12 Kasım 2008

köpek

köpek 

 

yasak elmanın yarattığı fırtınadan ardakalan ganimeti topladığımızı söyledim ona. bir çözümün olmadığını. ama inatla çözmeye çalıştığımızı bu gizemi. “tanrı var” desen de, “yok” desen de, her iki durumda da boka battığımızı. bizi kurtarıcak bir kahramanın olmadığını. varsa bile kurtuluş aramadığımızı. inanmadığımızı da bir kurtuluşa.  

 

ne sendenim ne onlardan” gibi, klişe. “ama kendimin de değilim” dedim. kendimde de değilim çoğu zaman. kaptırmışım. gidiyorum. istemediğim bir geleceğe, ve istemeden, ama istediğim şekilde. kaos. anlam karmaşası. 

 

yazmak, sarhoşluk hali ile açığa çıkan bunalımımım tüccarı sadece. bekliyorum. balkondayım ve bir köpekle konuşuyorum. köpek, sokak köpeği. ben ev insanıyım. ev birinci kat. balkon caddenin hizasında. sabahın beşi.  

 

çıkışı gecenin ikisinde, buca eski tren istasyonuna gidip içiyor, sonra eve gelip yatıyorum. dönen oda. dönen duvarlar. dönen yatak. kalkıyor ve balkona çıkıyorum. ezan okunuyor. ve bir köpek duruyor yolun ortasında. geçip giderken aniden durup bana bakıyor. yaklaşıyor.  

 

naber evlat” diyorum, “nasıl gidiyor hayat?” 

cevap vermiyor bana. havlamıyor. başını bile sallamıyor. dili de içerde. bakıyor sadece.  

nasıl gidiyor hayat?”  

 

gitmediğini biliyorum. iyi veya kötü, hiçbir şekilde gitmiyor. bi gram ilerlemiyor. gerilemiyor. yerinde bile saymıyor. takılıp kalmış. donup kalmış.  

 

ben donup kalmıyorum ama. donup kalan hayat. süreklilik evresi, değişkenlik evresi, donup kalan bu. bu donukluk içinde tekrarları tekrarlayan ben.  

 

köpekle konuşmaya başlıyorum işte sonra. ve sonra bir sigara yakıp paketi ona uzatıyorum. içmediğini biliyorum. içmiyor elbette, köpek o! köpek olmak istiyorum. sokak köpeği ama. sokakta yaşayan. sürü halinde veya tekil. önemi yok. köpek sadece. değilim ama. hiçbir şey değilim. hiç kimse hiçbirşey değil. sadece farkında değiliz bunun.  

 

alkol insanı savunmasız bırakır. o yüzden iyi bir şeydir. fiziken ya da zihnen senden daha güçlü olmasalar bile, sana o an her şeyi yapabilecek fırsata sahip olan insanların gerçekliğini ölçmüş olursun alkollüyken. alkol insanı ‘gerçekten’ savunmasız bırakır ve aynı zamanda başka bir açıdan saldırganlaştırır da. kişiden kişiye değişir. her şey kişiden kişiye değişir ve yine de toplumsal kurallarla çevrelenmişizdir. normaliteler. standartlar. içimdeki hissizliği giderek arttıran insanlar. gençken direnmeye çalışırsın. değiştirmeye ya da kaçmaya. dünyayı değiştirmek isteyen yeni nesil. dünya değişmez. sen değişirsin. ve yaşlandığın zaman, eğer hala ideallerinden vazgeçemedi isen, eylem yerine yazmayı seçersin. konuşur durursun ya da kahve köşelerinde.  

 

bu işler böyledir ve hiç bir şey değişmez dedikten sonra, sen de başlarsın değişmemeye. umut ettikçe, dünya seni içine alır, kendine benzetir, başkalaştırır.. ne kadar çok değiştirmeye çalışırsan o kadar çok değişirsin. çünkü sistem aşırı esnektir ve karşısında esnemekten başka çözüm yolu bırakmaz sana.  her iki anlamda da esnemekten bahsediyorum.  

 

köpekler iyidir ama. köpekler ve kediler. sokakta yaşayan türleri söz konusu. çöpten beslenenleri mesela. insanlar içinde aynı şey geçerli. çöpten beslenen insanlar. şarapçılar ya da.  

 

kordonda ne zaman otursam yanıma gelip bir sigara ya da para isteyen şarapçılar. belki beleşe yaşıyorlardır ama yaşamıyorlardır aslında. bize göre yaşamıyorlardır. kendilerine göre de yaşamıyorlardır. biz de kendimize göre yaşamıyoruzdur. bizden kat kat iyi yaşadığını söylediğimiz insanlar da kendilerine göre yaşamıyorlardır. istediği her şeyi elde ederek ölen insan yoktur çünkü, sürekli yeni bir şeye gebe insan vardır. o yüzden icat edilmiştir cennet düşleri. ve o yüzden, açgözlülük nedeni ile kovulduğumuz cenneti isteriz, başka bir açgözlülükle. çünkü kısa gelir, ortalama yaşama ömrü. ve o ortalama sürede elde edilen her şey. ve o yüzden iyidir hiçliği düşünmek, kanımca. ölümden sonra hiçbir şeyin var olmadığını düşünmek. 

 

cennetten kopan elma. cennetten atılan havva. ademle üstünlük veya eşitlik kavgası sonucu düşman olan lilith veya iblis. fark eden bir şey yok. her şey, tüm hızıyla ve bi gram değişmeden devam ediyor. tekrarlar silsilesi.  

 

köpek. balkon. sigara ve votka. konuşuyorum ve izliyor köpek. sonra susuyorum. sonra gidiyor. ben de peşinden gidiyorum balkonun demirinden atlayıp. eşofmanlar, terlik, sigara, votka, köpek, girdo. izliyorum onu. köpeğin neyi izlediğini bilmiyorum. yürüyoruz. o önde ben arkada. nereye gittiğini bilmiyorum. nereye kadar gideceğimi bilmiyorum. ezan bitiyor. hava aydınlanıyor. ve biz yürümeye devam ediyoruz. sokak köpeği ve ben. bazen bazı çöpleri kurcalıyor köpek. bazı sokaklarda duraksıyor, sağa sola bakıyor. heykelden, mevlanaya doğru yürüyoruz. muhitlerin isimleri bunlar. buca’ya ait muhitler. buca izmir’e ait bir ilçe. ben o köpeğe ait başka bir köpeğim o an.  

 

ne kadar sürdü bilmiyorum. insanlar işe gitmeye başladı. dükkanlar açılmaya başladı. otobüs ve dolmuşlar işlemeye. yollar dolmaya. sonra bıraktım köpeği. bir sokaktan ayrı yönlere döndük. ben hiçliğimin ruhsuzluğunu izledim sonra. kendimi. eve geldim. uyudum. uyandım ve işe gittim akşam beşte.  

 

başta sözünü ettiğim fırtınadan geriye kimseye hiçbir şey kalmayacağının bilincinde olarak. ve istemeyerek hiçbir şey, içinde bulunduğum anı, kendimce tüketmek dışında. ve üçte biri uykuda geçen bu saçmalığın, üçte birini satarak kazanabilirdin, geriye kalan üçte birini, aynen hafta içlerini satarak hafta sonunu kazanmak gibi. 

 

benim için böyleydi en azından. çoğumuz için de öyle olmalı. o, bana “liberal bir kapitalistsin sen” diyen lavuk için de böyle olmalı. kapitalist değilim ama. sadece bir kapitalist gibi yaşıyorum. herkes öyle yaşıyor artık. kaçacak delik yok çünkü, sokaklardan başka. ve sokaklarda yaşayabilecek kadar kimsesiz değilim hâlâ. öyle olsaydım yaşardım. çoğumuz başkaları için çalışıyor ve yaşıyoruz. ben de öyle yapıyorum. evdeki beş kişinin elektriğe ve suya sahip olup, iyi veya kötü iki veya üç öğün yemek yemesi için mesela.  

 

çok umarsamazsın, uçlarda yaşıyor ve yazıyorsun” diyor şıllığın teki. umarsamaz olabilecek kadar yalnız değilim diyorum. ama uçta olduğum doğru. ve seni o uçurumdan aşağı atabilirim, yaklaşma diyorum. anlamıyor ama. diğer lavukta anlamayıp yorumlarına devam ediyor. ben de hiç kimseyi anlamayıp yazmaya devam ediyorum. nalan herşeyin farkında ama. işyerindeki üç erkeğe kendini siktirten nalan’dan bahsediyorum. kaba mı oldu uslüp? fabrika dili bu abi. yersen.  

 

gelip anlatıyorlar. “şöyle bir orospu var, elli kağıda dört saat kadar veriyor.” sonra diğeri telefonunu istiyor. sonra bir diğeri arıyor nalan’ı. ben en kral pembe diziye taş çıkartan işyerimde, olan biteni ve insanları izliyorum. sabahın beşinde düseldorfa giden insanları mesela. ya da sabahın yedisinde vandan peyniri ile beraber gelen insanları. hacca giderken valizinde taş götüren insanları. şaka yapmıyorum. ben yükledim. ve geçiş noktası olan havaalanında, ışınlanmayı düşlüyorum. ancak ışınlanma icat olursa, ölücek olan işimi. ve köpeği bir de. son iki gecedir sokağımdan geçen köpeği. eskiden her sabah balkonun altına gelip yiyecek bekleyen sokak kedisine benzeyecek bu da. sokak edebiyatı bi boka benzemiyor ama, itiraz etmiyoruz, tekrar edip durmayın bunu sürekli. yine de, aynen sizin gibi, tersten anlıyoruz her şeyi.  

 

bi boka benzemiyor lan bu” 

yaa, benzersiz demek, süper bişi 

 

.sonra bi bara gittim. hatunun teki bana bir porno yıldızı olmak istediğini ve bu yüzden amerikaya gitmek istediğini söyledi. ben de bir karadelik olmak istediğimi söyledim, bu yüzden izlandaya gidicem dedim.. babasının ona güler halde “ananı sikeyim senin” dediğini söyledi. “bi kardeşin daha olucak desene” dedim. sarhoştu. sarhoş değildim. sıkılıyordum ama. onun sıkıldığını sanmıyorum. fanzinlerimi verip “gitmem gerek köpeğimi kaçırıcam” dedim. “ne köpeği” dedi. anlattım durumu. tuhafsın dedi. benim dışımda herkes tuhaf, ben gayet doğalım dedim ve eve gelip köpeğimin yoldan geçmesini beklemeye başladım. zack koydum adını köpeğin. giderek zack’e benzeyen bendim oysa. geçen öyküdeki zack’e… böyle.  

 

12 kasım 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder