geriye dönüşler 2 –
bölüm 6:
“her
şey üst üste geldi de mi?” dedi seçil. işportada oturuyordum. tezgahı yeni
açmış, açar açmaz da gidip bir bira almıştım.
“bir
şeylerin üstüme geldiği yok seçil” dedim, “size de şu an hiç ama hiç ihtiyacım
yok, neden geldiniz, yalnız kalmak istiyorum ben.”
“bizden
kurtulamazsın” dedi refik gülümseyerek. seviyordum herifi.
refik’le
beraber gelmişlerdi. gidip kendilerine bira almaları için para verdim. iyi
kazanıyordum son zamanlarda işportadan. kendi kitaplarımı da satıyordum. nasıl
oldu bu bilmiyorum ama, sonunda işler iyi gidiyor gibiydi, bir taraftan da
kötüye giderken üstelik. saat dörttü ve henüz iş yapmamıştım. dünkü paradan
yiyordum. bazen 40 lira bazen sıfır lira yapıyordum. ortalama 20 diyelim.
insanlar iyi iş yaptığımı söylüyordu ama ortalamaya vurunca pek iyi sayılmazdı.
sevindirici tarafı, kendi kitaplarımı satıyor olduğum gerçeğiydi. kendi
arkadaşlarım bile alıp okumamışlardı üstelik. nezaketen almış da olabilirlerdi.
son zamanlarda kime güveneceğimi şaşırmıştım. bu yüzden çok sık görüşmeye
başlamıştım muhteşem dörtlüm ile.. güvenin hayatımda pek yeri yoktu oysa, bir
ilişkiye başlarken, bu arkadaşlık ilişkisi bile olsa, karşılıklı güvenle
şekillendirmezdim ilişkimi. her an her şey olabilirdi ve bundan da alınmazdım.
kimseye küsmedim bu zamana kadar. ama bana küsen çok oldu. önemsemiyordum.
hatamı kabul edip arayı düzeltmeye çalışır başaramazdım. gerçi bir çoğunda
hatam da yoktu. yine de, ilişkilerin bozulmaması adına alttan almıştım
insanları. şimdiyse, kendi arkadaşlarımdan görmediğim ilgiyi, içine yeni
girdiğim bir ortamdan görüyordum. seçil’le refik geldi. demişmiş miydim? bazen
bi çok şeyi unutur oldum da bu aralar. dalgınım kusuruma bakmayın..
onları
bira almaya gönderdim, gitmişken de bana bir paket sigara aldılar. günün ilk
paketi bitmişti ve yanımdaki az kalan tütünüm berbat ötesiydi. biraları
tokuşturtuk. “çitonk yapalım” demişti refik açar açmaz.
sanırım
yarım saat kadar hiç konuşmadan biralarımızı içtik. işportaya da bakan olmadı.
“ankara’ya
gidicekmişsin diye duydum” dedi seçil neden sonra. “sigara versene.”
“evet”
dedim, “şu doktorlarla işim bitsin, gidicem. iki günlüğüne. izmir dışında
hiçbir yerde uzun süre kalamam”
“meseleyi
bu kadar büyütme” dedi refik, “hem bu biradan başka bira da içme. bir şeyler
alayım, karnını doyur. işportayı da kapat bugün. burada kaldığın sürece daha
fazla içeceksin.”
“birazdan
siz gidiyorsunuz ve izmarit geliyor” dedim.
“hele
bi gelsin de gideriz. geç kalır o.”
“bu
kez kalmıcak”
“kalır
kalır.” dedi seçil, “ama gelir yine de.
seni yalnız bırakmaz. belki de bizi o önden göndermiştir, olamaz mı?”
“doğru”
dedim, “artık onunla da görüşüyorsun”
“ne
o kıskandın mı?”
“ne
kıskanıcam yahu. hem ben istedim görüşmeni. sahi, özlem’in nerede olduğunu
biliyorsunuz siz değil mi?”
“biliyoruz”
dedi seçil, omzunu silkerek. “ama sana söylemicez”
“üzüyorsunuz
beni”
“sen
kendi kendini üzüyor olmayasın?”
“bilmem.
belki de. bi bira daha alıcam ben. istiyor musunuz?”
“paran
bitiyor zack” dedi refik, “işportaya güvenme. bi süre iyi iş yaptın, tamam, ama
hep böyle gitmicek, rüzgarın terse dönmesi de ihtimaller dahilinde”
“her
türlü kötü ihtimali es geçerim hayatımda bilirsin. ben bira alıcam. size de
alayım mı”
“biz
de şarap var. sen biraya devam et ama, karıştırma şimdi”
çantasından
büyük bir şişe horoz karası çıkardı refik. ben bakkala gidip geldim. ikinci
paketimde bitmek üzereydi. öksürük krizi gelmemişti bugün hiç. sabah dahil. her
gün gelirdi oysa. ama ölmüyordum. ölmeyecektim. emindim bundan. pinero gibi de
olmayacaktım. miguel pinero gibi. o yalnız ölmüştü. benimse yalnız ölemeyeceğim
kadar çok arkadaşım vardı. onlara bunu yapamazdım. bunları düşünerek sigarayı
yarıda söndürdüm. uzun sürmezdi ama. on dakika sonra bir tane yakardım. her
gün, en az beş kez, on dakika ve yarım saat arası süren sigarayı bırakışlarım
vardı. alkolü azaltmıştım ama. aklım özlem’deydi. üç yıldır yoktu ortada.. ve
bu iki piç, biliyordu nerde olduğunu. söylemeyeceklerdi ama. söz
vermişlermişmiş özlem’e. neyin sözüyse bu.. hem tuncay da kayıptı. aynı anda kaybolmuştu
her ikisi de ortalıktan. nereye bakınırsam bakınayım izlerine rastlayamamıştım.
refik de pek sık gelmezdi. kala kala seçil’e ve onun iğnelemelerine kalmıştım..
“her
şey üst üste geliyor” dedi seçil tekrar. “biliyorum bunu. ama iyi tarafından
bak meselelere. kendini bırakma sakın. başka bira da içme nolur. bugün içme. bu
aralar uzak dur şu meretten”
“siz
neden durmuyorsunuz”
“sen
içmezsen biz de içmeyiz söz” dedi. “izmarit gelsin gitsin. seni eve bırakıcaz.
anlaştık mı?” şarabı gidip parka döktü. benim biramla beraber. üçüncü biramdı
ama henüz bir yudum almıştım. sigara paketimi de aldı sonra geri vereceğini
söyleyerek. “biraz ara veriyorsun, biz de gidiyoruz, izmarit geliyor, sonra
cami durağında buluşalım”
izmarit’in
geldiğini uzaktan görünce ortadan kayboldu bizimkiler. izmarit gelir gelmez,
“hadi topla abi, gidiyoruz” dedi, “biramı içtin sen”
“nerden
anladın. hiç iş yapmadım daha ama ya.”
“ben
anlarım abi, hadi topla, burda kalırsan daha fazla içiceksin biliyorum seni,
benim de iradem zayıf, sana eşlik etmek istemiyorum bu durumda”
topladık
tezgahı. çantamı götürüp dükkana bıraktım. ardından tiryaki’de bi tuvalete
girip, izmarit’in canlı heykel malzemesini alacağı yere gittik. yolda owurtesk
ile karşılaştık. şaşılasıydı. her gün arıyordum bu adamı, cevap vermiyordu
telefona. şimdi pat diye karşıma çıkmıştı. ihtiyacım olduğu anda. o da mı
gerçek değildi yoksa. bilemiyordum. izmarit’ten şüpheleniyordum zaten. herkesin
gerçekliğinden şüphelenip iyice kafayı sıyırmama ramak kalmıştı.
“nereye”
dedi owurtesk. anlattı izmarit.
“iyi
bende size bakmaya geliyordum” dedi, “oraya kadar geleyim, oradan kaçarım”
“nereye
kaçıyorsun ki” dedim, “takıl biraz. bi falıma bak hem”
“yok
kalamam, oraya kadar sizle yürür oradan dönerim.”
bu
adamı evinden çıkarmak da, yanımızda tutmak da zordu. şairdi. ama gerçek bir
şair. çakmalarından değil. yazar sıkıntısına da sahipti. çoğu insan kendini
yazar veya şair diye tanıtır ve öyle lanse edilmek ister. etiket peşinde
koşarlar. oysa kayda değer bir şey yazabildikleri yoktur. tek istedikleri ünlü
bir şair veya yazar olmak ve okunmak okunmak okunmaktır. ben okunulmayı
takmıyorum artık. vazgeçtim bu işten. tam da vazgeçtiğim anda rayına oturmaya
başladı işler. tuhaf. owurtesk yıllardır uğraşıyordu buna ve çok da iyi şiir
okurdu. bir keresinde, karataş’ta bir saat boyunca şiir okumuştu bize. doğum
günüydü ve iki bira ile sarhoş olmuştu o gün. normalde olmaz. ve bizi mest
etmişti. normalde şiir bile okumaz. sokağa çıkmakta zorladığımız gibi, şiir
okuturken de zorluyoruz adamı.
izmarit
bi arkadaşı ile buluştu. makyaj boyalarının parasını vericek olan elemanla.
tanıştık. bize işçi filmi festivalinin broşürünü verdi. bakmadan çantaya attım.
ilgilenmiyordum bu meselelerle. neden bilmiyorum. aslında gitmek istiyordum.
ama gidemeyeceğimi bildiğim için ilgilenmiyordum da. sinemaya bir hayli
uzaktım. sanatın her dalına uzaktım. resim ve edebiyat da buna dahil. owurtesk
yakındı hepsine, izmarit de öyle. sanatçı kişilikleri vardı. benim yoktur. ben
olmayan varlıklar üzerine yapıyorum doktoramı.
mekana
geldik ve yerinde bir berber olduğunu gördük. kapanmıştı. izmarit yerini sordu.
gül sokakta orası dediler. taşınmış. ve hiçbirimiz gül sokak nerde bilmiyorduk.
oysa çoğunuz biliyor olmalısınız. izmir özürlü izmirlileriz biz. owurtesk
iznimizi isteyip ayrıldı yanımızdan. ben de birkaç sokak denemesi sonrası, eve
kaçacağımı söyledim izmarit’e ve yanlarından ayrıldım.
durağa
geldiğimde refik ve seçil’in durakta olduğunu gördüm. sigara paketimi
sallıyordu seçil. burdayız, der gibi. yanlarına gittim. paketi uzattı ve “bir
şeyler yiyelim” dedi.
“şirinyerden”
yeriz dedim.
otobüse
binip eve doğru yol aldık. eve geldiğimde kapıda durup, “biz girmeyelim,
görevimiz seni eve bırakmaktı, özlem öyle emir verdi” dedi refik.
“nerde
bu” dedim
“bilmiyoruz”
dedi seçil, “biz sana yetmiyor muyuz hem?”
“peki
tamam, söylemeyin, bi gün çıkar gelir nasılsa”
“ne
kadar çok istersen iste, gelmeyecek, seni bekliyor, bir evde”
“izmir’de
mi?”
“yok
zemt galaksisinde”
“orası
neresi, geçen de bundan bahsettin”
“öğrenirsin
ölünce. biz gidiyoruz.”
“peki
tamam”
“içmek
yok. en azından on gün alkol yasak. doktor olan benim biliyorsun” dedi refik.
yarı doktor sayılırdı. tıp okumuştu uzun uzun bir süre.
onlara
birer sigara verip eve girip uyudum. nerdeydi bu kız. özlem. neden gelmiyor ve
illa benim onu bulmamı istiyordu bilmiyordum.
rüyamda
bir sürü kedinin olduğu bir gezegendeydim. oturup beklemeye karar vermişken,
uyandım. bulucaktım özlem’i kaçarı yoktu.
28
nisan 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder