isimsiz – 3
"gene kendin
hakkında yazıyorsun" dedi, "sürekli kendin hakkında yazıyorsun."
"kendimi bi bok
zannediyorum" dedim, "herkesin ruhumu görmesini istiyorum."
"ama"
dedi, "böyle bir yere varamazsın hem çok içiyormuşsun artık, yapma!"
"kim nasıl bir
yere varmış ki" dedim
“nereye gidiyoruz?
hem herkesin nesi
var böyle?
neden herkes her şey
yolundaymış gibi davranıyor?"
bir nefes aldım
hastalıklı ciğerlerime. ağzımdaki sigarayı çekti aldı o.
“içme” dedi.
"sana ne"
dedim. yeni bir tane daha yaktım. "başka işin yok mu senin" dedim,
"yemek yapsana sen"
onun evindeydik,
onun mutfağında. az önce içeride o’nun grup arkadaşları vardı, gittiler.
sevmiyordum onları. hiçbirini. orada ne aradığımı da bilmiyordum. sadece
oradaydım. orada bulunmam gerekiyordu belki de. bilemiyorum.
telefon çalar, ve
biri "oğlum seni arıyor bi kız" der, "alo" dersin,
"görüşebilir miyiz" der kız. bu kız m veya z olabilir, 999 tane
ihtimalden herhangi biri, ve mutlaka ilk lafı "görüşebilir miyiz"
olur. çoğunun sizin "alo" lafınızı duyduktan sonra söylediği ilk söz
"görüşebilir miyiz" oluyor. programlanmış bir robot gibi, kolu çek
düğmeye bas gibi, 6 yıl önce yazdığım bir şeyde olduğu gibi, ama asla gerçekte
olması gerektiği gibi değil, biraz alışılmışın dışında ve sahte gibi biraz sanki,
"tabii görüşebiliriz" diyorum. çünkü, ona hayatımı borçluyum, en
azından o öyle olduğumu zannediyor, oysa ben ondan, ve diğerinden, ve bir
diğerinden ve daha daha diğerinden nefret ediyorum. "hayatını
kurtardım" derler, ve arkalarını dönerek kıvırta kıvırta mutfağa doğru
yürürlerken rahatsız edici bir kahkaha çıkıverirler. neden burdayım neden
burdayım neden burdayim. pekala, başa alalım.
evde oturmuş,
sabahın on buçuğunu beş geçe, yani 10:35’de uykusuz geçirdiğim bir gecenin
ardından biraz uyumak için yatmaya hazırlanıyordum. hayatta en çok sevdiğim
şeylerden biri, uzun süre uyuyamayıp sonra mışıl mışıl uyumaktır, bebekler
gibi, bunu chuck palahniuk'te anlatmış,
evet, biliyorum, pekala, zor, zor, zor, altı aydır tek satır yazmamış biri için
gerçekten zor, ama başladık bir kere, devam ediyoruz. bitirmek zorundayım, bitirirsem kendimi rahat hissedicem. hem o
iki yüzlü insanlardan kurtuldum artık. evet daha rahatim, rahat rahat rahat.
birazdan beni dünyaya getiren insan ile pazara gidicek ve gördüğüm her yeni
yüzle enerjimi biraz daha yitireceğim, ama şu an, pj harvey çok iyi gidiyor,
ben de, birlikte ilerliyoruz, ruh veriyor bana bu kadın vokaller – ama hepsi
değil, çok azı. ve. pekala.
kendimi yatağa
bıraktım, iki gündür uyuyamamıştım. bazen öyle oluyor. genelde öyle oluyor. hep
öyle. iki günde bir uyuyorum. ya da günde iki saat. tercih hakkım yok.
kendiliğinden geliyor uyku, ve o an, dünyanın en mutlu insanıyım diye
düşünüyorum, düştüğümü hissediyorum, yatağın içinde aşağıya doğru düştüğümü, ve
bir telefon. "oğlum seni arıyor bir kız".
"alo"
"görüşebilir
miyiz?"
eve çıkıyorum.
üçüncü kat. buca. isteyenlere tam adresini verebilirim, ama şu an… pekala,
zorlanıyorum.
kapıyı çaldım. açtı.
hatun. ve odada üç erkek var. bi de kız. o kızı ilk kez görüyorum. hatunu ise,
hey bi saniye neden kız ve hatun diye ayırıyorum ben bunları? pekala.. hatun
hayatımı kurtardığını zannediyor. kızı ilk kez görüyorum. diğer üç erkek ise
grubun diğer üyeleri imiş, bas, davul, gitar. müzik yapıcaklar. yapabilirler,
seslerini kısık tuttuğum sürece her bi bok yapabilirler. ama kötü. kötü olmak
zorunda değil ama kötü. ve kötü de olabilir. bu müzik yapmalarını engellemez.
keşke engelleseydi. "yeni bi demo kaydettik". parası olan herkes yeni
demo kaydedebilir, ama iyi müzik yapanların çoğu demo kaydedecek parayı
bulamaz. para ile yetenek ters orantılı olabilir. tanrının bir hatası daha.
upgrade etmeliyiz hayatı. çok fazla bug var. bug mu deniyodu ona? ama zor.
pekala
pekala.
"gitarlar her
parçada aynı sanki" diyorum, ve bunu derken o üçlüden hangisi gitar
çalıyordu hatırlamıyorum ama üçlüden bir nefes alma sırasının bende olduğunu
biliyorum. boktan adamlarla içtim, boktan yerlerde içtim, boktan şeyler içtim,
ama daha kötüsü de bu üç kötünün aynı anda denk gelmesi; boktan bir yer, boktan
adamlar ve boktan bir mal. ciğerim harbiden beş para etmez ayrıca. ve
biliyorum, artık sıkıldınız bu metafordan, ama sizin de her sabah
akciğerleriniz ağrısa, nefes alamasanız, ve "evet, tamam, galiba bu kez
ölüyorum" deseniz, siz de her öykü ve şiirinizde "ciğerlerim şöyle
ciğerlerim böyle” der durursunuz. evet bir sonraki paragraf lütfen.
biri yüzüme ters
ters bakıyor, ve anlıyorum, gitarist oğlan bu. ve bir şey daha keşfediyorum,
yaptığı işi kötü yapan insanlara "kötü" derseniz kızıyorlar ve
yaptığı işin iyi olduğunu zanneden insanlara yalancıktan "iyi"
derseniz bunu anlayamıyorlar, ve gerçekten "iyi" iş çıkaran insanlara
"iyi" veya "kötü" demeniz bir şey ifade etmiyor, çünkü
onlar size "nasıl buldun" demiyor bu dangalaklar gibi.
"nasıl
buldun" aptalca bir sorudur ve nefret ederim. ortaya koyduğun bir
şeyi, birine gösterip, "nasıl buldun" diye sorma. asla. asla. asla.
pekala.
"gitar kötü ama
şarap iyi" diyorum, hatun gülüyor, hatun bana aşık, genelde hatunlar bana
aşıktır, ben onlardan nefret ederim, iyi bir denklem. neyse, devam edelim, kız
bana bakıyor, biraz şişirilmiş bir kahramanım ben. bu işler ortalama iki üç
yıldır bu şekilde yürüyor, ufak bir üne kavuştum, "seni biriyle tanıştırcam"cı
insanlar var etrafımda. bir süredir yoktular, gene geldiler.
pekala.
"yazdıklarını
okudum" dedi kız, "bana kalırsa, bir açıdan iyi, ama aceleye
getirilmiş gibi bir halleri var, üzerinde biraz çalışılsa çok daha iyi
olabilirmiş" diyor.
"iyi, sen
üzerimde çalış o zaman, buna izin veriyorum" diyorum.
"hayır sen beni
yanlış anladın" diyor.
"ben herkesi
yanlış anlıyorum" diyorum, "biraz daha şarap ve bi kaç furt sonrası
çok iyi anlaşacağımızdan eminim."
sarhoş olmak
üzereyim, ve akıyorum, sihirliyim, kafam ayıkken tek laf edemiyorum bu
hatunlara. şarap tek ilacım benim. şaraptan önce, şaraptan sonra, tıpkı isa
gibi. hatun gene gülüyor. sürekli gülüyor. ve bir şey daha, hayatımı kurtardı o
benim, o öyle sanıyor, sorun yok, sanabilir.
gecenin ilerki bir
saatinde herifler gidiyor. ben iki kızla, iki hatunla veya bir kız bir hatunla
kalıyorum. bu ikisi bundan sonra bu evde yaşayacaklar. ve ben bir kalem ve
kağıt istedim. aldım.
sonra yanıma oturdu
hatun. bir kaç satır sonra;
"gene kendin
hakkında yazıyorsun" dedi "sürekli kendin hakkında yazıyorsun."
"kendimi bi bok
zannediyorum" dedim "herkesin ruhumu görmesini istiyorum."
"ama"
dedi, "böyle bir yere varamazsın, "hem çok içiyormuşsun artık,
yapma!"
"kim nasıl bir
yere varmış ki" dedim "nereye gidiyoruz? hem herkesin nesi var? neden
herkes her şey yolundaymış gibi davranıyor?"
bir nefes aldım
hastalıklı ciğerlerime. ağzımdaki sigarayı çekti aldı o.
daha iyi bir öykü
olabilirdi, biliyorum, ama gecenin ilerleyen saatlerinde yaşanan pek bir şey
olmadı, ve emin olun bir daha onlarla görüşmeyecek, içmeyecek, ve… her neyse.
yok. olmamalı. neden
kurtulamıyorum bilmiyorum. kızıcaklar bana. eminim. "sana evimizi açtık,
içkimizi paylaştık, senin hayatını kurtardık ve senin şu yaptığına bak"
diyicekler. haklı da olabilirler. ama anlamaları gereken şey, bir kişinin cep
telefonunu 12 kez arayıp cevap alamayınca, sonra evden aramak, ve validenin,
"uyuyor" lafına, "çok önemli" diye karşılık vermek. nedir
önemli olan? yok. öylesine. ve ben 3 gündür uyuyamıyorum. ve bu bok çok kişisel
oldu. ama pj harvey akmaya devam ettiği sürece, sorun yok. o ve beth.. [
22.haziran.2005]