12 Ekim 2008

karanlıkta gülümseyen ahtapot

bazen
her şeyi yitirdiğinin farkına varır
ve ümitsizliğe kapılıp
karanlığa bularsın zihnini
uçağın ambarındayken mesela
o ufak ama
külçe kadar ağır kolileri
içi dergi dolu paketleri
araba parçası olan demirleri
demirden yapılmış makineleri
televizyonları
buzdolaplarını
ve daha birçok şeyi
düzgünce dizmeye
üst üste, yan yana, çaprazlama
sığdırmaya çalışırken
ve göremezken aşağıda
kaç araba daha kargo kaldığını
yavaş yavaş sıralar ve
kapıya doğru yaklaşırsın
aşağısı görünür en sonunda
“üç araba daha bagaj gelecek” derler
“tamam” dersin
beklersin
gelir
dizersin onları da
güçlükle sığdırır ve
kapağı kapatıp aşağı atlarken
piste diğer uçağın indiğini görürsün
uzaklaşırsın bir uçaktan
uzaklaşır bir uçak senden
diğeri yakınlaşır
biri kalkıp
diğeri inene kadar
bir sigara yakar
sigaraya fondip yapar
üç dakika sonra yerini alırsın diğer ambarda
sonra bir diğer ambar
ve bir diğeri daha
ve saatine bakmazsın asla
bilirsin çünkü
önemli olan zaman değil
bitişe kaç uçak kaldığıdır
“on uçak” dersin
dokuz
sekiz
yedi
ve gittikçe güçten düşer
kendini bayatlamış hissedersin pinero gibi
ruhun bayattır
etin çürümüştür
öldüğünü inkâr eden bir zombi
ve ister istemez
karanlık peşinden gelir
herkes seni terk ederken
karanlık peşindedir ve
kaçacak takatin kalmamıştır artık
hava kapanır
bulutlar hız alır
yağmur hız alır
soğuk hız alır
ve beklersin ambarda
aşağı iner ıslanır
ve tekrar başka bir ambara girersin
kimse “hasta olacaksın” demez sana
herkes hastalanmıştır zaten
ruhen ve bedenen
ve son arabasına
54 milyar verdiğini öğrenirsin
oradaki üst düzey bir yöneticinin
elinde değildir bir hesap yapmamak
54 milyar?
kaç maaş ederdi lan?
on sene çalışsam kazanamazdım lan
bu tip birçok fikir karmaşası
güneşin önüne çin seddini inşa eder
yolcular
hostesler
kaptanlar
edebiyat ve yazmak
ne alâkası var uçaklarla şiirin
bunu bilmiyorum
yazmak mı, çalışmak mı?
bir seçim yapman gerekir
yazarak çalışmak
çalışarak yazmak
yazmaktan para kazanmak
para kazanmadan yazmak
gittikçe zayıf düşer düşler
gerçek parlıyordur güneşin yerine
karanlıktaki bir kutup yıldızı gibi hem de
çöldeki bir kar tanesi gibisindir
ve eriyip gitmene göz yumar herkes
önemli değilsindir
hiç kimse önemli değildir
orada
o şekilde
dolanıp dururken
ve diğerleri iyi bir sigara içip
bira muhabbeti yaparken
sen evde sardığın tütünü ateşler
ve “alkole bile param kalmadı” dersin
dert etmezsin ama
para dert olmaktan çıkmıştır
yazı dert olmaktan çıkmıştır
aşk dert olmaktan çıkmıştır
kaç uçak kaldı
kaç ton kargo geldi
koliler sığar mı gibi
işsel sorunlardır
zihnini meşgul eden
ve nedenini bilmiyorum ama
tüm bu hengâmeden sağ çıksan bile
bu kez de evde peşine düşer karanlık
hiçliğin koynunda güzel bir gece geçirmiş
var olmayan her şeyle sevişmiş
ve uyanmışsındır nihayet
maaşın ertesinde
dolap yine boşken
posta kutun doludur ağzına kadar
okumazsın ama, okuyamazsın
bakkala gider
defteri uzatır
“ekmek, yumurta, kahve, gazete, fare zehri” dersin
“zehir kalsın” dersin sonra
“dilim sürçtü”
sürçer dilin
bilinçaltın her koşulda açığa çıkar
“yeraltında değil
bilinçaltında yaşıyorum” dersin
bir yazar bozuntusuna
“elim genzimde yazıyorum”
“hah şimdi şiire benzedi” der o
“bu mecazlar gerekliydi”
ama bir şey anlamadım, dersin içinden
kimse bir şey anlamıyordur zaten
“izlanda iflasın eşiğinde” derken gazete
hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilirsin
karanlık bir mızrak şeklini alıp
sırtından midene girerken
ileriye bakar ve okursun manşeti
“türk asıllı izlandalı yazar
bir zamanlar iflasın eşiğindeymiş
ama şimdi
sarhoş olup
kar üzerine şiir yazıyor” ( ya da kâr)
gülersin kendine
yataktan doğrulur
yanında uyuyan hiçliğe “günaydın” der
ve başlarsın konuşmaya kendi kendine
odaya giren annen
yastıkla konuştuğunu görüp
irkilir
“başka bir psikoz?”
hayır! daima psikoz
daima yalnız
daima yanında bir boşluk ile gezinip
ideal devinimi gerçekleştiren
ideal karanlık
ıssız bir adadan farkın yoktur
ve aklına düşen her kadın
yanına üç şey alır;
dönüş bileti
güneş
yastık
sonra bileti işletir
güneşi çantasına atıp
“yastık sen de kalsın” der
büyük piyango
büyük fiyasko
ne diyorduk?
uçaklar
ambarlar
paralar
yazılar
yastıklar
gelip giden akıl
gidip gelen yağmur
karanlıkta gülümseyen ahtapot


11.ekim.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder