çoğu
zaman iyidir ama
bazen
kendimi
kafese
tıkılmış gibi hissederim
apronda
yüzlerce
insanın arasında
tanıdık
bir yüz görmek umuduyla
yolculara
bakarken camın ardında
aşağıda
ve
konuşup dururken insanlar
izledikleri
diziler
becerdikleri
kadınlar
ve
ek iş yapma planları
ve
hep aynı cümleler
aynı
hayaller
aynı
espriler
üzerine
tek bir söz bile söylemeye
gerek
duymayacağın kadar
ölü
muhabbetler
döner
durur çevrende
dönüp
dururken uçaklar
“sen
niye hiç konuşmuyorsun” derler
“a-a
sen televizyon izlemiyor musun?”
“hosteslere
neden bakmıyorsun?”
“neden
tütün içiyorsun”
adam
gibi sigara alsana”
senle
aynı yaşta olup
kaliteli
sigara içen adamlar
marka
giyinen
kira
ödemeyen
ailesinin
yanında yaşayıp
evlenmeyi
bekleyen
çeyiz
düzen mesela
çocuk
yapan sonra
sağlam
bir işi olmadan daha
parası
olmadan
ve
düşünmeden bunları
boş
zamanı önemsemeyen
bıraksalar
yirmi dört saat çalışabilecek durumda
maaşı
az bulsa da
halinden
memnun
iktidardan
memnun
ülkeden
memnun
tek
sorun terörmüş gibi sanki
tek
ihtiyaçları kadınmış gibi
ve
sonra yolcular
oradan
oraya giderken
bagajları
elli kilo gelen
ve
check in’e geç gelen
ve
hostesler, hostlar, kaptanlar
dünyanın
bütün insanları
üzerine
geliyormuşçasına
çaresiz
ve bitkin bir halde
o
uçaktan o uçağa koşarken
sürünürken
hatta
tek
bir sigara içemeden
yemek
yiyemeden
güneşi
görmeden
yitip
giden günler
üstelik
artan baş ağrısıyla
günden
güne çürüyen iç organlarınla
ruhunu
korumaya çalışırken
kaybederek
biraz daha
biraz
daha yaşlanırken
düşünmeden
geleceği
kimseyle
konuşmadan
saate
bakmadan
takvime
bakmadan
yirmiyediye
yaklaşırken
seksenyedi
gibi hisseden
çoktan
ölmesi gerekirken
şans
eseri hayatta kalmış gibi
yaşamak
için çabalamadan
ölmek
için çabalamadan
öylesine
işte
gerçekten
öylesine yaşaman
ve
hiç biri senden üstün değilken
sen
hiçbirinden üstün değilken
aynı
işi yapıp
farklı
hayatlar sürdürürken
ve
anlatamazken farklı olduğunuzu
farklı
hissettiğini
sadece
farklı
bir
amcık yerine
pall
mall’ı tercih edebileceğini
yanında
votka ile
kordonda
bir gece
sessiz
sakin
gerçekten
konuşabileceğin
iki
sıkı dost ile
haftada
bir gün olsa bile
ve
sadece bunun için belki de
atlatman
gereken iki gece
iki
gündüz
iki
akşam
sonra
tatil
sonra
başa saran vardiya
başa
saran kabus
sarpa
saran hayat
karıncalar
misali işçiler
ağustos
böceği misali iş verenler
ve
masaldaki gibi gitmeyen işler
güçlü
ağustos böcekleri
aptal
karıncalar
çalış
dur sabahtan akşama
ne
için olduğunu düşünme
işe
git ve eve gel sadece
televizyon
izle
gazete
oku
çocuk
yap
bir
maske çıkarıp bir maske tak
aynen
bukalemunlar gibi
renk
değiştiren yüzler
renk
değiştiren ruhlar
ve
renk körü olan insanlar
renk
körü bir bukalemun gibi hissederken ben
savunmaya
geçemezken
nerde
nasıl davranılır bilemezken
ve
önemsemezken bunu
önemsemezken
toplumu
adab-ı
muaşereti mesela
ya
da her boksa
içimden
geldiği gibi giderken ayaklarım
mesai
saatleri dışında
orada
haftanın
altı günü
acayip
insanlarla
bir
arada olurken
atıp
tutanları izlerken
tüm
bu komediye gülmek isterken
ya
da yüzlerine vurmak isterken
sahte
unutkanlıklarını
kendimi
kafese tıkılmış gibi hissederim
sadece
kendimi değil
herkesin
kafese tıkıldığını
ve
bir anahtarın olmadığını
ya
da ölüm dışında
bir
çıkış kapısının
ama
onlar parmaklıkları görmez
ve
el izleri de yoktur onların
ya
da dünü hatırlayabilecek kadar
samimi
olmaz hafızaları
yoktur
ve
yok olmak istesen de
var
olmak istesen de
elinden
bu
sıkıcı aptal dizeler dışında
hiç
bir şey gelmediğini bilirsin
ve
olan biteni anlatmakta
zaten
hiç bir şeyi çözmez
bir
günü daha atlattım dersin sadece
önünde
binlercesi olsa bile..
ve
sonra eve gelip
odanda
tek
başına
kağıt
uhu ve makasla
nefes
almaya başlarsın
3.aralık.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder