punk
is not that
sanırım
34 yaşındaydı cenk. müzisyendi. baterist. elinden başka bir iş de gelmezdi.
gelsin istemiyordu da aynı zamanda. 34 yaşına kadar her türlü boka batmış ama
elinden geldiğince müzikten geçimini sürdürmeye çalışmıştı. tek sorunu bir
duruşu olmasıydı. yavşaklık yapmıyordu. daha çok para için müziğini satmıyor,
bazı mekanlara inadı yüzünden çıkmayı red ediyor, sevmediği müzisyenlerin
cover’ını çalmıyordu. bir derdi vardı çünkü, anlatmak istediği bir şey, bir his
sadece, ve bir hisse aramıyordu kendinde, anlamdan öte, sanatsal bir takım
işlerle açığa çıkan o hissi ve bunu aksettirmeyi seviyordu. hissi,
hissettiğini, karşı tarafa verebilirse kendini iyi hissediyordu. sahnede,
dinleyicilerle kurduğu göz temasına bayılıyordu mesela. kazandığı paradan daha
çok mutlu ediyordu bu onu. çeşitli yollara saptı çoğumuz gibi, uyuşturucu,
uyarıcılar, sedatifler, genel adı ile ve tıp jargonu ile söylersek
psikotropların her yoluna bulaşmıştı gençlik yıllarında. her şeyden kendini
müzik yapmak için soyutlamış, sadece para bulunca alkol almaya başlamıştı
otuzundan sonra. çeşitli gruplar da çalışmış genellikle gruptan kovulmuş ya da
kafalar uyuşmayınca “sikerim böyle aşkın ızdırabını” tavrı ile gruptan
ayrılmıştı. dostça ayrıldığı da pek söylenemez. ikiyüzlülüklere, dolambaçlılığa
ağzına geleni söylerdi, hayatı boyunca da bunu yapmıştı. kimsenin arkasından
konuşmaz kimsenin arkasından konuşulmasına da izin vermez arkasından
konuşulanları da iplemezdi. ne dedikodulara kulak kabartır ne dedikodu yapardı.
böyle bir adamdı işte, düz, sabit, çoğunluğun deyimi ile kalın kafalı, yani
çakal değil. ne kurnazlıklar bilirdi oysa, hayatta kalmak için yemediği nane
kalmamıştı, torbacılığa kadar, bu yüzden hapse bile girmiş salınıverilmişti.
dediğim
gibi, bir duruşu ve derdi olan ender müzisyenlerden biriydi işte. 27 yaşına
kadar verdi mücadelesini. ya intihar edicek ya başı sokakta belaya giricekti
sivri dili nedeni ile, vurulacaktı biri tarafından, ya da yok yere hapse
girecekti. en kötü ihtimalle pes edecekti ki o da öyle yaptı. bıraktı müziği.
iş aramaya başladı. sokak müziğinden de kazanamıyordu çünkü, sevgilisi ile
çıktıkları zaman, ki sevgilisinin de, çiğdem adı, iyi bir vokali vardı, pek
para kazanmazlardı. herkes hayranlıkla izler, pek az kişi üç beş lira atardı.
onu da zabıtaya kaptırdıkları çok oldu. ki gelen para ya ota ya alkole giderdi.
yol parasını ayıramaz eve kadar yürürlerdi. karataştaydı evleri, düşük kiralı
basık rutubetli. hatun mutluydu ama. o da takı yapıyor ve işportaya çıkıyordu.
onun da başı zabıtalarla beladaydı. cenk kaç kez karakoldan toplamıştı
çiğdem’i. zabıtalara ağzını geleni söylerdi çiğdem. kavga büyür devreye polis
girer, polisi de iplemezlerdi. dediğim gibi 27 yaşına kadar verdi mücadelesini.
çiğdemin ki daha uzun sürdü. bir iş aramaya koyuldu cenk. her türlü işe
başvurdu. müziği tamamen sildi hafızasından. hatta evindeki baterisini satıp
kirayı ödedi. o kadar dibe batmıştı ekonomik olarak. kimseye borcu yoktu ama.
ne bankaya ne de şahısa. ölücek olsa borç para almazdı.
iş
aradı. her türlü iş. üniversite terk. makine mühendisliği. fabrikalara
başvurdu. tecrübesi yoktu. sakalını saçını kesmediği için ya da, işlerden hep
red yedi. en son hamallık buldu. eşya taşıma işi. evden eve nakliyat.
beceremiyordu. daha doğrusu hızlı olamıyor, hızlılık derken aynı anda üç dört
koliyi sırtlanıp yüklenmekten bahsediyorum, hızlı olamıyor ve çuvallıyordu.
kırdığı eşyalar sonrası bir ay içinde işten atıldı. maaşı da alamadı üstelik.
orda da karakolluk oldu. amirlerle kanka olmuştu artık. birilerinin şikayeti
üzerine karakola düşer, amir biraz tutar salardı. onlarda yılmıştı cenk ve
çiğdemden.
sonra
evden yapabileceği, bir internet sitesine burç yazma işine girdi. freelance.
günlük burç yorumu, iyi pazarladı kendini iş görüşmesinde, ve işi sevmişti, ve
sevgilisi de anlardı burçlardan, geceleri burç yorumu yazmaya başladılar, çok
didaktik ve bazen çok karanlık yazdıklarını söyledi patron, ve uzun. aslan
burcuna günlük otuz cümle yorum yapıyorlardı mesela, eğleniyordu bunu
yaparlarken de, cigarayı ve alkolü bırakıp, burç uydurmaya işine dalmışlardı.
işten atıldılar. sonra bir fabrika. montaj hattı. yine hızlı olamadığı ve
üstelik işçilerin kafasını karıştırdığı için işten atıldı. bi çok işe girdi
çıktı, sorun genellikle hızlı olamayışıydı. “hız çağınınızı ve seri seri seri
üretimlerinizi çoğaltarak sikiim” dedi çoğu insan kaynakları müdürüne ve çıktı
işlerden. parasını aldı alamadı.
üç
yıldır görmüyordum kendisini. geçen karşılaştık. ne telefonu vardı ben de ne de
evini biliyordum. en son istanbula gitme kararı almışlar diye duymuştum.
lafladık biraz. köye yerleşmişler. hatun köylülere ve civar insanlara takı
yapıp karşılğında yumurta süt peynir almaya başlamış, bir de az biraz para
tabii, kemik bulmak sorun değil ama, tarçın incik boncuk için çalmıyorsanız
para gerekir. iyi bilirim, ben de yaptım çünkü daha önce.. her neyse, cenk ise
müzik yapıyor bir de bahçeye bakıyor. köyde terk edilmiş bir eve yerleşmişler.
sahipleri ölmüş evin. arayıp soran çıkmamış. onlar da gezerlerken, otostopla,
bir ara denk gelmişler işte. köylülerle sohbet muhabbet derken kalmışlar orada.
“daha iyi aga” dedi bana, “sikmişim şehri, sikmişim mücadeleyi, mal bu
insanlar, uğraşmaya değmez. pes etmedim, hala müzik yapıyorum, internetim yok
ama, onu çözeyim bir de kayıt cihazları, vericem internete aga, genç dimağları
zehirlemek lazım.. gerçi bizimkisi zehir değil şeker ama, iktidara göre zehir
zıkkım insanlarız biz, ölmemiz için elinden geleni yapıyor sistem, sikeyim
sistemi, sorun sistem değil insanlar abi, en küçük çarkından en büyüğüne, iki
yüzlü bencil ve asalaklar. olsun ama. iz bırakmak lazım. ses yayılmalı. his
dolaşıma girmeli”
aynen
bunları dedi bana. sonra kendi yaptıkları şaraptan içip müzik dinledik benim
alıp taksite bağlanıp beş gün sonrasında atıldığım fabrikadan kalma iphone’dumdan. iş
için aldım. iş için. anlıyor musunuz? beyaz yaka olup haftasonları partilerde
dans etmek yerine işçi olmuştum ben ve telefona basıcaktım parayı. iş için
kullanıcaktım onu. anlıyor musun umut? iş için. başka iş için. zehri yayma işi.
karanlığımızı ve öfkemizi yayma işi. ve sonunda, üç kişi de zehirlenirse,
tepekilerin algısına göre zehirlenmek, üç kişi üç kişidir. savaşa devam. cenk
mi? cenk iyi, size selamı var.. ziyaretine gitmeyin ama olur mu, o sizi
çağırmadan. davet etmezse geleyim diye atlamayın hemen.. cenk ve çiğdem’i rahat
bırakın artık. ve onun gibi nice canı sıkılan ve canı sıkıldığı için müzik
yapan, canını sıkan nesneyi eylemi olayı durumu; ritme, hisse, yazıya, resime, heykele, takıya,
tsörte, çantaya aktaran insanları rahat bırakın. aptal saptal röportaj soruları
sormayın mesela. olur mu canikom? ben kaçtım. sigara almam lazım.. tütüncü
kapatmadan. dengesiz bir tütüncüm var, keyfe keder açar dükkanı, canı sıkılınca
kapar. tütünü sağlam ama. görüş açısı da.. bakış açısından ziyade görüş açısı
önemlidir çünkü bu hayatta. ve anlamdan önce his. ve bilgiden önce fikir. bye
bye baby.
11 mart 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder