8 Mayıs 2013

mary come alive

uzanıp yatağa
duvarları izlemek
telaşsız
yerine getirmek zorunda bırakıldığın
hiçbir şey olmadan
sorumluluksuz
sorumsuz değil ama
sorumluluksuz sadece

üzerine yığılan
herhangi bir şeyin
yaratabileceği
baskıdan azade

ve
işsiz ve parasız belki
ama boş bir dolabı açmaya
ihtiyaç bile duymayacak kadar
isteksiz bir mide ve
boş bir beyinle beraber
bunların derdinde olmadan
ezan okununca müziği
kapatma zorunluluğundan mesela
ya da işyerinde sana
her allahın günü
ölümün de var olduğunu
ve dirilmenin de
hatırlatan arkadaşların
varlığından habersiz

ve sana artık
saat geçince biraz biri
uyuman gerektiğini çünkü
ertesi gün işe gideceğini
söylemeyen bir anneyle
babayla
ve kardeşlerle yaşadığın
o sonsuz saçma tartışmaların
henüz başlamadığı
ölümüne umursamaz
boş zaman dilimlerin
zamanın berisinde kaldı moruk

zaman makinesi icat edilmiş olsaydı bile
ve isteseydin
çekip gitmeyi
eski kötü
daha kötü bir ruh haline sahip olduğun
eski kötü ama güzel günlere
gidemezdin

burada varlığına
çalışmana ya da konuşmana
ya da arada sırada
sıkıcı ve aptal
ve senin dışında herkesin güldüğü
espriler yapmana
ihtiyaç duyan
bir takım zincirleri
çözerek

karışık
her şey fazlasıyla karışık
ve yanmış bir pizzadan
ve böyle ebleh bir alegori-tmadan
tırlatmadan ya da
daha kötü de olabilirdi
eğer sen on iki saatlik vardiyanın
yarısında çıkılan yarım saatlik
tek molanda gelen
pizzayı yiyebilseydin

sevebilseydin yani hemen hemen her şeyi
kötü de olsa bir şeyler
ya da kötü gitse de genelde
isyan etme gücünden
mahrum olduğuna
inandırılmış olsaydın
güçsüz olduğuna yani
bir şeyleri belki bencilce
sadece kendin için değiştirmeye
uğraşabilecek kadar
aptal bir azme
sahip olmasaydın

her şey
evet, daha kötü olabilirdi

kötü olduğunun
farkına varmayacak bile olsan da o an
tıpkı onlar gibi
tıpkı diğerleri gibi
tıpkı dünyanın
yaşanabilecek kadar güzel bir yer olduğuna
aldanan dünyanın bütün o insanları gibi

her şey çok daha kötü
olabilirdi

değil ama
onlar için değil
sen sadece
var olanı göremeyen
imkanları değerlendirmeyen
haline şükretmeyen
ve bir yerlerde
yanlış giden bir şeyler olduğunu
iddia edebilen
pis bir nankörsün

işin var
ailen var
nefes alıp veriyorsun
sakat değilsin
özürlü değilsin
üstelik başka bir çok insanın da
yerinde olsa soluksuz kayabileceği
askıntılara sahipsin
yaşamın tadını çıkar

aynen böyle
bu şekilde
kurulabiliyorsa bir cümle
senin için
karşındaki o
ultra eksantrik
prion tarafından
filmi yanlış çekmişler demektir
yanlış izletmişler
ya da yanlış bir rol vermişler sana
ya da sen yanlış oynamışsın bilader

fasulyedendin çünkü bir zamanlar
gerçekten fasulyeden olmuştun belki
leylekler getirmişti seni
oyunlarına alınmaz
ve buna da aldırmazdın
elindeki kirli çubukla
toprağı eşelerdin durmadan
solucan çıkarmak için

sonra bir gün
ruhundan bir solucan çıkmasın diye
hem de priapulida türünde bir tanesi
çıkmasın diye
hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini
ve böyle gelmiş olanın
böyle  de gideceğini
söylediler

uzanıp yatağa
duvarları izledin
yine telaşsız
ve yerine getirmek zorunda bırakıldığın
şeylerin duyarsızlığı ile
sikmişim işi
parayı ve geleceği
ve ayakları yere
sağlam basan bir adam olabilmeyi
diyerek



bir masal kahramanıyım ben
sihirli aletini
otuzbir kez okşayınca
içinden çıkan periye
arzın merkezinden geçen
büyük bir fay hattı olmayı dileyen

ama masallar gerçek değildir ve
gerçek olarak öne sürülen
tüm o kötü olasılıklar
yaşamı askıya alan
betonarme bir duvar
örmekten öteye geçmez

o yüzden
olabilecek en kötü şeye
kulaklarını tıkayıp
yatağa uzanabiliyorsun hâlâ
işe gitmek yerine
çalan telefonu açmadan
anneyi duymazdan gelip
duvardaki örümceği göstererek
ondan olur mu diyorsun
adam
benden olmaz tamam da
ondan olduğuna inandırmıştın çocukken

gülümsüyor istemsiz bir şekilde
gülüyorsun
çevrendeki tüm o vızıldayan
benzodiazepin türevi insanlara
yüksek dozda flumazenil bastığını
hayal ederek
hâlâ gülebiliyor olmanın

* başlık marisse nadler’in bir şarkısının adıdır

8mayıs2013