13 Temmuz 2008

tuncay ve zack ikilemi

tuncay ve zack ikilemi

bir barda oturuyorlardı. dünyanın kendi dehasına hamile kaldığını sanan kahramanımız ve o’nun tanrısal bir güce sahip olduğunu zanneden güzel bir hatun. bardaydılar evet, oturuyorlardı, ne kadar zamandır oturduklarını bilmiyorum, oturuyorlardı, bardaydılar, ve hatun, herife, “mutlu musun peki şimdi?” diye sordu, bu konuya nerden geldiklerini de bilemiyoruz, “mutlu musun şimdi?”

“mutlu ya da mutsuz değilim, umursamıyorum” dedi herif. palavra sıkıyordu. büyük bir sahtekardı ve ruhu birkaç yerden şişlenmişti. sadece sevişmek istiyordu o hatunla, öyle demişti kendi kendisine, birkaç saat önceydi bu.

hatunla buluştu, ilk kez görüyordu hatunu, ilk kez görüşüyorlardı, ve sırf et görüyordu kahramanımız hatuna bakınca, duygu yok, acı yok, sadece seks. herifin adı can’dı. hatunun adı elif. elif, can’ın ufak birkaç dergide yayınlanan şiirlerini okumuş ve iletişim kurmuştu. “merhaba, ben büyük bir hayranınızım…” ıvır zıvır. bu tarz birkaç mail alıyordu can, yayınladığı her şiirinden sonra, o kadar da iyi yazıyor sayılmazdı aslında, sadece farklı yazıyordu hepsi bu.

bir tarzı vardı, bir tarz edinmişti kendisine, ve diğer yazarların söylediği şeylerin birebir aynısını söylese de, tarz farkı, ya da bir tarza sahip oluşu, onu ayakta tutuyordu. ve sıkılmıştı. her türlü ilişkiden sıkılmıştı, iş ilişkilerinden, aşk ilişkilerinden, aile ilişkilerinden… sonunda herkese rest çekmiş, boktan bir işe girip, ufak bir ev kiralamıştı. samimi olarak ve uzun süredir görüştüğü çok az insan vardı. arada bir de “seninle tanışmak istiyorum” diyen hatunları evine götürüyordu. böyle sürüyordu hayatı. otuzuna gelmişti. ya da otuz beş. o civarlarda bir yerde. yirmi bir yaşında bir dostu vardı can’ın. adı mehmet. oda şair sayılabilirdi, ama henüz yolun başındaydı, fanzin basıp eşe dosta okuttuğu birkaç zırva dışında yayınlanmayı başaramamıştı ve hayatın  “öğrenme” aşamasındaydı.

bir yazarın kalıcı bir tarz oluşturabilmesi için birkaç safhadan geçmesi gerekiyordu, sonrasında yerleşen ve kalıplaşan fikirlerle, keskin, sert ve düz bir tarz oluşturabilirdin. bu önemliydi. her kitabında farklı bir şeyden söz edebilirsin, ama hemen hemen hepsinde yeşil, yeşil olmalıydı, kırmızı ise kırmızı. kesin ve net doğrular. kişisel ve değişmeyen bir bakış açısı. yerine oturmuş. sarsılmaz. saf ve katışıksız. ve doğal bir süs. yalan aroma. kısaca, gerçeğin doğasına uygun ama yalan bir doğası olan. gerçekçi kurgu. inanması kolay. bilimkurgu bile olsa yazdığın.


bunları anlatmıştı can, mehmet’e, ve devam ediyordu ders vermeye, ders verir bir yanı yoktu aslında ama mehmet’i çok etkiliyordu anlattıkları, kimi zaman söylediklerinin yanlış olduğunu düşünse de.

“aşkı siktir et” diyordu can, “kadınları siktir et, erkekleri siktir et, aileni siktir et, babanı öldür, kardeşlerini öldür, iyi bir yazar olmak istiyorsan sadece kendin için yaşamalısın. bir çok kitap okumak iyi bir yazar yapmaz seni, bir çok şey yaşarsan eğer, ki o zaman bile, belki… büyük acılar besleyecektir yazını. ama eninde sonunda şunu öğrenmen gerekiyor, acı sonsuzdur, dibi yoktur acının ve siktir ettiğin sürece yaşarsın. başını ellerinin arasına alıp kara kara düşünmektense, sikini ellerinin arasına alıp boşal. tercih senin. ama yaz evlat, düşünme. yazabildiğin kadar yaz. sen de bu gücü görüyorum. ama henüz erken bir dönemdesin. kalıcı acılar edinmedin henüz, o yüzden kesin yargıların da oluşmadı. her acıdan sonra, iyileştirici merhemler arıyorsun, ve bir süre daha aramaya devam edeceksin. ama bir gün, acıyı kabullenip sessizce ağlamaya başladığın zaman, ve hiçbir kurtuluşa inanmadığında, dalından koparılmış olacaksın, henüz erken. iyi bir tekme, yüksek bir kazık, aşk tuzağı, bir dostun hilesi, otoriteden yenilen bir yumdruk. ölüm. red edilmeler. terk edilişler. edilgenlik. kendine zaman tanı. ve unutma, kesin yargılar edinmelisin, sert ve tavizsiz. ”

“ama hiçbir şeyin doğruluğundan emin olamıyorum”
“bundan emin misin peki?”
“anlamadım abi?”
“hiçbir şeyden emin olamıyorum diyorsun, bundan eminsin ama değil mi?”
“evet, eminim.”
“gördüğün gibi. bunu yaz o zaman. ben de hiçbir şeyin doğruluğundan emin değilim, hiçbir şeye inanmıyorum, sadece, doğru olan buymuş gibi yapıyorum, seçmek zorundasındır. doğru diye bir şey yoktur. hangi yalanı daha ustaca söyleyebilirsen, onu seç, ve oyununu oyna. tüm kadınlar üzerine atlayacaktır. kadınlar büyük oyuncuları seçer, acısını göstermeyen oyuncuları. iyi örülmüş bir yalana inanmak, çoğu zaman gerçek bir acıdan inlemeye yeğlenir. kendini kandır, herkesi kandır. ve tuzaklara dikkat et.”.
“ama kadınlar benim umurumda değil, ben sadece yazmak istiyorum.”
“geçen gece o yüzden mi ağlayıp sızlıyordun?”
“aşıktım ona”
“kadınlar umurunda evlat. kadınlar için yazmıyor olabilirsin, ama kadınlar umurunda. bir gün kadınlar umurunda olmadığında, sadece seks görmeye başlayacaksın, en ufak bir aşk belirtisi olmayacak. o zaman kadınları umursamıyorum diyebilirsin. ”
“bu konuda tartışmak istemiyorum seninle abi, ben duygusal bir ilişki istiyorum.”
“sen sadece acı çekmek istiyorsun, ‘yeni acılar edinme limiti’ni doldurmadın henüz. tahammül sınırını aştığında, kalıcı birkaç acı edinir, ve onlarla sızlanır durursun sonsuza dek, aşık olmazsın, aşık olmuşsundur, ve acı çekiyorsundur, yüz yıl acı çekeceksindir, iki yüz yıl, üç yüz yıl. yaşadığın sürece. ve yeni acı yerine yeni delik edinirsin, hepsi bu. şu hatun fena parça değil öyle değil mi?”
“gözleri güzel.”
“sikmişim gözlerini, göğüsleri güzel.”


böylece sürüp gitti, bir saat kadar. daha sonra mehmet evine gitti. cem barda kaldı ve içmeyi sürdürdü. pardon, cem değil, can’dı kahramanın adı. karıştırdım.

barda. can içmeye devam ederken telefon çaldı. dün, e-posta gelmişti, “merhaba ben bir okuyucunuzum, adım elif, sizinle tanışmak istiyordum, bende yazıyorum, size gösterip tavsiyelerinizi dinlemek isterim.”
ve can telefonunu verdi. elif aradı. ve bara geldi. konuştular bi süre. eski aşklarını anlattı can. nasıl acı çektiğini. nasıl terk edildiğini. yeni bir aşka tahammül edemeyeceğini, inancını yitirdiğini, ama yine de bir açık kapı olduğunu, ama hiçbir hatun, yatak odasını es geçmediği için aşık olmadığını. kadınlara düşkün değilim dedi, kadınlar bana düşkün, akış bu yönde. ben istemiyorum. istediklerini yapıyorum.

tüm bunları yataktaki münasebetlerinden sonra anlattı can, elif’e. barda içmişler, sonrada eve geçmişlerdi. can’ın evine. yatakta birkaç falso. biraz alkol. muhabbet. ölü aşk kuşu. gece. sabah. işe gitti can daha sonra, bir şirketin ambarında çalışıyordu. oniki saat. koliler. yükleme boşaltma. canı çıkıyordu gerçekten. ve sigortası yoktu. ve maaşı azdı. ama şikayet etmiyordu. yorgun argın eve gelip, birkaç bira sonra sızıyor ve ertesi gün işine devam ediyordu. altı gün ölüm - bir gün hayat. iyi yazıyordu ama beş para etmezdi şiirleri. iyiydi, hepsi bu. beş para etmezdi belki ama beş bin hatun ediyordu ve o bunu önemsemiyordu.  bu kadar. standart bir yaşam. düz. sakin. keşfedilmeyecekti. hayatının sonuna kadar keşfedilmeyecekti. ve bunu bile önemsemiyordu. anlaşılıp anlaşılmamak hikâyeydi. kendi dehasının farkındaydı sadece, hepsi bu.. açıklama yapmak zorunda hissetmiyordu kendini hiçbir konuda, yaşıyordu sadece, bildiği gibi yaşıyordu, kimsenin bir şey bilmediğini de biliyordu.

akşam elif aradı ve tekrar görüşmek istedi, “işim var” dedi ona, daha sonra belki, “yazılarımı okudun mu” dedi hatun, “okuyacağım” dedi tuncay, pardon can. “daha sonra belki”, okumucaktı, geçiştiriyordu, herkesi geçiştiriyordu, geçiştiriliyordu da aynı zamanda. bir çok yayınevi, bir çok dergi, cevap yok. önemsemiyordu artık, teslim olmuştu, arada sırada bazı arkadaşları alır ve onun adına gönderirdi dergilere, yazdıklarının yüzde biri yayınlanmıştı sağda solda, geri kalanlar ölü, çöp yığını, soba tutuşturmak için harcanmış, yırtılıp atılmış, orda burda unutulmuş…

bu şekilde sürdü, kaç yıl sürdüğünü bilmiyorum, devam edip etmediğini de. asıl yazan o’ydu, biz kopyalarıydık sadece. ve sonra rotherdam’da, bir küvette, bileklerini kesti. aynen filmlerdeki gibi. tik-tak. tamam. geriye kalan hiç bir şey yok, birkaç kişinin zihninde duran film şeritleri dışında, hiç bir şey yok. 2003 yılında, otuz ikisinde, dünyadan kürtaj edilmiş bir dahiydi. daha fazlasını bilmiyorum..

13.temmuz.2008



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder