10 Ağustos 2006

pes

                                                                 
üzerimizdeler
çok üzerimizdeler hem de
göremiyoruz bile onları
nasıl bir şey olduklarını bilmiyoruz
bombalarla vuruyorlar bizi
onlar da bizi görmüyor aslında
nasıl bir şey olduğumuzu bilmiyorlar
ya da farkımız olmadığını onlardan
savaşlar böyle yapılıyor artık
çok değişti her şey
düğmeye basıyor ve
5 dakika sonra gemiye dönüp
uçağındaki ekrandan izliyorsun olan biteni
gerçek değilmişçesine
gerçek gibi gelmiyor çünkü
hiçbir şey gerçek gibi gelmiyor artık
televizyon gerçekliği öldürdü
bulunduğun yerde varsın sadece
bulunduğun yerde olan biten gerçek sadece
diğer her ne varsa, asla yaşanmadı
hem ülken için bu
çocuklarının rahat yaşaması için
torunlarının
asla göremeyeceğin mezar taşların için
tarih önemli
geçmişe dönüp baktığında
“kazandık” diyebilmelisin
“siktik analarını”
“biziz her şey”
böyle yapılıyor bu iş
ve çok kolay aslında
“devlet için”
“rahat yaşam için”
böyle diyorlar onlara
üste para veriyorlar üstelik
şanlı tarih
intikam hırsı
açlık ve sefalet olmasın diye ilerde
önce kendin, sonra ailen için
mahalleni kurtar evlat
şehrini
ülkeni
dünyayı
sonra da hiçbir şey olmamış gibi övün tüm bunlarla

buraya da gelecekler
çok az kaldı
çok az kaldı her şeyin sona ermesine
üçüncü dünya savaşı
dördüncü
beşinci
onaltıncı
“asla bitmeyecek” dedi bi ses
“asla sona ermeyecek”
bencillik her yerde
sen onu vurmazsan, o seni vurur
o aç kalmazsa, sen aç kalırsın
kıtlık
kuraklık
bitmek tükenmek bilmeyen bir intikam hırsı
adını bile bilmediğin ataların
ve gelecek için
hadi evlat
bas düğmeye
israil filistin’i sikti
israil lübnan’ı sikicek
amerika ırak’ı
sonra iran
uzak doğuda görünmez tehlikeler
balkanlar
ve hatta mars bile tehlike altında
hey bi saniye
girdap hâlâ hiç bir şey yapmak istemiyor ama
ve kararlı bu konuda
elindeki bira ve yanındaki hatuna zarar gelmesin yeter
evet o da onlardan biri
evet o da bencilin teki

buraya kadar dostlar
her şeyi kaybettik
yapabileceğimiz hiçbir şey yok
beklemeliyiz sadece
kapıma kadar gelecekler
ve almanya’da olduğu gibi
tecavüz edecekler hatunuma benim yanımda
hiçbir şey yapamayacağım
vuracaklar beni de
sarhoş öleceğim üstelik
hiçbir önemi yok ama
tanrı da yok
savaşmak için bir nedenimizde
savun şimdi elindeki son birayı
afrika’da bir çocuk açlıktan ölürken
saklama gerçekleri
hepimizin parmağı var bu işte
ve karşı çıkmayacağız
boş vaazlar vermek dışında
boşa çene çalmak ve
birkaç slogan sallamak dışında
hiçbir şey yapmayacağız
unutulur dostlar
unutturacaklar
ve gerçekten hiç önemli değil
vurun beni de
üstü sizde kalsın hayatımın
karşı çıkmıyorum artık
yo, hayır
korkağın teki değilim
sadece
beş para etmez bir adam olarak
bu boktan hayatımı
daha da boktanlaştırmak istiyorsanız
rahat yaşamam mümkünken
daha az çalışarak üstelik
siz tam tersini iddia ediyorsanız
savaşmanın bir anlamı yok
hadi beyaz bayrakları dikelim göndere
sonra da kendi kendimizi vuralım
onlara kalsın bu dünya
onlara kalsın izmir
alsancak
kilise sokağı ve
efes güneşi

bırakalım onlar kazansın

10.ağustos.2006 – 14-16 nöbeti


askı

askı

“buraya kadar” dedi, “yolumuz buraya kadar”
“bu ne demek” diye sordum
“daha fazla ilerleyemeyiz demek istiyorum” dedi, “hayat tıkandı”
“sarhoşsun” dedim, oysa çok içmemiştik, birer şişe şarap, ikişer bira ve bolca sigara.

“baksana” dedi, “farklı geçen tek bir günümüz yok, sabah kalkıyor ve tezgahı açıyoruz, hep aynı tipte müşteriler, hep aynı muhabbet, votka-meyve suyu, senin intihar benimse kaçış planlarım, abim, seçil, tuncay, sonra akşam, yine alkol, bu kez bira-şarap, ve sızdığımız yerden uyanıp kaldığımız yerden devam ediyoruz, aslında bir yere gittiğimiz yok, öyle bir derdimiz de yok zaten ama.. tamam, her neyse.. sustum” yüzü asılmıştı.
“bıktın mı” diye sordum, üzülürek, “benden, yaşadığımız hayattan?”

alsancak sahilindeydik,  elimi omzuna attım, sevgili değildik, aramızda bir aşk vardı ama sevgili gibi değildik.
“hayır bebeğim” dedi, “yaşadığımız hayatı seviyorum, seni seviyorum, ama içimde, sıkışıp kaldığımıza dair bir his var, kapana kısıldık, ve çıkış yok, üzerimize kaynar suyu döküp de bizi ne zaman öldürecekler diye bekliyoruz adeta”
“napalım” dedim, “şu an nerde olmak isterdin mesela?”
“bulunduğum yerden hoşnutum” dedi, “senden, yaşadığımız hayattan, sadece artık çırpınmak istemiyorum, boşluğa bırakmak istiyorum kendimi, senin gibi olabilmek istiyorum, bazen kıskanıyorum seni bu yüzden”
“izlanda” dedim, “oraya kaçabiliriz aslında” başını salladı umarsamaz bir şekilde, düşlere inancını yitirmişti.

“balo kızı olmak istiyorum bu gece” dedi, “şık bir elbise, parıltılı. ve sende de bir takım olucak, kravat vesaire, cart curt, hadi kalk, baloya gidiyoruz” delirmişti.
“geldiler sana gene” dedim, “saat gecenin üçü”
“bana bir balo elbisesi bul bebeğim” dedi, “hadi kalk, sikmişim izlandayı, baloya gidiyoruz”
“nereden bulucam sana bu saatte balo elbisesi” dedim, dudaklarını büktü hemen.
“istediğim hiç bir şey hemen olmuyor” dedi, “olduğu zamanlarda da önemini yitiriyor” yanıma oturdu yeniden.. birer sigara yaktık.

“sana aşığım” dedi.. bir şey demedim. biraz daha sustuk. beş kuruşsuz ve işsizdik, takı tezgahı para etmiyordu, mesleğimiz yoktu, hiçbir yerde iş bulamıyorduk.
“haklısın” dedim, “az önce söylediklerinde haklısın, tek düze bir hayatımız var, sıkıcı değil, şikayetçi değilim, ama tek düze olduğu konusunda haklısın”
“değişiklik gerekli” dedi.
“değişiklik yapalım o halde” dedim, “hadi kalk, askıya çıkıyoruz, sana bir balo elbisesi bulucam.”
“delirmişsin” dedi, “yakalanırsak boku yeriz”
“yakalanmayacağız” dedim ona, yürümeye başladık.. balkonları kesiyorduk.. ipe asılmış elbiseler arıyorduk, alçak katlarda, o gece sabaha kadar gezdik, ve birkaç parça elbise bulduk, hepsini istiyordu, her gördüğü elbiseyi, eğlenceliydi, sabahın yedisinde o’nun abisinin evinin önüne geldik ve zile bastık, kahkahalarla gülüyordu, ellerimizde bi kaç parça giysi, sarhoş, ve açın kapıyı biziz diye bağıran şirin bir hatun. özlem adı.

“bu gece şarapya’nın kraliyet balosuna davetlisiniz beyler ve bayanlar” de-dik eve girer girmez, bağırarak, oysa herkes uyuyordu, sızmışlardı, uyanmadılar, ve biz de yattık tabii ki, ya da sızdık. akşamüstü kalkıcak ve dün gece içip tekdüzelikten dem vurduğumuz noktaya takı tezgahı açıcaktık. sonra yine içicek ve sızıcaktık. her şey her geçen gün biraz daha anlamını yitirirken, günler, eksi hanesine kazınmaya devam edicekti..

[ 10.ağustos2006 -2-4 nöbetinde ]