. sonra bir kademe atladım ve daha sık film çevirip, diğer işlerde part time çalışmaya başladım. ve şimdi burada, az önce karşılıklı sigara içip son cannes film festivali üzerine tartıştığım amy ile, odada bir kamera ve işin içinde dolarlar olmadığı sürece yanından bile geçemeyeceğim derecede güzel olan amy ile karşılıklı oturmuş, sevişme öncesi konuşmayı yapıyoruz. ortada bir replik yok. aklımıza o an geleni söylüyoruz işte. ağzına vericem. emicem. delicem. falan filan. sonrada, 22 dakika boyunca sikişicez. bize ayrılan süre bu, 22 dakika. yönetmen son beş dakikaya girildiğinde, bize haber vericek, bende amy’e “geliyorum yavrum” deyip ağzını hedef alıcam. filmin türü p.o.v. adı “sevgili abim”. ensest ilişkileri konu alıyor. kuzenini siken adamlar. oğluyla sevişen kadınlar. ablasının ağzına boşalan kardeşler. teyzesini arkadaşı ile birlikte ayartan genç delikanlılar. falan filan. amy benim kardeşim değil tabiyki. kız kardeşim bir pornocu olsaydı da, pek bir şey değişmezdi, sadece aynı sahnede rol almazdık, hepsi bu. sonuçta, bu oyunun, kamera karşısında sikişin, bir rol olduğunu, daha ötede bir sanat olduğunu düşünmezseniz, ilerleyemez ve part-time işlere mahkum olursunuz. sonra günün birinde, bir porno filminize denk gelen patronunuz sizi işten atar ve başka bir iş yerinde de aynı sorun devam eder. üstelik bazı zor sahneleri canlandırmak için, hafif uyuşturuculara bile yönelebilirsiniz. sonra daha sert uyuşturucular gelir. ve aletinize dikkat etmezseniz, kimsenin artık yüzüne bakmadığı yaşlı moruklardan farkınız kalmaz. film teklifi almazsınız. ve başka bir mesleğe yönelme şansınız kalmamıştır. sonuç, intihar ya da kaldırımlar. zor sahneler demişken. evet şu an zor bir sahne çekiyoruz. ben amy’iyi tokatlayacağım. amy’e en ağır küfürleri edeceğim. az önce müzik üzerine keyifli bir sohbet yaptığım amy’in, artık açık olan ve bize doğrulan kameralar nedeni ile,  gırtlağına kadar sokmuşken aletimi, burnunu da sıkıcamki, nefes almasın, bir dakika boyunca böyle durucam, sonra yüzü kızarıcak, elleri ile kalçamı itmeye çalışıcak, bir elimle ellerine engel olucam, ölmeye yaklaşmışken aletimi ağzından çıkarıp sıkı bir tokat atıcam. o, ağzından saçılan salyaları silerken, saçlarından çekip ayağa kaldırıcam ve dudaklarına yapışıcam. sonra anal’a geçicez. sonra tekrar oral. sonra onu masaya dayayıp yalamaya başlıcam. tüm bunları kameralar açılmadan önce düşünmüştüm. kadınlara yeterince sert davranırsam, ekranın gerisinden beni izleyen erkekler de o kadar çabuk zevke gelicek. ve sonra benim düzdüğüm diğer bir kadının oynadığı filme tıklayacak. sonra bir diğer film. websitemizde yer alan seks sahnelerimin izlenme oranları arttıkça, daha çok teklif alıcam. bu daha çok kadın, daha çok para ve amerika’ya geçmek için daha çok şans ve tecrübe anlamına gelicek. sonra hedeflediğim gibi, sadece bu işe ayrılmış özel bölgelerde, mafyanın yönettiği arenalarda, son model kameralarla kaplanmış setlerde, çok daha güzel kadınlarla birlikte olucam.

bu sektörde, erkek oyuncu için, önemli olan yakışıklılık değildir, aletinin boyu da değildir, ne kadar iyi seviştiğin ve karşındaki kadını ne kadar çok evirip çevirdiğindir. çünkü seni izleyen adam, senin yerinde kendisinin olduğunu düşler. kadınlar için durum biraz farklıdır. kadın oyuncular, ne kadar genç ve güzelse, o kadar iyi para eder. bir de izleyiciye yalan iniltiler ve sahte orgazmları yutturmak gerekir. daha sonra, aslında kardeşini becermek aklının ucundan bile geçmeyen bir adam, sırf “sevgili abim”de amy ile beni izlerken otuzbir çektiği için, kardeşine başka gözle bakmaya başlar. sonra dünya üzerindeki tecavüz oranlarında yükselme başlar. sonra daha da yükselir bu oranlar. ve fuhuş için harcanan para da artar. paranız yoksa, yakınınızdaki dişilere tacizlere ve tecavüzlere yeltenirsiniz.

araştırmalara göre, porno veya mastürbasyon bağımlılığın iki ana nedeni olabilir. bunlardan birincisi psikolojik bağımlılıktır. kişi mutsuzdur, dışlanmıştır yada kadınlara sosyal yaşantısında yaklaşamıyordur. ikinci faktör fizyolojiktir. seks sürecinde beynin salgıladığı hormonlara bağımlı olmaktır. benim içinse durumun, bir meslek haline gelmiş olması dışında kötü bir yanı yok. amy ile yirmi dakika boyunca seviştikten sonra, onun ağzının içine boşalıcam, sonra ona “hepsini yut kaltak” diyicem, sonra o boynuma atlayıp “canım abim, seni seviyorum” diyecek, sonra kamera kapanıcak. ve bende ona “bir şeyin var mı, iyi misin” diye sorucam. çünkü canını fena yakmış olmalıyım. ama yönetmen bizden bunu istedi. zevk aldığım bile söylenemez. hatta son zamanlarda işe oflayıp puflayarak gider oldum. amy ile bugüne kadar 27 sahne çektik. çoğunun sonunda da mekandan beraber ayrılıp bir barda kafaları bulduk. yaşadığımız bölgede pek fazla tanınmadığımız için insanların arasına karışmamız sorun olmuyor, hem zaten o kadar da popüler değiliz. insanların aylık bir ücret ödeyerek kayıt oldukları ve hergün onlarca filmi izledikleri bir websitesinin son dönemde parlayan iki çalışanıyız biz. duruma böyle bakmak gerekiyor. sosyal bir yaşantımızın olduğu söylenemez. ama dünya üzerindeki erkeklerin çok büyük bir çoğunluğu tarafından “amma şanslı ibneler” diye anıldığımızı biliyoruz. insanların aklına asla bu işin çok sıkıcı taraflarının da olabileceği gelmiyor. normal bir aşk yaşantınız olamıyor mesela. evlenseniz de, pek uzun sürmüyor. hem çoğumuz meslektaşlarımızla evlenip, yaptığımız işi yapmaya karı kocayken de devam ediyoruz. hem sık sık, bu işe zorla kapatılmış kızlar da çıkıyor karşımıza. beraber olmak istemiyorsunuz ama başınızdaki patronlar ve adamları sizi tehdit edebiliyor. uyuşturucudan çok daha kolay bir şekilde dolaşıma sokabiliyorlar pornoyu. zararları ile kimse ilgilenmiyor. çünkü herkes faydalanıyor. toplumsal anlamda kadın türü ne kadar bastırılırsa, erkekler bu işe o kadar çok para ödemek zorunda kalıyor. ataerkil yapı ne kadar koyuysa, fuhuşa ödenen para da o kadar artıyor. çünkü bu işi meslek haline getirmiş ya da getirmek zorunda bırakılmış kadınlar dışında kimseyle birlikte olamıyor, o tip erkekler. kendi kadınlarını eve hapsedip, dışarda orospu avına çıkıyorlar. gazetedeki tecavüz haberlerine hayıflanırken, ertesi gün iki çocuğu olan bir kadına elli milyon ödüyorlar. kadın halinden memnun görünüyor. yani amy halinden memnun görünüyor.

“günaydın timmy” diyor bana, “sigaran var mı?”. sabahın dokuzundayız. erkenden uyanmış ve filmin çekileceği eve gelmişiz. amy yirmi yedi yaşında ve on yıldır bu işi yapıyor. ilk filmini onyedisinde çekip, onsekizinde olarak kayda geçirilmiş. o zamanlar liseli rollerine bürünürken, şimdi milf rolünde. yüzünde erkenden beliren kırışıklıkların ekranda görünmesini engellemek için fondöten miktarını bir hayli arttırıyor. dökülen saçları var. göğüsleri sarkıyor. yeteri kadar para biriktirdiği ya da ona bakıcak bir erkek bulduğu takdirde bu işi bırakıp bir çocuk yetiştirmek istiyor. tüm bunları az önce, dünyanın önde gelen erkek dergilerinden birine verdiği bir röportaj da söyledi. sonra aynı dergi için, elindeki dildoyu içine aldığı, birkaç poz verip yanıma geldi. sigara paketini ona uzattım. birer kahve içip, iki gün önceki cannes film festivali üzerine konuştuk. sonra yönetmen bey yanımıza gelip, bize olayı anlattı. sonra konuşmaya başladık. sonra sevişmeye. sonra boşaldım ve o benden çıkan her şeyi yuttu. sonrada bir bara gidip, birer bira içtik. sonra ben eve gelip, gözümün önünden gitmeyen çıplak figürleri karartmak için ağır bir uyuşturucu hap içtim. çünkü uyuyamıyorum. çünkü psikolojim fazlasıyla bozuk. periyoduk olarak haftada 5 sahne çekmem gerekiyor. aynen mesai saatleri gibi. internet sitemizin müdavimleri için hergün on film yayınlamamız gerekiyor. üyelik anlaşması böyle. benimle birlikte şirkette oniki erkek daha çalışıyor. sürüsüne berekette kadın var. onlar bir film için ayrılan payın yüzde yirmisini alırken, erkekler yüzde beşle yetinmek zorunda. birde kameraman, ışıkçı, makyöz gibi dangalaklar pay alıyor. başımızdaki, onlarca internet sitesinin sahibi olan örgütün pastadaki payı daha büyük. kadınlar bazı geceler, tanınmış işadamları ile, gizli saklı bir yerde, kamerasız odalara davet ediliyor. sonra gazetedeki şiddet ve tecavüz haberlerini okuyoruz. masum olduğumu söylemiyorum elbette, ama bu sektördeki en ağır suçlu olmadığımı biliyorum. aslında suçun porno’da, uyuşturucu da yada diğer yasadışı işlerde olmadığını düşünüyorum. suç, toplumsal yapılardan kaynaklanıyor. ataerkil düşünce sisteminden ve kadınlarında erkekler kadar sekse ihtiyaç duyabileceklerinin inkar edilmesinden kaynaklanıyor. sonra kadın nüfüsü içinden ayrılan yüzde birlik kısmın kimilerince kurban, kimilerince toplumdaki erkek azgınlığını dindiren kahraman sıfatıyla çalıştığı genelevler türüyor. kahraman? sonra yetmişlik bir adam, evine gelen ondört yaşındaki torununu yarıçıplak soyup oynaşırken gazetelere çıkıyor. bir turist önce tecavüz edilip sonra öldürülüyor. ya da önce öldürüp sonra tecavüz etmişlerdir. bunu yönetmenimiz de düşünüyor. sabah amy’e, “bir sonraki sahnende seni öldüreceğim” dedi, “ölüseviciler için bir senaryo yazdım”, “olur” dedi amy’de. ölü rolü yaptırtmak yerine, gerçekten öldürürlerse şaşırmam. zaman zaman olan bir şey bu. eğer daha yaşlanmadan yeterince yükselemedi isen, ya sokağa atarlar, ya da öldürürler. eğer yaşlanmadan bir porno yıldızı olmuş ve sonra emekliye ayrılmış isen, bir yuva bile kurabilirsin. ya da belladonna gibi yönetmen olursun. silvia gibi, başından bir evlilik geçer. ama her ne şekilde bitirirsen bitir, psikolojin bozulmuştur. cinsel fonksiyonların sekteye uğramıştır. ve dahası, eğer yeterince bir süre anal sahne çekmedi isen, götünün fiyatı giderek atar. bu pazarın müdavimleri, ne zaman ilk anal sahnesini çekecek diye tartışmalara girişir. ilk anal filmin satış rekoru kırar. avrupa asılı pornostarlar erken yaşta girerler arkadan verme işine. çoğu amerikalı ise, sahne yaşamları boyunca asla bir anal ilişkiye girmez, ya da çok çok iyi bir teklif gelirse yaparlar bu işi. ve dahası, çoğu erkek pornostar, gay sahnelere de girişmek zorunda kalabilir. ben bir kez oynamıştım. aktif olan bendim. ve daha sonra izin almıştım. amy benimle dalga geçiyordu. ama çekmek zorundaydım o sahneyi. talep vardı. paraya ihtiyacım vardı. ve herifi siktim. aynen böyle. macaristanın en köhne yerlerinde, en güzel kadınları ile beraber oluyorken, araya bir de erkek kıçı sıkıştı. macaristandayız. üçüncü kalite porno filmlerin el altından diğer üçüncü dünya ülkelerine pazarlandığı ülkelerden birinde. sırf kadınları harikulade bir güzelliğe sahip diye, diğer kökenlerden gelen ve kanlarında macarlıktan bir damla bile bulunmayan starların biyografilerine annelerini macar kendilerini melez olarak yazdırdığı ülkede. çoğu starın ırksal kökeni melez olarak geçer. mesela, eva angelina, dört ayrı ırktan gelmektedir ve son zamanlarda en çok kazananlar listesinde üst sıralara yerleşmiştir. düşünebiliyor musunuz, latin, uzak doğu, kafkas ve amerikan kanı taşıyan bir insan. her şey bir yalandan ibaret. amy altıma geçip, içinde gidip geldiğimi bile fark etmediği halde, inleyip duruyor. sonra ara verip biraz kokain çekiyoruz. sonra o bana abi demeye devam ederken, iş bitiyor. yarın melissa ile bir sahnem var. ve bu kez, bir mazoşisti kırbaçlıcam. ondan sonra vanessa ile deri giysilerin altından çiftleşicez. ondan sonra, okul da seks başlıyor. ondan sonra sekreterini sıkıştıran patron olucam rachel ile. ondan sonra betty ile karı koca. daha sonra tom ile beraber tekrar amy’yi ortamıza alıcaz. sonra paramızı alıp kafaları çekicez. gerçekten bu işler nasıl yürüyor merak ediyor musunuz? sasha grey’in kokain çeker gibi bir sehpadan sperm çekerken neredeyse ağlayacak duruma geldiğini görmediniz mi? gülüyordu ama. ve bir röportaj veriyordu. ben izledim. hayır giyinik vaziyetteydi. gülüyordu ve arada  filminden kısa bir skeç devreye girdi. sperm çekiyordu orada çırılçıplak bir şekilde. aletim kıbırdamadı ve içim bir hoş olmadı. sonra röportaj metnini bulup kısmen çevirdim. sonra birkaç başka röportaj metni buldum. daha sonra birkaç pornostar’ın biyografisine baktım. daha sonra bu işin göründüğü gibi olmadığı sonucuna vardım. daha sonra alıcısı olan her işten birilerinin de para yemek zorunda kaldığını düşündüm. daha sonra “yapana değil yaptıran bak” sözü aklıma geldi. daha sonra işyerimdeki tüm hosteslere orospu gözü ile bakan evli erkekleri düşündüm. daha sonra kadınların da erkeklerden aşağı kalmadığını gördüm. seksin ayıp sayıldığı her ülkede neden pornoya olan ilginin patladığı kafama takıldı sonra. cevabın ataerkil toplum yapısında olduğu sonucuna vardım. yasaklanan her şey el altından satılırken, devletlerinde bu yasak ticaretten gizli bir payı olduğunu düşünürsem, ileri gitmiş olmam dedim. halka, ya da kendi tabanına hoş görünmek için patır patır porno siteleri kapatırken, dinen haram sayılan at yarışı, sayısal loto, milli piyango gibi oyunlardan vergi almayı sürdüren müslüman bir hükümetim var, ama çelişkileri boş verip çenemi kapatsam ve girdap gibi yazmak yerine, macar erkek porno starı timmy olsam fena olmaz.


timmy şimdi amy’nin gırtlağını yırtıyor, saçlarını çekiştiriyor, burnunu sıkıyor, bu esnada jack, amy’nin arka deliğinde, marty ise ön. sahnedeki dördüncü adam aletini sıvazlıyor, gireceği bir delik kalmadığı için... kameraman amy’ye saçını yüzünden çekmesini işaret ediyor, açı bozulmasın diye. bir diğer odada amy’nin en yakın dostu, çok yüksek bir meblağa, medya patronlarından birinin altına yatıyor ve perdeler örtülü, kapılar kitli o sırada. sonra medya patronunun parasını ödediği saat doluyor ve dışarı çıkıp sahibi olduğu gazetede neler yazmışlar bakıyor. “dört kişi on iki yaşındaki kıza zorla sahip oldu”. “şerefsizler” diyor içinden, arabasına atlayıp evine giderken, az önce ödediği paranın yüzde yirmisini alan kadın, evine gidip iki yaşındaki kızına, sütünü veriyor… 

27 Kasım 2008

6.

insanlar geliyorlar
tanışmak için
tebrik etmek için
teşekkür etmek için
insanlar geliyor
fanzin istiyorlar
yazı gönderiyorlar
kitap gönderiyorlar
soru soruyor ya da
yardım istiyorlar

ne yapacağımı bilemiyorum çoğu zaman
ya da ne söyleyeceğimi
“eyvallah” ile yetiniyorum
“sağ olasın” diyorum
“elimden geldiğince”
“hayır okumadım ama okumak isterdim”
“kargoyu ben öderim”
“röportaj vermiyorum”

ve bazen uzuyor muhabbet
bazense selamdan öteye geçmiyor
ne söylemem gerekiyor?
onlar da bilmiyorlar ne söyleyeceklerini

“seni tanımıyorum galiba” diyorum
“şey” diyorlar
“şey.. ben.. yazıların için..”

boktan yazılar
yüzde doksanınızın yüzüme tükürmesine neden olan yazılar
duygu sömürüsü yaptığımı düşündürten yazılar
bir kapitalist olduğumu düşündürten yazılar
kadınlar için yazdığımı düşündürten
bir kopya olduğumu
sahte ya da
geri zekâlı

“hayır değilim” bile demiyorum çoğu zaman
ses çıkarmıyorum
unutuyorum
isimleri unutuyorum
yüzleri unutuyorum
adresleri unutuyorum
sürekli not tutuyorum yapmam gerekenler için
ekmek alınacak
elektriği öde
kargo gelicek
kargo gidicek
emin abi’yi ara
tıraş ol
uhu al
sürekli notlar
hatırlatma mesajları
yoğun bir işadamıymışım gibi
telaş etmeden ama hızlı bir şekilde
yetişmesi gereken işler sürüsü

nereye koştuğumu bilmiyorum
önüm karanlık
sağım karanlık
solum karanlık
düşünmüyorum bile
çoğu zaman düşünmüyorum
nerdeyim ve napıyorum
ne için bunca çaba
çaba mı gerçekten

azimli değilim diyorum
hiçbir şey yapmıyorum diyorum
sadece kendimle ilgili tüm mesele diyorum
herkes kendinden bahsediyor zaten diyorum
sabahtan akşama dek kendini anlatıyor herkes diyorum
dün başına gelenleri
geçen hafta başına gelenleri
yıllar önce başına gelenleri
bir arkadaşının başına gelenleri
anlatmakla bitmeyen yaşanmış abideler silsilesi

herkes bir anısını anlatıyor bir diğerine
herkes kendinden bahsediyor
her iş yerinde
her arkadaş sohbetinde
her bar taburesinde

sonra biri geliyor ve
hep kendini yazıyorsun diyor
hepimizin yaptığı şey bu diyorum ona

ve ben hiç konuşmuyorum
iş yerinde hiç konuşmuyorum
serviste hiç konuşmuyorum
evde pek konuşmuyorum
dinlemek de istemiyorum
ve tekrar kendime bakıyorum
hangisi benim diyorum
harikulade işler çıkardığı söylenen girdap kim diyorum
bu sizin uydurmanız diyorum
harikuladelik bir olay yok diyorum

seninle aynı yerde çalışmak isterdim diyor biri bana
ve o kadar da popüler olmadığımı söylüyorum ona orada
hiçbir şeyimi bilmediklerini söylüyorum
kimsenin hiçbir şeyi bilmediğini söylüyorum
ve günler peşi sıra dizilerken geçmiş haneme
insanlar gelmeye devam ederken
hayran olduğunu söylerken
görüşmek ve konuşmak isterken
hâlâ işyerinde ki
o aptal soğuk sessiz adama
susmasını emrediyorum
ben hiçbir şeyden anlamayan
ve hiç konuşmayan
ama hızlı çalışan
bir yükleme elemanıyım
ve işyerinde kestiğim gazetelerden
evde kolaj yaparım bayım
getirisi yok
ama televizyonunda bir getirisi yok
siz orada ekrana bakın
ben köşede işime bakayım
uçak inince
hep beraber boşaltırız
yükleriz sonra da
ve daha sonra siz anılarınızı anlatırken
ben kedilerle oynarım
siz izlediğiniz dizileri anlatırken
seviştiğiniz kadınları yerden yere vururken
hükümeti tartışıp dururken
konuştuklarınızı akabinde unuturken
ben kedilerle oynarım


27.kasım.2008

19 Kasım 2008

kabullenmek zor

“şiir mi o?”

“bilmiyorum bayım,
buradan öyle görünüyor”

“daha çok,
üstünkörü bir karalama gibi”

“karalama da olabilir”

“bir karar ver
şiir mi değil mi?”

“şiirin ne olduğu konusunda
şüphelerim var”

“şiirin tanımını yapamaz mısın yani?”

“hiç bir şeyin bayım”

“hiçbir şey ne?”

“hiç bir şeyi tanımlayamam
hiç bir şeyi tanımıyorum
hiç bir şeyden emin değilim
bir tek şey dışında”

“ama şiir yazıyorsun”,

“şiir olup olmadığını bilmiyorum demiştim”

“şiire benziyor”

“buradan bakınca da öyle göründü bana,
demiştim”

“buradan bakınca derken?”

“benim açımdan bayım
bakış açısı farkı”

“bakış açısı diye bir şey yoktur
doğru tekdir”

“görecelik kavramını seviyorum”

“göreceli olan tek şey zamandır”

“bu dediğiniz de göreceli olabilir”

“seninle anlaşamayacağız”

“anlaşamıyor olmamız
ikimizden birinin doğru olduğu anlamına gelmez bayım
her ikimiz de
kendimizce haklı olabiliriz
ve bunu kabul edersek
anlaşamıyor olmamız
sorun yaratmaz

otorite
göreceliği dışlar
ve insani duyguların
değişkenliğini de

otorite kesinliktir
karşı gelinememezlik
limit
sınır
oysa dünya üzerinde
herkes için geçerli
kesin bir doğru yoktur”

“kesin olan bir şeyler yok mu hayatında”

“bir hayatım olduğuna inanmıyorum bayım”

“bir hayatın olduğuna inanmıyor musun?”

“bir hayatın olduğuna inanıyorum
otoriter toplumlarda
tek bir hayat söz konusudur
ama o sunulan hayatın
benim hayatım olduğuna inanmıyorum
ben bir kukuleta olmak isterdim”

“yine de ben
bunun bir şiir olduğuna inanmıyorum”

“inanıp inanmamakta özgürsünüz bayım”

“bana kalırsa sen de
buna şiir diyemezsin,

“şiir demedim bayım
ama nedense gelip
‘şiir değil bu’ dediler”

“değil ama”

“olabilir
ve önemli değil
tanımların keskinliği yok edilirse
zihinler özgür kalabilir”

“zararlı düşüncelere izin veremeyiz”

“izin istediğimi sanmıyorum bayım
ben kafama göre takılıyorum
hoşunuza gitmiyorsam
kafesinize tıkabilirsiniz
hiç sorun değil
zihnimin içini işgal eden farelerimden
sıkılmam asla
ama sizden sıkıldım
gidiyorum
söyleyecek bir şeyiniz var mı?”

“bu kafayla gidersen senden bi bok olmaz”

“bir hiç olmayı kabullenebilmek
en harikulade şeydir
ama hiçbir şey olabilmek
imkansız gerçekten”

“benim gözümde sen bir hiçsin”

“benim gözümde de ben
benim için bir hiçim
anlaştık galiba ha?”

“hayır anlaşmadık daha”

“e ebesinin...”


19-kasım-2008

hangi zaman aralığında yaşıyorum

sabaha karşı ve
sarhoş gelirsin eve
sırılsıklam, yağmurda
tren yolunda
eğitim fakültesinin hemen arkasında
artık kullanılmayan rayların yanında
artık kullanmadığın ruhunla beraber
ıslak taşlara oturmuş
ve içmişsindir ölümüne
ve sarhoş gelirsin
sabahın beşi
biri sorar
"noldu?" diye
"bilmiyorum" dersin
"hiç haberim olmuyor olan bitenden"
"ıslanmışsın" der
"ıslattılar" dersin

delirdiğimi biliyorum
ama çözüm için yeterli değil
bu denklemde
bilinenler
ve bilinmeyenlerin de
bir önemi kalmadı artık
kurtarmaz
birinin gelip
kulağınıza
cevap anahtarını fısıldaması

alınan yanlışların
götüreceği doğrular
kalan soruları aşar

nerdeydin?
raylarda
sonra bir ağaca işeyip
eve geldim.

uyuyup işe gittim
uyanıp eve geldim.

biyografimin
geriye kalan sayfalarını
boş bırakıyorum
bu iki satırı
kopyalayıp yapıştırın:

uyuyup işe gittim.
uyanıp eve geldim

19.kasım.2008

12 Kasım 2008

köpek

köpek 

 

yasak elmanın yarattığı fırtınadan ardakalan ganimeti topladığımızı söyledim ona. bir çözümün olmadığını. ama inatla çözmeye çalıştığımızı bu gizemi. “tanrı var” desen de, “yok” desen de, her iki durumda da boka battığımızı. bizi kurtarıcak bir kahramanın olmadığını. varsa bile kurtuluş aramadığımızı. inanmadığımızı da bir kurtuluşa.  

 

ne sendenim ne onlardan” gibi, klişe. “ama kendimin de değilim” dedim. kendimde de değilim çoğu zaman. kaptırmışım. gidiyorum. istemediğim bir geleceğe, ve istemeden, ama istediğim şekilde. kaos. anlam karmaşası. 

 

yazmak, sarhoşluk hali ile açığa çıkan bunalımımım tüccarı sadece. bekliyorum. balkondayım ve bir köpekle konuşuyorum. köpek, sokak köpeği. ben ev insanıyım. ev birinci kat. balkon caddenin hizasında. sabahın beşi.  

 

çıkışı gecenin ikisinde, buca eski tren istasyonuna gidip içiyor, sonra eve gelip yatıyorum. dönen oda. dönen duvarlar. dönen yatak. kalkıyor ve balkona çıkıyorum. ezan okunuyor. ve bir köpek duruyor yolun ortasında. geçip giderken aniden durup bana bakıyor. yaklaşıyor.  

 

naber evlat” diyorum, “nasıl gidiyor hayat?” 

cevap vermiyor bana. havlamıyor. başını bile sallamıyor. dili de içerde. bakıyor sadece.  

nasıl gidiyor hayat?”  

 

gitmediğini biliyorum. iyi veya kötü, hiçbir şekilde gitmiyor. bi gram ilerlemiyor. gerilemiyor. yerinde bile saymıyor. takılıp kalmış. donup kalmış.  

 

ben donup kalmıyorum ama. donup kalan hayat. süreklilik evresi, değişkenlik evresi, donup kalan bu. bu donukluk içinde tekrarları tekrarlayan ben.  

 

köpekle konuşmaya başlıyorum işte sonra. ve sonra bir sigara yakıp paketi ona uzatıyorum. içmediğini biliyorum. içmiyor elbette, köpek o! köpek olmak istiyorum. sokak köpeği ama. sokakta yaşayan. sürü halinde veya tekil. önemi yok. köpek sadece. değilim ama. hiçbir şey değilim. hiç kimse hiçbirşey değil. sadece farkında değiliz bunun.  

 

alkol insanı savunmasız bırakır. o yüzden iyi bir şeydir. fiziken ya da zihnen senden daha güçlü olmasalar bile, sana o an her şeyi yapabilecek fırsata sahip olan insanların gerçekliğini ölçmüş olursun alkollüyken. alkol insanı ‘gerçekten’ savunmasız bırakır ve aynı zamanda başka bir açıdan saldırganlaştırır da. kişiden kişiye değişir. her şey kişiden kişiye değişir ve yine de toplumsal kurallarla çevrelenmişizdir. normaliteler. standartlar. içimdeki hissizliği giderek arttıran insanlar. gençken direnmeye çalışırsın. değiştirmeye ya da kaçmaya. dünyayı değiştirmek isteyen yeni nesil. dünya değişmez. sen değişirsin. ve yaşlandığın zaman, eğer hala ideallerinden vazgeçemedi isen, eylem yerine yazmayı seçersin. konuşur durursun ya da kahve köşelerinde.  

 

bu işler böyledir ve hiç bir şey değişmez dedikten sonra, sen de başlarsın değişmemeye. umut ettikçe, dünya seni içine alır, kendine benzetir, başkalaştırır.. ne kadar çok değiştirmeye çalışırsan o kadar çok değişirsin. çünkü sistem aşırı esnektir ve karşısında esnemekten başka çözüm yolu bırakmaz sana.  her iki anlamda da esnemekten bahsediyorum.  

 

köpekler iyidir ama. köpekler ve kediler. sokakta yaşayan türleri söz konusu. çöpten beslenenleri mesela. insanlar içinde aynı şey geçerli. çöpten beslenen insanlar. şarapçılar ya da.  

 

kordonda ne zaman otursam yanıma gelip bir sigara ya da para isteyen şarapçılar. belki beleşe yaşıyorlardır ama yaşamıyorlardır aslında. bize göre yaşamıyorlardır. kendilerine göre de yaşamıyorlardır. biz de kendimize göre yaşamıyoruzdur. bizden kat kat iyi yaşadığını söylediğimiz insanlar da kendilerine göre yaşamıyorlardır. istediği her şeyi elde ederek ölen insan yoktur çünkü, sürekli yeni bir şeye gebe insan vardır. o yüzden icat edilmiştir cennet düşleri. ve o yüzden, açgözlülük nedeni ile kovulduğumuz cenneti isteriz, başka bir açgözlülükle. çünkü kısa gelir, ortalama yaşama ömrü. ve o ortalama sürede elde edilen her şey. ve o yüzden iyidir hiçliği düşünmek, kanımca. ölümden sonra hiçbir şeyin var olmadığını düşünmek. 

 

cennetten kopan elma. cennetten atılan havva. ademle üstünlük veya eşitlik kavgası sonucu düşman olan lilith veya iblis. fark eden bir şey yok. her şey, tüm hızıyla ve bi gram değişmeden devam ediyor. tekrarlar silsilesi.  

 

köpek. balkon. sigara ve votka. konuşuyorum ve izliyor köpek. sonra susuyorum. sonra gidiyor. ben de peşinden gidiyorum balkonun demirinden atlayıp. eşofmanlar, terlik, sigara, votka, köpek, girdo. izliyorum onu. köpeğin neyi izlediğini bilmiyorum. yürüyoruz. o önde ben arkada. nereye gittiğini bilmiyorum. nereye kadar gideceğimi bilmiyorum. ezan bitiyor. hava aydınlanıyor. ve biz yürümeye devam ediyoruz. sokak köpeği ve ben. bazen bazı çöpleri kurcalıyor köpek. bazı sokaklarda duraksıyor, sağa sola bakıyor. heykelden, mevlanaya doğru yürüyoruz. muhitlerin isimleri bunlar. buca’ya ait muhitler. buca izmir’e ait bir ilçe. ben o köpeğe ait başka bir köpeğim o an.  

 

ne kadar sürdü bilmiyorum. insanlar işe gitmeye başladı. dükkanlar açılmaya başladı. otobüs ve dolmuşlar işlemeye. yollar dolmaya. sonra bıraktım köpeği. bir sokaktan ayrı yönlere döndük. ben hiçliğimin ruhsuzluğunu izledim sonra. kendimi. eve geldim. uyudum. uyandım ve işe gittim akşam beşte.  

 

başta sözünü ettiğim fırtınadan geriye kimseye hiçbir şey kalmayacağının bilincinde olarak. ve istemeyerek hiçbir şey, içinde bulunduğum anı, kendimce tüketmek dışında. ve üçte biri uykuda geçen bu saçmalığın, üçte birini satarak kazanabilirdin, geriye kalan üçte birini, aynen hafta içlerini satarak hafta sonunu kazanmak gibi. 

 

benim için böyleydi en azından. çoğumuz için de öyle olmalı. o, bana “liberal bir kapitalistsin sen” diyen lavuk için de böyle olmalı. kapitalist değilim ama. sadece bir kapitalist gibi yaşıyorum. herkes öyle yaşıyor artık. kaçacak delik yok çünkü, sokaklardan başka. ve sokaklarda yaşayabilecek kadar kimsesiz değilim hâlâ. öyle olsaydım yaşardım. çoğumuz başkaları için çalışıyor ve yaşıyoruz. ben de öyle yapıyorum. evdeki beş kişinin elektriğe ve suya sahip olup, iyi veya kötü iki veya üç öğün yemek yemesi için mesela.  

 

çok umarsamazsın, uçlarda yaşıyor ve yazıyorsun” diyor şıllığın teki. umarsamaz olabilecek kadar yalnız değilim diyorum. ama uçta olduğum doğru. ve seni o uçurumdan aşağı atabilirim, yaklaşma diyorum. anlamıyor ama. diğer lavukta anlamayıp yorumlarına devam ediyor. ben de hiç kimseyi anlamayıp yazmaya devam ediyorum. nalan herşeyin farkında ama. işyerindeki üç erkeğe kendini siktirten nalan’dan bahsediyorum. kaba mı oldu uslüp? fabrika dili bu abi. yersen.  

 

gelip anlatıyorlar. “şöyle bir orospu var, elli kağıda dört saat kadar veriyor.” sonra diğeri telefonunu istiyor. sonra bir diğeri arıyor nalan’ı. ben en kral pembe diziye taş çıkartan işyerimde, olan biteni ve insanları izliyorum. sabahın beşinde düseldorfa giden insanları mesela. ya da sabahın yedisinde vandan peyniri ile beraber gelen insanları. hacca giderken valizinde taş götüren insanları. şaka yapmıyorum. ben yükledim. ve geçiş noktası olan havaalanında, ışınlanmayı düşlüyorum. ancak ışınlanma icat olursa, ölücek olan işimi. ve köpeği bir de. son iki gecedir sokağımdan geçen köpeği. eskiden her sabah balkonun altına gelip yiyecek bekleyen sokak kedisine benzeyecek bu da. sokak edebiyatı bi boka benzemiyor ama, itiraz etmiyoruz, tekrar edip durmayın bunu sürekli. yine de, aynen sizin gibi, tersten anlıyoruz her şeyi.  

 

bi boka benzemiyor lan bu” 

yaa, benzersiz demek, süper bişi 

 

.sonra bi bara gittim. hatunun teki bana bir porno yıldızı olmak istediğini ve bu yüzden amerikaya gitmek istediğini söyledi. ben de bir karadelik olmak istediğimi söyledim, bu yüzden izlandaya gidicem dedim.. babasının ona güler halde “ananı sikeyim senin” dediğini söyledi. “bi kardeşin daha olucak desene” dedim. sarhoştu. sarhoş değildim. sıkılıyordum ama. onun sıkıldığını sanmıyorum. fanzinlerimi verip “gitmem gerek köpeğimi kaçırıcam” dedim. “ne köpeği” dedi. anlattım durumu. tuhafsın dedi. benim dışımda herkes tuhaf, ben gayet doğalım dedim ve eve gelip köpeğimin yoldan geçmesini beklemeye başladım. zack koydum adını köpeğin. giderek zack’e benzeyen bendim oysa. geçen öyküdeki zack’e… böyle.  

 

12 kasım 2008