yokuş
her
şeyin ters gittiği zamanlardan biri, bir pansiyonda kalıyordum o sıralar, ve
evet, hala izmir! yıl 1878’di, yada 1978, yada 2078 olsun, ne fark ederki? her
şey ters gidiyordu işte, bahisler, iş görüşmeleri, yazı ve hatunlar. henüz her
şeyi yitirmemiştim, ama umut yoktu, daha kaybetmiş olmasam da tükenmiştim,
herkez bana yokuş yapıyor gibi geliyordu, bir barın önünde durdum, “bira 3 milyon” gibi bişi yazıyordu, barın
camlarından birinde, bozuk bir yazı. canlı müzik, ve evet dedim, yarısı su
olsada verdikleri biranın, denemeye değer, biraz müzik.. o nefret ettiğim rock
barlardan biriydi işte, ama bir hatuna salça olur ve evine giderdim belki,
şanşlıysam, yada barda biraz oynaşırdık, seks her şeye rağmen hayata devam
etmeni sağlayan tek bahanen oluyordu böylesi zamanlarda. para yoktur, ve
işinde, ve alkol yoktur, ve kadının. ve ilham kesilmiş, sihir bitmiştir. yatağa
girer ve intihar etmek yerine, o gün gündüz otobüste gördüğün hatunu düşler,
o’nun ofisinde ona kaydığını hayal edip otuzbir çekerdin, ve epey enerjini
harcamana neden olurdu boşalmak, yorgun düşer, intihar ve her şeyi boşverip
uyurdun, sabah yeni bir gün başlayacaktı nasıl olsa, bir gün daha çalmış
olurdun tanrıdan.
içeri
doğru yöneldim, kapının önündeki eleman eli ile itti beni, “noluyor” dedim,
“giremezsin” dedi, “neden” dedim,
“2
hafta önce bu barda çıkardığın kavgayı unuttuğumuzu sanmıyorsun herhalde”
“ben
hatırlamıyorum zaten” dedim “unuttuğunuzu sansam ne yazar”. adama biraz kene
verip girebilirdim içeri, ama yoktu fazla param, ve değmezdi, geri döndüm,
bornova sokağının önünden geçip travestilerin bakışlarına aldırmadım, sonra
kordon, çankaya, ve basmane.. kaldığım pansiyona gelip girişteki tipten
anahtarımı aldım, “gündüz bi hatun gelip seni sordu” dedi bana, “siktiret”
dedim, “bi süre kadınlardan uzak durucam” yalandı oysa, uzak duramazdınız, siz
bunu isteseniz bile yapışırlardı, suyunuzu sıkana kadar, herneyse.. odama
girdim, ufak bir oda işte, üzerimdekiler dışında giysim yoktu, iç çamaşırları
hariç tabii, ve çorap.. -ve ruh’da diyebilseydim keşke şu an. bir kaçtane ruhum
olsaydı kolay olurdu yaşamak, iş yerinde onların istediği gibi davranır maaşımı
alırdım, barda bardakilerin istediği gibi davranır canlı müzik dinler bira
adını verdikleri suyu içerdim, sonra bir hatunum olurdu, onun yanındada onun
istediği gibi davranırdım ve muhteşem bir aşk yaşamış olurduk. çok severdi
beni, hiç terk etmezdi, kişiliksiz ve yalaka insanları herkes sever. (ben
sevmem, ama ben bir ‘toplumdışı’ymışım zaten, öyle diorlar, o halde “herkes”
beni kapsamıyor olmalı) oyunu ortamına göre oynayan, bulunduğu mekanların
kurallarına uyan insanları, yüzdeyüz haklıyım, çünkü tanrılarımdan biride böyle
düşünüyor, ve tanrılar yanılmaz.. “oyunu
kuralına göre oyna” der tanrım, “oyunun kuralları sana kazandıracak, günden
güne” d
herkez
bana yokuş yapıyordu. eski sevgililerim, iş verenler, barmenler, orospular,
orospu olmayanlar, ve herkez yazar olmuştu, haftada 50 yeni kitap 35de yeni yazar üretiyordu ülke, ve ben
yazamıyordum artık, bitmişti her şey. düşündüm, ve “sikerim do it yourself’i”
dedim bi an için, tanıdığım benim gibi birkaç yazan, yani gerçekte yazabilen
ayyaş ile bir dergi hazırlıcaktım, her şeyi bana ait olacaktı, kapak, tasarım,
dizgi, vs, ve efes pilsen veya tuborg’a sunucaktım birer kopya, sponsor olmalarını
isteyecektim, kesin kabul ediceklerdi, 3000den fazla okuyucum vardı ve tek bir
kitabım yoktu henüz ortalıkta, reklamım yoktu, menajerim yoktu, ağzımda puro
bile yoktu, henüz patlamamış bir bombaydım ben, sponsora ihityacım vardı,
pohpohlanmaya değil.. 700 milyon diyicektim, 1000 kopya, siyah-beyaz, maliyeti
karşılayın yeter, evet diyiceklerdi, evet evet evet. ve sonra o sikik
yayınevlerinin tekliflerini birbirirleri ile çarpıştıracaktım, açık arttırma;
dağıtım size ait, sponsorum var, maaş vericeksiniz bana sadece, ve
arkadaşlarıma, reklam gelirleri sizin olsun, reklam giderleride size ait..
“imla hatalarını düzelticez” deyip oynayacaklardı kalemimle, daha önceleri
yaptıkları gibi, bu kez ses çıkarmayacaktım ama, satıcaktım kendmi, iyi para
ederdim.. sonra biramı yudumlarken sağ kolumdaki dövmeyi gördüm, “fuck
copyright” yazıyordu, biraz yukarsında “d.i.y or die” sol kolumda “no future”
ve sağ işaret parmağımda thug life..
değiş
dedim kendime, ölmek üzeresin, kaldığın yere bak, farelerle maç yapıyorsun her
gece, karafatmalar ile poker oynuyorsun , tahta kuruları ile de.. hayvanlar
bile sana yokuş yapıyor evlat, sik anasını, paranın amına koy, öyküleri sat o
amcık yönetmene, bırak nasıl çekerse çeksin, tırmanmaya başla artık,
ölüceksin.. telefonum çaldı sonra, gökçe.. kıyak bi hatundu, dosttuk,
“kaostayım”
dedi, “sana baktım, kilise sokağında, logosda ve çimlerde yoktun”
“evdeyim”
dedim,
“kimin
evinde”
“kendi”.
güldü, alaycı bir gülüş değildi ama, oraya hala evmi diyorsun der gibiydi, ve
sevimli bir gülüştü..
“gelicekmisin”
dedi,
“hı
hı”
“gelince
çaldır”
“telefonu
kaltağın tekine fırlattım dün”
“ee”
“eesi
eğildi kaltak, duvarda patladı bana aldığın 250 kontur”
“teşekkür
ederim” dedi
“rica
ederim” dedim, güldük
“neyse
kaostan al o zaman beni deli” dedi
“onun
önündeki lavuğu öldürebilirsem içeri girerim” dedim
“ne
lavuğu?” dedi,
“bir
garson” dedim, “geçen hafta bi tartışma sonucu kavga çıkmıştı”,
“içerden
çağırt o zaman”
“peki”
çıktım evden..
ve
evet gökçe ile buluştuk.. biraz sohbet, biraz alkol, ona planlarımdan bahsettim,
efes veya tuborg, sponsorlar, lumuzin, pipo, imza günleri, gösteriş, şan şeref
hürriyet..
“yazamazsın”
dedi, “o zaman bir daha asla şimdiki gibi yazamazsın”
“ne
fark ederki?” dedim, “şimdide yazamıyorum zaten, ilham perim bile bana yokuş
yapıyor”
“seni
seviyorum” dedi bana, “öyle bir şey yaparsan yine sevmeye devam ederim, ve
anlarım seni, ama herkes anlamaz, okuyucuların terk edicek, seni o zaman, sadık
okuyucuların, çünkü anlamayacaklar”
“açlıktan
ölürsem kahraman olurum ama”
“evet”
herneyse
işte buradayım.. hayatın ortasında.. ve gecenin.. ve viski kola yaptım, ilham
demek bu, viski hediye, bir hatundan.. kargo geldi bu sabah.. ardeşen ilçe
jandarma komutanlığı.. ve isim soyad..
kapım açık değil size, ama viskiye hayır diyemem.. nöbette yazılan
öyküler.. saçmalıyormuyum? o halde biri bana yardım etsin, 77 gün sonra ne
yapacağımı söylesin.. ve birde şarkı.. evet biri bana “no pain no gain’i”
söylese iyi eder.. bana bunu söyleyen bi hatuna denk gelirsem, ona aşık olucam,
çünkü hayatta kalmak için bu gece hem aşka hem mike ness’in bana “her şey çok
güzel” olucak demesine ihtiyacım var..
ve bir gün yeniden hayatta olucam.. gökçeye
“en iyi dostumsun” diyicem, o da bana tuzluk fırlatıp gece özür mesajı çekicek,
cevap alamayıncada arıcak, açmıcam, ve bir mesaj daha, “hattınıza 250 kontur
yüklendi” falan filan.. bir mesaj daha, “belki konturun yoktur, ve benle
konuşmaya cesaretin de, lanet olası ses çıkar” ve bir çağrı yaparım bende..
hey
herkes bana yokuş yapıyor son günlerde, anlıyormusunuz? tabiyki hayır.. o halde size biraz sokak kültürü ve argo
dersi vermek gerek! ancak ondan sonra sokakedebiyatı yapıyorum bende deyip, bu
isimde ve sadece uzantısı değişik bir site açıp beni davet edebilirsiniz..
sokakedebiyatı.org’muş.. uzak durun benden. lütfen.. çünkü bayım, ben bu işi 10
yıldır yapıyorum, ve sizin yardımınızla 10 bin hite, 1250 kullanıcıya, ve üne
ihtiyacım yok.. herhangi bir sponsorada.. paraya ihtiyacım var sadece, kendini
satmadan.. paraya aşka ve no pain no gain’i dinlemeye, sonsuza dek..
not:
öykü spontane çıkmıştır, nöbette, o yüzden sonu böyle oldu, sokakedebiyati.org
adında bir siteden aldığım davet üzerine sanırım, bana daha çok hit ve editör
kazandıracaklarını vaad ediyorlardı çünkü benim hedefim, isteyipte yapamadığım
bir şeymiş gibi sanki bunlar.. ayrıca öyküde geçen, “o halde biri bana yardım
etsin, 77 gün sonra ne yapacağımı söylesin..”
yerindeki 77 gün, askerliğin bitmesine kalan zamandır. ama şu an 27 gün
var. hadin eyvallah [girdap]
27
ocak 2007