5 Kasım 2008

iyi bayramlar

iyi bayramlar…

içiyordum dün gece. evdeyim şimdi. nasıl geldim bilmiyorum. hâlâ içiyorum. iki saatte bir paket pall mall. başka bir sigara olsa, bu kadar ileri gitmezdim, seviyorum bu içime kolayca girip çıkan kancığı, o da beni seviyor, öldürmekten çekinmiyor, sonra bira, sonra votka, sonra şarap, karışabilecek ne varsa sıralıyorum üst üste, paramın yettiği ne varsa, bakkalın deftere yazmayı kabul ettiği ne varsa…

dün eski bir dostumlaydım, şimdi eski bir bunalımımlayım. içmeye ara verip sızıyorum ve sabahın altısında kendime gelip, tekrar içmeye başlıyorum. şimdi sabahın yedisi, odada volta atıyorum, bir aşağı bir yukarı, bir yukarı bir aşağı. düşününce, matah bir bok gibi gelmiyor bana, kendi ölümünün üzerine yavaş yavaş sürmek, ama yapacak daha iyi bir şeyim olsaydı, yaşama devam etmek için, gerçekten yapardım. bilmiyorum, bağcıklarımı bile bağlayamıyorum, “bağcıkların çözülmüş” diyor biri, “biliyorum” diyorum, “bağlasana” diyor, “üzerine basar ve düşersin”. onu da biliyorum ama “yalama olmuş” diyorum “bağcıklarım, tekrar çözülüyor, uğraşmak istemiyorum.”

tüm yeteneksizliğini, tüm başarısızlığını, başka birine yıkmak kolay, kızmak, öfkelenmek, bağırıp çağırmak, telefonu televizyona ve bira şişesini kapının camına fırlatmak kolay, evdekileri bu seslerle ve hıçkırıklarınla uyandırıp “tamam sakin olun, iyiyim ben, geçti” demek kolay, bayram sabahı çalışmak zorunda olmak kolay, sarhoş olmak kolay, yazmak kolay, bir kadınla beraber olmak, içine girmek, dışına çıkmak, üzerinde ve ruhunda gezinmek kolay. zor olan? tıkandığımı hissediyorum. evet, zor olan mı? sabah dört sayıklamaları, sabah altı sayıklamaları, hem ezberlemiş olmalısınız artık. ama yazacak yeni bir şeyim kalmadı. pas geçin beni. yıllar önce yaptığınız gibi. üst üste sigara, üst üste acı, kendime sert bir kahve yapıcam muhtemelen, işe gitmeden önce, sonra bir sakız alıp, ağzı alkol ve ruhu ekşi kokmayan biri olmaya çalışıcam, çünkü çalışmak zorundayım, işe gitmek, eve gelmek, bu oyunu sürdürmek, falan filan… hep aynı şeyler.. döner durur… jori yalnızlık üzerine bir şarkı söyler, sen de yalnız kalmaya çalıştığını söylersin. kalamazsın ama. hayatın boyunca yalnız kalamazsın. bırakmazlar. her yerde bir şey. her şeyde bir yer. aptal kelime oyunları. güçlü başlangıçlar. güçlü sonlar. bana yararı yok yazmamın. ya size? size olmalı. olduğunu söylediniz. “kendimi iyi hissediyorum okuyunca“ dediniz. öyleyse okumaya devam edin sıkılana kadar. benim sıkılsam da devam edeceğim aşikâr. ki sıkıldım da artık.

barda bir hatun vardı. içiyorduk. klasik giriş cümleleri. zihinsel sallapatiler. o kelimenin anlamı ne? ben ne bileyim. sallapati işte. asla ilk hamleyi yapamayan biri olarak, üzerime çıkan kadınlardan sıkıldım. bir erkekle, tükürük bezleri arasında fark görmeyen kadınlardan sıkıldım. “şiir tadında değil bunlar” diyen kadınlardan. erkeklerden. ne kadar sıkı içtiğini test edenlerden de sıkıldım. bununla övünenlerden de. cebindeki cüzdan bir hayli şişkinken, sırf fakirliğe özendiği için, her yoldan geçene “abi yüz bin lira var mı?” diyenlerden. parasızlığa neden özenir ki bir insan? düşmüş bir hayata? acı çekmeye? yerin dibine girmeye. dipte bir hayat sürmeye. öyleymiş gibi davranmaya? güzel şeyler değil bunlar. güzel bir şey olsaydı, bana denk gelmezdi. başım ağrıyor. ciğerlerim ağrıyor. mide, böbrek, kalp, ruh. ruhen de, fiziken de bitmiş durumdayım. övünmüyorum bu durumla. siz neden övünüyorsunuz onu da bilmiyorum. yeraltı? sokmuşum yeraltına! sokmuşum sarhoş olmaya. sıkı içmeye. acı çekmeye. intihara. uyuşturucuya. sekse. hepsine sokmuşum. gidip kendinize daha güzel bir eğlence bulun bence. bana hiç eğlenceli gelmiyor sokak edebiyatı. işe yarar bir şey gibi de gelmiyor. bizi kurtaracak bir fırsat gibi de görünmüyor gözüme. öyle olsaydı, dediğim gibi, bize denk gelmezdi. ya da elimizden kaçırırdık, başka biri daha atik davranır ve bizden önce kapardı. aynen pazarda olduğu gibi. yılda bir kez, sevdiğin bir t-shirt görürsün, nasıl sevmişsindir o da muamma ve yaşlı bir teyze senden önce elini atar. başka yoktur. on yılda bir kez sevebileceğin bir hatun görürsün, senden önce başka bir herif el atar, ha ha.

muhteşem taşaklarımı sergiliyorum bugün de, “senin gibi yazmak istiyorum, tavsiyelerine ihtiyacım var”. yazma benim gibi. benim gibi de yaşama. tavsiye etmiyorum. işe yarar bir şey değil bu.

“resmin var mı?”.
“zayıfım, kamburum, arada bir kekelerim, dişlerim bitik durumda, saçlarım dökülüyor”.
“ama senden hoşlanıyorum”.
“hayır hoşlanmıyorsun. bir sihir bu. sahte sanatın yarattığı çekicilik”.

 oturduğum yerden, yoldan geçen insanları görebiliyorum. bayram namazı. ibadet mi yoksa toplumsal davranış tarzımı çözemiyorum. toplumsal? toplum, anarşi ve devrim. komik geliyor bana devrim fikri. toplumu kurtaracak olan insanlar. hangi toplumu? ne kadar iyi tanıyorsunuz? neden değiştirmek istiyorsunuz? nasıl değiştireceksiniz?

telefonum çalıyor, “nükleere karşı bir eylem için bornova’da toplanıyoruz, gelmek isteyeceğini düşündüm”. nükleere karşı değilim. taraftar da değilim. ilgilenmiyorum. çünkü işe yaramayacağını biliyorum. sizin de işe yaramayacağınızı biliyorum. ben de işe yaramıyorum. değişen bir şey olmayacak. siz birkaç yıl içinde, çevrenin içine eden bir şirkette işe gireceksiniz, ben de birkaç yıl içinde öleceğim. çocuklarımız için güzel bir dünya bırakalım? çocuk sahibi olmamak daha kolay bir çözüm bence, ne dersiniz? ürememek? sorunları çözmeye çalışmaz sistem, insanların ürettiği ölüm ve uyuşma biçimlerini yasaklar sadece, alkol gibi, sigara gibi, uyuşturucu gibi, porno gibi, çünkü üremek zorundayız. iş gücü. emek. abur cubur. üç çocuk yapmak yerine seri katil olmayı tercih eden bir kadın yok mu? her kadın üç erkek öldürsün. kadın hakları? ilgilenmiyorum kadınlarla. insan hakları? insanlardan nefret ederim. demokrasi? çoğunluğun azınlığı ve kendilerini düzdürme biçimidir. komünizm? devlet yeteri kadar güçlü, daha da güçlenmesini istemiyorum. anarşizm? insanların olmadığı bir dünyada can bulabilir belki. hayvanlar için anarşi. hayvan hakları? bir ineği mezbahada kesmek yerine avlayarak yiyebilirdim, ama vahşi bir ilkel değilim. olmak isterdim sadece. konuşmayı bilmeyen, ateş yakmayı bilmeyen bir ilkel. çözüm mü arıyorsunuz? ben aramıyorum. ben içiyorum. bu yüzden kendimi suçlu hissetmem gerekiyor. ülke elden giderken, ben sigara içme yasağına karşı duruyorum sadece. “spermleri öldürüyor ama sigara”, doğru, öldürüyor, sağlıklı bir nesil istiyorlar, iliği bitene kadar çalışan insanlar istiyorlar. zeki ve donanımlı ya da güçlü ve dinamik. ya zihnen ya da bedenen satılık insanlar. ben her ikisini de sattım dönem dönem. şimdi de satıyorum. umursamaz takılmak? çok zor geliyor size bu yaşam biçimi, bunu da marifet sayıyorsunuz, bu da çekici bir etken. ama yeteri kadar umursamaz değilim artık. işimi kaybetmek istemiyorum. çünkü dört duvarımı, içince rahat rahat işeyebileceğim tuvaletimi, sigaramı ve müziğimi kaybetmek istemiyorum. “bu ifadelerinizden yaşamayı sevdiğiniz sonucunu çıkartabilir miyiz?”. hayır çıkartamazsınız. bu şekilde yaşamayı sevmiyorum. ama başka bir şekilde de yaşayamıyorum. tesadüflere ve şansa inanıyorum ben. başıma gelenleri kabullenemiyorum ama isyan edemeyecek veya karşı duramayacak kadar güçsüzüm. yeteri kadar zeki değilim. bir kadının sonsuza dek bana bağlı kalmasını sağlayamam. şiir yazamam. öykü yazamam. roman yazamam. içiyor ve getiriyorum bir şekilde ertesi günü. huzur dört duvarın arasında. umursuyorum dört duvarı. yaşama bağlı değilim, kendime bağlıyım. “yeterli bir cevap değil bu”. biliyorum yeterli olmadığını. kopuk olduğunu. kıçı ve başının farklı olduğunu. tutarsız olduğunu. güçlü bir felsefik altyapısının olmadığını. öykü tadında olmadığını. şiir tadında olmadığını. güçlü bir politik görüş içermediğini. yeni bir şey içermediğini. benim dışımda kimseyi ilgilendirmediğini. ama yazı bu. kabul edersiniz ya da etmezsiniz. orası sizi ilgilendirir. bir sigara daha yakıyorum. isteyen var mı?

hadi bayramlaşalım. pekâlâ. bayramın kutlu olsun anne. bayramın kutlu olsun baba. yazımın içine ettiğinizi biliyor musunuz? “bugün bayram”. biliyorum bugün bayram. üç gün bayram. ama kapıya bahşiş için gelen davulcuya, “ben oruç tutmuyorum” dediği gibi tezer’in, “benim için bayram değil” diyebilirim insanlara. ama demeyeceğim muhtemelen. işe gidicem ve karınca sürüsü halinde o şehirden o şehire, o ülkeden o ülkeye hareket eden insanların bagajları ile ilgilenicem. bugün. yarın. öbür gün. günde on üç saat. akşam sekiz sabah dokuz arası. insanlar bayramın kutlu olsun diyecek. “senin de” diyeceğim onlara. “sizin de”. “hepinizin bayramı kutlu olsun.” allah belânı versin girdo, âmin.

bu sırada bir kırkayak görüp irkiliyorum. masanın üzerinde yürüyor, kalkıp ışığı açıyorum. tokaymış o. yürüyordu ama. yürüdüğünü gördüm. kıvrıldığını, dolaştığını oradan oraya, iki dakika yürüdü, ışığı yaktım, toka halini aldı. yemin edebilirim. halüsinasyonlarımdan da sıkıldım. daha eğlenceli görüntüler istiyorum. “biraz lsd almaz mısınız?”. yedi yıl önceydi o. bir süre daha akli dengemi korumak istiyorum bayım ya da yavaş yavaş delirmeye devam etmeyi. bir anda delirmek istemiyorum. bir anda olmasını istediğim tek şey ölüm.

insanlara bakıyorum. alsancak’ta bir bardayım. karşımda, gerçekten bana benzeyen bir adam var. adı ‘toza sor’ o adamın. tuvalete gidiyor ve ben insanlara bakıyorum. sonra masaya doğru yürüyor. aynen benim gibi yürüyor. benim gibi düşünüyor. benim gibi yazıyor. benim gibi yaşıyor. bu yüzden kızamam ona. beni taklit ettiğini düşünmüyorum. bende onu taklit etmiyorum. bir şeyi taklit edemeyecek kadar yeteneksizim. ama sahte olabiliriz yine de, ikimizden biri ya da her ikimiz. bakıyorum yüzüne. sigarayı yakıyorum. votkayı yudumluyorum. konuşuyor. konuşuyorum. insanlar konuşuyor. hemen arka masadaki kısa boylu hatuna bakıyorum. o gece düzebilirim o hatunu. çok basit. hatun götürmek çok basit ve bu da bir marifet değil. istemiyorum ama, gerçekten istemiyorum. yeniden âşık olmak istemiyorum. yeniden iş aramak istemiyorum. yeniden parasız kalmak istemiyorum. yeniden kavga etmek istemiyorum, farklı şeyler yazmak istemiyorum, sevişmek istemiyorum, konuşmak istemiyorum, ölmek istemiyorum, yaşamak istemiyorum.

“çok umursamaz görünüyorsun, etkilendim”,
“yeteri kadar sorunum var julia, ne umursamazlığı? umursamaz olabilecek kadar yalnız değilim”. yalnız bırakmıyorlar. biri gidip diğeri geliyor. ailem ölmüyor. ben ölmüyorum. aksine üredikçe ürüyoruz. yeni yeğenler, yeni damatlar, yeni çocuklar. başım ağrıyor. bir sigara içmeliyim.

alsancak’ta bir bardayım. karşımda bir adam var. konuşuyoruz. kadınlar. yazılar. vardiyalar. hayat. hak etmediğimiz sözler. aptallıklarımız. gelip geçici kızgınlıklar. gelip geçici hırslar. kötü dönem. iyi dönem, daha fazlası ve daima daha azı.

“ileride ünlü bir yazar olacaksın” diyor bir hatun, saçımı okşuyor, hatırlıyorum bunu evet. ama inanmıyorum. hak etmiyorum. “hak etmediğin şeyler gelmiş başına” diyor başka bir hatun. “hayır, hak ettim” diyorum ona. burada bu şekilde yaşamayı. bu şekilde çalışmayı. bu şekilde yazmayı. üçü de hak ederek kazandığım şeyler. bu kadar kötü olmak zorunda değildi her üçü de, farkındayım, ama elimden gelen bu kadarı. daha iyisini istiyorsanız, beni pas geçin. çaba sarf etmek istemiyorum daha iyi yazmak için, daha iyi bir iş için, daha iyi bir yaşam için, kabul edilmeyi beklemek için. kendimi başkalarına sunmak istemiyorum. başkalarının onayına. yayınevlerine. dergilere. işverenlere. kadınlara.

top patlıyor, bayram topları deniyor adına. herkes mutlu ve neşe saçıyor şimdi. ben de mutluyum, neşe saçmıyor olsam da, mutluyum çünkü işe gidicem. sikik bayramda evde olmamak iyi. telefonun kapalı olması iyi. zihnimi kapatıp ellerimi çalıştırmalıyım. boşalt yükle. üzerinde düşünecek bir şey yok. sayıyı iyi tut yeter. sun express erzurum taşta. pozisyon 2 numara. 124 yolcu. kontuar 88 parçayla kapandı. basit. bir, iki, üç. on beş, on altı, on yedi. yirmi otuz kırk. seksen beş, seksen altı, seksen yedi. bir parça eksik. gate’den gelecek. pekâlâ. körüğe çık. erzurum yolcularına bak. bebek arabasını bekle.

“sonraki uçağımız nedir moruk?”,
“amsterdam.”,
“321 mi uçak?”,
“evet, full gelip gidiyor”.
“hay amına koyayım ya”.

airbus 321. hollanda. full. operation gelir ve yüklemeyi verir.

“öne 75 parça artı kargo, arkaya 210 parça”.
“ebesinin amı” der yanındaki tip.
“umarım sığdırabiliriz” dersin yanındaki tipe.
“başka şansımız yok” der.

üst üste dizersin. düzgünce. kapının ağzına kadar gelirsin dize dize. aşağıda bir araba bagaj kalmıştır, 25 parça eder bu. ter. soğuk. sigara ihtiyacı. nefes alma ihtiyacı. “on dakika kaldı kalkışa”. bant hızlanır. sen hızlanırsın. güç belâ sığar o son 25 parça. aşağı inersin. dubaları alır, takozu alır ve bir kuytuya geçip, kalkışı izlerken sigara içmeye çalışırsın yakalanmadan. “evet” dersin eve geldiğinde. işimi seviyorum. düşünmeme fırsat vermeden uyumamı sağlıyor. her şeyi ertelersin. sarhoş olmanın başka bir şeklidir bitkin düşmek ve izin gününde, orospu bir peri kulağına birkaç cümle fısıldar, yazarsın. çünkü düşünürsün. anlatmaktan başka şansın yoktur. stand-up gösterisinde gibi hissedersin kendini. komik değilsindir ama. insanlar güler yine de. komik değilsindir ama aptalsındır ve yazarken tüm foyan meydana çıkar. sigara. öksürük. yanan boğaz. ağrıyan baş. bunlar da matah şeyler değil, anlatıp durmayın artık lütfen ne kadar dipte gezdiğinizi. yazabiliyorsanız yazın bunu ama bana anlatmayın.

“senden daha dipteyim ben”. iyi ol. banane bundan.
“gerçekten yeraltında olan benim, sen değilsin” der bir diğeri de...

ben hiçbir zaman “yeraltındayım” demedim ki. öyleysem bile bunu sevdiğimi söyleyemem. nereden çıkıyor tüm bunlar bilmiyorum. alt kültür mü? sokmuşum alt kültüre. yukarıdakiler ve aşağıdakiler arasında bir karbon kâğıdı vardır. hadi devrim yapalım. evinde yemek yapmaya bile gücün yoktur oysa ve tamam, iyice dağıldı her şey.

“yazınızda bir bütünlük göremedim” diyecek şimdi de başka biri. bütünlük yok zaten yavrum, sallapati var. hoşuna gitmiyorsa, gidip ağır entelektüel ve akademik metinlere göz at. yazması günler süren metinlere. yazı savaşlarına. benden uzak dur. ben sarhoşum. hepsi bu. anarşist değilim. komünist değilim. liberal değilim. milliyete inanmıyorum. halka inanmıyorum. kapitalizme inanmıyorum. demokrasiye inanmıyorum. neyin doğru olduğunu bile bilmeyen biriyim ben. sarhoşum sadece. herkes sarhoş oluyor artık. başımızdaki denyolar onu da yasaklayacak yakında. sistemin işine yaramayacak bir hale gelmen yasak. makinelerine iyi bakmak zorundalar. belki de isyan etmemeleri için kendilerini biraz uyuşturabilirler. dinle ilgili olduğunu düşünmüyorum. daha çok parayla ilgili bir mesele bu. ben de parayla ilgileniyorum. çünkü dört duvara ihtiyacım var. hepsi bu. şimdi gidip bayramlaşabilirsiniz, ben de öyle yapıcam muhtemelen. şarkılar için teşekkürler jori.


05.10.2008 – 12:30

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder