31 Ağustos 2014

başlangıç

başlangıç.

her şeyin sona erdiğini söyledi tuncay. kulağıma fısıldadı bunu. usulca. sessizlik içinde yürütmeliyiz dedi, işlerimizi sessizlik içinde yürütmeliyiz.

yanıbaşıma oturup konuşmuyordu. görüntü yoktu, koku yoktu, bana dokunmuyordu. ses vardı sadece. görünmez kahramanımdı kendisi. zor zamanlarda açığa çıkan bir enerji gibi. kendi içimden konuşuyordum kendisi ile. bir ses sadece, vızıldayıp duran. yıllar içinde farklı iç seslere gebe kalmıştım. doğmuyorlardı da. gerçeğe intikal etmediler hiçbir zaman. yıllar önce dağılıp gitmiş bir müzik grubunu dinlemek gibiydi. bu bir band kaydı. ama her çalışında farklı şarkıları duyduğun bir kaset gibi. sürekli sürekli sürekli, beni itekleyen seçil.

sarı ve dalgalıydı saçları seçilin. gözleri çökmüştü yıllar içinde. aşırı uyuşturucu tüketimi sanmıştım. ama hayır, uyuşturucu kullanmıyordu artık. doktoru gibi  yaşayan refik’le görüşmüyorlardı artık. benimle görüşüyordu her biri, ama birbirlerini benimle beraber görmüyorlardı. geriye dönüşler’in adı, ileriye ayrılışlar olarak değişmişti.

this empty flow açtım sabah sabah. ve yazmaya başladım. devlet eliyle uyuşturucu kullanıyordum hem üstelik artık. akineton kafası güzeldi. üzerine bir bardak çayla iyi gidiyordu akineton.  açıyordu kafamı. ya da kendi üzerine kapatıyordu. seçil geldi ve…

seçil geldi ve, elimden hızlıca alıverdi bilgisayarı. biraz da ben yazayım dedim. kendi üzerine yazıp durmaktan vaz geç dedi. kimseye hiçbir şey anlatmak zorunda değilsin dedi. ve tam bu sırada girdi araya jori, şarkıdan arkadaşım jori, veya şarktan… yeterince doğuya giderseniz, en sonunda garba varırsınız.

jori garbın şarkıcısı dedi seçil. yolu uzattım dedim ona. ve tam bu sırada tekrar araya girdi jori, see nothing, i see nothing. diyerek.

bekliyordum. hiçbir şey yapmak zorunda değilsin dedi seçil. otur oturduğun yerde. relax adamım. ve tam bu sırada geldi iç sessizliğim: her şey sona erdi. ölüsün sen dedim tuncay’a. hayır adamım dedi. her şey sona erdi ve baştan başlaması için çok erken. araftasın. ara bölgedesin. bekle. her şeyin seni düzmesine izin verme. düzen dedi, yani eski düzenin, geçmişinde olan biten her şeyin, seni yeterince düzmesi ile, anısal anı tahribatının şiddedini yeterince artırınca, geri gelecek. bekle şimdi. hiçbir şey yapmadan. seçil haklı dedi, senin dışında herkesin haklı olduğunu düşündüğün bir zaman dilimi yap kendine ve onu atlat. ancak bu şekilde, döngüsel bir deformdan kurtulup, eski gerçeğine varabilirsin. gittiler sonra. gelirler gene. geriye gelirler. geriye dönerler. geriye dönüşlerler… evet dönüşlerler.

jori’ye kulak verdim tekrar. tekrar etmeye devam ediyordu, şarkılarını, son oniki yıldır yaptıkları gibi. Distress [version 0.2] başladı ardından. ruhuma elektroşok uyguluyorlarmış gibi hissettim. hiç olmazsa bir şey hissediyorsun dedi sanki özlem. beni öldürdüğünden beri dedi, yalnızsın. o yüzden lütfen sesini kes, gömdüğün yerde rahat uyuyayım. bir daha çağırma bizi..


sustum. öylece. artık gelmeyeceklerini söylerken, görünmez kahramanlarım.   

28 Ağustos 2014

kendimden feragat - part 911

kendimden feragat - part 911

uyanıyorum. ve uyanır uyanmaz bir sigara yakıyorum. öksürükle beraber çıkıyor ilk duman. birileri ölüceğimi söylerken, sigara içmemem gerektiğini bildirirken, bir doktora görünmem gerektiğini tavsiye ederken, ben bir aldanışa adanmayı tercih ediyorum, sigara dışında sarılabileceğim hiçbir şeyin kalmadığı yanılgısına.

zihnimin gerçeklikle bağlarını kestiği günden beri, yani 20 yılı aşkın süredir, düşlerle yaşıyorum. karanlık düşlerle, hayaletlerle. karartılı, gri bulutlarla kaplı gelecek görüngüleri..

kafamın üzerine çekiyorum çarşafı, çünkü sadece uyurken yalnız kalabiliyorum, uyku ruhumu teslim alınca yani…

zor zamanlar geçirdiğimi söylüyor insanlar, atladıkları kısım, zamanın giderek zorlaştığı, üstelik herkes için bu böyle... geçip gitti sanıyorlar bazen, yenileri gelmiyormuş gibi. her gelen yeni gün, bir öncekinden daha can sıkıcı. karanlık günlerin geride kaldığını sanmıştık oysa, bir zamanlar, demiştik ki, zack ile beraber, aynaya bakarken, geçip gitti moruk demiştik, kendi kendimize. çoklu kişilik bozukluğu olabilir bende, oysa çoğu insanda çok kişiliksiz bir bozukluk var.

kimseyle görüşmek istemiyor oluşumun nedeni bazı zamanlar, çekip gitme isteği, kendinden bile uzağa, bazen, kendi iç sesime bile tahammülümün olmayışı, br de üzerine hayaletler var, vızır vızır konuşan.

sadece bazen. her şey, sadece bazen iyi olabilir. bunu unuttum, es geçtim bunu, gerçeği görmekten vazgeçip, bir hayale adandım.

hiçbir şey eskisi gibi olamaz dediğimde, "geçicek" şeklinde vuku bulan dileklerinizi duyuyorum. "zorunda kalmadıkça içimden gelmeyen hiçbir şey yapmam dedim ona" cümlesinden, istediğim hiçbir şeye zaman ayıramayacak bir zamana gidiyorum, sadece biraz nefes alıp, biraz sigara içip, biraz müzik dinleyebilmek için. ama çoğunluk bunu çoktan çözmüş olmalı, geriye de başka bir sorunları kalmamış zaten. kafam tam ters işliyor, sondan başlayıp başa dönüyorum sürekli, ve bir bakıyorum, başladığım yere varmışım. çember?

anılar, rengarenk bir gökkuşağı bombası halinde flaşlarla patlıyor zihnimde. hatırlamak istemediğim her şey, kendini hatırlatmakta çok ısrarcı yaklaşıyor.

yakında ölücem ve bu konuda yanılmıyorum… yakında hepimiz ölücez. şu an yeni doğan biri bile, şansı yaver giderse, bir yüz yıl sonra ölücek. ama istemiyorum bu konuda şans ya da zaman. her an ölebilirim ve bu kendi adıma zerre umrumda olmaz, sevdiklerimin ölücek olması daha çok, korkutur beni ama, biraz şizofren bir itki ile inandığım öte taraf teskin ediyor ve burada bir cennet-cehennem paradoksu yaşamıyor algı kapılarım. "ya varsa" gibi bir olasılıktan bağımsızım, size belirsiz olarak görülen her konuda.

tek isteğim, toprak yerine kara gömülmek, ama izmire kar yağmaz ben başka bir yere çıkamam. iki önemli sorun var burada.. biri turayla diğeri yazıyla ilgili. havada dönüp dolaşıyor tercihimi belirleyecek olan para, uçarak yere düşüyor, ve tura da yazı da aynı şıkka çıkıyor. paranın benim insityatifimin dışında biri tarafından hava atılması sonrasında, yere düşmemesi, yer çekimini yenip uçması halinde, içime sinen tercih çıkacak sonuç şıkkında.

yani her şey, fazlasıyla zor dostlar. arzu edilen her şeyin çehresi, kara bir düşle kaplı. dumanlar, sisler, rüzgar, gri bulutlar, mehtaplı geceler, hava almayan ağaçlar, boşluğa açılan balkonlar, katledilmiş aşklar silsilesi. 'this empty flow’un ismini, this empty low olarak değiştiriyorum en sonunda. müzik hiç kesilmiyor odada… hiç ama. dışarıdayken de hiç kesilmiyor. uyurken de. bir saniye bile. müzik susarsa, nefes alamayacakmışım gibi endişe kapılabiliyorum da üstelik yalnızken. film izlerken bile alttan çalan bir şey oluyor, sözsüz, ağırdan.

yakında ölücem ve hiçbir şeyden bu kadar emin olmadım bugüne kadar. siz de emin olmazsanız iyi ederseniz. vücudum artık olan biteni sargılamak için kullandıklarımı kaldırmıyor. iç organlar küfür kıyamet gidiyor her sabah. üst üste içilen hissizlik korosu. bir artı birin sıfır ettiği zaman dilimleri. simetrik rakamlar ve mutlak değer çizgisinin yokluğu…

hiçbir şey anlaşılmasın diye şifreli konuştuğumu söylemişti biri, haklı olabilir kendince. kehanetler üretip parayı vursaydım keşke. ya da son model bir polisikiye aşk romanı yazıp. 

son söyleyeceğim şu, zihin ve beden arasındaki koordinasyonu sağlayan ruhun giderek rot balans ayarı bozuluyor. güç kaybı yaşanmadı. aşırı yüklenme sonrası şalter attı sadece. ve hiç kimse de gidip şalteri kaldırabilecek kadar şanslı değil. bilinçaltıma kurduğum yığınla bubi tuzağını geçip, ışıkları yakamaz kimse.

bitiriyorum. bi gün hepimiz ölücez. bu kesin. ama var daha zamanı. telaşa mahal yok. en azından benim, biraz daha var.


28.ağustos.2014 – 09:11

26 Ağustos 2014

arabölge

geçmişi çok özlüyorum
ama biliyorum
eskisi gibi olamaz hicbir şey
bir tekrardan ibaret her şey
tarihim sona erdi
akıyor zaman
başa sarmak için
geleceği
(26.8.14-arabölge)

17 Ağustos 2014

nolaki

paralel evrenlerin adını, "simetrik ve asimetrik evrenler" olarak değişsek ya, üste yeni bir kaç galaksi hediye ederiz, tecrübeyle sabit..

15 Ağustos 2014

s.e 24 giriş yazısı

bazen olmaz. inatla çıkmaya çalışırsın kendine kazıdığın kuyudan. bir toplu iğnenin ucu ile dokunur ruhuna bi çok şey aynı anda ve aynı hızda. ve bu sırada seni hayatın içinde tutmak için, seslenir eşlenik karmaşanın senfonik kuyumcuları diğer boyutlarından kulağına: “r. t. s. ö” (ve bu arada farazi&kayra adlı gruba sağolun varolun diyeyim, ne güzel yapmışlar adamlar herbişeyi öyle)

bazen olmaz işte. 24’de “tamam” demek zorunda bırakılırsın. kalmazsın, bırakılırsın, evet aynen böyle. üzerine alınan alınsın, korkunun bedele faydası yok. hem 24 iyidir, saat gibi yani, yirmi dördüncü sayımız, saatimiz. kol saatimi de 24 yıl taşımıştım ben çaldırmadan önce. hey gidi deh dehlemeler..

bu son saat. yok la pardon, bu son sayı diyecektim.. bundan sonra nolur bilinmez ama, ki ben biliyorum, ben her şeyi önceden biliyorum zaten, ama buna kimseyi inandıramadığım için, değiştiremiyorum olacakları ve ölecekleri. “gelin” diye bağırıyorum sokağın ortasında, “tayfa bi dakka dinleyin” diye bağırıyorum, duyan yok. bu, bi çok kez oldu. en içindekine, “dur la bi o öyle değil, yanlış yapıyorsun, ilacın ben de, hem de ne kimyasal ne de bitkisel, kelimesel, masal gibi bi hayat yaşıyorum ben gelsene” diyorsun, burnunun dikine gitmekle suçlanmana ramak kalıyor sonra herkes tarafından.

bu son sayı çünkü olmuyor abi. sızlanmayın “e ama daha ben yazı göndercektim” diye. bundan sonra “csns yayınları” adlı illegal hurafe, yazı-çizi-çiçek-kuşbörtüböcek-c4 patlayıcı ve bilimum çengelli iğne ile çingeneliğe kapatılmıştır. çingeneliği kötü anlamda kullanmadım, onlar büyüttü beni, belirteyim, delirtmeyin, çözerim yoksa yanlış anlayıp alınganlaşanı.. cuvara bitti mi la?

ne diyorduk mary? şunu; bitti efenim. filmin sonu. bundan sonra ki süreçte, yeni bir sprey serisine başlanır mı bilemiyorum ama olucak gibi görünüyor ufukta başka bir yeni fotokopiksel ışık kumanyası, adı “2yüzlü” olacak, yanında da “yüzsüz” adında bir ek vericez, ve dahası efenim. evet, yazı mazı göndermeyin, ben istersem söylerim söylemeden alırım hatta, hepinizi takipteyim orden burden, telaş etmeyin, gözlerim üzerinizde, tayfa-ı mahçube..

14 yıldır süregelen devinimsiz fırtına bir kasırgaya dönüştü mü bilemiyorum ama bu arada evimiz ocağımız taşındı kendi kendine, artık “csns karargah” oldu sana “csns akademi” ve yeri buca’da, ve dahası efenim, aynı zamanda bir de “csns bar” açtık, buca korku parkı istasyonunda.. gelen gelir, gelmeyen sağlar sizindir. bir de “!Y6 işporta” aççez alsancak kilise sokağında, (kilişe sokağı?), ben tuncay refik özlem ve seçil ile beraber aççez, tamamdır işte. daha ne.. zack de benden uzak durursa, pastamızda ki mumu bile üflerim.

bundan sonra ki her türlü nevrotik biyorganizma güdülenmesini eski yayın organlarımızdan değil, şurden dikilizleyebiliyorsunuz: unthatow.blogspot.com

hadi kalın sağlıcakla.. eyvalla..
girdap zack unthatow
a.k.a sallapati demlik kaşığı
10.tem.2014

10:55