22 Haziran 2005

isimsiz 3

isimsiz – 3

"gene kendin hakkında yazıyorsun" dedi, "sürekli kendin hakkında yazıyorsun."
"kendimi bi bok zannediyorum" dedim, "herkesin ruhumu görmesini istiyorum."
"ama" dedi, "böyle bir yere varamazsın hem çok içiyormuşsun artık, yapma!"
"kim nasıl bir yere varmış ki" dedim
“nereye gidiyoruz?
hem herkesin nesi var böyle?
neden herkes her şey yolundaymış gibi davranıyor?"

bir nefes aldım hastalıklı ciğerlerime. ağzımdaki sigarayı çekti aldı o.
“içme” dedi.
"sana ne" dedim. yeni bir tane daha yaktım. "başka işin yok mu senin" dedim, "yemek yapsana sen"

onun evindeydik, onun mutfağında. az önce içeride o’nun grup arkadaşları vardı, gittiler. sevmiyordum onları. hiçbirini. orada ne aradığımı da bilmiyordum. sadece oradaydım. orada bulunmam gerekiyordu belki de. bilemiyorum.

telefon çalar, ve biri "oğlum seni arıyor bi kız" der, "alo" dersin, "görüşebilir miyiz" der kız. bu kız m veya z olabilir, 999 tane ihtimalden herhangi biri, ve mutlaka ilk lafı "görüşebilir miyiz" olur. çoğunun sizin "alo" lafınızı duyduktan sonra söylediği ilk söz "görüşebilir miyiz" oluyor. programlanmış bir robot gibi, kolu çek düğmeye bas gibi, 6 yıl önce yazdığım bir şeyde olduğu gibi, ama asla gerçekte olması gerektiği gibi değil, biraz alışılmışın dışında ve sahte gibi biraz sanki, "tabii görüşebiliriz" diyorum. çünkü, ona hayatımı borçluyum, en azından o öyle olduğumu zannediyor, oysa ben ondan, ve diğerinden, ve bir diğerinden ve daha daha diğerinden nefret ediyorum. "hayatını kurtardım" derler, ve arkalarını dönerek kıvırta kıvırta mutfağa doğru yürürlerken rahatsız edici bir kahkaha çıkıverirler. neden burdayım neden burdayım neden burdayim. pekala, başa alalım.

evde oturmuş, sabahın on buçuğunu beş geçe, yani 10:35’de uykusuz geçirdiğim bir gecenin ardından biraz uyumak için yatmaya hazırlanıyordum. hayatta en çok sevdiğim şeylerden biri, uzun süre uyuyamayıp sonra mışıl mışıl uyumaktır, bebekler gibi,  bunu chuck palahniuk'te anlatmış, evet, biliyorum, pekala, zor, zor, zor, altı aydır tek satır yazmamış biri için gerçekten zor, ama başladık bir kere, devam ediyoruz. bitirmek zorundayım,  bitirirsem kendimi rahat hissedicem. hem o iki yüzlü insanlardan kurtuldum artık. evet daha rahatim, rahat rahat rahat. birazdan beni dünyaya getiren insan ile pazara gidicek ve gördüğüm her yeni yüzle enerjimi biraz daha yitireceğim, ama şu an, pj harvey çok iyi gidiyor, ben de, birlikte ilerliyoruz, ruh veriyor bana bu kadın vokaller – ama hepsi değil, çok azı. ve. pekala.

kendimi yatağa bıraktım, iki gündür uyuyamamıştım. bazen öyle oluyor. genelde öyle oluyor. hep öyle. iki günde bir uyuyorum. ya da günde iki saat. tercih hakkım yok. kendiliğinden geliyor uyku, ve o an, dünyanın en mutlu insanıyım diye düşünüyorum, düştüğümü hissediyorum, yatağın içinde aşağıya doğru düştüğümü, ve bir telefon. "oğlum seni arıyor bir kız".
"alo"
"görüşebilir miyiz?"

eve çıkıyorum. üçüncü kat. buca. isteyenlere tam adresini verebilirim, ama şu an… pekala, zorlanıyorum.

kapıyı çaldım. açtı. hatun. ve odada üç erkek var. bi de kız. o kızı ilk kez görüyorum. hatunu ise, hey bi saniye neden kız ve hatun diye ayırıyorum ben bunları? pekala.. hatun hayatımı kurtardığını zannediyor. kızı ilk kez görüyorum. diğer üç erkek ise grubun diğer üyeleri imiş, bas, davul, gitar. müzik yapıcaklar. yapabilirler, seslerini kısık tuttuğum sürece her bi bok yapabilirler. ama kötü. kötü olmak zorunda değil ama kötü. ve kötü de olabilir. bu müzik yapmalarını engellemez. keşke engelleseydi. "yeni bi demo kaydettik". parası olan herkes yeni demo kaydedebilir, ama iyi müzik yapanların çoğu demo kaydedecek parayı bulamaz. para ile yetenek ters orantılı olabilir. tanrının bir hatası daha. upgrade etmeliyiz hayatı. çok fazla bug var. bug mu deniyodu ona? ama zor. pekala

pekala.

"gitarlar her parçada aynı sanki" diyorum, ve bunu derken o üçlüden hangisi gitar çalıyordu hatırlamıyorum ama üçlüden bir nefes alma sırasının bende olduğunu biliyorum. boktan adamlarla içtim, boktan yerlerde içtim, boktan şeyler içtim, ama daha kötüsü de bu üç kötünün aynı anda denk gelmesi; boktan bir yer, boktan adamlar ve boktan bir mal. ciğerim harbiden beş para etmez ayrıca. ve biliyorum, artık sıkıldınız bu metafordan, ama sizin de her sabah akciğerleriniz ağrısa, nefes alamasanız, ve "evet, tamam, galiba bu kez ölüyorum" deseniz, siz de her öykü ve şiirinizde "ciğerlerim şöyle ciğerlerim böyle” der durursunuz. evet bir sonraki paragraf lütfen.

biri yüzüme ters ters bakıyor, ve anlıyorum, gitarist oğlan bu. ve bir şey daha keşfediyorum, yaptığı işi kötü yapan insanlara "kötü" derseniz kızıyorlar ve yaptığı işin iyi olduğunu zanneden insanlara yalancıktan "iyi" derseniz bunu anlayamıyorlar, ve gerçekten "iyi" iş çıkaran insanlara "iyi" veya "kötü" demeniz bir şey ifade etmiyor, çünkü onlar size "nasıl buldun" demiyor bu dangalaklar gibi.
 "nasıl  buldun" aptalca bir sorudur ve nefret ederim. ortaya koyduğun bir şeyi, birine gösterip, "nasıl buldun" diye sorma. asla. asla. asla. pekala.

"gitar kötü ama şarap iyi" diyorum, hatun gülüyor, hatun bana aşık, genelde hatunlar bana aşıktır, ben onlardan nefret ederim, iyi bir denklem. neyse, devam edelim, kız bana bakıyor, biraz şişirilmiş bir kahramanım ben. bu işler ortalama iki üç yıldır bu şekilde yürüyor, ufak bir üne kavuştum, "seni biriyle tanıştırcam"cı insanlar var etrafımda. bir süredir yoktular, gene geldiler.

pekala.

"yazdıklarını okudum" dedi kız, "bana kalırsa, bir açıdan iyi, ama aceleye getirilmiş gibi bir halleri var, üzerinde biraz çalışılsa çok daha iyi olabilirmiş" diyor.
"iyi, sen üzerimde çalış o zaman, buna izin veriyorum" diyorum.
"hayır sen beni yanlış anladın" diyor.
"ben herkesi yanlış anlıyorum" diyorum, "biraz daha şarap ve bi kaç furt sonrası çok iyi anlaşacağımızdan eminim."
sarhoş olmak üzereyim, ve akıyorum, sihirliyim, kafam ayıkken tek laf edemiyorum bu hatunlara. şarap tek ilacım benim. şaraptan önce, şaraptan sonra, tıpkı isa gibi. hatun gene gülüyor. sürekli gülüyor. ve bir şey daha, hayatımı kurtardı o benim, o öyle sanıyor, sorun yok, sanabilir.

gecenin ilerki bir saatinde herifler gidiyor. ben iki kızla, iki hatunla veya bir kız bir hatunla kalıyorum. bu ikisi bundan sonra bu evde yaşayacaklar. ve ben bir kalem ve kağıt istedim. aldım.

sonra yanıma oturdu hatun. bir kaç satır sonra;

"gene kendin hakkında yazıyorsun" dedi "sürekli kendin hakkında yazıyorsun."
"kendimi bi bok zannediyorum" dedim "herkesin ruhumu görmesini istiyorum."
"ama" dedi, "böyle bir yere varamazsın, "hem çok içiyormuşsun artık, yapma!"
"kim nasıl bir yere varmış ki" dedim "nereye gidiyoruz? hem herkesin nesi var? neden herkes her şey yolundaymış gibi davranıyor?"

bir nefes aldım hastalıklı ciğerlerime. ağzımdaki sigarayı çekti aldı o.

daha iyi bir öykü olabilirdi, biliyorum, ama gecenin ilerleyen saatlerinde yaşanan pek bir şey olmadı, ve emin olun bir daha onlarla görüşmeyecek, içmeyecek, ve… her neyse.


yok. olmamalı. neden kurtulamıyorum bilmiyorum. kızıcaklar bana. eminim. "sana evimizi açtık, içkimizi paylaştık, senin hayatını kurtardık ve senin şu yaptığına bak" diyicekler. haklı da olabilirler. ama anlamaları gereken şey, bir kişinin cep telefonunu 12 kez arayıp cevap alamayınca, sonra evden aramak, ve validenin, "uyuyor" lafına, "çok önemli" diye karşılık vermek. nedir önemli olan? yok. öylesine. ve ben 3 gündür uyuyamıyorum. ve bu bok çok kişisel oldu. ama pj harvey akmaya devam ettiği sürece, sorun yok. o ve beth.. [ 22.haziran.2005]