25 Ekim 2008

atlar

ilk kez at yarışı oynadığımda
henüz dört yaşındaydım ve
okuma yazma bilmiyordum
babam her gün önüme bir bülten koyar
her yarıştan birkaç at işaretlememi isterdi
defalarca denenip asla işe yaramayan çocuk şansı

ilk başlarda zorlandığımı itiraf etmeliyim
henüz yarışları ayırt edecek kadar harfleri seçemiyorken
babam anlatır, ben de işaretlerdim
kaybederdik daima
benim bilinçsiz kuponum da
o’nun saatlerini vererek hazırladığı kuponu da

zaman ilerlerdi ve okuma yazma öğrendim
artık atların isimlerine göre oynuyordum oyunu
hoşuma giden güzel isimler:
şahbatur, kasırga, rüzgâr, middle earth

zaman ilerlerdi
istatistik bilgilerini kavramıştım artık
son yarışlar
son dereceler
kumda mı iyi, yoksa çimde mi?
antrenör
jokey
mesafe
hava şartları
handikap
hipodrom farkı
orijin
kilo
yaş

ama sonuç değişmiyordu
şansına güvensen de
zekânı denesen de
daima kaybediyordun

ve babam
bu şekilde zengin olamayacağımızı biliyordu
ben de biliyordum bunu
kazanılanlar ve
kaybedilenler üzerine
hiç konuşmuyorduk

ama o mucizevî
bir dakika 24 saniye
başbakanlık kupası koşusu
iyi hatırlıyorum
94 veya 95 yılı
bire otuz dört veren bir kısrak
“olmaz” dedi babam
 “olur” dedim ben de
“olmaz”
“olur”

ve o gün anladım
babamla yollarımızın ayrılmadığını
her ikimiz de farklı atı seçip
her ikimiz de kazanmıştık
at başı olmuştu atlar
ikramiyeler değişse de
sonuç aynıydı
kazanmıştık
kimi için değersiz
bizim için mucizevî bir kazanç

para değildi söz konusu heyecanın sebebi
atı bilmiş olmaktı
iki dakika sürmeyen bir koşuda
nefesini tutmaktı

ve şimdi,
aradan geçen on üç senede
değişen bir şey olmadığını görüyorum
getirisi götürüsüne eşit bir oyunda
yedi saatini harcayabiliyorsun

dün gece mesela
amerika
santa anita hipodromu
breeders cup
ilk koşu da 25 kâğıt gelir
ikinci koşuda beş kâğıt gider
üçüncü koşuda otuz kâğıt gelir
dördüncü koşuda yirmi kâğıt gider
beşinci koşuda beş kâğıt gider
altıncı koşuda 80 kâğıt gelir
yedinci koşuda yirmi kâğıt gider
ve gecenin sonunda
artıları götüren eksileri hesaplar
kazandığını görürsün

ki yine de düşününce,
koca bir entelektüel ile kıyaslanırsan sen
“kaybetmeye mahkûm bir ahmak olarak” değerlendirilirsin

o
hayatın gerçek heyecanlarından ve riskten azade
zirveye doğru koşmaktadır

sen
bulunduğun yerden hoşnut
devam edersin
atlara, maçlara, yazmaya, çalışmaya,
ve bir kazanıp bir kaybetmeye


25.ekim.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder