zackeva
demokrasi adı verilen son derece totaliter bir sistem var.
burada insanlar 4 yılda bir oy vererek kendilerini yönetecek insanı
seçtiklerini düşünüyorlar, oysa bir pusulaya mühür vurmak dışında, yaptıkları
hiçbirşey yok, sayılıp sayılmadıklarını bile bilmiyorlar, her şey olanca
hızıyla belirsizliğini ve buna rağmen kesinliğini koruyor. burada adına pastacı
denilen, ve her ne olursa olsun olanlardan bi haber ve memnun bir kitle var. en
çok onların üzerine oynanıyor, çünkü en çabuk onlar kendini eleveriyor, hiçbirşey
umurlarında değilmiş gibi bi halleri yok, kendileri dışında hiçbirşey
umurlarında değil, kapana kıstırılmamışlar, kendi kendilerine girmişler o
kapana, memnuniyetle, ve çıkmak da istemiyorlar, huzurlu değiller orada ama
düşünmeleri gereken büyük büyük sorunlarla yüzleşmiyorlar, küçük dertler,
ülkenin gidişatıyla bağlantısızmış izlenimi verilen kişisel tantuniler..
onu öldürmeliydim diyor zack, ilk anda yapmalıydım bunu, o
zaman bunlar gelmezdi başımıza. kimi diye soruyorum, atatürkü elbette diyor, yo
hayır, muhammedi öldürmeliydim, karar veremiyorum, peygamber ve süfyan
arasındaki bu savaşta, bir kazanan ve kaybeden olmaması ne acı. ölenler var
sadece. insanlar hâlâ ölmeye devam ediyor bir şeyler için, ama bu hiçbirşeyi
değiştirmiyor. verilen üstünlük savaşı, alçaklar arasında bir çatışmadan
ibaret.
hikayenin çok ama çok eskilere dayandığını söyledi bana.
miladdan öncesine. hatta miladdan öncesinden de öncesine. ne kadar oldu diye
sordum ona, ademden de önceydi dedi, ya da şeytandan sonra başladı,
bilemiyorum, bir yerde bir şey rayından çıktı işte, pardon, rayına oturdu demek
daha doğru. sonra? sonra olanca hızıyla gelişti her şey, ve şimdi buradayız.
bir tek, somut demir parmaklıkları eksik olan ama yine de insanların
kendilerini son derece özgür sandıkları bir ülkede, dünyada hatta. kendini
özgür sanıyorsun, çünkü dileyebileceğin her şey, sistemin izin verdiği sınırlardan
ötesine geçemiyor. zihnin öylesine yönlendirilmiş ki, hem özgür olduğunu
düşünüyor hem de sistemin çizdiği sınırlar dışında herhangi bir şey
düşleyemiyorsun. düşlemesine düşlersin ama, hayal gücün bu kadarına yetiyor.
bu, tıpkı, avcı toplayıcı bir insanın interneti hâyal bile edemeyeceği bir
zamanda, dilediği ağaçta dilediği kadar meyve yiyebiliyor olmasını özgürlük
sanmasına benziyor, ama onun ki, gerçekten bir özgürlük, senin ki ise; verili
komut sistemi dışında bir alana çıktığında, kendini bile suçlu
hissettirebilecek kadar, derin bilinçaltı mesajlarıyla, kafeslenmiş bir şuurdan
ibaret. vatanın için kılını bile kıpırdatmayan sen, vatanının haini olduğu
söylenen birini, kolayca linç etmeye hazır konumdasın; görevini yapmışsın
çünkü, seçmişsin, gerisi onların işi, senin değil, diğerlerinin de. onların,
seçilmişlerin yani. seçenler ise, bir tur daha beklemek zorundalar, pas demiş
olsalar bile, bekleyecekler. olay bundan ibaretti, bundan ibaret kalmaya da
devam ediyor, aradan geçen 13 sene sonunda. size bunları, geleceğinizden
naklediyor olmam, sorununuza ışık tutmayacak, inanmayacaksanız çünkü,
inanmayacak ve mücadele ediceksiniz, ve etmelisiniz de bana kalırsa, ama
sonunda, sonucunda, kaybedeceğinizi bile bile, girdiğiniz bu savaşta, kazanın
da olmadığını, görebiliyor olmanız. her iki şekilde de, sistem, error verdiği
tarafları tamir ederek, yeni bir sürüm yayınlayacak, upgrade edicek kendini,
her olası isyanda, bir yama yayınlayacak. ve medeniyetin dişlileri, giderek
daha sık yağlanırken, pas tutan yanlarınızı, tek kişi kalana kadar, canavara
benzetmeyecek. 18 haziran 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder