8 Eylül 2014

güncelleme bitti

bugüne kadar yazdığım her şeyi, (roman girişlerim, giriş yazılarım ve bir kaç parça kısa devre hariç) bloğa ekledim. bundan sonra önümüzdeki maçlara bakıcaz.. geriye dönük güncellemeler bitti efenim. 

7 Eylül 2014

ceset

ceset

ne yapacağını bilmiyordu. ne yapması gerektiğini de. sabah uyandığında annesini ölü bulmuştu ve kafası karışıktı. hem annesinin ölümüne hem de sonrasında düşeceği duruma ağlıyordu zack. adı zack değildi elbettea, bu ismi kendi kendisine, o koymuştu. ve nihayet ortada kalmıştı işte. beklenen son, kaçınılmaz gerçeklik, her türlü farklı olasılığı sollayan o tek ihtimal ne yazık ki en nihayetinde vuku bulmuştu. ortada kalmıştı artık. işsiz, parasız ve evsiz kalmıştı.

ve, başta da dediğim gibi ne yapacağımı bilmiyordum, ne yapmam gerektiğini de. annem ölmüş, beni ortada bırakmıştı. kardeşlerim vardı elbet, birkaç gün kalabileceğim kardeşlerim. istemiyordum ama. ne kimseye yük olmak ne de yük olacağım kişilerin özgürlüğümü kısıtlamasını istiyordum.

beklemeye başladı. saat sabahın sekizinde uyanmış ve anneme seslenmiştim. her sabah tok karnına içeceğim ilacı verecekti ona. yani bana. kendimi karıştırıyordum. şizofrenin belirtileri atmış, artık ilaç fayda etmemeye başlamıştı. seslendim. seslendim seslendim. annesine seslendi zack. kalkmıyordu. hareket belirtisi yoktu. bir kez daha seslendim, anne sabah oldu, kahvaltı yapalım.

normalde hemen hareketlenir ve onun için aceleyle kalkardı. ölmüştü ama. ilaca inanıyordu annem. ve muskalara. ben ise her şeye karşı inancımı yitirmiştim. geçmişe inanıyordum sadece. geçmişimin ve iyi zamanlarımın olduğu günlere.

aslında her şey kolumun kırıldığı gün başlamıştı. 2 buçuk aylık rapor, aklımı oynatmama neden olmuş. en sonunda istifa edip, ardından akıl hastanesine düşmüştüm. çıktığımda, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı bir zaman dilimine uyandım.  ama hikaye, gerçekte, çok daha gerilere uzanıyordu. en başa. 1984 yılında peşimden koşan köpeğe kadar.

iki yaşındaydım o zamanlar. peşimden koşan köpekten çok korkmuş, kendime eve zor atmış, ve bülbül gibi konuşan çocuk kekeme olmuştu. yani ben. o günden sonrasını uzun uzun içimden geçen her şeyin içimde kaldığı bir film şeriti takip etti. alaylar, gülmeler ve dalga geçmelerde ekstrası oldu bu işin.

en sonunda bir gün, tamam demiştim. alsancağa inip bir bira almış ve o bitince istediğim ikinci birada kekelememiştim. ilk kez olmuştu bu. o güne kadar isteyeceğim her şey için, bakkalları kekelemeliğimle oyalar, bunun karşılığında da ya sırıtışlara ya da azarlara denk gelirdim. ilk kez o gün, bir şişe biranın etkisi ile kekelememiş, ve daha sonra sürekli içmeye başlamıştım.

doktorlar bunu bilmiyor muydu? reçetesine hap yerine bira yazamazlar mıydı? olabilirdi öyle değil mi?  o güne kadar boşuna uğraştırmışlardı ailesini. o hoca senin bu hoca benim, o hastane senin bu hastane benim, dolaştırmışlardı onunla beraber ailesini. çözmüştü işte, en sonunda hastalığı yenmişti.

ardından bir psikoz geldi. yıl 2002 idi ve ilk defa olmuştu bu. çünkü öncesinde, tam iki sene boyunca, aralıklı olarak, kullanmadığı hap içmediği cigara türü kalmamıştı. amfetamin iyileştiriyordu onu, ve adını bile unuttuğu reçetesiz olarak eczaneden alınabilen bir dolu kafa yapan hap.

ikinci psikoz 2009’da ve sonucusu da annesi ölmeden üç ay önce gerçekleşmişti. ardından annesinin cesedini bırakıp, mutfağa yöneldi. önce kahvaltı yapıp hapını içecekti, akinetondu adı hapın. sonra verirdi komşulara ve akrabalara haber. mutfağa yöneldi. tam bu sırada arka bahçeye açılan kapıdan çıkıp gelmişti annesi. olağandı. ama sorun şu ki, artık iki annesi vardı. biri, hala koltukta yatan ceset, diğeri arka bahçeye asılan çamaşırlarla işi bitip mutfağa dönen anne. ikisinden birisi halüsinasyondu ve hangisi olduğunu bilmiyordu. kafası iyice karışmıştı ve o günden sonra, asla hiçbir şeyin gerçekliğinden emin olamadı. olamadım. yani ben. akıl hastanesine düşene kadar da, emin olduğum her şeyi çaldı haplar hafızamdan, akineton, seroqual ve rixper.


7 eylül 2014 

6 Eylül 2014

denek

denek

bir sigara yaktı. ardından bir sigara daha. ilkini kül tablasında görünce fark etti, biri bitmeden diğerini yaktığını.

barda oturuyorlardı. evlerindeki barda. yani oturma odasında. arkadaşlarıyla. bir mucizeyi bekliyor gibiydiler.

hava kararmıştı ve saat dokuza geliyordu. bir eylül gecesi. evde. ölümüne sarhoş bir halde.

sabahın erken saatlerinde içmeye başlamış ve hiç ara vermemişti henüz. dün de böyle geçmişti. ondan önceki de. ve şimdi kül tablosunda kendisine ait üç sigara olmuştu. biri bitmeden diğeri, diğeri bitmeden öteki. orospu, dedi, bu sigaralar çok orospu, kibrit de pezevenkleri.

ne anlama geldiğini bilmediği onlarca cümle kurup duruyordu. televizyonu açın dedi ardından. televizyonu açalım adamım. sayısal oynamıştım dün akşam.

buradan günün cumartesi olduğunu çıkartıyoruz. ve henüz kaç kişi olduklarını bilmiyoruz. ben de bilmiyorum. henüz kurgulamadım bunu. belki de asla kurgulayamıycam. çünkü sıkılıyorum.

sabahtı. sabahın erken saatleri. ve alkol almam yasaktı çünkü ilaç kullanıyordum. psikolojik saçmalıklar. akineton, rixper, serequal, çay veya kahve ve su ve sigara ve bi parça ekmek. sayısal oynamayı da unutmuştum hem. evden çıkıp büfeye gitmeye de mecalim yoktu. uzaktı sayısalcı. evde oturmuş, akineton kafasının geçmesini beklerken bir sigara yaktım. ardından bir sigara daha, biri bitince diğeri.

yazamıyordum. farkındaydım. sıkılmıştım. hemen hemen her şeyden. ölüme doğru bir hamle daha yapıp, çakmağa uzandım. kimse gelmeyecekti. kimseyle görüşülmeyecekti. kimse görüşmeyecekti. kimseyle görüşmeyecektim. tümcelerde ki yüklemin şahıs durumuna karar veremiyordum son zamanlarda. deneysel takılıyordum.

sikerim işini deyip istifa ettiğimde başladı her şey. hatta daha önce, kolum kırılıp da rapor aldığımda. en güzel zamanlarımı geçirdim ardından gelicek en kötü zamanlarımı hesap etmeden.

ve şimdi burada durmuş, bir öykü çıkarmaya çalışıyorum. öykümden kendimi çıkarıp yazmayı. baştan başlayak mı?

bir sigara yaktı. ardından bir sigara daha yakamayacağının bilincinde olarak. bitmişti sigara. ve para yoktu. ve bakkal artık yazmıyordu. bekledi. ta ki lanet telefon peş peşe iki kez çalana dek. günlerden cumaydı ve sayısala umut bağlamışsa, bitti demekti. ruhen ve bedenen bitik. her iki telefon çalması da bankalardan geliyordu ve açmıyordu telefonları.

bir iş bulmalıyım dedi. ama önce beni sarhoş eden haplardan kurtulunulmalı. barda oturuyorlardı. alsancak’ta ki barda.

kimseye hiçbir şey anlatmadan eve geldi. intihara göz kırıp, ocağa açtı. sigara ile yakarak. bir şeyler yemeli dedi.  sarhoş olamayacak kadar içebiliyordu, belki bir bira. günlerden cumartesiydi ve rakamlara inanmıyordu, sözel loto gibi bir şey olsa, öykülerini sürerdi sahaya. yapmadı. bekledi. ta ki, hapın getirdiği uyku, bedenini bir süreliğine teslim alana kadar. sigara üstüne sigara, fiyasko üstüne fiyasko. dedi ve uyudu.


6.eylül.2014 – 12:12