körebe
sana mektuplar yazıyorum
asla okumayacağın
tahrif edilmiş bir haritayı tarif ediyorum sana
yönümü sen tanımla diye
görmüyorsun
bak bu böyle olmaz diyorum
gitmez yani
gitmeyecek
gitmemeli
hemen yanı başımda bitmeyeceksin hiçbir zaman
biliyorum
aranıyorum yine meskun mahallerde
ihtiyacın olan her şeyle geliyorum
bir ben eksiğim içinde
ben hiç olmadım
ben yokum
senin için hiçbir zaman özümle olamadım diyorum
bak bu böyle gitmez
saklamalısın beni
olur olmaz her yerde anlatmamalısın hiç kimseye
bu bir sır anlıyor musun
ben küçük bir sır olmak istiyorum
keşfedilmek istemiyorum
yalnız sana kalayım istiyorum
parçalarımın yerini değiştirebilirsin
istediğin kılığa sokabilirsin beni
ama kafamdaki görünmeyen kukuletama dokunma diyorum
o beni mutlu gösteriyor
kendime
kendime görünmemek için çaba harcıyorum mütemadiyen
ama sana görünmek isterdim diyorum
duymuyorsun
hiç duymadın
gördün ama aldırmadın
kovdun beni bir keresinde
hatırlıyor olmalısın
hatırlamıyor olamazsın
gidiyorum ben artık
olmamaya doğru yelken açtım
hayır intihar değil bebeğim
intihar etmeyeceğim
bunu hiç düşündüm
bunu hep düşünmedim
kelimelerimin yerlerini değiştirerek anla beni
kafam karışık
hata yapabiliyorum
kafamı karıştırıyorsun
ama artık yeter dediğim bir nokta oldu
ve bu sondu
afili bir final bekliyordu bizi
hayır hiç konuşmayalım
bu konu hakkında konuşmak istemiyorum
hiçbir konu hakkında konuşmak istemiyorum
konuşmaya istekli değilim
seninle
miyavlayabilirim ama
havlayadabilirim
dilediğin ne kadar hayvan sesi varsa
taklit edebilirim sana
ama insanın olmak istemiyorum
artık yani
her şey bir yere kadar sevgilim
her şeyi bir yere kadardı sevgilin
kaldırımda oturmuş yoldan geçenlere ıslık çalıyorum
kimse dönüp bakmıyor bana
fanzin var diye bağırasım geliyor
kendimi tutuyorum
fanzin yok aslında
hiç olmadı
olsaydı onca kişiden biri
geri dönüp laflardı
azı döndü geri
afili dönüşleri oldu
geriye dönemeyişler festivali düzenlemek istiyorum
geriye dönemeyen benim
gelecek peşimden geliyor
ben zamandan hızlıyım
olacakları önceden biliyorum
ben bir süperkahramanım
zamanı durdurabilen
az önce durdurdum mesalem
duvarları izledim sonra
sadece duvarları izledim
arkasına bir duvar daha çizdim onun
sonra bir duvar daha
gizledim kendimi
senin içinde de gizlenmiştim
sonra o kadar öyle bir derine saklandım ki
beni ararken kaybedersin kendini diye korkup çıktım içinden
kaybetme kendini
beni bul
istedim sadece
sadece istedim
istemiyorum artık
görünmez olucam yine
böyle iyiyim
saklanmayan ebe
menü içerik felan falan
26 Nisan 2018
21 Nisan 2018
arabölge ve türbülans
"arabölge" isimli übersonic depresif fanzinim bir hafta içinde sınırlı sayıda basılıyor.. ankara istanbul semalarında görüştüğüm arkadaşlara ve izmirdeki dostlara elden teslim ile dağıtılacak..
arabölge adlı fanzin olamayan fanzinimin giriş yazısı
elinizde tuttuğunuz bu fanzini oluşturan metinler, aslen
dördüncü kitabımın içinde bir bölüm olup, paramın kitaplarımı basmaya kast
etmediğinden kelli, ve dahası son üç aydır hayatımın en karanlık dönemlerini
yaşadığımdan mütevellit, şu ara basılmayı kendinde hak görmüş, ve fanzin olarak
basılmıştır. aralara da, süs niyetine bazı kusurlar eklenmiştir.
bazen olur, uçsuz bucaksız bir çölde, güneşin ve ayın ve ta
ki yıldızların bile himayesinden uzak bir şekilde yürümeye başlarsın. bu, bir
anda olur. kör bir kuyuya düşersin aniden, ve seni oradan çıkarma çabası
içindeki aileni ve tüm dostlarını görmezden gelirsin. gelgitlerin artar, ara
ara gözüne bir yıldız ilişse bile uzun sürmez parlaması, düştüğün,
düşürüldüğün, içine balıklama atladığın kuyunun üzerinden geçer gider ay, ve
her ne kadar kendi çabanla çıkabilecek dahi olsan, içine atılan ipleri keser,
tırmanmaktan vazgeçersin.
bir ana kadar, tek bir an, ayılmana neden olabilecek bir
tokat gibi mesela, bir an gelir, tamam dersin, bu kadarı yeterli, olması
gerekiyordu, oldu, yaşandı ve bitti ve dolayısıyla tekrar başa sarmanın anlamı
yok faslı, dersin, içinden, geçer gider bir şey içinden, çıkar bir daha geri
dönmemek üzere, ve sırf anıları hatırlamamak için dahi bile olsa, yaşamına
şahane bir radikal başlangıç yaparsın, ve süreç ilerledikçe artık dokunmaz olur
aklına düşen fosforlu hengame..
henüz bu noktada değilken daha, yani heceler anlamını
yitirmemişken henüz, zaman zaman yüzdüğün karanlık okyanuslarda bir vakitler
açığa çıkan cümleleri bir tablo haline getirmeyi diledim ve sonuç olarak
karşınıza bu fanzin çıkageldi. biraz zor oldu hatırlaması ve hazırlaması, ama
gerekiyordu, çünkü hayatımın kara kutusu olan kelimelerimi ve onların nüveleri
halinde dağılan fanzinlerimi, bir gün saklamaktan
ve sakınmaktan vazgeçersem, işte o zaman düşeceğim asıl, çıkışı olmayan ve
güneşin artık tamamen ulaşılmaz olduğu ve içinde meşaleyi ateşleyecek en ufak
bir kıvılcımın dahi kalmadığı bodrum katına. henüz zamanı var. zack kulağıma, daima
fısıldasa da, “çıkış yok, bırak artık, köşene çekil, sessiz ol” ve benzeri
isimli bestelerini, hayaletlerim buna izin vermeyecek, biliyorum bunu, bunu
biliyorum çünkü seçil bunu biliyor. eyvallah..
not: seçil kim diye soracak olanlara, ilk romanım “geriye
dönüşler”in ve arkasından basılan devamının birinci bölümünün bir tercümesini
kayda almalarını rica edeceğim..
notun notu: “bunu biliyorum, çünkü tyler bunu biliyor”
21 nisan 2018 – 0727
fanzinin canisi ya da cesedi, veya iskeleti, portishead
dinleyerek hazırlanmış olup, arada focus olarak this empty flow adlı mucizevi
grup demlenmiştir.
20 Nisan 2018
Back In The Game
“vazgeçmek kolaydır” dedi seçil, “ama doğru olan bu değil.” doğru
kelimeleri asla seçemediğimi söyledim ona. “doğru zamanı da” diye ekledi.
“genel olarak doğru’yu” diye kestirip attım, yüzümü onun
olmadığı yöne dönerek, bir sigara sarıp beklemeyi sürdürdüm, ayın gelmesini.
görüş açıma girmesini ya da.
“bugün biraz bulutlu” dedi, “bana kızman gerekmez”
“ya kendime?”
“kendine haksızlık ediyorsun bence”
“başkalarına da” dedim, balkonumdaki tekli koltuktan kalkıp
hemen yanındaki üçlü koltuğun en ucuna geçerken, gökyüzüne doğrulan bakış açımı
değiştiriyordum sadece, karşıdaki apartmanlar ve balkonumun tavanı görüş açımı
kısıtlıyordu, ve hiç yıldız görünmüyordu bu gece de
“ayağa kalkılması gerekebiliyor” dedi, “bazen, yıldızları
görebilmek için”
“yere düşmedim ki seçil” dedim, “sen neden bahsediyorsun?”
“düşürülmedin de ama” dedi, “insanları suçlamaktan vazgeç”
“insanları suçladığımı da nerden çıkardın ki?”
“kaçıyorsun onlardan”
“evet kaçıyorum, hepsinden, her birinden, çoğundan, son iki
buçuk yıldır içine düştüğüm kör karanlıktan kaçıyorum, kuyudan çıkma çabası bu
hem, kaçmak değil”
“kendi yüzüne dön” dedi, geldiğinden beri gözlerinin içine
bakmamıştım, gökyüzünden gözümü ayırmadan görüyordum işimi hatta, sigaramı
bakmadan sarıyor, çakmağı el yordamı ile buluyordum önümdeki masanın üzerinde.
“bugün görünecek” dedi “inan bana”
“hayır” dedim, “kaybettim onu”
“dün sabah ki nasıldı”
“sevmedim onu, fazla parlak, adını biliyorum onun hem, bu
yeni keşfettiğim yıldız da gözüm, belki de kışın görünüyordur bilmiyorum, bir
aydır ortalıkta yok velet”
“kışı seviyorsun” dedi
“en sevdiğim mevsim marttır” dedim, “tüm yılın
bütünselliğini içinde barındırır, özellikle izmir’de, ondan sonrası kolaydır,
nisan mayıs, fena şenlenir balkonum ki biliyorsun bunu, o göt ağaçlarımdan
birini kesmeyecekti”
balkonumda dört adet ağaç vardı, birini en üst katta oturan
ev sahibinin kardeşi kestirtmişti, seviyordum mart nisan ve mayısı çünkü
balkondaki ağaçlar yaprak açar ve beni yoldan geçen insanlardan gizlerdi, ben
görürdüm ama onları, birinci kattaydım, ya da zemin diyelim, ve görürdüm onları,
işporta kaldırımında da görürdüm, aşağıdan baktım hep, hemen hemen her şeye,
buna rağmen egomun yüksek olduğuna dair eleştirileri anlayamadım, olduğum gibi
göründüm hep, zihnimden ne geçiyorsa onu naklettim insanlara, burnu havada
olmak ile her şeye eyvallah deyip sessiz kalmayı karıştırıyor insanlar, bu
ifadem sorunlu oldu, tariflemek istediğim o alanımı kanıtlayamamam size, ama
bunu anlamanız için çaba sarfetmeyeceğim, hatta hiçbir şey için çaba sarf etmeyeceğim
artık, sıkıldım ve yoruldum, yoruldum ve sıkıldım, tanrıya dönücem yüzümü,
Allah’a, Yehova’ya, Tao’ya, adı her ne ise, benim için de bir adı var
kendisinin, onunla bütünleşik olan yaşamımda son iki buçuk yıldır araya giren
frekans karışıklığını temizlemem lazım sadece
“yörüngeni benden uzaklaştırıp başka bir kadına çevirmiş
olman gerçeği hakkında da konuşmak ister misin bebeğim?” diyerek araya girdi
özlem, içimde bir ses olarak,
“frekanslar karıştı sadece” dedim ona “anlamanı
beklemiyorum”
“ben seni bekliyorum ama” dedi, “biliyorsun, bekledim, beni
görmeni, yıllardır, görmen yeterliydi, göz göze gelmesek de olurdu hem”
“tıpkı o aradığım yıldızlar gibi” dedim, “benim onlara
baktığımın farkındalar mı sence?”
“en parlakları içinde en parlamayanına odaklanıyorsun daima,
en silik olanına”
“kendine pay çıkarma” dedim, “senin ışığın yeterince fazla,
gözümü alıyor”
“ışığım tükeniyor adamım” dedi
“gerçek yıldızların ışığı öldükten sonra da parlamaya devam
eder” dedim, “belki de şu an gördüğüm, -o sırada bir yıldız görmüştüm- asırlar
önce ölmüştür”
“benim gibi” dedi
“senin gibi” dedim, “kendini öldürdüğün halde seni görmeye
devam ediyorum, ve ölmeden önce son konuştuğun kişi olarak söyleyecek olursam
eğer…”
“söyleme bir şey” dedi, “kendini suçlu hissetmeni
istemediğim için aradım seni o gece, ben gidiyorum, beni bulman lazım”
ve araya bulutlar girdi, ses kesildi, beni duyabilirdi ama
ben onu duyamazdım artık. bi sigara uzattı seçil, sanatçılık kokuyordu sarış
tarzı, “yüzüme neden bakmıyorsun” dedi
“siyah” dedim, “siyah artık kazanmalı”
“beyazın hakimiyetinde asırlar geçti” dedi,
“yedi bin yıl” dedim, ve burada sözünü ettiğim şey bir ırk
değildi
“ama yin yang ayrışıyor adamım” dedi
“nihayet” dedim, “dengeye oturuyor ihtişamı tao’nun”
“işte o yüzden vazgeçemezsin, savaşmaktan”
“vazgeçttiğimi de nerden çıkardın” dedim, sigaramı yakarken
bir göz kırparak, gece boyunca ilk kez göz göze geliyorduk, aynada kendi
gözlerinin içine bakmak gibiydi seçil ile göz göze gelmek. “ben kaçar artık”
dedi, balkonun demirlerinden atlayıp yola süzüldü.
o sırada buldum onu, tekrar, yıldızımı, silik bir ışığı
vardı, hiç bulut kalmamıştı çevresinde, ışığı güçlenmiş gibi geldi bana,
sigaramdan bir nefes daha alıp, uzaklaşmakta olan seçil’e seslendim, “yalan
söylüyordum kızım, doğruyu seçemediğimi söylerken” dedim, “bazen kendi hakkında
da yanılır insan”
sol elini yarı kaldırıp zafer
işareti yaptı, “peace” diye bağırarak, ardından havaya kaldırıp bir yumruk
yaptı ve gözden kayboldu.
20.04.2018
başlık
şurdandır: Wu-Tang Clan - Back In The Game (Phoniks Remix)
17 Nisan 2018
sonun başlangıcı..
sonun başlangıcı..
sanırım her şeyin sonuna geldik. tüm olan bitenin. tüm
mücadelenin. kazanmadık. yenilmedik de. diskalifiye de olmadık. kendi
kendimize, geri çekildik savaştan. mücadele, anlamını yitirdi. yitirdi çünkü
fazlasıyla değer kaybettik. görmezden gelinmenin sonucunda, kendimizi görmezden
gelmeye başlamanın zamanı şimdi.
yokum. olmamak üzere başladığım bu süreçte, bir daha asla
varolma mücadelesi vermek istemiyorum. yazmak, yayınlamak, fanzin çıkarmak,
etkinlikler düzenlemek, bir şey paylaşmak, konuşmak, dinlemek ya da daha
ötesinde, yaşamın payıma düşen parçalarında çırpınmak. sessizce köşeme çekilip,
olanı biteni izlemek yeterli olucak. iyi bir izleyiciyimdir, ama gördüklerini
kendi bakış açısından nakleden adam olmak istemiyorum artık. yazılan yüzlerce
sayfa ve basılan onlarca kağıt parçasını, tozlu raflara terk etmek ve sessizce
olanı biteni izlemek, en azından akıl sağlığım için faideli bir yöntem olucak.
bir daha asla, yeniden, tekrar, baştan başlamamak ümidi ile, elveda, eyvallah..
17 nisan 2018
12 Nisan 2018
the same deep water as you
the same deep water as you
bazen
olduğunu sanırsın bazı şeylerin
düşün gerçekleştiğini
önce kurarsın düşünü
ihtimaller dahilinde
olabilecek en iyi senaryoya hazırlarsın kendini
her ne kadar karamsar olsan da
ve bir açık kapı da bırakırsın daima
ya olmazsa gibi bi his
kesinlikle olmayacak'a evrildiği anda olur her şey
bir anda
pat diye
oluyor sanırsın
oldu sanırsın
ve öğlen ortasında
en tepedeyken batar güneş
açık bıraktığın kapıyı da kapatıp
tamam demişken sen
puf diye kaybolur
öğleden kör karanlığa geçiş yaparsın
bir anda
alışman lazımdı
umut etmemeliydin
kapılmamalıydın ya da
yakınlığa
herkese kapalı olan kapının
aralanmasına izin vermemeliydin
yaptın bunu
sen yaptın
her şeyi sen yaptın
senin hatan
hayaletlerin yetmedi sana
gerçeği aradın
gerçeği arzuladın
hem de defalarca
ve her seferinde
bir sigara yakmakla yetindin
geçip gidenin üzerine
bir değil bir çok
sigara üstüne sigara
gece üstüne gece
tuncay haklıydı
umut etme derken de
kendi bileklerini keserken de
seninkini de kesmeliydi aslında
istedin bunu
kendin cesaret edemedin
araba da çarpmadı onca kırmızı ışığa rağmen
sigara öldürmedi
alkol koması gelmedi
ipi bağlayamadın
silah alamadın
buradasın
hiçbir şeyin değişmeyeceğini bildiğin halde
bir şeyler değişsin diye uğraşıyorsun
kendin değişmeden
sessizce yapıyorsun bunu
öfkeni saklı tutarak
konuşmama hakkına sahibim
hiç konuşmadım
anlattım ama anlatılamadım
alıntılanmadım da
alındım sadece
bazen
hemen hemen her şeye
ve şimdi
sabahın beşinde
bir güneşi daha karşılıyorsun sigara eşliğinde
votkanı yudumluyorsun annenden gizlice
iş yerindekiler hiçbir şey bilmiyor
işportadakiler hiçbir şey bilmiyor
arkadaşların hiçbir şey bilmiyor
ailen hiçbir şey bilmiyor
aslına bakarsan sen de hiçbir şey bilmiyorsun
hiç anlatmadılar çünkü
çünkü sormadın
tamam deyip kabullendin
sessiz kalma hakkını kullanıp
kafanda uçuşan tilkiler de cabası oldu bu ebegümecinin
tek bir gece verin bana
sahte güneşlere aldanmadığım
karanlığa alışkınım
yeterki fosforlu yıldızlar
gecemin içine etmesin
ben yıldızlara güneşe ve aya aşığım
ve aradaki uyuma
onlarla ve hayaletlerimle
arama girmeyin
yeter
başlık the cure'ün bir şarkısının adıdır.
bazen
olduğunu sanırsın bazı şeylerin
düşün gerçekleştiğini
önce kurarsın düşünü
ihtimaller dahilinde
olabilecek en iyi senaryoya hazırlarsın kendini
her ne kadar karamsar olsan da
ve bir açık kapı da bırakırsın daima
ya olmazsa gibi bi his
kesinlikle olmayacak'a evrildiği anda olur her şey
bir anda
pat diye
oluyor sanırsın
oldu sanırsın
ve öğlen ortasında
en tepedeyken batar güneş
açık bıraktığın kapıyı da kapatıp
tamam demişken sen
puf diye kaybolur
öğleden kör karanlığa geçiş yaparsın
bir anda
alışman lazımdı
umut etmemeliydin
kapılmamalıydın ya da
yakınlığa
herkese kapalı olan kapının
aralanmasına izin vermemeliydin
yaptın bunu
sen yaptın
her şeyi sen yaptın
senin hatan
hayaletlerin yetmedi sana
gerçeği aradın
gerçeği arzuladın
hem de defalarca
ve her seferinde
bir sigara yakmakla yetindin
geçip gidenin üzerine
bir değil bir çok
sigara üstüne sigara
gece üstüne gece
tuncay haklıydı
umut etme derken de
kendi bileklerini keserken de
seninkini de kesmeliydi aslında
istedin bunu
kendin cesaret edemedin
araba da çarpmadı onca kırmızı ışığa rağmen
sigara öldürmedi
alkol koması gelmedi
ipi bağlayamadın
silah alamadın
buradasın
hiçbir şeyin değişmeyeceğini bildiğin halde
bir şeyler değişsin diye uğraşıyorsun
kendin değişmeden
sessizce yapıyorsun bunu
öfkeni saklı tutarak
konuşmama hakkına sahibim
hiç konuşmadım
anlattım ama anlatılamadım
alıntılanmadım da
alındım sadece
bazen
hemen hemen her şeye
ve şimdi
sabahın beşinde
bir güneşi daha karşılıyorsun sigara eşliğinde
votkanı yudumluyorsun annenden gizlice
iş yerindekiler hiçbir şey bilmiyor
işportadakiler hiçbir şey bilmiyor
arkadaşların hiçbir şey bilmiyor
ailen hiçbir şey bilmiyor
aslına bakarsan sen de hiçbir şey bilmiyorsun
hiç anlatmadılar çünkü
çünkü sormadın
tamam deyip kabullendin
sessiz kalma hakkını kullanıp
kafanda uçuşan tilkiler de cabası oldu bu ebegümecinin
tek bir gece verin bana
sahte güneşlere aldanmadığım
karanlığa alışkınım
yeterki fosforlu yıldızlar
gecemin içine etmesin
ben yıldızlara güneşe ve aya aşığım
ve aradaki uyuma
onlarla ve hayaletlerimle
arama girmeyin
yeter
başlık the cure'ün bir şarkısının adıdır.
13 Mart 2018
algı düzeyleri ve karartma
-algı düzeyleri ve karartma-
insanlar sizin nasıl bir insan olduğunuza değil özel hayatınızda ki tavrınıza fikrinize duruşuna değil, ne kadar güzel (!)i hoşlarına giden işler yaptığınıza bakar, sanat sepet işlerinde de durum budur. kapitalizm zihnimizde başlar, ne kadar kaypak/dönüşlü bir insan olsan da; iyi şiir yazıyor,resim yapıyor film çekiyorsan değerin de ona göre belirlenir kadardır. senden kralı yoktur o vakit. kişiliğinin de, yaşantının da bir önemi yoktur. çünkü kapitalist algı düzeyi yaşam tarzı ve bakış aşısı zihnimize ruhumuza kadar bizi ele geçirdi.
insanlar sizin nasıl bir insan olduğunuza değil özel hayatınızda ki tavrınıza fikrinize duruşuna değil, ne kadar güzel (!)i hoşlarına giden işler yaptığınıza bakar, sanat sepet işlerinde de durum budur. kapitalizm zihnimizde başlar, ne kadar kaypak/dönüşlü bir insan olsan da; iyi şiir yazıyor,resim yapıyor film çekiyorsan değerin de ona göre belirlenir kadardır. senden kralı yoktur o vakit. kişiliğinin de, yaşantının da bir önemi yoktur. çünkü kapitalist algı düzeyi yaşam tarzı ve bakış aşısı zihnimize ruhumuza kadar bizi ele geçirdi.
evet bakış aşısı
11 Mart 2018
punk is not that
punk
is not that
sanırım
34 yaşındaydı cenk. müzisyendi. baterist. elinden başka bir iş de gelmezdi.
gelsin istemiyordu da aynı zamanda. 34 yaşına kadar her türlü boka batmış ama
elinden geldiğince müzikten geçimini sürdürmeye çalışmıştı. tek sorunu bir
duruşu olmasıydı. yavşaklık yapmıyordu. daha çok para için müziğini satmıyor,
bazı mekanlara inadı yüzünden çıkmayı red ediyor, sevmediği müzisyenlerin
cover’ını çalmıyordu. bir derdi vardı çünkü, anlatmak istediği bir şey, bir his
sadece, ve bir hisse aramıyordu kendinde, anlamdan öte, sanatsal bir takım
işlerle açığa çıkan o hissi ve bunu aksettirmeyi seviyordu. hissi,
hissettiğini, karşı tarafa verebilirse kendini iyi hissediyordu. sahnede,
dinleyicilerle kurduğu göz temasına bayılıyordu mesela. kazandığı paradan daha
çok mutlu ediyordu bu onu. çeşitli yollara saptı çoğumuz gibi, uyuşturucu,
uyarıcılar, sedatifler, genel adı ile ve tıp jargonu ile söylersek
psikotropların her yoluna bulaşmıştı gençlik yıllarında. her şeyden kendini
müzik yapmak için soyutlamış, sadece para bulunca alkol almaya başlamıştı
otuzundan sonra. çeşitli gruplar da çalışmış genellikle gruptan kovulmuş ya da
kafalar uyuşmayınca “sikerim böyle aşkın ızdırabını” tavrı ile gruptan
ayrılmıştı. dostça ayrıldığı da pek söylenemez. ikiyüzlülüklere, dolambaçlılığa
ağzına geleni söylerdi, hayatı boyunca da bunu yapmıştı. kimsenin arkasından
konuşmaz kimsenin arkasından konuşulmasına da izin vermez arkasından
konuşulanları da iplemezdi. ne dedikodulara kulak kabartır ne dedikodu yapardı.
böyle bir adamdı işte, düz, sabit, çoğunluğun deyimi ile kalın kafalı, yani
çakal değil. ne kurnazlıklar bilirdi oysa, hayatta kalmak için yemediği nane
kalmamıştı, torbacılığa kadar, bu yüzden hapse bile girmiş salınıverilmişti.
dediğim
gibi, bir duruşu ve derdi olan ender müzisyenlerden biriydi işte. 27 yaşına
kadar verdi mücadelesini. ya intihar edicek ya başı sokakta belaya giricekti
sivri dili nedeni ile, vurulacaktı biri tarafından, ya da yok yere hapse
girecekti. en kötü ihtimalle pes edecekti ki o da öyle yaptı. bıraktı müziği.
iş aramaya başladı. sokak müziğinden de kazanamıyordu çünkü, sevgilisi ile
çıktıkları zaman, ki sevgilisinin de, çiğdem adı, iyi bir vokali vardı, pek
para kazanmazlardı. herkes hayranlıkla izler, pek az kişi üç beş lira atardı.
onu da zabıtaya kaptırdıkları çok oldu. ki gelen para ya ota ya alkole giderdi.
yol parasını ayıramaz eve kadar yürürlerdi. karataştaydı evleri, düşük kiralı
basık rutubetli. hatun mutluydu ama. o da takı yapıyor ve işportaya çıkıyordu.
onun da başı zabıtalarla beladaydı. cenk kaç kez karakoldan toplamıştı
çiğdem’i. zabıtalara ağzını geleni söylerdi çiğdem. kavga büyür devreye polis
girer, polisi de iplemezlerdi. dediğim gibi 27 yaşına kadar verdi mücadelesini.
çiğdemin ki daha uzun sürdü. bir iş aramaya koyuldu cenk. her türlü işe
başvurdu. müziği tamamen sildi hafızasından. hatta evindeki baterisini satıp
kirayı ödedi. o kadar dibe batmıştı ekonomik olarak. kimseye borcu yoktu ama.
ne bankaya ne de şahısa. ölücek olsa borç para almazdı.
iş
aradı. her türlü iş. üniversite terk. makine mühendisliği. fabrikalara
başvurdu. tecrübesi yoktu. sakalını saçını kesmediği için ya da, işlerden hep
red yedi. en son hamallık buldu. eşya taşıma işi. evden eve nakliyat.
beceremiyordu. daha doğrusu hızlı olamıyor, hızlılık derken aynı anda üç dört
koliyi sırtlanıp yüklenmekten bahsediyorum, hızlı olamıyor ve çuvallıyordu.
kırdığı eşyalar sonrası bir ay içinde işten atıldı. maaşı da alamadı üstelik.
orda da karakolluk oldu. amirlerle kanka olmuştu artık. birilerinin şikayeti
üzerine karakola düşer, amir biraz tutar salardı. onlarda yılmıştı cenk ve
çiğdemden.
sonra
evden yapabileceği, bir internet sitesine burç yazma işine girdi. freelance.
günlük burç yorumu, iyi pazarladı kendini iş görüşmesinde, ve işi sevmişti, ve
sevgilisi de anlardı burçlardan, geceleri burç yorumu yazmaya başladılar, çok
didaktik ve bazen çok karanlık yazdıklarını söyledi patron, ve uzun. aslan
burcuna günlük otuz cümle yorum yapıyorlardı mesela, eğleniyordu bunu
yaparlarken de, cigarayı ve alkolü bırakıp, burç uydurmaya işine dalmışlardı.
işten atıldılar. sonra bir fabrika. montaj hattı. yine hızlı olamadığı ve
üstelik işçilerin kafasını karıştırdığı için işten atıldı. bi çok işe girdi
çıktı, sorun genellikle hızlı olamayışıydı. “hız çağınınızı ve seri seri seri
üretimlerinizi çoğaltarak sikiim” dedi çoğu insan kaynakları müdürüne ve çıktı
işlerden. parasını aldı alamadı.
üç
yıldır görmüyordum kendisini. geçen karşılaştık. ne telefonu vardı ben de ne de
evini biliyordum. en son istanbula gitme kararı almışlar diye duymuştum.
lafladık biraz. köye yerleşmişler. hatun köylülere ve civar insanlara takı
yapıp karşılğında yumurta süt peynir almaya başlamış, bir de az biraz para
tabii, kemik bulmak sorun değil ama, tarçın incik boncuk için çalmıyorsanız
para gerekir. iyi bilirim, ben de yaptım çünkü daha önce.. her neyse, cenk ise
müzik yapıyor bir de bahçeye bakıyor. köyde terk edilmiş bir eve yerleşmişler.
sahipleri ölmüş evin. arayıp soran çıkmamış. onlar da gezerlerken, otostopla,
bir ara denk gelmişler işte. köylülerle sohbet muhabbet derken kalmışlar orada.
“daha iyi aga” dedi bana, “sikmişim şehri, sikmişim mücadeleyi, mal bu
insanlar, uğraşmaya değmez. pes etmedim, hala müzik yapıyorum, internetim yok
ama, onu çözeyim bir de kayıt cihazları, vericem internete aga, genç dimağları
zehirlemek lazım.. gerçi bizimkisi zehir değil şeker ama, iktidara göre zehir
zıkkım insanlarız biz, ölmemiz için elinden geleni yapıyor sistem, sikeyim
sistemi, sorun sistem değil insanlar abi, en küçük çarkından en büyüğüne, iki
yüzlü bencil ve asalaklar. olsun ama. iz bırakmak lazım. ses yayılmalı. his
dolaşıma girmeli”
aynen
bunları dedi bana. sonra kendi yaptıkları şaraptan içip müzik dinledik benim
alıp taksite bağlanıp beş gün sonrasında atıldığım fabrikadan kalma iphone’dumdan. iş
için aldım. iş için. anlıyor musunuz? beyaz yaka olup haftasonları partilerde
dans etmek yerine işçi olmuştum ben ve telefona basıcaktım parayı. iş için
kullanıcaktım onu. anlıyor musun umut? iş için. başka iş için. zehri yayma işi.
karanlığımızı ve öfkemizi yayma işi. ve sonunda, üç kişi de zehirlenirse,
tepekilerin algısına göre zehirlenmek, üç kişi üç kişidir. savaşa devam. cenk
mi? cenk iyi, size selamı var.. ziyaretine gitmeyin ama olur mu, o sizi
çağırmadan. davet etmezse geleyim diye atlamayın hemen.. cenk ve çiğdem’i rahat
bırakın artık. ve onun gibi nice canı sıkılan ve canı sıkıldığı için müzik
yapan, canını sıkan nesneyi eylemi olayı durumu; ritme, hisse, yazıya, resime, heykele, takıya,
tsörte, çantaya aktaran insanları rahat bırakın. aptal saptal röportaj soruları
sormayın mesela. olur mu canikom? ben kaçtım. sigara almam lazım.. tütüncü
kapatmadan. dengesiz bir tütüncüm var, keyfe keder açar dükkanı, canı sıkılınca
kapar. tütünü sağlam ama. görüş açısı da.. bakış açısından ziyade görüş açısı
önemlidir çünkü bu hayatta. ve anlamdan önce his. ve bilgiden önce fikir. bye
bye baby.
11 mart 2018
gd 2 bölüm 15: ses
gd 2 bölüm 15: ses
naber dedi kafamın içinde bir ses sadece..
ince. güçlü ama her an kırılabilecek kadar da narin.
ince. güçlü ama her an kırılabilecek kadar da narin.
git burdan dedim.
bence insanlara hala halüsinasyon gördüğünü itiraf etmelisin dedi..
hasta damgasından yıldım dedim
yılma dedi sallama sadece bu hep olucak biliyorsun. özlem di gelen. sesi sadece.
seni neden göremiyorum dedim
gördüğüne pişman olursun dedi. ama sana hep sadık kaldım biliyorsun
ama gittin dedim beni terk ettin en kötü zamanımda..
gitmem gerekiyordu dedi anlaman için çaba sarfetmeyeceğim biliyorsun inatçıyımdır yükselenim oğlak sendenim en az senin kadar inatçıyım oğlum
benim kadar olamazsın
otobüs durağındaydım. otobüsü kaçırmayayım da dedim.
ben hatırlatırım dedi bugüne kadar her şeyi hatırlattığım gibi
ben hatırlatırım dedi bugüne kadar her şeyi hatırlattığım gibi
eksik olma dedim adın özlem yerine ajanda olmalıydı
otobüs geliyor. bu arada neden söylemiyorsun gerçek adımı o çok değerli okuyucularına.
okuyucu kelimesini sevmediğimi biliyorsun
biliyorsun ne. özlem mi yoksa?
adımı esçümento mu koydu yoksa yalan mı söylüyor puşt
yalan söylüyor da onu boşver eve varınca sen sevişelim mi ilk kez
şarap alıcam yoldan dedim bitince ayık kalırsam
beni görmek istediğini söylemiştin hani
pişman olucak mıyım seni görünce
bi kez bile hiçbir şeyden pişman olmadın sen özürlerinin pişmanlıkla alakalı olmadığını anlamadı insanlar
aptallık ediyorum özlem dedim pişman olmadım aptalık ediyorum sadece
pişman olmayarak mı
allah egomu korusun amin dedim
amin dedi kafamın içindeki ses evde görüşürüz..
gelicek misin dedim
cevap gelmedi..
11 mart 2018
10 Mart 2018
moving through streets
birileri geldi
birileri gitti. işportaya. saat sekize geliyordu. meto “bi saatin kaldı” dedi.
dokuzda kapatacağımı söylemiştim ona. dokuzdan sonra kalmanın anlamı yoktu. iyi
biliyordum bu sokağı, ezberlemiştim artık, hayatım bu sokakta geçmişti ve adını
“korku parkı istasyonu” koymuştum. çünkü her ne yaşarsam kötü, soluğu bu
sokakta alıyordum tam 20 yıldır. çok değişti sokak. logos kapandı. yaşıtım olan
ve zamanında o sokakta içen, yani gençken, kimse kalmadı. yeni ve abuk subuk ve
sokağın eski ruhu ile alakasız mekanlar açıldı. kilise aynı hiç olmazsa,
papazla aramız iyi. arada şarap istersem onu da verir de, ben ona bira vermem,
içmez çünkü, şaraptan başkası isa’nın kanından sayılmıyor çünkü, renginden dolayı
olabilir, ama isa’ya, 2018 yıldır çarmıktan bir türlü indirmediğimiz isa’ya
artık bi sigara uzatmamız ve sol yanağını çevirmesinden vazgeçmesini iletmemiz
gerekiyor. onun yerine sol elini yumruk yapıp havaya kaldırmalı bence. ve
dahası dostlar, dediğim gibi, saat sekize geliyordu ve herkes gitmişti,
yanımdan, ben de köşeme çekilip bekledim gelmekte olanı, portalın kapıları
açılmıştı..
esçümento geldi, şu
çatlak, zemt galaksisinden, gelirken de yanında zemt yapımı votka getirmişti,
ben içmezdim, söyledim ona, içmeyeceğimi, “keşke aynı nezaketi sigaraya da
göstersen piç” dedi, “gösteririm” dedim, “nefes alamayacak kadar kötüleşmeyi
bekliyorum, gece öksürüklerimin ölümüme neden olacak bir kalp krizine yol açana
denk bekleyeceğim” dedim, “alkolden de bu şekilde sıyrılıp azalttım ve durmayı
bildim biliyorsun”
“nah biliyorsun” dedi
“biliyorsun dedim”
dedim “biliyorum demedim”
“ben de biliyorsun
dedim” dedi “ne dediğini biliyorum göt sağır değilim.” esçümento’dan yeni
küfürler öğrenmesini rica ettim, “kendini tekrar ediyorsun amigo” dedim ona,
“amigonu sikerim”
dedi, “sen de kendini tekrar ediyorsun yazarken”
“en azından aynı
sırada tekrar etmiyorum” dedim, “parçaların yerlerini değiştiriyorum sürekli”
“ama aynı muhabbet”
dedi, “işporta, alkol, uyuşturucu, fanzin, kadınlar, ne kadar dipte gezdiğin”
“bir dakika bir dakika”
diyerek kestim sözünü, “dipte falan değilim ben, yeraltı bir uydurmadan ibaret,
biliyorsun bunu konuştuk”
“evet biliyorum, büyük
palavra, biri sana şu an otuz bin verse tüm telifini verirsin alın ne bok
yerseniz yiyin diyerek”
“o kadar da değil”
dedim
“ne o kadar da değil
puşt” dedi
“otuzbin az” dedim, “yüzbine
fitim”
“kendine çok
güveniyorsun” dedi, “bu özgüven iyi değil sana söyliim sürünerek ölüceksin en
sonunda”
“aynen pinero gibi”
dedim “sigara sigara sigara aynen figaro figaro Figaro” gibi, çıkarıp yaktım
bir tane, ona vermedim çünkü esçümento boş içmez, hayatında boş sigara içtiğini
görmedim adamın. hatta su bile içmez, suyu sadece rakı da kullanır, çay bile
içmez, alkolsüz olan tek gram sıvı sürmez ağzına, dahası yemek konusunda da
tutumludur, dolu dolu bir sabah kahvaltısı dışında yemek yemez ve o kadar küfür
etmesine karşın aseksüeldir, sakın kendisini cinsiyetçi falan sanmayın,
cinsiyetlere de inanmaz çünkü, onun küfrü ağız alışkanlığı, annesinden geçme,
genlerinde var,
“genlerini sikerim”
dedi ben ondan yanımıza gelen bir hayalete bahsederken ve hayaleti de “siktirgit
lan özel konuşuyoruz” diyerek kovdu.
“seçil napıyor?”
dedim, “yolu düşmüyor mu bu taraflara”
“sana kızgın biliyorsun,
hepsi sana kızgın, onları terk ettiğin için”
“onlar beni terk etti.
zemt’te işler nasıl gidiyor, ben hala bu zemt’in ve sizin uydurduğum bir şey
olduğunu düşünüyorum ama siz inatçısınız bana gerçek olduğunuzu ikna etme
çabanızda”
“gerçeğiz lan” dedi, “yan
boyuttan geliyoruz, portallardan geçerek, işte bunun sayesinde” elini cebine
atıp poşet içinde toz bir madde gösterdi, “ve bunun” iç cebini açtı, size tarif
etmemin yasak olduğu parıldayan bir cisim gösterdi. tam bu sırada geldi zabıta,
tabii ki ne meto ne zabıta esçümento’yu görmüyordu, göremezlerdi, görünmezlerdi
kahramanlarım, hayaletten oluşma embriyolarım, meto’ya “fanzine de mi başladın
artık” dedi zabıta, “yok arkadaşın tezgahı” dedi meto, müdürmüş adam, inceledi
inceledi inceledi, “bana okuncak bir şey ver” dedi, broşürü verdim, okuyormuş
fanzin, okuyabilir, herkes her şeyi okuyabilir, söz konusu problem okuduğun
şeyler üzerinden alıntılarla ve isimlerle konuşmaya başlayınca ve yeni bir
fikir, sizin dünyanızda tez diyorlar galiba, oluşturmayınca başlıyor, şu şunu
demiş bu bunu demiş tarzı bir muhabbete hayatım boyunca iştirak etmedim
etmeyeceğim, ancak hayaletlerim söz konusu ise, tuncay şunu demişti özlem böyle
kesti kendini şunu derken diye hikaye sandığınız vizyonlarımı anlatabilirim, bu
arada nasıl gidiyor hayat, haliniz vaktiniz yerinde mi? dedikodu ile müsemma
dünyanızda bir yenilik var mı? tarikatınız party kafasından çıkıp iş yapma
kafasına erebildi mi bare, yoksa hala bizim gibi kara cahillere vaaz verme
derdinde misiniz? ne diyordum seçil?
“kes girdo, al şunu
ateşle, siktirtme belanı” dedi esçümento, “seçil meçil yok, gelmeyecek, anladın
mı beni, büyük konuştu hatun, bi daha yüzümü nah görür dedi, son kavganızı
hatırlıyorsun”
“ben özür dilemiştim”
dedim
“sen de hep özür
diliyorsun ha, adını girdo yerine affet koysaymışız keşke”
“adımı koyduğunuzu da
nerden çıkardın” dedim
“öz be öz ben koydum”
dedi, “dolambaçlı yollarından dolayı çocukluğunda, bi de içine düşüp dışına
çıkamadığımız için”
“İçim dışım birdir”
benim
“he he aynen öyle, bu
yüzden çuvallıyorsun, bu yüzden insanlar sana selam vermeyi kesiyor, bu yüzden
konuşurken gülümsemiyorlar ateşle şunu sikmiim belanı”
“içmicem” dedim “komple
bıraktım ben artık”
“votka?”
“onu da içmicem”
“bi yudum al bare”
“ağzımı sürmem”
“sigara ver o zaman”
napacan sigarayı diye
sormadım pezevenge, sarıcak tütünü kalmamıştı çünkü, biliyordum bunu, son
cuvarısını içiyordu ve mutlaka yedekte bir tane bulundurmalıydı, tam bu sırada “gidiyorum
ben” dedi, kalktı ve taksi durağının olduğu tarafa doğru yürüyüp seçil’le
selamlaştı ve gözden kayboldu. seçil selam vermeden yanıma oturup bağdaş kurdu,
sigara uzattı, diğer elinde yarım ekmeği vardı, benim için hazırladığı
“yemeyeceğimi
biliyorsun” dedim
“iyi mesefa kat ettin”
dedi alkollü gözlerle bakıyordu, “esçümento’yu seni test etmesi için ben
gönderdim, sağlıklı yaşamaya karar verirsen barışırız”
“sağlıklı yaşamak
yemek yemek anlamına mı geliyor seçil” dedim, “özellikle ruhen ve maddi anlamda
iflasın eşiğindeyken”
“bedenen de iflasın
eşiğinde olmanı istemem” dedi, “biliyorsun seviyorum seni, kan kardeşimin
sevgilisisin bir kere”
“o öldü” dedim
“ölmediğini sen de
biliyorsun cicim” dedi “sadece sana kızgın”
“bütün dünya bana
kızgın tanrısını satayım” dedim, “kötü giden her şeyin sorumlusu benim, evet bi
boklar yedim, evet bencilim, evet gerizekalıyım, ama bir şeyleri yoluna koymaya
çalışıyorum hayatımda, bunun farkında mısınız seçil hanım? ve bu yoluna koyma
işlemi yemek yemeye başlayarak sigarayı bırakarak olmucak, işlerime odaklanarak
ve bazı insanlarla arama mesafe koyarak olucak, bazıları ile bozuşarak hatta,
gerçek benliğimi ortaya koyarak, biliyorsun bunu, başka şansım yok, bu son
şansım”
“her zaman bir şansın
vardı” dedi, “ama bu defa haklısın galiba, bu son”
“her zaman haklıydım”
dedim, “başından beri ben haklıydım, hislerimde bi gram yanılsaydım adına
paranoya diyebilirdik belki ama haklı çıktığım için ben altıncı his diyicem ya
da sekizbinyüzonikinci teferruat” diyelim.
“suyu uzatsana” dedi “kafamı
sikiyorsun şu an, sigara mı ekmek mi?”
“kokoreçe hayır
diyemem” diyerek yarım ekmeğe elimi uzattım. kahvaltı yapmamıştım henüz ve saat
akşamın sekiz buçuğuydu, öğlen uyanmış sadece sıvı tüketmiştim.
“hadi kalk” dedi ben
ekmeği bitirince, tiryaki kediye gidiyoruz, etkinlik var, insanlar vardır, bi
bira iç, ama sadece bir tane, başka yok. ve kafanı dağıt biraz, sohbet
muhabbet, sonra eve dönüş yolunda sana eşlik ederim..
dediğini yaptım. yine
bir çıkmazımda, derin kuyulara taş atmışken zihnim, taşımı aldı ordan, kafama
atabilirdi, yapmadı, saçları mı okşadı, “düzelecek” diyerek, izbana girerken, “başarıcaksın
moruk, hep beraber olucaz yine.. sadece kurallara dikkat et, hepsi bu..”
kurallar dediği, bizim
koyduğumuz kurallardı, on sekiz sene önce, hayat içinde kendimize koyduğumuz
kurallar, her seferinde benim bozduğum, içinden çıkılmaz bir hale soktuğum her
şeyi, sonra geri dönmek için tırmaladığım ruhen ve bedenen, “bu kez izin
vermicez” dedi, özlem, gaipten bir serzenişle, “bu kez olmaz çocuk, yanındayım,
yakında gelicem, sen zihnine mukayyet ol yeter, yoldayım, çakmağın hâlâ ben de,
biliyorsun, unutma verdiğimiz sözleri..“
* başlık psycho realm
adlı grubun bir şarkısının adıdır..
10 mart 2018
8 Mart 2018
sigara sigara sigara aynen figaro figaro figaro gibi
uyanınca yataktan çıkmadan sonra yedi tane sigara içmezse fondip tarzında işleri rast gitmiyordu. yedi uykulu sayısı değildi. kalp atışını hızlandırma limitiydi. ciğerleri kusursuzken kalbi her iki anlamda da can çekişiyordu. yapılacak bir şey yok deyip çakmağı ateşledi.. sigarayı bırakırsa ölürdü. sigarayı bırakmazsa ölürdü. iki ucu iğneli sopayı kırmak için çaba sarfetmiyordu. ellerinin metamorfozu delik deşik olmuştu.
7 Mart 2018
kitaplarım
ilk yedi kitabımın pdf'si, ilk ikisi basıldı, üçüncüsü mayıs ayında basılıyor, yılda bir tane basıyorum işte, ya tutarsa..
indirilip basılabilir olan orjinal pdfler: https://yadi.sk/d/HZa0I0m23T8HEA
online okunabilir versiyonlar: https://issuu.com/girdapzackunthatow
not: ilk sekizi hazırdır. 9 10 11 şu aralar aynı anda yazılmaktadır..
4 Mart 2018
Entre les lignes 36: des étoiles et des paillettes
Entre les lignes 36: des
étoiles et des paillettes
bazen, sadece bazen ama, ya da çoğu pazar diyelim, bazı
günlere, kötü başlarsın. aşağıda ve geride. bir sürü kare akar gözünün önünden,
üçgenler beşgenler çokgenler hatta. genlerinden kaynaklanan inatçılığın
yüzünden kaybettiğin onlarca şeyi göz ardı eder, bir sigara yakarsın. burnunun
dibine gitmekte de üstüne de yoktur. dikine değil dibine.. tekrar her sabaha
öksürerekle uyandığın ve sağlam bir şekilde kustuğun günlere geri dönmüş olmasının
şerefine bir bira içmek istersin. paran yoktur. paran, bazı bedenini patronlara
sattığın ender zamanların hariç hiç olmamıştır. o işten çıkar o işe girersin,
üstelik artık kovulmaya da başlamışsındır. dikiş tutturmak ile çift dikiş
gitmek arasında kalın bir çizgi vardır ve bu çizgi senin hayatında 2007’de
çekilmiştir. sonrasında bir sinir krizi sonucu kestiğin bilekliğini saklarsın, bahsettiğim
çizginin iki sene sonrasına tekabül eder bu. 2009’da ani bir histeri krizinin
yol açtığı zihinsel karışıklık, karanlıkta sakladığın zihninin açığa çıkmasına
neden olur ve bu da insanlar tarafından psikoz olarak nitelenir. çünkü
göremediğimiz ama bu dünyada yaşayan varlıkları görüyor olman halüsinasyon,
yaşadığın galaksi hayal gücü olarak nitelenir. ilaçlarla uyutulmak kapitalizmin
silahlarından biridir, nokta.
eğer modern psikiyatri ve psikanaliz yerine eski uygarlıkların
bitkilerini ve esrarını kullanmış olsaydık, sorunumuz kalmazdı. ikisini
karıştırmak ise, paranoyadan başka bir şey getirmez hayatınıza. ve ne yazık ki
çoğu paranoyanızda haklı çıkmış olmanız, bunların paranoya olmadığı, altıncı
his olduğu anlamına da gelebilir, ama diplomanız olmadığı için, kaale
alınmazsınız. eğer bir felsefe veya sosyoloji lisansı üst lisansı dış lisansı
doktorası konçertosu, çalmış olsaydınız, sakalınızı edinmiş olurdunuz.
bakış açısı farkına tahammülsüzlük günümüz dünyasında var
olan kutupların nedenidir ve bu kutuplar güney kutbu ile kuzey kutbu (eğer
varlarsa bunlar ama yok) arasında zihnen kazdığınız tünel sayesinde attığınız
dünya turu, mıknatanıstan yapılma uçağınız sayesinde, size her şeyi
öğretmiştir. ama öğrenilen her bilgi, yeni bir soruna gebedir. her şeyi çözmeye
çalışan zihninizin seri bağlanmış atmosferi sayesinde oluşan algısal
tekinsizlik, sizin tıpsal yaftalanmalara gebe kalmanızı sağlar. o doktorların
ağzına sıçabilme potansiyelinizi ve onların okuduğundan daha fazla şey okumuş
olduğunuz gerçeğini gizlersiniz içinizde. çünkü biz kez yaptınız ve sizi
kapattılar. on üç gümüş gün kaldınız orada. o yüzden transatlantik adını
verdiğiniz geminizle yaptığınız görsel uçuşunuz, kapalı anlatımlara gebe artık.
yerseniz. daha önce de dediğim gibi, zihinsel dondurmamla başa çıkabilecek bir
küheylan olursa, isterse ordinaryüs olsun, kapım açık, yeterki elinde ki gücü
kullanıp, beni kapatmasın. tek ricam ve son dileğim bu, tüm dünyadan.
delirmeyi, uluslarası düzeyde kardeşlerim ile verdiğim
mücadele olmasaydı, ve eşik kertmem izin verseydi, ben de isterdim.. en azından
anılarımı tahrif edebilmeyi. nokta.
4 mart 2018
1 Mart 2018
27 Şubat 2018
biraz sessizlik lütfen part 2
yazılabilecek her şeyi yazdığımı düşünüyorum
anlatılabilecek her şeyi anlattım
yerseniz
pardon ben kördüm
ve sağır
ve dilsiz
unutmuşum
affedersiniz
şimdi karanlığıma çekilme vakti
kendi iç sessizliğimle
kendi hayaletlerime
kendi ölülerime
galaksimin en dış galaksisine gidiyorum
ve oranın gerçek olmadığını söyleyip
uzaylılara inanların mantığına papuçla vurayım
amerikyalan ya da avruparan felsefesi ve sineması ile
bilinçaltınızı sikin
müzik her şeyi değiştirdiğinde
umarım burada olmazsınız
büyük yalancılara elvada
27072018-2235
zackeva
anlatılabilecek her şeyi anlattım
yerseniz
pardon ben kördüm
ve sağır
ve dilsiz
unutmuşum
affedersiniz
şimdi karanlığıma çekilme vakti
kendi iç sessizliğimle
kendi hayaletlerime
kendi ölülerime
galaksimin en dış galaksisine gidiyorum
ve oranın gerçek olmadığını söyleyip
uzaylılara inanların mantığına papuçla vurayım
amerikyalan ya da avruparan felsefesi ve sineması ile
bilinçaltınızı sikin
müzik her şeyi değiştirdiğinde
umarım burada olmazsınız
büyük yalancılara elvada
27072018-2235
zackeva
20 Şubat 2018
opua dışın
herkesin bana ne yapmam gerektiğini söylemesinden sıkıldım.
- kimseye karışma
+ hiç kimse de bana karışmasa olmaz mı moruk
- kimseye karışma
+ hiç kimse de bana karışmasa olmaz mı moruk
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)