20 Nisan 2018

Back In The Game


“vazgeçmek kolaydır” dedi seçil, “ama doğru olan bu değil.” doğru kelimeleri asla seçemediğimi söyledim ona. “doğru zamanı da” diye ekledi.
“genel olarak doğru’yu” diye kestirip attım, yüzümü onun olmadığı yöne dönerek, bir sigara sarıp beklemeyi sürdürdüm, ayın gelmesini. görüş açıma girmesini ya da.
“bugün biraz bulutlu” dedi, “bana kızman gerekmez”
“ya kendime?”
“kendine haksızlık ediyorsun bence”
“başkalarına da” dedim, balkonumdaki tekli koltuktan kalkıp hemen yanındaki üçlü koltuğun en ucuna geçerken, gökyüzüne doğrulan bakış açımı değiştiriyordum sadece, karşıdaki apartmanlar ve balkonumun tavanı görüş açımı kısıtlıyordu, ve hiç yıldız görünmüyordu bu gece de
“ayağa kalkılması gerekebiliyor” dedi, “bazen, yıldızları görebilmek için”
“yere düşmedim ki seçil” dedim, “sen neden bahsediyorsun?”
“düşürülmedin de ama” dedi, “insanları suçlamaktan vazgeç”
“insanları suçladığımı da nerden çıkardın ki?”
“kaçıyorsun onlardan”
“evet kaçıyorum, hepsinden, her birinden, çoğundan, son iki buçuk yıldır içine düştüğüm kör karanlıktan kaçıyorum, kuyudan çıkma çabası bu hem, kaçmak değil”
“kendi yüzüne dön” dedi, geldiğinden beri gözlerinin içine bakmamıştım, gökyüzünden gözümü ayırmadan görüyordum işimi hatta, sigaramı bakmadan sarıyor, çakmağı el yordamı ile buluyordum önümdeki masanın üzerinde.
“bugün görünecek” dedi “inan bana”
“hayır” dedim, “kaybettim onu”
“dün sabah ki nasıldı”
“sevmedim onu, fazla parlak, adını biliyorum onun hem, bu yeni keşfettiğim yıldız da gözüm, belki de kışın görünüyordur bilmiyorum, bir aydır ortalıkta yok velet”
“kışı seviyorsun” dedi
“en sevdiğim mevsim marttır” dedim, “tüm yılın bütünselliğini içinde barındırır, özellikle izmir’de, ondan sonrası kolaydır, nisan mayıs, fena şenlenir balkonum ki biliyorsun bunu, o göt ağaçlarımdan birini kesmeyecekti”

balkonumda dört adet ağaç vardı, birini en üst katta oturan ev sahibinin kardeşi kestirtmişti, seviyordum mart nisan ve mayısı çünkü balkondaki ağaçlar yaprak açar ve beni yoldan geçen insanlardan gizlerdi, ben görürdüm ama onları, birinci kattaydım, ya da zemin diyelim, ve görürdüm onları, işporta kaldırımında da görürdüm, aşağıdan baktım hep, hemen hemen her şeye, buna rağmen egomun yüksek olduğuna dair eleştirileri anlayamadım, olduğum gibi göründüm hep, zihnimden ne geçiyorsa onu naklettim insanlara, burnu havada olmak ile her şeye eyvallah deyip sessiz kalmayı karıştırıyor insanlar, bu ifadem sorunlu oldu, tariflemek istediğim o alanımı kanıtlayamamam size, ama bunu anlamanız için çaba sarfetmeyeceğim, hatta hiçbir şey için çaba sarf etmeyeceğim artık, sıkıldım ve yoruldum, yoruldum ve sıkıldım, tanrıya dönücem yüzümü, Allah’a, Yehova’ya, Tao’ya, adı her ne ise, benim için de bir adı var kendisinin, onunla bütünleşik olan yaşamımda son iki buçuk yıldır araya giren frekans karışıklığını temizlemem lazım sadece
“yörüngeni benden uzaklaştırıp başka bir kadına çevirmiş olman gerçeği hakkında da konuşmak ister misin bebeğim?” diyerek araya girdi özlem, içimde bir ses olarak,
“frekanslar karıştı sadece” dedim ona “anlamanı beklemiyorum”
“ben seni bekliyorum ama” dedi, “biliyorsun, bekledim, beni görmeni, yıllardır, görmen yeterliydi, göz göze gelmesek de olurdu hem”
“tıpkı o aradığım yıldızlar gibi” dedim, “benim onlara baktığımın farkındalar mı sence?”
“en parlakları içinde en parlamayanına odaklanıyorsun daima, en silik olanına”
“kendine pay çıkarma” dedim, “senin ışığın yeterince fazla, gözümü alıyor”
“ışığım tükeniyor adamım” dedi
“gerçek yıldızların ışığı öldükten sonra da parlamaya devam eder” dedim, “belki de şu an gördüğüm, -o sırada bir yıldız görmüştüm- asırlar önce ölmüştür”
“benim gibi” dedi
“senin gibi” dedim, “kendini öldürdüğün halde seni görmeye devam ediyorum, ve ölmeden önce son konuştuğun kişi olarak söyleyecek olursam eğer…”
“söyleme bir şey” dedi, “kendini suçlu hissetmeni istemediğim için aradım seni o gece, ben gidiyorum, beni bulman lazım”

ve araya bulutlar girdi, ses kesildi, beni duyabilirdi ama ben onu duyamazdım artık. bi sigara uzattı seçil, sanatçılık kokuyordu sarış tarzı, “yüzüme neden bakmıyorsun” dedi
“siyah” dedim, “siyah artık kazanmalı”
“beyazın hakimiyetinde asırlar geçti” dedi,
“yedi bin yıl” dedim, ve burada sözünü ettiğim şey bir ırk değildi
“ama yin yang ayrışıyor adamım” dedi
“nihayet” dedim, “dengeye oturuyor ihtişamı tao’nun”
“işte o yüzden vazgeçemezsin, savaşmaktan”
“vazgeçttiğimi de nerden çıkardın” dedim, sigaramı yakarken bir göz kırparak, gece boyunca ilk kez göz göze geliyorduk, aynada kendi gözlerinin içine bakmak gibiydi seçil ile göz göze gelmek. “ben kaçar artık” dedi, balkonun demirlerinden atlayıp yola süzüldü.

o sırada buldum onu, tekrar, yıldızımı, silik bir ışığı vardı, hiç bulut kalmamıştı çevresinde, ışığı güçlenmiş gibi geldi bana, sigaramdan bir nefes daha alıp, uzaklaşmakta olan seçil’e seslendim, “yalan söylüyordum kızım, doğruyu seçemediğimi söylerken” dedim, “bazen kendi hakkında da yanılır insan”

sol elini yarı kaldırıp zafer işareti yaptı, “peace” diye bağırarak, ardından havaya kaldırıp bir yumruk yaptı ve gözden kayboldu.

20.04.2018


başlık şurdandır: Wu-Tang Clan - Back In The Game (Phoniks Remix)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder