siktiripgidermisin
lütfen..
kötüydüm. kötü olmam için neden yoktu. hiçbir
şeyden emin olamayışım belki de, yada herşeyden emin oluş hali. bu hal de
rahatsız edebilir beni. ve herneyse işte, kötüydüm ve içmem gerekiyordu.
içersem erken ölmeyecektim. ve gece bir dokuz çalışıcaktım. yani gece bir-sabah
dokuz. onbirde evde olmalı, traş olmalı, işe giriş kartımı yanıma almalı, bir
soğuk su altı yapmalı, ve servis noktasında bulunmalıydım onikide. işe
gidemezdim. o gün işe gitmek istemiyordum. o gün içmek istiyordum. ve içtim. ve
işe gitmedim. evet evet, hiçbir sürpriz yok yazıda, her şeyi baştan deşifre
ettim. devam edelim. ben yazmaya devam edeyim, dileyende okumaya devam
edebilir. saçmalıyormuyum? laf kalabalığımı bu? büyük ihtimal.. bir işin bitiş
haline dair, ne kadar çok ihtimal varsa, o kadar canım sıkılır. buna rağmen,
tek finali ölüm olan yaşamdada çok canım sıkılır. çelişki? hayır, ara ihtimal
kalabalığı. laf kalabalığımı bu. o halde, siktiripgidermisin lütfen..
evden çıktığımda, saat akşamüstü dörttü.
canım çok sıkılıyordu. ana neden, son sekiz yılımın üzerime düşmesi idi. ve son
8 yıl, içinde bir çok kötü neden barındırıyordu. hiçbir zaman yolunda gitmeyen
işler. asla yolunda gitmeyen işler. ben yolumda gidiyordum daima, işlerde daima
yoldan çıkıyordu. böyle dostlarım. daima böyle. dostlarım dediğimde, üzerine
alınabilicek insan sayısının çok az olduğunu biliyorum, ama her iki tarafta
yalancı burada, bende, sizlerde.. dostum değilsiniz, kendi kendime kendimin
dostu bile olamıyorum.. kendimle ilgili hiçbir sırrı tutamıyorum içimde.
zihnimle dilim arasındaki yol çok kaygan, ne düşünürsem söylüyor, ne
düşünüyorsam yazıyorum. samimiyet bu olabilirmi? ben samimiyetsiz ve soğuk biri
olarak anılabilirim. ve anılmamak istiyorum.. herhangi bir şekilde anılmamak,
tamamen yok olmak. ölmeden önce, öldükten sonra ve doğumla ölüm arası dönemdede, bir hiç sayılmak. zaman zaman
böyle istiyorum evet. ama çok kaypak bir adamım sanırım. sanırım, sanırım,
sanırım. her cümlemin başında veya sonunda, bir “sanırım”, bir “bence”.
kötüysen yalnızsındır. kötülere bir şey olmaz. kötüler ölmez. kötüysen yalnızsındır
ve yalnızken ölmenin reytingi düşüktür. insanlar reyting oranlarına göre bir
şekle bürünürler. ve dörtte evden
çıktığımı sölemiştim size. buca’dan yürüdüm. önce çevik bire kadar. sonra geri
dönüp, şirinyere, sonra gürçeşme, sonra tekrar geri. altıya kadar dolaştım boş
boş. sıcak ve ter ve güneş ve acı ve beyninin kıçında patlayan geçmiş… böyle
olmasa bile böyle hissediyordum. böyle değildi. bir yanılsama. herşey yolunda
gidiyordu, yolunda gitmeyen bendim. bu bir çelişkimi? size hiç bir şeyden emin
olmadığımı söylemiştim yazının girişinde, bu yüzden kötüyüm demiştim, hangi
nedenden dolayı kötü olduğumdan emindim. herşeyden emindim. bir çelişki daha..
çelişkisel kişilik bozukluğu… kişisel manyoterapi. o ne demek? edebiyat’ın
venüsçe anlamı belki. kürklü venüs? olabilir. bilinç akışı dediler, bilmiyorum
dedim, hala bilmiyorum. devam edelim.. evden çıktım ve dolaştım, dolaştım,
dolaştım, sonra, o an izmirde bulunan bir eski sevgilimi aradım, eski
sevgililerimden bir tanesi izmirdeydi. çok değil zaten onlar, toplasan gerçek
anlamda 4 eder, ve toplanırlarsa ben onlarla iran vatandaşı olmayı göze alabilirim.
dörde tek kalırım belki ama, yasal olur ruhumun sikilişi. bir erkeğe dört eş?
böyle bir durumda, ben çocuk, onlarda annem olur. ve ben bundan şikayet etmem
ama onlar edebilirler. ve, ve, ve… aradım eski sevgilimi, gelemeyecekti,
gelemezdi, görüşemezdik, gerçekten gelemiyordu, haklıydı, ve doğaldı, biri
doğalsa nefret edemiyorsunuz.. ben edemiyorum, sevmeyebilirim ama nefret ayrı
bir boyut. ha evet, bana sürekli yazıdan bahsedip yazdığı tek birşeyi bile
okumama izin vermemiş olan elemandan nefret edebilirim, sorun içip içip
hatunlara sarkma gezisine çıktığını söylemesi sadece. ve daha kaç maske
edinicek kendisine merak ediyorum.. turnusol adlı dostum, ben kısmen aseksüel
bir herifim ve aynı zamanda profeministim. o yüzden benimle konuşurken, seni
öldürebilme olasılığıma dikkat et.. pekala..
sonrasında, bir süre sonrasında, sokakta
boş boş gezerken, alsancağa inip içmem gerektiğini hissettim ve inmeden önce
birkaç kişiyi aramalıydım. bir kişi yeticekti bana. sabaha dek karakolda
polislere küfür ettiğim için joplanmamı engelleyecek bir kişi belki? ama ben
daha çok, kafasını düzmek için aranıyordum birini. yukarıdada anlattığım gibi,
eski sevgilim gelemezdi. sonra kurşun kalem’i aradım. gelemezdi. ahmet kavga
ettiği için içeri alınmıştı. onun başındaydı kurşun kalem. sonra duvar dibi’ni
aradım, gelemezdi çünkü, haklı bir çünküsü vardı, uğrayabilirdi bir ara belki..
sonra otobüs durağını aradım. meşgul çalmıyordu. hızlıda aktı namuzsuz. cami
durağında inip, çimlere doğru uzadım. ve bira aldım. ve sigara aldım. ve
oturdum. ve yağmurcuyu arayacakken o beni aradı. “napıyorsun” dedi, “içiyorum”
dedim, “tek başıma çimler”. “geliyorum”. “tamam”. kesin ve net.. sonra, ha
pardon bu arada, fenris gelemezdi, aramadım, dün beraberdik onunla ve bugun işi
vardı. güzedüşen’i arayacaktım, ama o hal ile numarasını hangi isimle
kaydettiğimi bulamadım.. birkaç kişiyi daha aradım ama es geçiyorum,
gelemediler.. ve müzik dinliyordum. eski bir sevgilimin hediyesi idi ipod. işe
yarıyordu, hediyeside, kendiside. işe yaramayan bendim. kendi kendimin işine
yaramayan demek istedim.. sonra, bir dönem uzak aşk, bir dönemde bir gecelik
aşk yaşadığım birini aradım. kadınlar tuvaletinde öpmüştüm ilk kez onu. ve
birkaç saatten ibaretti aşkımız. gerçek ve kısa. ve açmadı telefonu. işi
olabilirdi. ölmüş olabilirdi. konuşmak istemiyor olabilirdi.. her üç durumda
doğal göründü gözüme ve eski bir sevgilimi aradım, açtı, konuştuk, “napıyorsun”
dedi, “güneşin batışını izliyorum” dedim, güzeldi güneşin batışı ama o
manzaraya değil sesime inandı; “sesin kötü geliyor”. kötü geliyordu elbette..
ve bir süre konuştuk. uzun bir süre. işim iyiydi. fanzinler iyiydi. herşey
iyiydi anasını satayım. ve sesim kötü geliyordu. bira bitti o an. telefon
görüşmeside. ve her ikisinide tazeledim. bira aldım ve az önce aradığımda açmayan
kişi beni geri aradı. “duymadım ev çok kalabalık.” pekala pekala, beş yada on
dakika konuştu benimle. konuştu ve dinledi. dinlemeden konuştum açıkçası… ve
sonra yağmurcu geldi.. elinde gitar.. ve biram üçe çıkmıştı.. bakın burada çok içiyorum sıkı içerim
muhabbeti yapmıyorum.. alkol oranımla ilgili olarak değişicek olan psikolojimi
betimlemek istiyorum.. anlaştıkmı saygısever anti-girdap timi? bira üç. kontur
üç. sigara pall mall. yağmurcu ve girdap..
“abi noldu ya” dedi bana, o kendine has
tarzı ile yağmurcu..
“bilmiyorum abi” dedim, yalan söylüyordum,
sizede yalan söylüyorum ve gerçekten bilmiyorum anasını satayım. bir çelişki
daha…
“kötü işte” dedim, “kötü, kötüyüm, geldiğin
için teşekkür ederim”. ben çağırmamıştım ve bu nedenle gelmemişti. çağırsam
gelirdi ama.. ve o beni kötüyken çağırdığında ben gitmemiştim. bencil bir
pezevengim.
bir süre konuştuk. alkol. sigara. ve duvar
dibi ile veronika yanımıza geldi. onlarada teşekkür ettim. teşekkür gerektiren
bir eylem değildi bu onlarca. ve içtik onlarlada. sonra yağmurcu gitar
çalarken, tipin teki, bir şarapçı yada bir sinyalci, bir şarkı istedi. yağmurcu
o şarkıyı bilmiyordu ama şarapçı yanımıza katıldı. katılabilirdi. ve kafamı
dağıttı, çünkü erzurumda öğretim görevlisi idi, istifa etmişti, adı selimdi, ve
dahası politika konuşarak kafamı düzdü, kafamı dağıttı. bir noktaya kadar. ona,
eski bir sevgilim için özel hazırladığım fanzini vericek oldum. çok sarhoştum.
ama geri aldım ve geri aldığım için ondan özür diledim, “abi telefonunu alayım,
seni arıcam, fanzin getiricem sana” dedim. ve ertesi gün selim abiye fanzini
verdim.. o günse, selim abinin numarasını aldıktan sonra, eski sevgilimi aradım
ve yarın kaçta dönüyorsun dedim. garaj evet. vs vs. ve ayağa kalkıp, “gitmem
gerekiyor” dedim. nereye gideceğimi bilemiyordum. muhtemelen, son on yıldır
bazen içip içip sabahladığım kilise sokağıma dönücektim.. ama yağmurcu beni
bırakmıyordu. selim abi’nin yanından kalktı ve benle geldi,
“nereye gidiyorsun” dedi, “bilmiyorum”
dedim,
“bırakmam seni” dedi, “bırakmalısın” dedim.
“benle kalıcaksın abi” dedi, “abi benle
kilise sokağına gel” dedim. geldi, gittim. biralar tazelendi. bendeki 12
olabilir. onunkide 9 olabilir. önemi yok sayıların. ama alkol, insanı ölümden
alı koyar kimi zaman… yada süreci yavaşlatır. içiyorduk, konuşuyorduk, ve o an
yoldan geçen bir gruptan, biri geldi yanımıza, sigara istediğini sandım, “bi
siktiripgidermisin lütfen” dedim. arkadaş grubu tipe güldü, çocuk mahçup oldu
ve döndü. napabilirim? o an bana sorulacak “iyimisin” sorusuna bile silah
çekebilirdim. iyi değildim. kötü değildim. “değil” olmak istiyordum, “değil”
bir ruh halinde. hiç birşeyi sıfat edinmemiş bir hal. bu değil o değil şu
değil. ama birşeyler kalbimdeki çift çekirdekli zaman makinesinin kontak
anahtarını çevirmişti işte. 2000-2008 arasında dönüp dolaşıyordu zihnim. ben
herşeyi kaybetmiştim. herkes de beni kaybetmişti. ben yavaş yavaş eriyordum,
hızlı bir şekilde üzerime kar atıyordu birileri.. yada tam tersi. ama bir
terslik vardı, anlıyormusunuz? “böyle olmamalı” dediğin anlar. işlem hatasımı
yaptım? sorumu hatalı? bir sınavda, bulduğunuz cevap, aşağıdaki şıklar içinde
yer almıyorsa naparız?
a) hocam soru hatalı
deriz
b) kafadan sallarız
c) baştan çözeriz işlemimiz
hatalı diye düşünüp
d) o soruyu es geçeriz
yine, bulduğum cevap aşağıdaki şıklar
içinde yok, e) sınav kağıdını yakıp sınıfı terk etmek ister ama yapamayız.
böyle bir şık yok. böyle bir imkanda yok.
oradayız. kilise sokağında. hiç kimse yok. orası bana ait, anlaştıkmı?
akşamüstü orada takılan emolar, akşamları orada içen memolar, orası bana ait..
“burası bana ait” dedim yağmurcuya, demek istediğim, “kendimi buraya ait
hissediyorum” idi aslında, ama tersini söyledim. ve bir gecelik orada
sabahlamamış iseniz, yılbaşları hariç, bu bahsi es geçin.. kışın soğukta
ramazan ayında orada sabahlarken polis tarafından iteklenmiş, kovulmuş, geri
dönüp tekrar sabahlamıştım. eğlenceliydi. artık eğlenceli gelmiyor. artık
hiçbir yer bana eğlenceli gelmiyor. çünkü kendime bile ait kalamadım, değilki
kendimi bir yere ait hissedebileyim. değişmedim, dönüşmedim, sadece saflığımı
yitirdim. yani herkes gibi. yani yağmurcu gibi.. ertesi gün bana yağmurcu,
gülerek demiştiki, “o siktirip gidermisin lütfen” dediğin eleman, o gece senden
sigara istemedi, sana bir yer sordu. “hadi ya” dedim, “üzüldüm sonrasında ya
aslında, ama o an bana sormaması gerekiyordu”. “siktiret”.
sonra, “ben burda sabahlıcam” dedim,
yağmurcu “bize gidicez” dedi. uzun süre tartıştık bu konuda, “burda sabahlıcam”
dedim, “abi bırakmam seni, bize gidicez” dedi.. bostanlıya gittik. diğer iki
dostum ahmet ve kurşun kalem ordaydı. onlarla takıldık. biraz daha alkol. biraz
daha sigara. ve sonra yağmurcu beni evine götürdü, saat dörtte evdeydik.
“garaja gidiceksen sabah, şurdan kalkıyor dolmuş” dedi, sarhoştum ama
ezberledim anlattığı sokağı. yön duygum aşırı zayıftı oysa. ve ilk kez bir yol
tarifini ezberlemiştim, sarhoşken birkaç sokağı ezberlemiştim. telefonumu
yediye kurdum. ve altıda kendi kendime kalkıp, hala sarhoşken, evden çıktım,
karşıyakadan, garaja giden dolmuşlara bindim. sigara içtim. müzik dinledim. ve
bekledim… ve beklediğim geldi. beklediğim herşey gelirdi. er yada geç. çoğu
zaman beklediğim ile istediğim farklı olsada. beklediğim şeyler geliyordu
başıma. istediğim şeylerse gitmek zorunda kalıyordu. “aptal kapitalizm” dedim
içimden, “aptal kapitalizm”. ve sonra sonra sonra, kötü bir gecenin ardından,
iyi bir sabahta.. yeniden, aslında herşeyin tıkırında gittiğini farkettim..
“böyle hayatın amına koyucam” demiştim, kurşun kalemle, bir dönemler bu oyunu
oynamıştık. “böyle hayatın” diyordum ben, kurşun kalemde “amına koyim”. yada
tam tersi. bunu bağırarak yürüyorduk. hala yürüyoruz. bağıra bağıra şarkı
söylerek. ve “böyle hayatın amına koyim” derken, şaka yapmıyordum, bu hayatın
amına koyucaktım, içime boşalan hayattan çocuklar doğura doğura yapıcaktım
bunu.. zamanı var dedim kendi kendime, hala hamilesin girdap… ama şimdi bir
doğum anı daha sona erdi galiba.. bu arada, bu yazıyı yazarken açık olan
msn’inme gelen herkese “şu an yazıyorum, sen yaz, sonra okurum” demiştim.
onları okuyacağım şimdi. onlarda bunu belkide.. takas? unuttuğum bir şey daha,
evet o gün işime gitmedim, işime gelmedi bu.. anlıyorsunuz ya?
19ağustos2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder