16 Temmuz 2008

ondörtbuçuk..

ondörtbuçuk..

işteyim. oturuyorum. ofisin bahçesinde. sigara içmemize izin verilen tek bölgede. çay-sigara. yeni giriş yaptım. benimle birlikte yeni giriş yapanlarla beraber dinleniyorum. son cümleme anti-girdap timi’nin laf sokucağını sezinliyorum; birlikte-beraber.. farkındayım, ve çenenizi kapayın! (ve’den önce virgül kullanılmaz). işteyim. evet bir işim var. öğlen oniki gece bir vardiyası. yeni giriş yaptım ve saat henüz oniki on beş. birkaç vardiya var, gece bir sabah dokuz gibi. sabah sekiz buçuk akşam altıbuçuk gibi. sabah sekiz buçuk akşam sekiz buçuk. öğlen oniki gece onbir. öğlen oniki gece bir. öğlen üç gece bir. akşamüstü beş, gece bir. akşamüstü beş, sabah beş. böylece devam ediyor. her gün değişik bir saatte iş başı yapıyorum. havaalanı, yükleme boşaltma. aradabirde, adam eksik olduğunda, uçak temizliği. ücret asgari. bir gün tatil. servis. yemek. fena sayılmaz. kötünün iyisi. seçimler. birkaç kötü seçenek. saatime bakıyorum. 12 saat 45 dakika kaldı çıkışa. güzel. ekip şefim beni çağırıyor, “uçak geliyor hadi iniyoruz”. her gün değişiyor ekip şefim. yeniyim henüz, bu yüzden, deneniyorum, hergün başka bir grup. bir süre sonra bir ekibe verilicem. şimdilik takviye gücüm. eksik tamamlama elemanı. benim gibi yeni giren sekiz kişi ile beraber. aslında yirmi kişiydik, ilk başta. ve 11 kişi işi ağır bulup bıraktı. ya böyle bir lükse sahiplerdi, yada henüz pek fazla iş deneyimi edinmemişlerdi. bedenen ağır olmayan iş, zihnini düzerdi. yada maaşı aksardı. sigortası olmazdı. yada servisi. yemeği. yada akıl sağlığı yerinde olmayan bir patron seni aptallıkla suçlardı. olabilir. dokuz kişi kalmıştık dediğim gibi ve o dokuzunun çoğuda bırakıcaktı işi. şimdilik devam ediyorlardı. seçim şanşım yoktu, devam etmek dışında. on ay sözleşme. on aylığına, stres değişikliği. iş arama stresinden çalışma stresine terfi. 10 ay, kadrolu olamazsam eğer.  “uçak geliyor hadi iniyoruz” dedi ekip şefim. atladık apron aracına. aşağı indik. henüz frekanstaydı uçak. bekliyorduk. eldivenleri giy. kulaklıkları tak. dubaları hazır et. bekle. kanatların altına, motorun önüne. buruna ve kıçına birer duba koyarsın uçak inince. birde ön ve arka tekerlere takoz. yolcular iner. beklersin. sonra uçak ambarının kapağını açar, konvör’i yanaştırır, ve uçak ambarına girersin. eğilerek girmek zorundasındır, çünkü bir metre yüksekliğindedir ambar. bazıları daha alçak. ve belin ağır her mesai sonrası. 20 kilodan fazlası yasak olduğu halde bazıları elli kilo çıkar bagajların. fırlatırsın kapıya doğru. kapıda bir eleman bekler ve o da konvör’e fırlatır. bagaj kayan banttan aşağı iner, ve aşağıda bir elemanda arabaya dizer. araba dolunca traktör gelir alır arabayı. bir boş araba çekilir ve işleme devam edilir. ağzına kadar dolu uçaklar. dış hat. gurbetçiler. turistler. gezginler. beklersin. boş araba yanaşır. başlarsın fırlatmaya tekrardan bagajları. aynı işlem. bagaj azaldıkça daha hızlı fırlatman gerekir, çünkü kapıdan uzaklaşır ambarın gerisine dolu kayarsın. biter bagajlar. arka ambarınki biter. ön ambara geçersin. önce arka ambar boşaltılır, sonra ön. ve sonra ön ambar yüklenir, en son olarakta arka ambar. dubalar kaldırılır. takozlar kaldırılır. ve gelen bir uçak yoksa merkeze çıkarsın. genellikle peşpeşe gelir uçaklar, anlaşmalı gibi. yarım saat durulur sonra ortalık, gider bi sigara içersin. iş bu, başvurmak isteyenler, form talebinde bulunabilirler. eğlenceli değil biliyorum, ama devam etmek zorundayız, işede, öyküyede.. siz her ikisinide yarıda kesip gidebilirsiniz, bir aşkıda hatta. herşeyi yarıda kesip gidebilirsiniz. pekala, pekala. ses kontrol bir iki.

uçak boşaldı. ardından iki uçak daha geldi. biri rus. diğeri sunex. uçağın içine saklanıp amsterdama kaçmayı düşünüyorum. sunex. hollandaya gidiyor. bagajları yükledim, saat iki, öğlen, güneş, sıcak, ağzına kadar dolan ambarda oturmuş bekliyorum. tek başıma. ekstradan gelicek iki bagaj var, onlar gelince ambara atıcak, kapağı kapatıp diğer uçağa geçicem. dördüncü uçak henüz frekansta. ve son bagajlar gelince ambarı üzerime kapatıp kapatamayacağımı düşünüyorum, kapatamam, içerden kapatamam. uçak motorlarının –çalışırken- önüne yada arkasına geçmeyi düşünüyorum, farklı bir intihar metodu. bunuda yapamam. hepimiz özgürüz. aman ne hoş..

dördüncü uçak frekansta. bekliyoruz. çalıkların içine girip yasak bölgede bir sigara yakıyorum. yakalanırsam beş bin 62 ytl ceza yerim. 62 ytl bana, beş bin çalıştığım şirkete. şirket seni o ceza bitene kadar bedava çalıştırabilir, yada işten atılırsın, işi bırakırsın, kötü bir konuda daima seçim şanşın çoktur, ölüme giden bir çok farklı yol. altmışikiden tavşan bile olabilirsin, cezayı yersen. uçak geliyor. sigarayı atıyor ve ambara koşuyorsun. sonra beşinci uçak. ve nihayet uçaklar sonlanıyor kısa bir süreliğine. merkeze çıkıyor, bir çay içiyor, biraz muhabbet ediyorsun. saat üçbuçuk.10 buçuk saat kaldı. “nerde oturuyorsun sen” diye soruyor bir tip, yeni bir eleman olduğum için. tanışma ve tanıma sekansındaki aptalca sorular. sekans ne demek?

“buca heykel abi”.
“evlimisin”
“hayır bekar”
“yaş kaç?”
“27”
“ne mezunusun sen?”
“üniversite terk”
“hadi ya, niye bıraktınki?”..

böylece sürüp gidiyor, sıkıcı, oldukça. bölümü sevmiyordum bıraktım, dört sene sınıfta kalınca kaydım silindi, attılar.  gayet açık, ama anlamıyor. konuşmayı sürdürüyor adam, bende dinliyor gibi yapıyorum. uçaklar geliyor. uçaklar gidiyor. vardiyalar geliyor vardiyalar gidiyor. saatler sonra saatime bakıyorum, akşam sekiz buçuk. kaç saat kaldı? hesaplamıyorum artık. uçağa giriyoruz. yb bitince, (yb: yükleme/boşaltma), temizliğe geçiyorum, henüz yolcular inmediği için temizlik elemanları bekliyor aşağıda. sonra uçağa çıkıyoruz. romen uçağı. blueair. ve hemen girişte kapıda, mini etekli bir hatun, ayakkabılarını çıkarıp, ayaklarını koltuğa uzatmış, çay içiyor. türkiyeye geldiğinin farkında olmayabilir, yada röntgenlenmek hoşuna gidiyordur. yada başka bir şey. bilmiyorum, ama hiç bozmuyor istifini, çayını içiyor, ben ön tarafa gidip firstclass’dan masaları silmeye başlıyorum. elemanlar arka taraftan ayrılamıyor. ve bu muhabbet geceyarısına kadar sürüyor. “ne biçim hatundu ya”. “off taş gibiydi.” ıvır zıvır. erkeklerin kendi aralarında, kadınlar hakkında yaptığı muhabbet. kadınların kendi aralarında, erkekler hakkında yaptığı muhabbet. arada hiç bi fark yok. dostum tezer hiç’le aynı fikirdeyim. önce o yazdı, sonrada ben. birbirimizden kopya çekmiş olabiliriz. kopya çekmek. başına gelenlerden kopya çekerek kurgulamak. kolay bir yazım tarzı. söz sanatı yok. akış yok. edebiyat yok. itiraz etmiyorum. romen bir diğer hostes bana bişiler diyor, ingilizce, anlamıyorum, operasyon şefim tercüme ediyor, “işiniz ne zaman biter”. “yarım saat” diyorum. pekala. işimiz bitiyor, uçaktan iniyor, bir diğer uçağa geçiyoruz. 15 oldu galiba. uçak sayısı. on beş. saat oniki. gece. bir saat kaldı. oniki kırkbeşte uçak var.  sunex telsize anons yapıyor. “tüm fiyat listeleri, dergileri değiştirin bu uçakta, birde battaniyeleri ve yastık kılıfları.”. ölüm ilanımız oluyor bu anons. merkezle görüşüyor ekip şefimiz, “biz birde çıkıyoruz, başka bir ekip girebilirmi bu uçağa?”. başka bir ekip yok. adam yok.

normalde, tuvaletleri sildiğin bezle, mutfak yada başka bir kısmı silmezsin. yada tuvaletin zeminini temizlediğin paspasla, diğer alanlara paspas çekmezsin. ama kim takıyorki bunu? yada kim denetliyor? bir daha uçağa binmenizi engelleyecek onlarca şey sayabilirim. bir daha lokantaya girmenizi engelleyecek şeyleri saymıştı palahniuk. bir şey değişmedi. bir şey değişmeyecek. radyasyonlu çayları içmeye devam ettiğimiz gibi, yada her seçim zamanı yeni bir dangalağa oy verdiğimiz gibi, ne kadar farkında olursan ol kötü gidişatın, yada pislik dolu olan mekanların, devam edersin her ne yapıyorsan. içine tükürülmüş çorbaları içer, seni kanser edicek gıdaları tüketir, yada üstünkörü temizlenmiş yerlerde yolculuk edersin. görmüyorsan sorun yok. temiz görünüyor. bana deli gibi aşık. biri küresel ısınmamı dedi? es geçelim.

saat iki buçuk oluyor, gece iki buçuk, anca çıkabiliyoruz son uçaktan. gecikme yiyoruz. mesai olmuyor bu. sonraki aylar daha az çalışır ve telafi edersin. böyle deniyor. böyle yürüyor işler. şikayetçi değiliz hiç birimiz, kötünün iyisi. eve giriyorsun. 14buçuk saat mesai. saat üç otuzbeş. evdesin. bira. bir bira daha. sonra bir bira daha. yedi bira daha. tüm günü unutuyor, sızıyor, ertesi gün yeni baştan başlıyorsun. bu kezde başka bir adam, “dişlerini fırçalasana” diyor, “eski sevgilim doktordu” diyorum, “o birşeyler önerdi, onu kullanıyorum”. kullanmıyorum halbuki ama çenesini kapasın istiyorum.
“hadi ya doktormu?”diyor
“hıhım” diyorum.
“çok kötü görünüyor dişlerin” diyor,
“hıhım”
“çok sigara içiyorsun sen” diyor.  “azalt bence biraz abim”.
“boşver” diyorum. aman ne iyi. tüm dünya seni düşünüyor. sonra, sonra, sonra, bir düşünelim, evet, galiba bu kadar, şimdi sözü anti-girdap timine bırakıyorum, nadide yorumları için.. beni eğlendirin.  16temmuz2008





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder