bazen
her
şeyi yitirdiğinin farkına varır
ve
ümitsizliğe kapılıp
karanlığa
bularsın zihnini
uçağın
ambarındayken mesela
o
ufak ama
külçe
kadar ağır kolileri
içi
dergi dolu paketleri
araba
parçası olan demirleri
demirden
yapılmış makineleri
televizyonları
buzdolaplarını
ve
daha birçok şeyi
düzgünce
dizmeye
üst
üste, yan yana, çaprazlama
sığdırmaya
çalışırken
ve
göremezken aşağıda
kaç
araba daha kargo kaldığını
yavaş
yavaş sıralar ve
kapıya
doğru yaklaşırsın
aşağısı
görünür en sonunda
“üç
araba daha bagaj gelecek” derler
“tamam”
dersin
beklersin
gelir
dizersin
onları da
güçlükle
sığdırır ve
kapağı
kapatıp aşağı atlarken
piste
diğer uçağın indiğini görürsün
uzaklaşırsın
bir uçaktan
uzaklaşır
bir uçak senden
diğeri
yakınlaşır
biri
kalkıp
diğeri
inene kadar
bir
sigara yakar
sigaraya
fondip yapar
üç
dakika sonra yerini alırsın diğer ambarda
sonra
bir diğer ambar
ve
bir diğeri daha
ve
saatine bakmazsın asla
bilirsin
çünkü
önemli
olan zaman değil
bitişe
kaç uçak kaldığıdır
“on
uçak” dersin
dokuz
sekiz
yedi
ve
gittikçe güçten düşer
kendini
bayatlamış hissedersin pinero gibi
ruhun
bayattır
etin
çürümüştür
öldüğünü
inkâr eden bir zombi
ve
ister istemez
karanlık
peşinden gelir
herkes
seni terk ederken
karanlık
peşindedir ve
kaçacak
takatin kalmamıştır artık
hava
kapanır
bulutlar
hız alır
yağmur
hız alır
soğuk
hız alır
ve
beklersin ambarda
aşağı
iner ıslanır
ve
tekrar başka bir ambara girersin
kimse
“hasta olacaksın” demez sana
herkes
hastalanmıştır zaten
ruhen
ve bedenen
ve
son arabasına
54
milyar verdiğini öğrenirsin
oradaki
üst düzey bir yöneticinin
elinde
değildir bir hesap yapmamak
54
milyar?
kaç
maaş ederdi lan?
on
sene çalışsam kazanamazdım lan
bu
tip birçok fikir karmaşası
güneşin
önüne çin seddini inşa eder
yolcular
hostesler
kaptanlar
edebiyat
ve yazmak
ne
alâkası var uçaklarla şiirin
bunu
bilmiyorum
yazmak
mı, çalışmak mı?
bir
seçim yapman gerekir
yazarak
çalışmak
çalışarak
yazmak
yazmaktan
para kazanmak
para
kazanmadan yazmak
gittikçe
zayıf düşer düşler
gerçek
parlıyordur güneşin yerine
karanlıktaki
bir kutup yıldızı gibi hem de
çöldeki
bir kar tanesi gibisindir
ve
eriyip gitmene göz yumar herkes
önemli
değilsindir
hiç
kimse önemli değildir
orada
o
şekilde
dolanıp
dururken
ve
diğerleri iyi bir sigara içip
bira
muhabbeti yaparken
sen
evde sardığın tütünü ateşler
ve
“alkole bile param kalmadı” dersin
dert
etmezsin ama
para
dert olmaktan çıkmıştır
yazı
dert olmaktan çıkmıştır
aşk
dert olmaktan çıkmıştır
kaç
uçak kaldı
kaç
ton kargo geldi
koliler
sığar mı gibi
işsel
sorunlardır
zihnini
meşgul eden
ve
nedenini bilmiyorum ama
tüm
bu hengâmeden sağ çıksan bile
bu
kez de evde peşine düşer karanlık
hiçliğin
koynunda güzel bir gece geçirmiş
var
olmayan her şeyle sevişmiş
ve
uyanmışsındır nihayet
maaşın
ertesinde
dolap
yine boşken
posta
kutun doludur ağzına kadar
okumazsın
ama, okuyamazsın
bakkala
gider
defteri
uzatır
“ekmek,
yumurta, kahve, gazete, fare zehri” dersin
“zehir
kalsın” dersin sonra
“dilim
sürçtü”
sürçer
dilin
bilinçaltın
her koşulda açığa çıkar
“yeraltında
değil
bilinçaltında
yaşıyorum” dersin
bir
yazar bozuntusuna
“elim
genzimde yazıyorum”
“hah
şimdi şiire benzedi” der o
“bu
mecazlar gerekliydi”
ama
bir şey anlamadım, dersin içinden
kimse
bir şey anlamıyordur zaten
“izlanda
iflasın eşiğinde” derken gazete
hiçbir
şeyin değişmeyeceğini bilirsin
karanlık
bir mızrak şeklini alıp
sırtından
midene girerken
ileriye
bakar ve okursun manşeti
“türk
asıllı izlandalı yazar
bir
zamanlar iflasın eşiğindeymiş
ama
şimdi
sarhoş
olup
kar
üzerine şiir yazıyor” ( ya da kâr)
gülersin
kendine
yataktan
doğrulur
yanında
uyuyan hiçliğe “günaydın” der
ve
başlarsın konuşmaya kendi kendine
odaya
giren annen
yastıkla
konuştuğunu görüp
irkilir
“başka
bir psikoz?”
hayır!
daima psikoz
daima
yalnız
daima
yanında bir boşluk ile gezinip
ideal
devinimi gerçekleştiren
ideal
karanlık
ıssız
bir adadan farkın yoktur
ve
aklına düşen her kadın
yanına
üç şey alır;
dönüş
bileti
güneş
yastık
sonra
bileti işletir
güneşi
çantasına atıp
“yastık
sen de kalsın” der
büyük
piyango
büyük
fiyasko
ne
diyorduk?
uçaklar
ambarlar
paralar
yazılar
yastıklar
gelip
giden akıl
gidip
gelen yağmur
karanlıkta
gülümseyen ahtapot
11.ekim.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder