29 Nisan 2016

geriye dönüşler 2 – bölüm 6:

geriye dönüşler 2 – bölüm 6:

“her şey üst üste geldi de mi?” dedi seçil. işportada oturuyordum. tezgahı yeni açmış, açar açmaz da gidip bir bira almıştım.
“bir şeylerin üstüme geldiği yok seçil” dedim, “size de şu an hiç ama hiç ihtiyacım yok, neden geldiniz, yalnız kalmak istiyorum ben.”
“bizden kurtulamazsın” dedi refik gülümseyerek. seviyordum herifi.

refik’le beraber gelmişlerdi. gidip kendilerine bira almaları için para verdim. iyi kazanıyordum son zamanlarda işportadan. kendi kitaplarımı da satıyordum. nasıl oldu bu bilmiyorum ama, sonunda işler iyi gidiyor gibiydi, bir taraftan da kötüye giderken üstelik. saat dörttü ve henüz iş yapmamıştım. dünkü paradan yiyordum. bazen 40 lira bazen sıfır lira yapıyordum. ortalama 20 diyelim. insanlar iyi iş yaptığımı söylüyordu ama ortalamaya vurunca pek iyi sayılmazdı. sevindirici tarafı, kendi kitaplarımı satıyor olduğum gerçeğiydi. kendi arkadaşlarım bile alıp okumamışlardı üstelik. nezaketen almış da olabilirlerdi. son zamanlarda kime güveneceğimi şaşırmıştım. bu yüzden çok sık görüşmeye başlamıştım muhteşem dörtlüm ile.. güvenin hayatımda pek yeri yoktu oysa, bir ilişkiye başlarken, bu arkadaşlık ilişkisi bile olsa, karşılıklı güvenle şekillendirmezdim ilişkimi. her an her şey olabilirdi ve bundan da alınmazdım. kimseye küsmedim bu zamana kadar. ama bana küsen çok oldu. önemsemiyordum. hatamı kabul edip arayı düzeltmeye çalışır başaramazdım. gerçi bir çoğunda hatam da yoktu. yine de, ilişkilerin bozulmaması adına alttan almıştım insanları. şimdiyse, kendi arkadaşlarımdan görmediğim ilgiyi, içine yeni girdiğim bir ortamdan görüyordum. seçil’le refik geldi. demişmiş miydim? bazen bi çok şeyi unutur oldum da bu aralar. dalgınım kusuruma bakmayın..

onları bira almaya gönderdim, gitmişken de bana bir paket sigara aldılar. günün ilk paketi bitmişti ve yanımdaki az kalan tütünüm berbat ötesiydi. biraları tokuşturtuk. “çitonk yapalım” demişti refik açar açmaz.

sanırım yarım saat kadar hiç konuşmadan biralarımızı içtik. işportaya da bakan olmadı.

“ankara’ya gidicekmişsin diye duydum” dedi seçil neden sonra. “sigara versene.”
“evet” dedim, “şu doktorlarla işim bitsin, gidicem. iki günlüğüne. izmir dışında hiçbir yerde uzun süre kalamam”
“meseleyi bu kadar büyütme” dedi refik, “hem bu biradan başka bira da içme. bir şeyler alayım, karnını doyur. işportayı da kapat bugün. burada kaldığın sürece daha fazla içeceksin.”
“birazdan siz gidiyorsunuz ve izmarit geliyor” dedim.
“hele bi gelsin de gideriz. geç kalır o.”
“bu kez kalmıcak”
“kalır kalır.” dedi seçil,  “ama gelir yine de. seni yalnız bırakmaz. belki de bizi o önden göndermiştir, olamaz mı?”
“doğru” dedim, “artık onunla da görüşüyorsun”
“ne o kıskandın mı?”
“ne kıskanıcam yahu. hem ben istedim görüşmeni. sahi, özlem’in nerede olduğunu biliyorsunuz siz değil mi?”
“biliyoruz” dedi seçil, omzunu silkerek. “ama sana söylemicez”
“üzüyorsunuz beni”
“sen kendi kendini üzüyor olmayasın?”
“bilmem. belki de. bi bira daha alıcam ben. istiyor musunuz?”
“paran bitiyor zack” dedi refik, “işportaya güvenme. bi süre iyi iş yaptın, tamam, ama hep böyle gitmicek, rüzgarın terse dönmesi de ihtimaller dahilinde”
“her türlü kötü ihtimali es geçerim hayatımda bilirsin. ben bira alıcam. size de alayım mı”
“biz de şarap var. sen biraya devam et ama, karıştırma şimdi”

çantasından büyük bir şişe horoz karası çıkardı refik. ben bakkala gidip geldim. ikinci paketimde bitmek üzereydi. öksürük krizi gelmemişti bugün hiç. sabah dahil. her gün gelirdi oysa. ama ölmüyordum. ölmeyecektim. emindim bundan. pinero gibi de olmayacaktım. miguel pinero gibi. o yalnız ölmüştü. benimse yalnız ölemeyeceğim kadar çok arkadaşım vardı. onlara bunu yapamazdım. bunları düşünerek sigarayı yarıda söndürdüm. uzun sürmezdi ama. on dakika sonra bir tane yakardım. her gün, en az beş kez, on dakika ve yarım saat arası süren sigarayı bırakışlarım vardı. alkolü azaltmıştım ama. aklım özlem’deydi. üç yıldır yoktu ortada.. ve bu iki piç, biliyordu nerde olduğunu. söylemeyeceklerdi ama. söz vermişlermişmiş özlem’e. neyin sözüyse bu.. hem tuncay da kayıptı. aynı anda kaybolmuştu her ikisi de ortalıktan. nereye bakınırsam bakınayım izlerine rastlayamamıştım. refik de pek sık gelmezdi. kala kala seçil’e ve onun iğnelemelerine kalmıştım..

“her şey üst üste geliyor” dedi seçil tekrar. “biliyorum bunu. ama iyi tarafından bak meselelere. kendini bırakma sakın. başka bira da içme nolur. bugün içme. bu aralar uzak dur şu meretten”
“siz neden durmuyorsunuz”
“sen içmezsen biz de içmeyiz söz” dedi. “izmarit gelsin gitsin. seni eve bırakıcaz. anlaştık mı?” şarabı gidip parka döktü. benim biramla beraber. üçüncü biramdı ama henüz bir yudum almıştım. sigara paketimi de aldı sonra geri vereceğini söyleyerek. “biraz ara veriyorsun, biz de gidiyoruz, izmarit geliyor, sonra cami durağında buluşalım”

izmarit’in geldiğini uzaktan görünce ortadan kayboldu bizimkiler. izmarit gelir gelmez, “hadi topla abi, gidiyoruz” dedi, “biramı içtin sen”
“nerden anladın. hiç iş yapmadım daha ama ya.”
“ben anlarım abi, hadi topla, burda kalırsan daha fazla içiceksin biliyorum seni, benim de iradem zayıf, sana eşlik etmek istemiyorum bu durumda”

topladık tezgahı. çantamı götürüp dükkana bıraktım. ardından tiryaki’de bi tuvalete girip, izmarit’in canlı heykel malzemesini alacağı yere gittik. yolda owurtesk ile karşılaştık. şaşılasıydı. her gün arıyordum bu adamı, cevap vermiyordu telefona. şimdi pat diye karşıma çıkmıştı. ihtiyacım olduğu anda. o da mı gerçek değildi yoksa. bilemiyordum. izmarit’ten şüpheleniyordum zaten. herkesin gerçekliğinden şüphelenip iyice kafayı sıyırmama ramak kalmıştı.

“nereye” dedi owurtesk. anlattı izmarit.
“iyi bende size bakmaya geliyordum” dedi, “oraya kadar geleyim, oradan kaçarım”
“nereye kaçıyorsun ki” dedim, “takıl biraz. bi falıma bak hem”
“yok kalamam, oraya kadar sizle yürür oradan dönerim.”

bu adamı evinden çıkarmak da, yanımızda tutmak da zordu. şairdi. ama gerçek bir şair. çakmalarından değil. yazar sıkıntısına da sahipti. çoğu insan kendini yazar veya şair diye tanıtır ve öyle lanse edilmek ister. etiket peşinde koşarlar. oysa kayda değer bir şey yazabildikleri yoktur. tek istedikleri ünlü bir şair veya yazar olmak ve okunmak okunmak okunmaktır. ben okunulmayı takmıyorum artık. vazgeçtim bu işten. tam da vazgeçtiğim anda rayına oturmaya başladı işler. tuhaf. owurtesk yıllardır uğraşıyordu buna ve çok da iyi şiir okurdu. bir keresinde, karataş’ta bir saat boyunca şiir okumuştu bize. doğum günüydü ve iki bira ile sarhoş olmuştu o gün. normalde olmaz. ve bizi mest etmişti. normalde şiir bile okumaz. sokağa çıkmakta zorladığımız gibi, şiir okuturken de zorluyoruz adamı.

izmarit bi arkadaşı ile buluştu. makyaj boyalarının parasını vericek olan elemanla. tanıştık. bize işçi filmi festivalinin broşürünü verdi. bakmadan çantaya attım. ilgilenmiyordum bu meselelerle. neden bilmiyorum. aslında gitmek istiyordum. ama gidemeyeceğimi bildiğim için ilgilenmiyordum da. sinemaya bir hayli uzaktım. sanatın her dalına uzaktım. resim ve edebiyat da buna dahil. owurtesk yakındı hepsine, izmarit de öyle. sanatçı kişilikleri vardı. benim yoktur. ben olmayan varlıklar üzerine yapıyorum doktoramı.

mekana geldik ve yerinde bir berber olduğunu gördük. kapanmıştı. izmarit yerini sordu. gül sokakta orası dediler. taşınmış. ve hiçbirimiz gül sokak nerde bilmiyorduk. oysa çoğunuz biliyor olmalısınız. izmir özürlü izmirlileriz biz. owurtesk iznimizi isteyip ayrıldı yanımızdan. ben de birkaç sokak denemesi sonrası, eve kaçacağımı söyledim izmarit’e ve yanlarından ayrıldım.

durağa geldiğimde refik ve seçil’in durakta olduğunu gördüm. sigara paketimi sallıyordu seçil. burdayız, der gibi. yanlarına gittim. paketi uzattı ve “bir şeyler yiyelim” dedi.
“şirinyerden” yeriz dedim.

otobüse binip eve doğru yol aldık. eve geldiğimde kapıda durup, “biz girmeyelim, görevimiz seni eve bırakmaktı, özlem öyle emir verdi” dedi refik.
“nerde bu” dedim
“bilmiyoruz” dedi seçil, “biz sana yetmiyor muyuz hem?”
“peki tamam, söylemeyin, bi gün çıkar gelir nasılsa”
“ne kadar çok istersen iste, gelmeyecek, seni bekliyor, bir evde”
“izmir’de mi?”
“yok zemt galaksisinde”
“orası neresi, geçen de bundan bahsettin”
“öğrenirsin ölünce. biz gidiyoruz.”
“peki tamam”
“içmek yok. en azından on gün alkol yasak. doktor olan benim biliyorsun” dedi refik. yarı doktor sayılırdı. tıp okumuştu uzun uzun bir süre.

onlara birer sigara verip eve girip uyudum. nerdeydi bu kız. özlem. neden gelmiyor ve illa benim onu bulmamı istiyordu bilmiyordum.

rüyamda bir sürü kedinin olduğu bir gezegendeydim. oturup beklemeye karar vermişken, uyandım. bulucaktım özlem’i kaçarı yoktu.

28 nisan 2016



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder