5 Haziran 2025

always 1312 all states are killer

always 1312 all states are killer

polis 1: kadın bir trafik polisi beni az önce kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçirdi "gel beraber geçelim" deyip arabaları durdurarak. ki ben zaten yürüyüp geçiyordum beklemeden (buca heykel tarafı, işlek bir cadde - hastane dönüşü bunalmışım zaten ki genelde ben arabaları sallamam, arkadaşlarımın azarından da fenalık geldi bu konuda) 

polis 2: "Caddenin karşısında yürüyordum. 17. Cadde ve Broadway. Polis memurları beni kaldırımda durdurdu ve kimliğimi sordu. İsmim konusunda beni terlettiler. Memurlar 'Yerini öğrenmelisin' dediler. Beni kırmızı ışıkta geçmekle suçluyorlardı.

Beni neden böyle küçük bir suçla suçladıkları konusunda söyleniyor ve tartışıyordum. Ben de bağırmaya devam ettim, bana cezamı vermelerini ve işime devam etmeme izin vermelerini istedim. Sonra bir de baktım ki yüzüm betona gömülmüş, elim kelepçeli, yüzüm kan içinde ve tutuklanmaya direnmekten hapse giriyorum." 1991-tupac amaru shakur

dediğim gibi ben bugün zaten karşıya geçiyordum ve kendi kurallarını çiğneyen trafik polisinin kendisi idi, olabilir de.. bana iyilik mi yaptı? bu da olabilir.. ki ben zaten araba maraba sallamam geçerim. geçiyordum da.. benim başımda ilgilim olan bir mercii yok, kırk bin kere dediğim gibi, fanzinlerimde çok daha sert metinler kolajlar var, rahatsız olan kendisinin ilgilisi olarak kabullendiği merciisine şikayet edebilir.. 

bugünkü mevzuya dönersek; hayatım boyu polislerden bekçilerden zabıtalardan güvenliklerden kısaca "üniFORMALİTE'lilerden kişisel olarak üstelik defalarca gördüğüm muameleri düşününce, bugün başıma gelen telafi etmez yaşadıklarımı, yaşadıklarımızı, yaşattıklarını. sadece bu ülkede değil, dünya çapında, o kurum bağlayasıca kurumların.. ki istifa etmeleri dışında hiçbir şey telafi etmez açıkçası.. istifa etmeleri de hemen telafi etmez.. bi sorgulamak düşünmek izlemek anlamak gerekir sonraki süreçlerini yaşantılarını vs.. 


bugüne kadar düştüğüm karakollarda yaşadıklarım, iki farklı eski sevgilimi karakola çektinlerindeki yaşattıkları.. (birinde ben sonradan haberdar olup ağzımda sigara ile sorgusuz sualsız dalmıştım içeri kapıdaki zarbolara danışmadan, diğerinde sevgilimi alırlarken kavga edip kendimi de onla beraber aldırmıştım, başka alınmalar da var zaten, çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği kuruçayda çingene mahallesinde yunusların çingene arkadaşlarıma yaptıkları.. say say bitmez gerçi) 

ha bak afyonda esat abime yaptıkları geldi aklıma da şimdi. daha düşünsem çok çıkar.. 

ülkede ve bütün dünyada yaptıkları..öldürdükleri, sakat bıraktıkları insanlar.. bir kurum kötü ise, içindeki bazılarını kahramanlaştırıp "ama" diye aklayamazsınız.. behzat diye bir kahraman yaratıp dramatikleştirip, romantikleştiremezsiniz.. 

bu konuda geçmişte uzun upuzun yazdım. tekrar etmicem. pac'ın ve benim kırmızı ışık maceramı anlatayım derken laf uzadı. üniforma fantezisi güvenliklerde de zabıtalarda da askerlerde de var.. suni bir güç elde edip kendini üstün görme kompleksinin ötesinde, sakatlanmış bir zihniyete yol açıyor bu fantezi. 

kısaca, şiddeti tekelinde bulundurma hakkı olan devletin meşru şiddet güçlerinden birinin içinde masum kalamazsınız. iyi bir anne baba kardeş arkadaş dost olabilirsiniz ama o üniforma içinde emir kulusunuzdur, müslümansanız da şirk koşuyorsunuzdur. ve tekrar söylemem gerekirse, defalarca ve defalarca, "kul" kelimesi "köle" anlamına gelir ve "osmanlı torunuyuz" diyen şahısların, kendi dedelerini dedelerinin dedelerinin dedelerini osmanlı hanedanı ve padişahlar, kulu olarak kabul ediyordu, osmanlı tebaası, osmanlı hanedanı ve dolayısıyla padişahın kulu yani kölesidir.. kendilerini de allah'ın yer yüzündeki gölgesi olarak görürlerdi. topkapı sarayında bu arap alfabesi ile hala yazar.

 e tabii böyle bir gelenekten gelince, yeni padişamızın her emrini, kulu olarak uygulayanlardan birine "sen allahın kulu değil emir kulusun" diye bağırınca kışın izban alsancak girişinde, devreleri kısa süre yanmış, bi yasağı çiğnemişti..

oluyo öyle şeyler, çok da şaapmamak, çizgiyi bozup, romantik hezeyanlara gebe kalmamak lazım.

net tavır. fuck ortayol! 
ACAB!! all states are killer

ama elbet bir gün onların içlerinden de bir kısmı rüzgar dönüp, terse akan dip akıntı yüzeyi ele geçirip suyun akış yönünü değiştirince, taraf değiştirecek.. o ayrı mesela, bu yazının konusu değil. 

peace love révolte rabia

girdo zackEVA undatoe
5 6 25 11 39
 

4 Haziran 2025

o fazla maaş alıyor almasın

 ..


izmir belediye işçilerinin alacağı maaş belirlendikten sonraki yorumlar ekte. yuh! daha ucuza çalışacak insan varmış, hepsi işten çıkarılmalıymış vs vs. elbet de var. ben de mecburen (nedeni özelden yakınlarıma yazarım, bilen biliyor) asgari ücret taşeronum, ama çalıştığım bin kişilik fabrikada benim 4 katım alanlara, mesaileri benimki gibi 1,5 katı değil 2-3 katı olup gece primi yan hakları vs vs olanlara laf etmiyorum, biz niye düşük alıyoruz diye örgütlenme itiraz etme ise hak getire zaten. 


   hangi partiye ait olursa olsun tüm belediyelerde torpille işe alımaya, şişirilmiş kadrolara şuna buna itirazım edelim önce, ama birileri senden fazla alıyor demektense, iktidarı mı eleştirseniz acaba? 


   enflasyonun nedeni marketler bakkallar pazarcılar çiftçiler vs vs değil, enflasyonun gerçek nedeni, asgari ücrete 6 ayda bir zam yapmayı veya yılda bir sağlam zam yapmayı red etme sebebi olarak "enflasyona sebep olur" gibi saçma ve gerizekalı bir gerekçe gösterip bizi aptal yerine koyanlar; elektriğe, suya benzine deli gibi zam yapıp yüksek bir vergi alan hökümet, çılgınlar gibi para basan KALPAZAN merkez bankası ve bankaların zorunlu likitilerinin 6-10 katı ellerinde olmayan parayı altını gümüşü ellerinde varmış gibi göstererek sanal değer üretmeleridir. (su benzin, doğrudan ürünlerin fiyatını belirleyen etmenlerin başında, sermayedarların kar hırsı da var ayrı)


   iktidarı da belediyeleri de eleştirirken veya savunurken biraz bilgi sahibi olsanız ekonomik sistem hakkında da ne güzel olur.

..




2 Haziran 2025

grev veya isyan

grev ve isyan

ülkedeki tüm sendikaların iki yüzlülüğünü görecek kadar fabrikalarda işçi olarak deneyimi olmayan, hiçbir sendika ile "pratikte" temas kurmamış kişilerin çoğu, izmir belediyesi ile sendika arasındaki mevzuyu problemli bir anlayış ile yorumluyor.. isterse 200bin lira alsınlar, grev yapmak istiyorlarsa yaparlar. konu o değil, çalıştığım yerde çalışanların talepleri karşılanmadan kafalarına göre sözleşme imzalayan bir sendika var mesela. asgari ücret konusunda daima önceden dediği ile sonradan dediği tutmayan, genel grev'in kıyısından geçemeyen, korkak, ortayolcu sendikalar, sendika başkanları, sendika temsilcileri ile dolu ülke. izmir belediye çalışanları isterse 10 yıl grev yapsın, şikayet etmem. ama bu tavrı sendikalar toplumun genelinde göstermedikçe, iktidarla her alandanda her iş kolunda (taşeronlar dahil!!!) çatışmadığı sürece, samimi bulmayacağım.


 he bu arada grevler şunlar bunlar hak arayışları, sendikalar vs vs ile ilgili yığınla metin, öyküler şunlar bunlar yazdım zaten, çalıştığım fabrikalarda bi ton mücadele ettim hala ediyorum. ama kimse bana sendikaların bu ülkede kendi cukkası dışında bir şeyi düşündüğünü kanıtlayamaz. bireysel deneyimlerim, fantastik söylemlere de, istina durumlara da (onlar da işçilerin baskısı ile olmuştur) ağır basar.. 


içerisinden şu alıntıyı yapıp, metinlerden birini paslayıp susayım. işteyim hala, sendikasız, taşeron olarak, asgari ücretle, gece 23'de paydos edeceğim fabrikada. 

çav belladonna


" /../ karşılığında yıllık izin gibi bir mükafat da var hem, şanslıysanız cennetin yedinci katı sandıkları tazminatı da verirler, ama parayı ya da daha mantıklısı olan fabrikaları ve makineleri ortadan kaldırma isteği yerine zam talebinde bulunmanız işlerine gelir. kimse masum değil yani.


alsancaktayız. arkadaşım tansaştan alalım biraları diyor, daha ucuza gelir, migrostan ya da diye de ekliyor. kabul etmiyorum. bakkalıma gidiyorum 25 kuruş fazla vereceğimi bildiğim halde. o bakkal bize gezide yardım etti çünkü.. ve o bakkala ihtiyacım var çünkü. her gidişimde iki üç cümle sohbet ediyoruz çünkü. içten bir şekilde gülümsüyor da çünkü. mahalle bakkalımda öyle. onlara ihtiyacımız var. ne zaman kafanız alıcak bilmiyorum ama, devrim küçük parçalardan oluşur, büyük ve tonla şubeleri olan marketlere gitmeyi red etmekten mesela, ben gitmiyorum, seyyar satıcılardan ve pazar malından devam ediyorum. işçilerin daha iyi şartlar ve zam için grev yapacağına, patronu saf dışı bırakmak için örgütlemesine dayanır devrim. daha iyi şartlara sahip bir kapitalizm yok çünkü, kişisel olarak daha iyi şartlarda ama yine aynı kötü kapitalizmde mücadele etmek var.


aynı anlama sahip cümleleri, sizin ohoo deyip duracağınız şekilde de ipe serebilirim, yani üst entelektüel bir ağız kullanarak, tarihsel örnekler ve alıntılarla şekillendirerek, ama kitlem onlar değil. onlar bana, basit ve derinliksiz demeye devam etsin istiyorum. çünkü onlar sadece yazarlar, dergi çıkartırlar hatta, büyük umutlara sahip edebiyat dergileri, büyük umutlara sahip kitaplar, ama normal yaşantılarında pahalı yerlerde yiyip içer, pahalı şeyler giyerler. solcudurlar, ama sağ kanattan gelen ortalara güzel voleler vurarak yaşarlar hayatlarını. gezide var oldukları halde öncesinde de sonrasında da avm’ye de giderler, burger king’e de. bir kez bile gitmedim. kapısından içeri adımımı atmadım herhangi bir avm’nin. politik olarak o kadar da tutarlı değilim gerçi. çok uluslu bir şirketin daha çok kazanması için sattığıma göre kendimi. yine de deniyorum sokaktan kazanmayı, geçimimi. henüz başaramadım. ama deniyorum. sokak tezgahları. fanzinler.. denemeye devam edicem. ama bu şuna benzeyecek. hiç konserine gitmedikleri underground bir grubun dağıldığında veya bol sponsorlu bir festivale çıktığında burun kıvırmalarına.


kalın kafalıyım.. biliyorum. eskiciyim. ama ne kadar geçmişe dönersek o kadar iyi bence. bu yüzden bana aptalca geliyor, komünizmin makineleri işçilere verme fikri, yerine fabrikaları yıkıp tarla yapmak daha mantıklı. sonra tarlaları kendi haline bırakıp avcı toplayıcı oluruz. ne kadar geçmişe dönersek o kadar iyi derken bundan bahsediyordum. o zaman toplumsal barışa ihtiyacımız kalmayacak çünkü.. doğadaki savaş hepimizin karnını doyuracak. günde 1250 pompa üretmektense, 12 elma toplamak daha mantıklı çünkü. ya da 2 geyik avlamak

.

sahi siz naptınız bu bir sene de.. çok suskunsun okuyucu. bir yorumu bile çok görüyorsun yıllardır. ama beleş fanzin istemekte üstüne yok. aa tabii şimdi çeliştim tüm söylediklerimle. ama ayda 745bin lira kazanmadığım için, büyük fanzin anayasasına ihanet ediyorum bi lira isteyince. buna rağmen bana giren milyarları hesap etmiyorum ama. "iki üç dört lira, paran yoksa bedava" dediğimde, "olur mu öyle şey" deyip beş lira verene karşılık, yanıma geliyor kendine anarşist diyen adam, "bunlar beleş" demi diyor, he yavrum beleş, ben de leyleklerle yaşayan bir saksağanım zaten, karşılığında işe yarar bir eylem yapsa bare, içmek dışında yani.

her neyse, sıkıldım.. ama hala ringdeyim anlaşılan. "bir yazar boksördür ve senin yumrukların cılız" demişti bir eleştirmenim. ama cılız da olsa bir sürekliliği var değil mi moruk? 20 yıldır nakavt olmadım. yerde kaldım sadece, bazen bir sene yerden kalkmadım. ama ringten inmeye niyetim yok eleştirmenim. senin de ringe girmeye niyetin olmadığı sürece, bu bahsi kapatalım artık. ölmedim" 2015


metnin tamamı şurada tıklamayacak olsanız da:


https://unthatow.blogspot.com/2015/08/the-little-f amous-song.html?m=1




26 Nisan 2025

bi tık bitik tamamen bunalmış veya aşağıda ve geride

işportaya başladıktan sonra geçenlerde... 

ve 15 aylık tamamen ölülükten ve belkide 5 yıldır ortalıkta pek olmadıktan, olamadıktan ve dahası 2018 23 ocak gecesinden sonra, 2 ocak 2024 tarihine kadar bir fabrika içine çalışmak için girmedikten sonra.. 

dahası 2018'deki o fabrikadan tazminat hakkım için atılası imzaları atmaya gittiğim o mart ayı, bir daha fabrikaya girmeyeceğim sözünü kendime verip tam 6 sene bunun için deli gibi hem sokakta hem de net aleminde direnip, bir çok iş kurma denemesi ile, zaten var olan borcuma borç katıp, üzerine tüm motivasyonunu ve dahası dirençini kaybettikten sonra.. 

torbacı bile olabilecek kadar çıkmaza düşüp intiharlardan dönüp, bir fabrikaya giriyorsun.. yıl 2024 ocağın 2'si.. ve zaman içinde ölüş moduna geçiyorsun (uçuş modunun ruhani versiyonu) 

zamanla 2025 yılı başı kendine gelip, sonra havaların düzelmesi ile işportaya da başlıyor, arkidişlere de görüşüyor, 4bin liraya yakın paraya kıyıp geri dönüşü olmayacağını bile bile, zine basıyorsun.. 

eylemler de var ülkede sonucundan pek umutlu olmasan da.. dünyadakilerinden var umudun, hatta eminsin hep emin oldun, gördün, görüyordun, dünya değişecekti sadece zamanı vardı ve bu zaman azaldı. taş çatlasın 10 yıl kalmıştı ve çok büyük acılar da çekilecekti.. 

elinden geleni yapacak ve bu çorbada ne olunabiliyorsa, ne olabiliyorsan o olacaktın, gerekirse bunun için ölmüş biri.. 

gel gelelim şimdi, bir cumartesi akşamı fabrikada, çevreden gelen sesler maç muhabbetleri izlenen maç ile birlikte akarken, ve daha başka pek de hoş olmayan sohbetler, sigarana abanmak için kaçabileceğin başka bir alan yokken, ve izin alsan veya aniden sikerim işini deyip çıksan eve gitmek için; evine olan mesafesi, servisin çıkış saati olan 23:00'da binerek varabileceğin zamanı da aşıcak bir uzaklıkta olan fabrikada... 

benim burada ne işim var diyorsun.. 

dün yeğene sordum evde biran var mı.. varmış içtim.. 

bugün de abime giderim çıkışta alır içerim. ve abimin dükkanda da iki tane yuvarlarım.. 

"üstümde yük olduğundan içmemek bi saçmalık" costo

ve derdimle dertlenecek kimseyi göremiyorum bu karanlıkta.. 

burada anlattığım derdimle değil.. 25 yıldır mücadele ettiğim derdimle.. 

..

zihnimin içi çok karanlık.. biri ışıkları yakabilir mi?

bubi tuzaklarıma takılıp beni sakat bırakmayacak biri? 

eskisi gibi genç enerjik ve neşeli olmasam da

dönülebilir mi o zamanlara?

ve artık siktiminin infoshop'unu siktiminin izmir'inde kurabilir miyiz? siktiminin diğer projeleri tekrar start alabilir mi? siktiminin broşürünü kimse okumuyor mu "peace révolte rabia" aşkına?

restart için hiç heveslenme deniyorsa.. 

teenage zamanlarımdan kalma ve hala üstüme olan The Prodigy sweet'imi giyip

firestarter da olabilirim tek başıma.. 

sadece, kitsch bir sessizlikle karşılaşacağımı bildiğim soruları

bu karanlıkta sorma ihtiyacı hissediyorum..

sorabilirim öyle değil mi?

hepsi bu.. 

dünya değişecek, isteseniz de istemeseniz de değiştireceğiz, uluslarüstü (arası değil) bir alanda her yerde, yerden yabanotu gibi çıkan varlıklar sayesinde.. sürekli olarak hakikatın arkına (farkına değil) varıp dönüşenlerle büyüyerek.. 

gerçek izafidir hakikat tek. 

bunu bir görsel ile açıklamıştım vakti zamanında.. üç boyutlu algı dünyasında sana gerçek gelenle, yani kutunun içi ya da çehresi ya da dışından gördüğünün ile bir ya da bir kaç boyut üzerinden görülebileni arasındaki fark?

do you under starlit me?

sadece ve sadece

yerelde bunu sağlayabilecek bir ivmenin yakalanıp yakalanamayacağı ihtimali benimkisi.. 

yoksa ben zaten 14 yaşımdan beri bunun mücadelesini tek de olsam veriyorum nigga.. 

burası çok karanlık
beyaz bir karanlık bu
birileri karanlığımızı söndürebilir mi?
dünyayı ateşe verme riskini göz ardı ederek. 

26.nisan.2025 - 2037 
zackEVA

23 Nisan 2025

slogan yürüyüş forum ve doğrudan eylem

 izmir'de ve belki de tüm türkiyede tırt ve asıl kötü olan, gerçekten bir şeyler yapmaya çalışan bireylerin özellikle belirtmek isterimki bireylerin, (tek başına ya da bir azınlıkla hiç bir şey yapmaya cesareti olmayan ama çoğunluk olunca slogan atıp evlere dağılan değil) yalnız bırakılması ve üstüne bu bireylerin bir araya gelmeme inadı.. ben izmir'de eylem haberi takip etmiyorum artık.. gece itibari ile kararım bu.. 

sokaktayım. daima olduğu gibi. yapmaya çalıştığım şeyin (en başta tek başıma, sonra bir kaç kişi ile, bir dönem çok iyi organize olan kalabalık bir grupla ve sonra yine bir kaç kişi ile ve şimdi en baştaki gibi tek başıma) yönü hedefi krokisi başı sonu ortası duruşu haritası taslağı belli ve bi yolum var.. bi çok kişi ve grupla bir araya gelme çabalarımdan da yıldım, gezi süreci yılmıştım, son bir ayda pes ettirdiler.. ve yoruldum. ve bıktım.. bu dayanışmayacağım ya da bir araya gelmeyeceğim veya davetlere ya da yapmaya çalıştığım(ımız) şeye destek olmak isteyenlere kapalı olduğum anlamına gelmiyor tabii ama, çoğu zaman görünen köy kılavuz istemediği gibi fareli köyün sahte kavalcılarına da kanmamak gerekiyor (örn: tkp, chp, bar anarşistleri, vs vs) "görünen köyün kavalcıları" ile yürümek lazım.. metaforlarım kapalı bu noktada ama metinlerde açmıştım geçmişte.. 


günaydın bu arada.. 🕊

signal ve telegram grup linkleri

 signal: https://signal.group/#CjQKIJAH1PgkdAJaGZFLV-rSqL5iHCQ_7Jn7dyi1qbcmiv_PEhCKiY_os86xE15v3-s2q3-G


telegram: https://t.me/UnPzCres

14 Nisan 2025

önemli duyuru-işporta hakkında



  ÖNEMLİ DUYURU: yarın işporta.. sadece takas geçerli yarına özel ve illa benimle değil, gelenler de kendi arasında takas yapabilir.. ben de kitap ve zine var. aynı yer alsancak kilise sokağı (zabıta'nın sonradan kendilerine prefabrikö mekan kurduğu ve ösym sokağı diye geçen yer ancak oranın adı mamutlardan önce kilise sokağı idi ki bize göre Korku Parkı İstasyonu adı. alsancak iskelesinden çıkınca tam karşı sokak) 

iletişim için şimdiden pas atabilir gelmek isteyen, gsm de verilebilir ancak whatsapp yok signal var

ve e-posta: girdap@riseup.net /
sosyal medya dm'lerini bazen geç görebiliyorum ama yarına kadar özellikle bakarım bildirimleri açıp, gelmek isteyenler için.

saat: 17:00'da sokakta olur, 17:30'da engeç, tezgahı açmaya başlarım. yer değişikliği ya da hiç olmadı çay çimlerde oturma bir yerde çay içme vs vs dahil, tezgaha dokunulmazsa da tezgah açık kalmak kaydı ile: 
17"00-23"00
arası diyelim.. 

edit 2: ben evden termus getiriyorum bu arada, her tezgah açtığımda.. senelerdir.. siz de böyle yaparsanız herhangi bir yerde de parayı dolaşıma sokmamış olursunuz o gün böylece


not: 
zabıta gene kanca takarsa ki takıcak.. iskele'nin kilise sokağına doğru yürüyüş tarafı ile, sahildeki yürüyüş yolu kesişiminin yakınına, çok az çapraza çimlere açıp denicem.. olmadı bi çay may içerük.. 


peace love révolte rabia*

*ispanyolca öfke demektir, rabia ve bu anlamı ile kullanmaktayım

#sokak #işporta #izmir #alsancak #takas 

11 Nisan 2025

pek yakın çok uzak

üç vakte beş ışık yılına kadar bura kalmak üzere unthatow nokta net adresine geçiyorum.. 

unpzcrew blog ise zemtgala nokta xyz adresine.. bilginiz ola..

gardımı da alam kafa düzenlere: ışık yılı mesafe ölçü birimi evet efenim çakıyoruz biraz uzay zamandan.. ve hatta sadece kuantum paralel verenler vs değil.. ne dedik mamutlardan önce yazdığımız bir metinde: 

"paralel verenlerin adını, simetrik ve asimetrik verenler olarak değişecek ya.üzerine bir kaç galaksi daha vericez kabul edersiniz" ZEMt Galaxyz'Zzz madde ötesine geçiş teknolojileri başkansız birimi.. 

5 Nisan 2025

baş gargamel (#yorumlurepost)

baş gargamel

repost önsezi: receblerine yazdığım şiirlerden biri daha (2008) gerçi yazdıklarıma hep "şiir değil bu" dendiği için evet, "şiir değil bu" türündeki bestem için,  şiir değil bu türündeki, baş gargamel'e attığım tühtühlerimden (çocuk oyunu bu tühtüh) biri için kaydırın gitsin aşağı okurken ekranı da..

 kaydıraklarımızı kurup kayalım parklarda çocukken olduğu gibi.. o da bir eylem biçimi olabilir. 40 yaşına gelmişsin sen çocuk musun diyecekler. çocuğum ulan.. çocukluğumu hiç kaybetmedim ben! siz nerede düşürdüyseniz gidip bulup tutup elinden getirelim, çaldılarsa sizden çocukluğunuzu (ki bu da mümkün benim de 20-30'lu yaşlarımı fabrikalar çaldı, hala çalıyorlar) çocukluğunuzu çaldılarsa gidip alalım ellerinden zorla, döve döve, gerekirse, ağzını burnunu kırıp çalanların, ayaklarını gıdıklayıp saçlarını çekerek, vermiyorlarsa çocukluğunuzu.. şiddete karşıysanız eylem biçiminde, benden uzaksınız, kusurakalma..

Baş Gargamel

odada volta atıyorum şimdi

bir ileri bir geri

bir geri bir ileri

ne yapacağını bilmez bir şekilde

ve hiç bir şey yapamayacağının bilincinde

senin için uygun görülen asgari ücretle

sorun;

çalışmak zorunda olmak

ve yine de paranın yetmemesi


günde ortalama on iki saat

hafta da beş gün

bazen altı

ve bazen gündüz bazen gece giderek işe

ve her geçen gün biraz daha bıkarak

ve bırakamayacağını bildiğin halde

istifayı düşünmek servisi beklerken

sabahın dördünde

beş iş başı için

kimse yokken dışarıda

herkes uyurken

sinek kaydı yanaklar

yarı uykulu gözler

aç karnına üçüncü sigarayı içerken

ve on beş saat sonra evdeyim derken

beş iş başı

on sekiz paydos

on dokuz ev

bedenen bitik

ruhen bitik

tahammül sınırın çoktan patlamışken

yama dolu ruhunla

soğuktan titreyerek

maaşı hesap ederek

faturaları ve kirayı

ve biriken bakkalı

ve hiçbir şeye ilaç olmayan zamanı

nereye kadar derken

hiçbir yere gitmediğini biliyorken

yerinde bile sayamayıp

aynı odada

aynı tempoda

dakikalarca attığın volta

bir ileri bir geri

bir geri bir ileri


odamdayım şimdi

duvarlarımla baş başa

kesilmeyi bekleyen yüzlerce gazete sayfası

ve yapıştırılmayı bekleyen kolajlar ile

bir sigara sarıp

bir boklar yazıyorum

siz ne derseniz deyin adına

şiir ya da değil

ya da ölümün son hecesi

umurumda bile değil hiçbir şey diyorum

umurumda oysa

uçup giden günler

kayıp giden zaman

ve her geçen gün biraz daha

ayak uydurmakta zorlanan ruhum

hayatta kalma mücadelesi

bir şekilde kalırsın hayatta

iyi veya kötü

günleri yaşarsın

çalışarak ya da dilenerek

direnmekten vazgeçerek patronlara

sorun yaşam şartların değildir oysa

sorun

seninle birlikte yaşamaya çalışan insanların

çalışmana muhtaç olmasıdır

ve öyle ya da böyle

bir vefa borcun vardır onlara

yetmişindeki babana mesela

ve karışıp gitmeden o toprağa


balkondayım şimdi moruk

gecenin bir yarısı

elimde yazmayan bir kalemle

harflerin izini bırakıyorum kâğıtta

bir sigara daha yakıyorum

ve biliyorum yaşamanın

yazmaktan daha zor olduğunu

bir cümle için iki saat düşünerek

best-seller olan adamlara

yazmanın daha zor geldiğini de biliyorum

ve odada volta atıyorum işte

bir ileri bir geri

bir geri bir ileri

sonra duvarlara bakıyorum

sanki bir şey delip içeri girecekmiş gibi

kahrolası atlar

her geçen gün daha kötü koşarken

kuponlar peş peşe yatarken

ve tat almazken artık aşka dair cümlelerden

ağzına yapışan sigara kokusunu umursamazken

duvarlara bakıyorum

ve bir duvar daha görüyorum arkasında

sonra bir duvar daha

sonra bir duvar daha


ve başımızdaki gargamel

 “kriz bizi etkilemez” derken

27 yıldır kriz geçirip

şirinleri göremiyorum

4.aralık.2008


ve bunun yazıldığı günden bugüne bir şey değişmedi, hala geçinemiyor fabrikada çalışıyor zabahın köründe ctesi pazar fark etmez alarma kalkıyor vardiyalı çalışıyor ve dünyanın değişeceğine dair arzumu kaybetmiyor bu çorbaya ne lazımsa o olmaya çabalıyorum. fuck peace i want justice. no peace o justice.

4 Nisan 2025

# vergilendirilmemiş kazanç kutsaldır #

en son bakkaldan ne zaman sigara aldığımı hatırlamıyorum, epey epey uzun yıllar önceydi. bugünse tütüncüden iki arap kağıdı aldım, biri arkadaşıma, yan tezgah. parasını da istemedim, o da vermeye yeltenmedi zaten, bi liranın hesabı mı olur?

oysa bir dal sigaranın hesabı dönmeye başlamış gene twitlerde, her zamda aynı geyik; "bırakıyorum" "sağlığa zararlı" "tütün iççem" tripleri..

alkol almazsam temizinden iki paket, alırsam miktara göre 3-4 paket içiyordum eskiden.. şimdi her şey dahil 40 liraya bir ay çıkıyor, sigara içme miktarım hiç azalmadı, nerdeyse 20 yıldır bi gram azalmadı. üstelik iki yıl önce gece öksürüğü dalgasından röntgen çekildim, ciğerler tertemiz, geniz kaynaklı öksürük dedi doktor.. geçti üç güne. onu da, o günlerdeki sevgilimin ısrarına çekildik... 74 yaşıma kadar anlaşmam var halbuki, ölmem. her neyse.
sahte içki, yok pardon içkinin sahtesi olmaz, hatta devlet onaylı vergili ve destekli olmayan her şey en gerçektir, ev/el yapımı diyelim, içkiden de ölmedim çok şükür 20 yıldır (ölenler kör olanlar var evet ama biraz dikkat biraz güvenilir kanallar lütfen)

sonuç olarak, bugün de her tekel zammı sonrası tezgah önü kulak misafiri olduğum muhabbetlerde gündem, "bırakçam", "tütüne döncem" "azaltçam" idi. 

hala mı dönmediniz? gerçekten mi? isyanda mı etmediniz hiç bu duruma? hala mı? herhangi bir olumsuzluğa isyan etmeyi hiç mi içinizden bile geçirmediniz yoksa? kadere isyan dışında?

bazıları da tütüne güvenmiyor, bana gelip tekel sigarasının daha sağlıklı olduğunu söyleyen denyoya beş yıl önce üşenmedim şu cam filtrelerden aldım, beş tütünün bıraktığı izi bir tekel sigarası bırakıyordu, eğer korkunuz buysa. üç hafta öksürük balgam, sonrası temiz.. hatta eskisinden daha temiz..

daha az vergi vermek için elimden geleni yaptım hayatım boyunca, çünkü üç kuruşa minimal ihtiyaçlar bile karşılanmıyor yavru. yirmi yıldır işporta açarak vergisiz kazanç elde edip, bu esnada ara boşluklarda uzun/kısa vadeli (kış) 30 fabrika gezdim..

bu şekilde hiçbir şey değişmeyecek, çünkü bu şekilde yaşayan ve düşünen insanlar olarak azınlığız, bunu biliyorum, ama en azından o sokakta saatlerce oturup, görünür olmak ve dokunmak, temas etmek (fiziksel temastan bahsetmiyorum) ve en azından günde bir kişinin aklını çelerek, ama uzattığım boş beleş fotokopiksel zilzuratlarla ama konuşarak, kendime artı bir ekliyorum... görünmek/dokunmak/temas etmek.

bu esnada günde 10 kişiye fanzinin ne olduğunu anlatıp (son beş yıldır fanzin algısını da siktiler ülkede o ayrı) yirmi kişiye adres tarif edip en az üç kişiye sigara sarıp, 100 kadar insanın göz bebeklerinin içini görmeye çalışıyorum, hemen kaçırırlar gözlerini, ayrı..
ve inatla, ve ısrarla, izmir'de kendine "anarşist" sıfatını yakıştıranlardan uzak duruyorum (bir kaç istisna hariç)

çünkü kendi aranda kuram tartışmak, kendin gibi insanların takıldığı mekanlarda çene çalmak, ve barlara sıkışıp kalıp, içip sızıp sonra ertesi gün aynı döngüye hapsolmak, sizin de muhalif olduğunuz kesimden bir farkınız olmadığını gösteriyor bana..

not: kendimi dillendirmek değildi maksatım.. bana son iki yıldır bok gibi giden çoğu zaman siftahsız eve döndüğüm tezgahı niye hala açık tuttuğum ya da takıya vs dönmediğim soruldu dün, yakın bir arkadaşımın yakın bir arkadaşı tarafından... "inat mı hobi mi heves mi vs vs", ya da bir diğer her gün sinyal ile kimyasal peşinde koşan elemanın çarşamba sorduğu soru gibi "zengin piçi misin?"

 değilim, fakirem ben sizin kıstaslarınıza göre. benimse parayla hayatım boyu işim olmadı. param da hayatım boyunca pek olmadı.. ama hayatım zengin geçti hiç olmazsa.. 
el cevap budur. uzun oldu. mazur görün..

takı da yaptım bu arada 2001-2003 arası biliyorum yani işi. karşı da değilim, yan tezgahta gördüğüm en iyi hand made takıcı dostum varken bana düşmez o. he bu arada artık adres sorandan bir lira, "bunlar ne" diyene fanzinin ne olduğunu anlatmak 50 kuruş, adres sorup anlamayıp üç kere tekrar ettirenden 3 lira, gelip akıl verenden de 180 km hız alıcam - kaçmak için.. : ))
--
"on changera le monde que vous le vouliez ou non"
"istesiniz de istemeseniz de dünyayı değiştiricez" Keny Arkana

bugüne güncel not: 4nisan2025
4 ağustos 2019'da yazmışım bunu. bir süredir uzun bir süredir alkolü de bıraktım. yılda maksimum 4-5 güne tekabül eden zamanda, yani iki üç ayda bir, bir bira belki.. son beş yıldır.. en güzeli.. berrak zihin, uyuşmamış beden ve kafa..

bir kutsalım yok bu arada, tehlikeli bir kelime o, sistemin güzel bir oyunu, arapça kökenine bakalım: "Köken: Arapça: ق د س (k-d-s) Anlam Kökü , Dokunulmaz, Temiz, Arınmış, Yücelik, tanrısal olarak yükseltilmiş, dünyevi olmayan. arapça Kuds kökenine osmanlı zamanı sal eki eklenerek oluşturulmuştur, arapça mukaddes kelimesi halk arasında osmanlı zamanlı kutsal kellimesi olarak yaygınlaşmıştır.

1 Nisan 2025

ehonomi çok eyii nöroergonomi çok kötü

ehonomi çok eyii nöroergonomi çok kötü

nasıl bir ek iş yapsak, bahis de bu hafta ne oynasak da 100-200 liraya 3-5 bin gelir mi diye deneyip yutulsak derdinde çalıştığım fabrikanın asgari ücret alan benim de dahil olduğum taşeron kısmı. daha zamlı maaşı bir kez aldık sadece. şimdiden yetmeyen.. ama isyanı HAK getire.. pardon, göklerden gelen karar ile isyan da yasaklanmıştır kesin.. tarihsel uydurma bedava her din ve millet işlerinde.. 

geçinebilmek için günde 8 saat 6 gün vardiyalı çalıştığı halde buna ek bir bazılarınınsa iki iş yaptığı tanıdıklarım var ve toplamda 3 işte çalışıp günde 4 saat uyuyup çocuğunu göremeyen insanın fıkrasını anlatmamı ister misiniz? fıkra dedim çünkü, bunlar umrunda olmayan o tepetaklak gelesi yakın olan ve fakat tepemizde olduklarını zannettiğiniz halbuki kendileri de birer kukla olan iktidar veya muhalefet aktörlerine fıkra gelebilir, bugüne kadar yazdığım ve bundan sonra yazacağım, yaşadığım ve yaşayacağım, yaşadığımız ve yaşayacağımız her şey.. ama onlara da yaşatacaklarımız var elbet.. helalleşmeden üstelik. hakkımız helal değil, ve bu söz konusu falan da edilemez hatta. 

yine aynı fabrikada sendikalılar ise, hisse altın bitcoin ev araba alım satım, bahisde at yarışında çok çok çok yüklü kupon yapma peşinde..

yıllık ortalama maaşlarda, onların yan hakları ve ikramiyelerini baz alınca sendikalılarla aramızda minimum (en düşük olan kesimi) 4 kat varken, ki bu fark 7-8-9 katına çıkabiliyor kıdemlileri ile.. dahası, sendikalıların mesaileri 3, duruma göre gece vardiyasında ise fazlasıyla katlanırken, bizimki pazar ve bayram dahil gece gündüz fark etmeksizin 1,5 ile çarpılırken. onlar gece vardiyasına sağlam prim alırken bizde günün her saati, ücret aynı iken. sendikalıların aldıkları hastalık raporlarında devletin kestiği iki günü şirket öderken. bizim ise 3 gün alırsak 2 gününe devlet el koyarken.. üstelik o vereceği bir günü de, çalışsam alacağım günlük net ücretimden daha da az veren devlet... e daha sayayım mı sabaha mı bırakacaksınız? karpuz da sever misiniz? 

ve şirket elinden gelse herkesi taşeron çalışan yapmaya çalışırken, sendikalı olmayan ama kadrolu (taşeron değil) bir temizlik çalışanı sendikaya üye olunca, şirket ve sendika anlaşıp, çalışanı sendikadan çıkartırken.. ancak aramızda kadrolu ve dahası sendikalı olup bizden dört kat fazla maaş alan ve her türlü yan haktan da yararlanan "hoca" lakaplı selam sabah vermediğim, ağız yoklayan ispyoncu patroncu bir temizlik çalışanı da varken, yani aynı işi yapmamıza rağmen dört katı mangır ve bir dolu yan hakkı olurken hocanın.. 

ve bizim sendikalı olmamız imkansız iken ki bu da başka bir yazının konusu olsun sayın her şeyi çok bilen ve hayatında bir gün olsun fabrikadan içeri adım atmamış olduğu halde fabrika işçileri adına konuşup duran televizyonlara çıkan ve sürekli işçi hakları hakkında yazıp duran solcu olup bu işten para kazanan ve herhangi bir doğrudan eylemde pratiği olmayan enteDÜNtel yazar akademisyen zanatçı caNbazlar

hangi sendikal mücadeleden hangi işçi haklarından hangi adalet ve kalkınmadan hangi cumhuriyet ve halktan hangi demokrasi ve eşitlikten hangi milliyetin hareketinden hangi dinin refah ve saadetinden hangi davanın hürlüğünden hangi işçinin ergonomisinden bahsediyor birileri? ben cahilem babol, fakirem, okumaya da gücüm yetmedi.. bilmem yani.. soruyorum sadece.. öğrenmek için.. başka bir kötü amacım yoktur.. uluslarası örgütlü ve bağımsız isyan çorbasında tuz karabiber salça odun kazan.. balta molotof c4 kanas meşale flama çakmak maske sprey kağıt kalem mürekkep toner kartuş uhu makas neşter video müzik resim kolaj yazı ses göz kulak his olmak dışında.. 

son bir kaç sorum daha olacak birilerinin baş örtmenlerine ve bir diğerlerinin allahlarının halifesine.. (bu arada taoizmle islamı sentezleyen kendimce bir inancım var ve politik anlamda anarşiye de, tao allah yehova ya da hangi dilde ne ise o "her şeyi kaplayan ve hiçbir şey olan" tek varlığa bağlığım ilkokuldan beri gelmekte.. herhangi bir şeyin çisi çusu şucusu bucusu herhangi bir ideolojinin savunucusu olmadım asla ve anarşizm diye bir kelime de kullanmadım, çünkü anarşi bir oluş hali bir yaşam rutni bir hayat düsturu ve doğanın ruhu ve kosmosun şuurudur en yalınlığıyla.) sorularıma gelince at tırnaklarına: 

komşusu tokken aç yatmak mı? vekilleri olan hükümettekilerinin vergilerinizle, düzenbaz ihaleleri ile ve durmadan para basmaları ile zenginleşirken; vergilendirilmiş kazancın kutsal olduğuna inanmak mı? patronların senin emeğinle zenginleşirken iş ahlakı mı? pardon ama bu para işleri hangi din ve millet bakanlığına bağlı oluyor? merak işte.. fakir ve cahilem ben, dedim ya. okumam yok, yazmam var sadece... türkçeyi okuyamıyor ve kekeleyerek konuşuyorum, duyduğumu anlamada sıkıntım yok ama.. cevapları bekliyorum. dedim ya, okumam yok benim, sadece yazabiliyorum.. c4 seviyesinde hem de.. yersen.. 

sinirlerime sakin olmama gerek yok sayın psikiyatrim, ilaçlarımı artırıp dayadınız yazdan beri kan tahlillerim düşük çıkıyor diye, iki ay önce.. ilacım var evet, sağolsun sigortalı çalışan olarak üste baya para ödesem de alabiliyorum hala onları.. relax stella relax.. çözüyor her şeyi ben.. ben çözünmesem de 6 yaşımdan beri.. mışıl mışıl uyuyorum ben... güneş batıdan doğunca uyandırın beni, tövbe etmeye ihtiyaç duymuyorum öncesinde.. isyanın hak olduğuna inanan ve, tao ile islam'ı sentezleyen katli vacip bir zındıkım gözünüzde biliyorum.. 

çav belladonna.. 

* "ehonomi çok eyii: otonom piyade/saian - varyate isimli parçadan alıntı. "İstemesen de kalkacak kazan / Otonom lobotomikal lirik yazıp azan / Gazetede sürmanşet yalan / 'Ehonomi çok eyii, Alman'lar kıskandı' falan" 

** nöroergomomi: ergonomi ve sinirbilimi birleştiren bilim dalı. ergomomi ise; insanın fiziksel ve psikolojik özelliklerini inceleyerek insanın makine ve çevre ile olan uyumunu doğal ve teknik olarak araştırma ve geliştirme çalışmaları topluluğudur. yunancada ergo iş, nomos ise yasa anlamına gelmektedir. (kaynak; wiki) 

*** stella: yazmaya başladığımdan beri hiç konuşmayan karakterimdir. hep aynı şekilde anarım kendisini: "relax stella relax" diye. psikiyatrist olur kendileri. bi sürü sabit karakterim var bilen bilir. onlar karakter de değil zati. hayaletlerim.. 

hayal edin.. her şeyi riske atarak o hayalin uçurumundan zıplayın.. bencilce, kendinizi kurtarmaya yönelik veya bu hayatın içi boş keyfi hazlarına yönelik değilse düşleriniz, özgürlük aşk ve isyan için ise, uçarsanız bile düşmek yerine.. 

27şubat25 1645

(olaylar başlamadan çoğ önce yazmıştım..bloga ekleyip paylaşayım bare dedim.) 

31 Mart 2025

tükürük (CSNS Yayımları - 2020 - ocak)

bastığım son zine bu. sonrası malum. var bişiler de gerek duymuyorum. bunu buraya koyasım geldi. hepsi bu.. öfkeye dair ve neden her şeyi (geleceğimiz ve hayatımız dahil) riske atıp isyan etmemiz, dünyayı değiştirmek için mücadele etmemiz gerektiğine dair bir zine. ben hayatım boyunca böyle yaşadım, kendime ihanet etmedim hiç olmazsa. güzel bir gelecek düşü ve kendini kurtarma mavrası adına.. fazla konuşmayayım.. 


tamamı el işi el yazısıdır efenim.. 


iyi istiraatler, servisten bunu demeden ineni dövüyorlarmış venüsün bir çorbanize SANAiyi çölgesinde.. 


hem online okumalık hem indirmelik: link (dropbox)


online okumalık: link (calameo)


ve kapak.. ve reklamlar ve hava durumu ve spor haberleri ve dizi. ve toplumun çoğu ne eylemleri umursar ne herhangi başka bir şeyi.. 1000 kişilik fabrikadayım, hem de izmir gibi bir yerde.. iyi bir örneklem gözlem için.. işçi sınıfı sokağa dökülmeden genel grev yapmadan, bir cacık olmaz.. türkiye işçi sınıfı da 100 yıldır zayıf karnesi ile sınıf tekrarı yapar.. nokta. ben de onlardan biriyim.. yine de bu fanzin dursun burada.. ben durmasam da olur.. 





I AM DEAD 2056

öldüğü yıl keşfettiğim ve hayatımı 90 değil, tam 180 derece değiştirdiği için, bu klip ve şarkı ve kendisi blogta olsun istedim.. şarkı fan işi remix ve klip de fan-made gerçi. olsun yavrum. fanzine kelimesinin fan'ının geldiği yeri severük.. 

8 ağustos 2056'da kalp krizinden öleceğimi biliyorsunuz değil mi? o güne değin sigaramı elimden dumanımı nefesimden eksiltmeden üstelik.. ne intiharı? 

zack puştu, uzun uzun çok uzun bir süre kontrolü ele geçirmişti.. 

i am back nigga..

zack is dead, girdap is back

yin yang'ın iki yanı.. 

karanlık ve aydınlığa olan saygımla

ayın çekirdeğinden, tüm gezegenlerin içinden geçecek bir tünel kazıyordum güneşe, oradan ayımı ve ayın kızını (rabia) seyretmek için.

tıpkı kuzenim kardeşim eşik kertmem* eşiğim keny arkana'nın bana yazdığı tek e-postada üstelik türkçe kelimelerle dediği gibi: 

"karanlık dışarıda hissedilir olduğunda bile, kuvvet ve ışık kalbinde yaşayabilir" rabia

peace, love, révolte

selam sevgi ve dua ile

çav belladonna.. 

*eşik kertmedeki eşik, bana eşik atlattığı içindir.. eşik atlamak, sadece bir eşiği aşmak, engeli aşmak değil, yükselmek manasına da gelir bu ifademde.. o yüzden dedim hep eşik kertmem diye keny arkana için.. 

---------------------

"inanmayın, siz ona, hala yarı ölü  adlı şiirindeki ruh hali var gözlerinde, bi tek ben anlarım, özlem refik tuncay da anlayamaz o bakışı ve artık ispiyonlamak zorundayım bunu size, ben başa çıkamıyorum" seçil

"seçil sus, ölsün de yanıma zemt'e gelsin girdo diye bekliyorum 20 yıldır, sesini kes, onunla da temas kurmayı bırakın artık yaşamda tutmak için" özlem

"özlem? sen ne ara geldin?" girdo

"senin için gelmedim, zack için geldim ve gittim" özlem

"seçil, ne ara geldi o, neler oluyor?" girdo

"sen boş ver o kahVeyi, bi kahPen varsa aç da izleyelim, güleriz" seçil

"ben sikmeyi tercih ediyorum kaçtım, gelirken bir şey getireyim mi koçum?" tuncay

"eroin?" zack

 "olmaz o, bize kadar, kullanmayana yok, kaçar ben" tuncay

"yuh artık zack, sikerim izahatınının alımını, sus artık zack, çay içelim girdo" seçil

"gitmeyeceksin ama bu gece" girdo

"söz veremem, refik de zorda biliyorsun" seçil

"o da gelsin" girdo

"özlem darlıyor onu buraya gelmesin diye bir süredir" seçil

"özlem de gelsin" zack

"sikerim özlem'ini zack, gelemez o, gelmesin zaten, ki gelmesin diye çabalıyoruz tuncay ve refik ile, gerekirse çin seddinin üzerine berlin duvarını örer, meksika amerika arası yeni duvarı arkasına çeker, o da olmadı yecüc mecüc için zülkerneyn hazretlerinin kapattığı karadeliğin önündeki redimi açar, seni oradan fırlatırız zack, yine de engel oluruz, girdo'yu özlem götürmesin diye"

"hiç bir şey anlamadım seçil dediklerinden" girdo

"anlama diye konuştum, anlam arama diye de aynı zamanda, çay olmuştur, ezan da okunacak bir saate, gel balkona çakalım" seçil

"oley" girdo

geriye dönüşler part 3 kesit (bunları  yani geriye dönüşler kesitlerini ve özlem seçil tuncay refik isimli hayaletlerimi pek yayınlamıyorum artık burada, sonra toplu basarız diye hayatlerim geliyor yoksa daima, gelmeselerdi, ben giderdim zaten daha çocuk yaşta..)

------------------------

2pac - I am dead 1996

30 Mart 2025

erişime kapanmıştır

sonsyal medya hesaplarıma son bir kaç bişi ekledim efenim..ama oralardan beni dürterseniz görmem.. ben yokum sanal iletişim babında bir yerlerde.. mazur görün.. arayıp soran yazan ses çıkaran yok zaten uzun zamandır gerçi de, olsun... ben de sessiz olmaya karar vereli bir süre önceydi.. siz de sessiz olmaya devam edin.. bir tatlı huzur almaya.. pardon yanlış söyledim; bir tatlı sessizlik almaya geldim, karanlıktan.. ah karanlıktan... 

e-posta var yersen: girdap@riseup.net


bu blogta yer almayan baya bir şeyim de, neyim? metnim falan, şu adreste efenim, onları da bureye alcem nefes alabilmeye devam edersem:

 zonksal ketyalar: 
face: @unthatow
twit: @unthatow

youtube kanalım açık arada bişiler tühtühlerim.. bu blog da açık tabe, gugle amca blogspot hizmetini sonlandırmadığı sürece, bendeniz gitse bile... 


ha unutmadan bak bu da güzel daha eklencek her dilden her bir şe: 


hadi çav belladonna 

if i die 2night

if i die 2night

ben ölüyorum
ve hiç kimsenin umrunda değil
diyemem buna

umursayacak olan
bir kaç insan

ailem ve sayısı onu geçmeyecek olan
dostum dışında 
herkes için hiçkimse
olduğumu
ve öldüğümde öyle kalmaya
devam edeceğimi her an her saniye
anımsatacak kadar bana
sessiz olanları geçersek

buraya bakmaya
ancak öldüğümde
tamam buraya kadar dediğim noktada
kararı verip metodu seçip
kendi azrailim olduğumda
akıl edecekler galiba

söyleyemiyorum
söyleyemiyorum sesim çıkmıyor
ölüyorum amına koyayım diye
bağırmak istiyorum 
avazımın çıktığından daha fazla
üstelik bir megafona bile ihtiyaç duymadan ve
sesim ulaşsın istiyorum
istiyordum
tüm benim gibi sessizden giden
gidecek olan
faili kendilere


içten içe içlerini yiyen
her türlü çığlığa karşı
zihinlerini nasıl kapattıklarını
öğretsinler bana
hala devam edebiliyorsa yaşamaya
benzerlerim

bir ses bir müzik bir film bir şu bir o bir bu
yok çözümü
işe git ve boğazlamamak için kimseyi
sabret sekiz saat
eve gel ve mutlu görün annene ablana yeğenine 
diğer ablana abine
köpeklere ve balkondaki kedilere bile
mutlu görün

ama fırında çalışan kızlara ya da
bakkala eczacıya komşuya
mutlu görünmenin bir anlamı yok
o yüzden çıkınca evden
kastığın içini büyük bir eforla
bırakabilirsin dışarıya
iş yerinde de çaktırma
hatta iş yerinde hiçkimseye hiçbir şey çaktırma asla

tanrım sen bile
çakmıyorsan artık
ne diim senin tanrılığına

ürettiğim eserleri ben de korumam sahiplenmem
ama elimde senin gibi bir güç olsa
tüm sessizce ölüp gitmek zorunda olanlara
-evet buradaki doğru duygu zorunda olmak-
bir sihirbazlık gösterisi yapardım

artık dua etmiyorum bile sana
cennet ya da cehennem için çaba sarf etmedim asla
ama senin varlığın ve rızan
önemli olduğu bir süre öncesine kadar bana
umursamıyorum artık kusura bakma

deyin zamana
değin zamana
kucaklayın onu
paket yapıp süsleyip
sarın satın her anı ona buna şuna

ben burada
kendi odamda
kendi zihnimin çıkmaz koridorlarında
zaman öldürerek 
müzikle filmle kitapla
hatta pornoyla ve kağıtlar keserek yayınlamayacağım kolajlar için
asla satmayacak yayınları basmayı tenezül etmeden artık hazırlayacak
asla kimsenin okumayacağı kitaplar yazacak
ama size söz veriyorum
öleceğim azrailim olup annemden sonra

şimdilik bekliyorum
bekliyorum çünkü ona
bunu yapmayacağım

ve yapacağım sonra çünkü
çalışıp aldığı tüm maaşı
bankaya verip
yine de borcunu ödeyemeyen biri olarak
o çağrılarınıza
oraya gidelim gezelim
buraya tatile gidelim
eyleme gelir misin
barda içelim
istanbul'a gelicek misin
ankara'ya gidelim mi
gibi gibi gibi
bir dolu bir dolu bir dolu
sorularınıza
kocaman bir pankart açıp işportamda
ben öldüm yazıp öfke dolu
cevap vermeye bile
tenezül edecek kadar
beni önemsediğinizi hissetmiyorum

öyle olsaydı
aylardır burada
yazıp ettiklerime karşı
bir kişi ulan bir kişi
"nasılsın zack yazdıklarına baktım şimdi endişeyle..."
diye sorardı...

dışarı çıkmak istemiyorum
işe gidip eve gelmek dışında hiçbir şey yapmak istemiyorum
hiçkimseyle hiçbir şey yapmamaya karar verdim
evet buna bugün bu saat bu dakika karar verdim
gece ikide yatıp gece dörtte kalkıp
iki saat uykudan sonra bir kahve alıp ve
sabahın beşinde iş için kalkmama rağmen
sanki on saat uyumuş gibi oturup kalkınca
yakıp sigaramı
nasıl atlatırım bu gece ölümü
diye düşünürken

ölmek istiyorum dostlar
ölmek istiyorum ailem
ölmek istiyorum keny arkana
ölmek istiyorum tanrım

lütfen bana engel olmayın
lütfen üzülmeyin
çünkü hiçbir şey hissetmemek
bir şeyler hissetmekten daha iyi geldiği için son zamanlarda
uyuşturucuya bile 23 sene önce kitlediğim
 kapımı zorluyor zihnim

zihnim beni çok zorluyor ve
bunları buraya yazmak dışında elimden
hiçbir şey gelmiyor
öl öl öl
öldürün onu öldürün onu öldürün onu

pardon acaba bana 500bin lira borç verir misiniz?
napacan o kadar parayı?
bankaya vericem
faize mi?
evet faize, borcumun ana parası katlaya katlaya oluşan faize doğru

ha ben de faize atçan sandım bu aralar herkes öyle yapıyor
sokayım herkese sen de dahilsin bu herkese siktir git
bro ayıp ediyorsun ama
ne brosu lan hiç sevmediğim hitap bu, kanka da öyle 
e tamam hitap etmeyiz öyle
hiçbir şekilde hitap etme sus 
sana da bir şey denmiyor

demeyin o zaman
dedikleriniz fayda etmedi
diyecekleriniz fayda etmeyecek
ben gidiyorum
gömün ve yaşamınıza 
kahkalarınıza ve sarhoşluklarınıza
kaldığınız yerden devam edin
unutun gitsin
hatırlamadığı bir şeyi unutmaz insan gerçi
hal hatır sorulmayan hatırlanmamıştır ya hani
ve benim sıkıntım bu da değildi
bu son kısımlar sadece 
kendinize sunacağınız bahanelere
attığım oklar

kendime sıktığım kurşunlardan emin olun
daha hafifini batırıyorum dış alemime
suçun aslı ben de
o halde idam edin pezevengi
ve yolumuza bakalım hadi
geç kalıyoruz
ölüm saati geldi

30 mart 2025 - 0544
ramazan bayramı 1. günü

başlık 2pac'ın bir şarkısının adıdır
türkçe çevirili link: 

"I'm sick of psychotic society, somebody save me
Addicted to drama, so even Mama couldn't raise me
Even the preacher and all my teachers couldn't reach me
I run in the streets and puffing weed with my peeps" pac




5 Mart 2025

sıkışmış

sıkışmış

son bir kaç aydır güne bahis bültenini incelemek ile başlardı sercan. eğer işe sabah gidecekse, kahvesini yapar sigarasını yapar ve evden çıkmadan bültene bakardı şöyle bi. öğlen gidiyorsa da durum değişmezdi. son dakika uyanır kahvesini yapar ve bülteni incelerdi. 
yaklaşık 20 yıl önce bırakmıştı halbuki kumarı. o vakitler, yani gençliğinde, çok para basar, parayı vurmak için oynardı bahis. bahis ve at yarışı. gerçi at yarışı baba mesleği idi. daha okuma yazma bilmiyorken başlamıştı at yarışına.. babası eline bir kalem tutuşturur ve bülteni önüne koyardı. kalem nereye hangi ata mürekkebini basarsa artık.. rastgele.. zamanla okuma yazma öğrendi ve babası ismini sevdiğin atı yaz dedi ona. zamanla atları, istatistikleri, jokeyleri, atlar çimde mi kumda mı iyi, hangi jokey orospu çocuğu, hangi at süprize açık öğrenmişti. ilk okul dörtte kendi yapıp babasına verdiği kuponlar, çalışma hayatına atılmadan önce cep harçlığı ile oynamaya döndü. sonraki yıllar bahisler de yaşadığı ülkede yaygınlaşınca, onlara da minnet etti. 2000 yılıydı yanlış hatırlamıyorsa, yaptığı ilk bahis kuponunda ki -o zamanlar şimdiki gibi akıllı telefon ile uygulamadan değil, bayiiden oynanırdı- nasıl oynandığını bilmediği için tüm kuponu doldurmuş ve hayatı boyunca çalışmadan yaşayayabileceği hatta kendi işini kurup, (yayınevi kurmak ve infoshop açmak istiyordu) hayallerini gerçekleştireceği parayı bir maç ile kaçırmıştı.. 15de14 bilmişti. sonradan öğrendi minimum bahis oranı diye bir şey olduğunu ama şimdiki gibi tek maça girilmiyor ve canlı oynanmıyordu. en az 4 maç. ve 2005 yılında iki gün üst üste dört maçta 4 beraberlik bilip, sağlam para kaldırıp (onu kandırıp, hatta hadi açık konuşalım seks içermese de kendi algıladığı anlam ile aldatıp, peşinee de terk edicek) ikinci sevgilisinin yanına istanbula gitmişti. sonrasında hayatına giren çoğu kadında da aynı şeyleri yaşamıştı.
atlar da onu kandırıyordu. atlar değil, jokeyler.. gelmicek atı getirir, gelcek atı bilerek getirmezlerdi. futbolda da şike vardı. yayınevleri kitaplarını basmaz, yazdığı metinleri kimse okumaz ve bastığı yayınları kimse almazdı. 2008 yılında önce atları sonra maçları bıraktı. 2018 yılında kadınları ve çalışmayı.. 2024 yılında hayatını ve hayallerini.. 2025 yılı başında yaşama devam etme gücünü ve enerjisini..
günümüze dönersek.. dediğim gibi, son bir kaç aydır güne bahis bültenini incelemek ile başlar, bazen buna tüm gününü harcardı. gençliğinde çok kitap okumuştu. okumak istemiyordu artık. çok kitap da yazmış yayın da basmıştı. bunları da istemiyordu. Sevgili? olmuştu tabii bir kaç kez, hem de arkadaşlarının kıskandığı, hatta şunu dahi kulaktan kulağa işitmesine sebep olduğu hatunlarla; 

“sercan nerden bulmuş lan bu hatunu”
 “bu hatun da sercanda ne buluyor ya” 

en kötüsünü yakın bir dostından işitmişti ayrıldıktan sonra evlenmek üzere olduğu sevgilisi hakkında: “sen şimdi nihal'i siktin mi?”

 evet efendim evlenmenin eşiğine bile gelmiş ama terk edilmişti olmadık bir zamanda olmadık bir günde olmadık bir psikolojide iken..
geçmişi geçip günümüze gelirsek, her gün olmasa bile bahislere dönmüştü yüzünü, bahislere ve pornoya. üstelik para kazanmak için bahis oynamıyor, bankaya olan yüklü borcunu kapatmak için, ya da o ayki açığını tamamlamak için 30 liraya 500bin veya 30 liraya 30 bin veren kuponlar yapıyordu, bazen iki üç beş bin alır, onu her gün sabahın köründe arayıp akşama kadar da arayan bankaya öderdi.. 

illa boşalmak için de porno izlemiyordu. elini sikine bile atmaz hatta siki bile kalkmazdı çoğu zaman.. uyuşmaya, zihnini uyuşturmaya çalışıyordu ve sadece porno kurgularını dekorlarını veya görüntü ve aksiyonlarını, en iyi sanat filmlerinden de en klas hollywood yapımı dizi ve filmlerinden de daha eğlenceli matrak komik ve zaman öldürücü zihin uyuşturucu buluyordu. bahisleri de öyle..
gençliğine ddönmüşü. hayır efendim gençleşmemişti. gençliğine dönmüştü ama bi farkla.. içi ölmüştü..
her gün bahis bültenini, oynamasa bile incelerdi, ve amacı gençliğindeki gibi para kazanmak değildi artık.. yasal bahis sitesinin izin verdiği en küçük tutarda oynar, bir bilemedin iki maksimum dört maç yazardı bazen gelen küçük parayı büyük paraya koşmak için basmak adına.. küçük oynar küçük kazanırdı ama ne zaman iş bankaya olan tüm borcunu veya açığını kapatmaya gelse, olmazdı o iş. bir keresinde tek golden bankaya olan borcunun yarısını kaçırmış, üstelik tutarı 126 tl olan kupona, bir keresinde de tek basketten iki ay geriden gidip paso yüklü faiz yediği borcunu sadece o ay için açığı kapatıp eşitlicek parayı kaçırmıştı 30 liralık kuponda.. hoş açığı kapatsa nolurdu, aldığı asgari ücret aylık ödemesinden epey az olduğu için gene geriye düşecek gene faiz yiyecek, gene onu bunaltan banka aramalarını canı isteyince açıcaktı.. 

geçen telefon faturasını yatırdı mesela son ödeme günü geldiğinde çıkışmayan parayı sevmediği mancestir city maçında yine sevmediği real madride girip 4,5 alt 1 girip, gelen 250 tl ile dört maç yazıp 1000 lira çaktı. bazı ödemelerini de telefon faturasına yansıttığı için gelen 750 tl faturayı yatırdı. bir kaç ay önce bir kredisini ödedi bu çocuk.. ama umrunda değil ne kazandığı, ne kaybettiği, zaman ölsün yeter ona.. yoksa kendisi ölücek efendim..
bülteni inceler ve takip ettiği takımların veya liglerin maçları yoksa, ender olarak heyecan olsun diye sadece kurallarını bildiği tenise, ne kurallarını ne takımlarını bildiği hentbola 30 tl bastığı da olur. artık şansını denemediği bilorda ve dövüşe de bahis aldı ama heyecanlı olmadı bu iki branş.. sadece istatistik ve ekran takip etmek sıkıcıydı. takip ettiği bir kaç avrupa ve güney amerika futbol ligi, özellikle büyük uluslarası turnuvalar, nba ve eurolig, yerli voleybol kadınlar ve mili voleybol kadınlar maçları dışında bir şey oymamaz çok uzun zamandır da.. oynar ve izler ama. maksat zaman ölsün zihin uyuşsun.. 

hatta akşam, gençliğinin takımı liverpool, sermaya takımı paris saint germen'e kaysın diye maç izlicek ama yine de üstvar girip 30 tl’ye 300 tl veren bir kupon yaptı. Uyumazsa gece nba’a basar gelen parayı geçinip gider.. gençliğinde internet kağnı hızından bile yavaş iken korsan cdciden alıp boşalmak için izlediği dönemden isimlerini bildiği ve hala var olan kadim stüdyolar veya son dönem malum sektöre adını yazdırıp dikkani celp eden starlar bir şeyler yayınladıysa, onları izler cinsel bir arzu duymadan.. uyur uyanır işe gider. uyur uyanır eve gelir. uyur uyanır ölemez. uyur uyanır uyanmak istemez. ve ölemediği için bu şekilde yaşamını sürdürür.. siz onu mazur görün.. bakın bunları yazarken iş yerinden arıyorlar.. siktiminin iş yerinden.. vardiyam bitti lan benim.. açanı siksinler.. daha bülteni incelicem göt.. seni bekledik vardiya almadın gittin giyinmeye beni gördüğün halde.. evde rahatsız etme bare..
ne diyordum efendim.. arada müzik dinleyip bir kaç satır bir şey de okur takip ettiği bir iki üç diziyi izler, tek üyeliği olan mubiye takılır falan ama günü genelde anlattığım gibi geçer girdabın.. şey pardon karıştırdım, sercan diyecektim..
ölmeden sağ kalır, şu sikik iş yerinden kurtulur, bankaya olan borcunu ödeyebilirse, kendi hayatına kaldığı yerden devam edicek efenim.. ama bakın biri aradı açmadım öteki arıyor.. vardiya almayınını açmadık, çayçısı arıyor.. mesajda geldi.. sikerler işinizi altınızı üstünüzü nacho vidal siksin... susun beynimin düzülmesi servisten inince bitmeli.. yoksa gerçekten ben kendi işimi bitiricem artık.. bu karanlık blog daha da karanlığa erişmemeli..
nefes al nefes ver.. 

5 mart 2025 - 1702



1 Mart 2025

"ölmek istediğim yerdeyim"

Radansa - Yağmur ve Tortu





[Verse 1]
Uyanmak istemem bugünde soğuk sabah
Odamı sarmalayan duman sindi tenime yorgan gibi
Basık tavan rutubet ve külle besili karanlık
Ayak seslerinde kaybolan düşüncelerde dalgınım
Bir yanımda resimler diğer yanımda öfke
Çünkü enkaz altı beden sabahçı kahvesinde
Ayılmaktı niyetim olmasaydı gidenler
Direnci kalmamış bi' yürekte kan bekleyenler!
Neyin peşindeyim bugünde kalabalık bi' boşluk
Bıraktım onca kelime kalem kırık kafam bozuk
Uyuştu çenеm panik atak zamanı soluksuz
Koştum onca cadde ölemedim bugündе buz
Yürekte eridi nafileydi çabam
Boğaza yapıştı ben kurtulamadım onca zaman
Geçip gider fakat değişmeyen sıkıntılar
En karizma şekil geber'cem sıkıntıdan!
[Verse 2]
Kitap değil be sandığın değil
Flu bi' kelime oldu son deminde tenime işlemiş
Parmak aramdan çıkan dumanla beslenip
Yazıldı onca kelime sisli güneşi bekleyip
Konuşmasam da gözüme baktığında anlayacak
Kıyımda heybetiyle dalga surata vurduğunda
Son bi' veda cümlesinde sonunu bulduğunda
En cilalı küfürler yetişti şaraba vurduğunda
Kimin deminde kaldı gerçek bak daraldı mercek
Pervazımda tablo bak da terk et
Her bi' dünde bugün var bugünde dünüm
İnsan içine düşmek istemedim kalbe kördüğüm
Atıp da sendeledim zordu evet sanma basit
Kayıptı parçaladım ruh bedende zulüm kesik
Tenimde onca kesit sonda nefes verip
Ölmek istediğim yerdeyim

12 Şubat 2025

ninni

 # ninni #


hareket alanı kısıtlı


işe gidip eve gelmek dışında
bir şey yapmak istemiyor
sonrasında uzanmak uzanmak uzanmak
odasındaki yatakta
sanki erişebilecekmiş gibi bu şekilde
zihninin ormanındaki
en uzun ağacın
en doruk noktasına
düşen yıldızına
uzanmak uzanmak uzanmak
hiçbir şey yapmadan
sırt üstü ya da baş aşağa


bir kaç tuşa bas
bir kaç müzik dinle
bir kaç sayfa kitap
bir kaç habere bak
belki bir film
belki uyur
belki ölür diye
sabahında


çalan alarmı duymaz böylece sonrasında


hareket alanı kısıtlı dedim sana
değil aslında dedi hep bir ağızdan tüm zemt'ya
öyle diye diretti
mız mız bir bebek gibi
hareket alanım kısıtlı dedim bana


işe git eve gel
yaşama devam etmek için
yapman gerekenleri
yapmak dışında
arda kalan zamanda
lütfen hiçbir şey yapma


uzanmak uzanmak uzanmak
kendine erişmesine set çekme arzusu bu
tüm dünyanın bir anda
herhangi bir anda herhangi bir yerde herhangi bir şekilde 
herhangi bir koşulda herhangi bir yolla herhangi bir sebeple
herhangi bir herhangiyle


erişim alanı kısıtlı
o yüzden uzanmaya çalışsa da
ömrü boyunca
hatta uyusa uyusa uyusa
işe gidip eve gelmek dışında
yetişemez asla
ulaşmak istediği dala
zihnini karıncalı gösteren
beş algılı fizikten kurtulup
ruhunu serbest bırakacağı
an dışında


algı yolları tıkalı
erişemezsiniz asla
o da erişemedi çok fazlanıza
oda sığmadı çok fazlamıza


işte burada
kendi halinde
ölüm notları bırakacak
çekip gideceği ana


içine doğru
doğan karanlıkla
biten kalanlıkla
sevişebilecek olan
tek yıldızın ışığı
daima varsada 
bulunduğu konumdan
çıktığı anda
odasına


üzerine çekip yorganı
ondan bile saklanıyor bu ara
hayır değil sadece bu ara
şimdi ve daima 
gerekiyor saklanması aslında
yirmi kat yorganı örtmeli kafasına
ki yeni bir başlangıcın
kapısını çalıp
fitili ateşlemesin
çıkış zannedip
yeni bir yokuluşun başlangıcını


kötü sonu baştan belli olan
birbirinin tekerrürü yaşama çabaları
bir yerde son bulmamalı mı?
her kış aynı
her ocak aynı
her şubat aynı
her aralık aynı
önce hareketlen
sonra hareketsizlik


bundan sonra hep hareketsiz
işe gidip eve gelmek dışında


dedim ya size
yaşama alanı tıkalı


ve varmak istediği alana
on bin ışık demedi daha uzansa
varamaz asla


o yüzden bırakın da
uyusun
büyümese de olur
hem ölür belki böylece ha?
olur mu?


keşke olsa..


..

keşke olmasa..

12şubat2025