18 Haziran 2012

zackeva

zackeva

demokrasi adı verilen son derece totaliter bir sistem var. burada insanlar 4 yılda bir oy vererek kendilerini yönetecek insanı seçtiklerini düşünüyorlar, oysa bir pusulaya mühür vurmak dışında, yaptıkları hiçbirşey yok, sayılıp sayılmadıklarını bile bilmiyorlar, her şey olanca hızıyla belirsizliğini ve buna rağmen kesinliğini koruyor. burada adına pastacı denilen, ve her ne olursa olsun olanlardan bi haber ve memnun bir kitle var. en çok onların üzerine oynanıyor, çünkü en çabuk onlar kendini eleveriyor, hiçbirşey umurlarında değilmiş gibi bi halleri yok, kendileri dışında hiçbirşey umurlarında değil, kapana kıstırılmamışlar, kendi kendilerine girmişler o kapana, memnuniyetle, ve çıkmak da istemiyorlar, huzurlu değiller orada ama düşünmeleri gereken büyük büyük sorunlarla yüzleşmiyorlar, küçük dertler, ülkenin gidişatıyla bağlantısızmış izlenimi verilen kişisel tantuniler..

onu öldürmeliydim diyor zack, ilk anda yapmalıydım bunu, o zaman bunlar gelmezdi başımıza. kimi diye soruyorum, atatürkü elbette diyor, yo hayır, muhammedi öldürmeliydim, karar veremiyorum, peygamber ve süfyan arasındaki bu savaşta, bir kazanan ve kaybeden olmaması ne acı. ölenler var sadece. insanlar hâlâ ölmeye devam ediyor bir şeyler için, ama bu hiçbirşeyi değiştirmiyor. verilen üstünlük savaşı, alçaklar arasında bir çatışmadan ibaret.


hikayenin çok ama çok eskilere dayandığını söyledi bana. miladdan öncesine. hatta miladdan öncesinden de öncesine. ne kadar oldu diye sordum ona, ademden de önceydi dedi, ya da şeytandan sonra başladı, bilemiyorum, bir yerde bir şey rayından çıktı işte, pardon, rayına oturdu demek daha doğru. sonra? sonra olanca hızıyla gelişti her şey, ve şimdi buradayız. bir tek, somut demir parmaklıkları eksik olan ama yine de insanların kendilerini son derece özgür sandıkları bir ülkede, dünyada hatta. kendini özgür sanıyorsun, çünkü dileyebileceğin her şey, sistemin izin verdiği sınırlardan ötesine geçemiyor. zihnin öylesine yönlendirilmiş ki, hem özgür olduğunu düşünüyor hem de sistemin çizdiği sınırlar dışında herhangi bir şey düşleyemiyorsun. düşlemesine düşlersin ama, hayal gücün bu kadarına yetiyor. bu, tıpkı, avcı toplayıcı bir insanın interneti hâyal bile edemeyeceği bir zamanda, dilediği ağaçta dilediği kadar meyve yiyebiliyor olmasını özgürlük sanmasına benziyor, ama onun ki, gerçekten bir özgürlük, senin ki ise; verili komut sistemi dışında bir alana çıktığında, kendini bile suçlu hissettirebilecek kadar, derin bilinçaltı mesajlarıyla, kafeslenmiş bir şuurdan ibaret. vatanın için kılını bile kıpırdatmayan sen, vatanının haini olduğu söylenen birini, kolayca linç etmeye hazır konumdasın; görevini yapmışsın çünkü, seçmişsin, gerisi onların işi, senin değil, diğerlerinin de. onların, seçilmişlerin yani. seçenler ise, bir tur daha beklemek zorundalar, pas demiş olsalar bile, bekleyecekler. olay bundan ibaretti, bundan ibaret kalmaya da devam ediyor, aradan geçen 13 sene sonunda. size bunları, geleceğinizden naklediyor olmam, sorununuza ışık tutmayacak, inanmayacaksanız çünkü, inanmayacak ve mücadele ediceksiniz, ve etmelisiniz de bana kalırsa, ama sonunda, sonucunda, kaybedeceğinizi bile bile, girdiğiniz bu savaşta, kazanın da olmadığını, görebiliyor olmanız. her iki şekilde de, sistem, error verdiği tarafları tamir ederek, yeni bir sürüm yayınlayacak, upgrade edicek kendini, her olası isyanda, bir yama yayınlayacak. ve medeniyetin dişlileri, giderek daha sık yağlanırken, pas tutan yanlarınızı, tek kişi kalana kadar, canavara benzetmeyecek. 18 haziran 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder