Kendimden
feragat 193
bir videoya denk
geldim. Kaç kez izledim bilmiyorum. İyi görünüyorlardı, görünenler.. Ama
insanlar zaten genellikle, başkalarının yanında iyi görünürler öyle değil mi?
Ya da kendilerini iyi hissettikleri, ya da hissedebileceklerini bildiklerini
dönemlerde karışırlar insan arasına, eş-dost da zaten böylesi zamanlar dışında,
bir fazlalıktan başka bir şeymiş gibi görünmez insana. En azından bana öyle
olur. Ve beni tanıyanlar alışkındır, zaman zaman günlerce, hatta haftalarca,
ortalıktan kayboluşlarıma. Ama galiba pek azı farkında, bir gün, yıllarca
ortalıktan kaybolacağımın, hatta sonsuza dek.. ve günden güne, ve geceden
geceye, o anın yaklaştığını hissetsem de, kendi içimde, bir tür mücadele
veriyorum, pes etmek ve etmemek arasındaki hassas denge, ortasındasın, bir tahterevalli
gibi hatta teraziden daha çok, bir o tarafa bir bu tarafa kayıp duruyorsun
üzerinde, bir orası ağır basıyor bir burası, bazen iyisin, bazen kötü,
genellikle kötü olduğunun bilincinde olsan da, çaktırmamaya çalışıyorsun hiç
kimseye, elinde olsaydı, gözlerinin dışardan görünmesini engelleyen bir set
çekerdin, gözlük de sevmiyorsun ama, siyah gözlükler, soğuk buluyorsun, ve
bazen anlar insanlar, sadece bazen, ve sorarlar, hayırdır durgunsun diye, bir
şey mi oldu? Ne oldu ki diye sormak istersin, bugüne kadar ne oldu ki, hiçbir
şey olmuyor.. ama anlamazlar, ve eminim sen de şu an hiçbir şey
anlamamışsındır. Ama yazıyorum işte, niye yazıyorsun? Bir tür tıkanma hali,
olup biten ya da olmadan biten her şey karşısında, tüm iyi bir his barındıran
niyetler karşısında, niyetlerin karşısında, durup kendini sorgulamana,
sorgulatmana yol açan, insan tahayyülleri. Tuhaf olduğumu biliyorum. Hayatım
boyunca garipsenmişimdir, kendimi garipsemediğim halde üstelik. Oysa, kendini
başkalarının gözünden değerlendirmek, ve ona göre bir karar vermek, insanın
yapacağı en kötü tercihtir. Kendi kararlarım, ya da kendi aynamın bana
yansıttığı imgelerden sonra, yanılmış da olabilirim, ki yanılmışımdır da çoğu
zaman, ama böyle bir durumda da, insanın yapacağı en akıllıca şey, kendini
suçlamamaktır. Ben başkalarını suçlamaktan uzak oldum hep. Her şey kendi
seçimim, o zaman birinin yüzünde bir tokat patlaması gerekiyorsa, o da kendi
yüzüm olmalı dedim, tokadı atan el de kendi elim.. sonra durdum. Sakinleşmek
gibi yani. Saate bakarsın ve yelkovanın hâlâ hareket halinde olduğunu görünce
anlarsın, zamanın da hâlâ geçip gitmekte olduğunu.. geçip gitmeyen şeylerin
üzerine, zihninin içinde, bir örtü örtmeye çabalarsın. Bu genellikle, alkol ve
sigara ikilisi ile, yapılabiliyor sanılır, ama sabah uyandığında, ölümcül bir
baş ağrısı, mide krampları ve öksürük ve öğürtülerle, sadece berbat bir gece
yaşadığını ama hiçbir şeyi geride bırakamadığını anlarsın. Birikir sadece. Bir
şeyler biriktikçe, sen eksilirsin.. eksildikçe, yeni bir şey almaz, boşalan
yeri. Boşalırsın sadece. Giderek daha da boş bir adam olmaya başlarsın. Ama
insanlar sever yine de, o boşluğu. Gelirler. Gelirler ve sen bir yere
gidemezsin. Gittikçe daha çok gidememeye başlarsın. Yol alamazsın yani.
Yelkovan döner, her bir turunda, akrebi de bir adım ileri taşır, sen de kendini
akrebe benzetirsin saati izlerken, insanlar etrafında döner durur, iteklerler,
sabah telefon çalar, yataktan kalkmak istemiyorsundur, seni çok seven vardiya
amirinin yardımcısıdır arayan, işe gelmicek misin der, gitmek istemiyorsundur,
ama gidersin, çünkü gitmek zorundasındır. Eve geldiğinde, annen yemek der,
yemicem dersin, yersin ama, o hatırlatır, sen de yersin. Arkadaşın arar, girdo
dışarı çıkalım. Çıkmak istemiyorsundur. Ama çıkarsın. Ve bir şeyler anlatırsın,
gayri ihtiyari, absürt bir tiyatrodur yaşanan her şey, anlatırsın,
trajikomiktir yaşanan, ve gülerler, ağlamak istersin. Bunun yerine bir sigara
yakarsın. Ölüceksin derler, ölmezsin. Bi gün ünlü bir yazar olucaksın der
hatunun teki, güler geçersin. Ay da beşyüzmilyona evden çıkmamayı kabul
ederdim. Hiç çıkmamayı. Çalışmadan gelebilecek bir beşyüzmilyona fitim. Evde oturucam.
İzin vermezler ama. Çalışmak zorundasındır. Ve işe gidemediğinde annenle
tartışırsın. Salak salak şeyler yazdığında, birileri seni kutsar, ama nasıl
olduğunu düşünmezsin, birileri sorana kadar. Napıyorsun? Hiç.. koca bir hiç.
Düşünüyorum sadece. Düşünüyordum. Artık onu da yapmıyorum. Matah bir bok
değilim, çünkü herkesin başına gelebilecek ve herkes de vuku bulabilecek,
duygular, durumlar ve yaşananlar hakkında, üç beş şey zırvalıyorum sadece.
Sonra biri geliyor ve sana seni sevdiğini söylüyor. Görmezden geliyorsun. Biri
evine davet ediyor. Gitmiyorsun. Arkadaşın arıyor. Açmıyorsun. Yoo açıyorsun
aslında, telefonu duvara fırlatınca içi açılıyor. Sonra üzerine kahve
dökülüyor. tuşları bozuluyor. Ve gözleri ile görene kadar inanmıyorlar,
telefonunun tuşlarının bozuk olduğuna ve bu yüzden mesaj yazamadığını, telefonu
bazen açamadığını, ve bu halden hoşnut olduğunu. Sürekli çalışmaktan şikâyet
ettiğini söylüyorlar, sanki paradan veya parasızlıktan dert yanıyormuşsun gibi
hissediyorlar. Oysa para sikinde bile olmuyor. Daha çok param olsaydı diyorsun,
daha kaliteli sigara içer, daha çok alkol alırdım. Hepsi bu. Değişen ne? Koca
bir hiç. Araba almayacağım. Ev almayacağım. Benimle evlenmeyi ya da yanımda
sonsuza dek kalmayı kabul edecek tek bir hatun bile göremiyorum. O halde
yaşayalım diyorum. Acı tiyatrosu mu bu? Ben öyle düşünmüyorum, insanlar öyle
zannediyor. Zaten insanlar her şeyi zannediyor, asla emin olamıyorlar. Ama
kendilerinden eminmiş gibi davranıyorlar sürekli. Sonra da bu yüzden acı
çekiyorlar. Ben her şeyden emin olduğum için çekmişimdir acı, çektiysem de,
keşke hiçbir şey bilmeseydim diye bu yüzden diyorum sık sık. Hiçbir şey bilmeseydim. Kendimi tanımasaydım.
Salak ufacık bir afrika kabilesinde bir ilkel olsaydım mesela. Ama olmadım.
Onun yerine, büyüdükçe daha da yabancılaştığım bir tımarhaneye kapatıldım.
Modern hayat ve onun harikulade havai fişek gösterisi.. göz alıcı ihtişamlar. Arzulanan
ve gerçekte var olan her zaman birbirine zıttır oysa. İçinde bulunduğumuz
durumdan hiçbir zaman hoşnut değilizdir, farklı bir şeyler arar dururuz,
yaşamımız boyunca. Bize, iyi hissettirecek, can sıkıntımızı geçiştirecek bir
şey. çoğu insan, aşka, farkında olmadıkları böylesi bir duyguyla kapılırlar.
Sonra gene canları sıkılmaya başlar ama.. kararsızlıklar bütününden başka hiçbir
şey değiliz. Çoğu zaman, gerçekte neyi düşlediğimizin bile farkında değiliz.
Baş döndürücü bir hızda konuşup duruyoruz sürekli, baş döndürücü bir hızda
yaşayıp gidiyor, baş döndürücü bir hızda değişiyoruz. Biz değişince, bir şeyler
değişecek sanıyoruz çünkü, kendimizi değiştirme, ya da geliştirme çabaları. Hayatta
kalma mücadelesi. Daha iyi bir iş. Daha iyi bir eş. Hatta, daha iyi bir çocuk..
girdo ne zaman evleniceksin? Sokaklanıcam ben. O ne demek lan? Benimle sokakta
bile kalmayı göze alabilecek bir hatun bulursam demek.. ama aramıyorum. Bazen
bulduğunu sanırsın. Hepsi bu. Ayakların yerden kesilir. Sonra boşluğa düşersin.
Durursun öyle. Durumdan bir sonuç çıkarmadan durursun. Bir şeyleri biliyorken, bilmezden
gelmek, inanmak istemediğin içindir, gerçekte var olana. Devam eder eder eder.
Öyle bir noktaya kadar devam eder ki.. çalıştığın makinenin mengenesine elini
sokup, hatta başını sokup, bilmem kaçyüz kilo basınçla beyninin ezildiğini
düşlersin. Yataktan düşürülmüşsündür sanki bir gece yarısı. Yatak okyanusun
ortasındadır sanki. Düştüğün yerde, imdat diye bile bağırmak içinden gelmez
oysa. Ve zaman geçer geçer geçer. Daha da çok içine batar, derinliğini
ölçemediğin o boşluk. Ve salak işlerine, ve salak yaşam biçimine, kaldığın
yerden, devam edersin. Eder gibi yaparsın aslında. Sıkışırsın. Ve gitmek
istersin ama gidebileceğin bir yer göremezsin. Her şey birbirinin aynıdır.
Hatta her şey siyah ve siyahın tonlarından ibarettir. Seçemezsin hiçbir şeyi.
Net değildir. Gelecek gölgelerden ibarettir. Geçmiş bir gölge oyunu gibidir. Ve
inat edersin. Bir mücadele içindesindir. Kimse göremese de verdiğin savaşı. Kendinle
savaşıyorsundur daha çok. durmak ve durmamak ile. Kalmak ve gitmek ile. İntihar
değildir düşündüğün. Seni hiç kimsenin tanımadığı ve hiç kimseyi tanımadığın ve
tanımayacağın bir yere göç etmektir. İnterneti geç, elektriğin bile olmadığı
bir köye. Kalırsın. Dur bakalım neler olacak hissi ile değil, dur bakalım başka
neler olmayacak diye belki. Çünkü hiçbir şey olmaz. Olan şeyler de, senin
umurunda olmayan şeylerdir. İnsanlar iyi yazdığını söyler. Umurunda değildir.
Fanzinler bir sürü bir sürü gider. Umurunda değildir. Bir sürü insan bir şeyler
geveler. Duymazsın. Hatunlar sana yazılmaya çalışır, görmezsin. Tuhafsındır çünkü.
Embesilsindir hatta. Okula yazılırsın. Hayatını bir şeyle doldurmak istediğin
içindir bu. O boşluğu, boş boş bekleme saatlerini, boş bir uğraş, hevessiz bir
amaç uğrunda, çarçur etmek. Sonra, biri gelip, sigarayı bırak der. Sigarayı
bırakayım öyle mi? Ama seviyorum onu. Güzel bir ilişkimiz var kendisiyle. Lüks
bir kancık kendisi, farkındayım, ama hiçbir şey yapmadan durup, hatta hiçbir
şey de düşünmeden, durup, duvarlara bakarken, yakılan bir sigaranın, dumanında
boğduğun, o kadar çok şey vardır ki.. vardır sadece.. hep vardır. Hepsi bu. Öyleyse
bir sigara yakalım, kalp atışlarımız teklese de, her nefeste. ölümü alt
edemeyiz sonuçta, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak, en iyisi.. her türlü korku,
insanı sakat bırakan bir itki taşır. Ve mantık, insan zekasının çıkara dayalı
savunma mekanizmasını işleme koymasıdır.. başka bişe değil. benim gözümde tabii
ki.. ben duygudan yanayım. Mantığı sikip atalı, yıllar oluyor.. o halde, bir
sigara daha.. siz de yakın bi tane.. 6.11.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder