19 Eylül 2019

tarihçe(2000-2019) - (güncellendi)

tarihçe(2000-2019)

    1. girdo ve halüsinasyonetik arkadaşları:
2000 yılı sonbaharındayız.. hava oldukça soğuk ve hafiften yağmur çiseliyor.. yer, alsancak izmir.. çimlerde bağdaş kurmuş, bir daire oluşturmuş, içiyor ve tartışıyoruz. beş kişiyiz.. tuncay, refik, seçil, özlem ve ben.. her şeye karşı yabancıyız.. kendimizi yalnız ve yabancı hissediyoruz. ve çaresiz.. tuncay’ın üç adet kitabı var.. hazır. bitmiş.. kimse basmıyor ama. birçok yayınevi ile görüşmüş, reddedilmiş.. kötü bulunmuş. şu. bu.

“olmayacak bu iş” diyor bize, “artık yazmıcam”,
“hayır” diyorum, “okuduğum en iyi şeyleri yazıyorsun moruk, fikirlerin harika, sadece alışkın değil insanlar bu kadar çıplak bırakılmaya, hepsi bu, tüm safsatalarını, gerzek yaşam biçimlerini yüzlerine vuruyorsun, ve korkuyorlar” diyorum.
“hayır” diyor, “kötü yazıyorum. beş para etmeyen bir hiçim ben.”
hepimiz bir şekilde, bir şeyler yazan, bir şeyler üretebilen insanlarız.. dünyayı havaya uçurabilicek kadar tehlikeli fikirleri var tuncay ve refik’in. ve beş yıldır beraber yaşayan iki sıkı dostlar, her ikisi de uyuşturucu bağımlısı. her ikisi de güç belâ yaşama devam ediyor. seçil, aile kavramını ve burdan yola çıkarak tüm toplumsal değerleri yerle bir edebilicek bir deneyime ve birikime sahip.. özlem, sadece bireysel dışavurumlar ile içindeki acıyı kağıda döküyor.. ben bi bok parçası olarak yanlarında değer görmüşüm. hiç bi sikim yazabildiğim söylenemez, kayda değer..
“tamam” diyor seçil.. “sikmişim yayınevlerini, kendi kendimizi basıcaz.” [kendimiz, kendi ‘kendi’mizi basıcaz-lilith noir] gülüyor tuncay, ama alaycı bir gülüş değil bu, çaresizlik ve umutsuzluk dolu bir gülüş,
“tüm paramızı sarhoş kalmamızı sağlamak için harcarken, nasıl yapıcaz bunu canım?” diyor
“bilmiyorum” diyor seçil, “ama başka şanşımız var mı?”
“zor” diyor, refik, “çok zor, resmi kurumlar, devlet daireleri, biraz resmiyet, ıvır zıvır”
tartışmanın başından beri susan ben, “abi denemek lazım” diyorum, “olur belki ha?” ben onlardan epey küçüğüm, eğitiliyorum o sıralar, yanlarında. pek konuşmuyor, sürekli onları dinliyorum, ve bana çok büyük bir saygı duyuyorlar, haketmediğim kadar çok, ben anlam veremiyorum buna, ben kimim ki diyorum, ne yapabilirim, onlara inanıyorum, onlara tutunuyorum, hepsi bu..


2.girdo ve realitik arkadaşları..
sonra zaman gelip geçiyor.. çoğu öykümden de öğrendiğiniz üzere, grup dağılıyor, ben izmirde tek başıma, piç gibi kalıyor ama yılmıyorum, ”yapıcam” diyorum, “olucak bu iş.. olmalı..”
..sonra bir gün, o dönemlerde bir tür kişisel blogum olan “sokak edebiyatı”nı tekrar açıyorum, o zamanlar sadece benim yazılarım var, ve “sokakedebiyati.i8.com” olarak bedava bir hosting’den yayın yapıyor, ve sadece yazı var içinde, tek kare resim, tasarım, ya da başka bişi yok.. yıl 2000.. sonra, kapatıyorum. çünkü daralıyorum. ve nevrotik gelgitler yaşıyorum, yaşama devam etmek ve etmemek arasında… sonra bir gün, liseden bir arkadaşım ile, göçmen’le yeniden iletişim kuruyor bu esnada da siteyi yeniden açıyorum, bu kez adresi “sokakedebiyati.4t.com” yine bedava hosting, ve yine internet kafeden açılıyor site. ve bu kez farklı bişiler de var.. “yazılarınızı sitemizde yayınlayabiliriz mail yolu ile gönderin” gibi bir duyuru mesela.. her neyse, göçmen, bir müzik grubunun, izmirin ve hatta türkiyenin en köklü rap grubunun bir üyesi, ve onların müzik gruplarına websitesi yapıp yapamayacağı soruyor bu esnada benim sokakedebiyati sitem ile tanışıyorlar.. ve raplik, filo, mesih ve göçmen, bişiler yazıp bana veriyorlar. kağıt üzerinde, el yazısı. ben onları evde pc ortamına aktarıp, diskete atıp, internet kafede siteye koyuyor ve göçmen ile fanzin yapmaya başlıyorum. (ilk fanzin: psycho race) zaman gelip geçiyor.. psikozlar. uyuşturucu. alkol deliliği.. bitmeyen üniversite.. parasızlık.. o. bu.. şu.. (ve hala kopya çektiğimi söylediğiniz bukowski’den haberdar değilim.) her neyse birkaç fanzin çıkıyor.. sonra site biraz daha genişliyor ve 2002 yılında 4. kez kapanıyor.. (4. kez mi? evet arada bazı yerleri es geçiyorum yavrum, 4 oldu bile), sonra emin yıldız ile tanışıyorum, retro adlı bir street fashion türü butiği işletiyor emin abi. fanzinlere, yazılarıma ve bana değer veriyor.. onun mekanına koyuyoruz fanzinleri. çünkü kitapevleri beni uyuz ediyor. hem zaten kimse fanzinlerimi almıyor. emin abi ve tunç abi bize çeviri yapıyor bazen. fikir veriyor. derdimizi sıkıntımızı paylaşıyor. sonra zaman gelip geçiyor. olmuyor işte. bi türlü olmuyor. siteden defalarca, “yazıyorsanız mail ile gönderin” diyorum, “fanzinlerimizi almak isterseniz mail atın, bedava” diyorum. kitapevlerine fanzin bırakıyorum. kimse almıyor.. ve site aşağı yukarı 7. kez kapanmış oluyor. kendimi yeniden uyuşturucuya vuruyorum. yıl 2002 sonu.. bir psikoz. ve hala bitmeyen üniversite boğazıma yapışmış. bu esnada kurşun kalem ile tanışıyorum.. ve bakıyoruzki, aynı şeyi konuşuyor, aynı derdi paylaşıyor, aynı yolda yürüyoruz.. sonra paslı teneke ile izmiryer6 distro’yu kurup izmir’de izmir dışı fanzinleri dağıtmaya başlıyoruz. alan olursa, satan bedava. sonra fanzinler yine çıkıyor, site yine açılıyor. vs vs.. yine kapanıp yine açılıyor. kapanıp açılıyor. kapanıp açılıyor. aç kapa aç kapa artema.. (para aldım bu reklam için evet, itiraf ediyorum haşmet.) her neyse dostlar, sonra yıl 2004 oluyor, aramıza sandi, bayan arıza, ersoy albayrak, thomlovejones, ve ismini şu an hatırlayamadığım bir kaç kişi daha katılıyor, bir sürü fanzin, distro, underground yayınevi, 13 sayı basılan anarşizmir adlı bir yeraltı gazetesi, izmirdeki anarşistlerle diyaloglar, onlarla bir şeyler oluşturma çabası, sonra türkiyenin çeşitli yerlerindeki fanzinci dostlarla sohbetler, şu bu.. zaman akıyor, 2005 oluyor, ve siteye, tozasor ve layne yazıları ile destek oluyor.. kimse henüz olan bitenin farkında değil. sadece yazıyoruz, başka hiç bir şey yapmıyoruz. ama site hergün güncellenip, 5-6 ayda beş yüz yazıya vuruyor ve evimde internet olmadığı için, siteyi ilk açtıgım dönemdeki gibi, net kafeden, disket yardımı ile güncelliyorum. html site, evde sayfaları yapıp, diskete atıyorum. ve bir süre sonra, öyle bir şey oluyor ki, mail adresimiz gelen yazılardan dolup taşıyor, fanzin isteyenler, yazı gönderenler, şu bu vs vs.. herşey kendi kendine büyüme durumuna giriyor.. ama benim kafam bozuluyor ve tecilimi bozuyorum. ve askerlik.. ve uzun bir süre her şeyi rafa kaldırıyoruz. sadece site, tozasor sayesinde, yayın hayatını sürdürüyor, gelen yazılarla o ilgileniyor. ve ben askerde sürekli, sonra ne yapacağımız üzerine notlar alıyorum.. ben askerdeyken, akhylys, yağmurcu ve geppetto da katılıyor aramıza ve her üçü de çok destek oluyorlar bu işe.. ve sonra bitiyor askerlik.. ve birkaç duyuru denemesinden sonra, hiç kimse(selin), duvar dibi, veronika ve gölge bana kulak veriyor.. yaparız bu işi diyorlar.. sonra izmir’den dostlarım, göçmen ve kurşun kalem’de arada toplandığımız zamanlarda, içmek ve paylaşmak için sıkıntımızı; fikirlerimi, ne plandığımı sorup, çok zor, ama yanındayız diyor..  ve akhylys, yazdığı bir mailde, bir çok konuda desteğini gösterip, elinden gelebilicek sayısız şeyi sayıyor.. fenris çizimleri ile destek olabileceğini söylüyor, lilith noir, msn konuşmalarımızda, çeviri ve politik, felsefik anlamda teorik kısımlarda destek sunabileceğini iletiyor. (hepinizi tek tek sayamadığım için çok özür dilerim, ama yazı akıyor, isimler rast gele çıkıyor) sitedeki, ve hayatımdaki, bir çok insan, bir şekilde, nasıl olduğunu bilemesem de, bir şekilde, bir tartışma platformu oluşturuyor.. ve o tartışmalardan gün ışığına çıkan tek somut değer; “olabilir, çalışmak gerek” gerçeği.. yayınevi? çok zor.. ama olabilir.. sonra bir şeyler oluyor o süreçte, bir şeyler patlıyor, çok fazla tartışıp hiç bir şey yapmamaya başlıyoruz, aramıza katılan bazı insanlar samimiyetsiz bencilce ve art niyetli davranmaya, veya başka amaçlar peşinde koşmaya başlıyor. sonra ben kendi şalterimi kapatıp bir süre dinlenmeye çekiliyorum..

ve 2008 yılının sonlarında tekrar çalışmalar başlıyor.. bu kez daha yavaş, daha emin adımlarla. bu esnada yeni katılan veya eskiden beri işin içinde olup artık sessiz kalmayı bırakan bir çok insan da  geliyor aramıza bu yeni süreçte; cenin, güzedüşen, haldun, cocteau twins, xsatanjagerx, stigma, khaine, twwly, puncover, ölüdeniz, demir kafes, alican ökmen, courtney, fukowski, henry lee, sacri, .. ve unuttuğum niceleri.. sonra “sokak edebiyatı”nı aylık olarak basmaya karar veriyoruz, ve “psycho race” isimli müzik ve sinema üzerine olan eski bir fanzin de aylık olarak çıkmaya başlıyor. sonra izmir’de “kes yapıştır kopyala” adı ile aylık toplantılar düzenliyor, o toplantılarda fanzinleri katlıyor dağıtıyor ve fikir alışverişi yapıyoruz. istanbul ve ankara’da da bir toplantı düzenlemeye karar veriyoruz. istanbul toplantımızda oluşuma bir şekilde az veya çok destek olan 33 arkadaşımızla buluşuyoruz. ve broşür içerisinde de görebileceğiniz çoğu projelerle, acele etmeden ve her şeyi akışına bırakarak, yaşamaya devam ediyoruz. ancak, ben bu yaşayışa bir süre daha ara verip, 2009 ağustostan, 2011 ağustos’a kadar, gökkuşağına doğru kaçıyorum.. yaklaşık 2 yıllık devinimsiz geçen zamandan sonra, tekrar, en azından yayın hayatımıza kaldığımız yerin az ilerisinden devam ediyoruz, 2011 ağustosu ile beraber..

ardından, hala benimle beraber yola devam etme gücü ve zihni koruyabilen arkadaşlarla, dahası yeni tanıştığımız meltem buzkıran sayesinde, onun öncülüğünde cafe quartet’te ilk fanzin sergimizi düzenliyor, bu esnada, hala ve hala sınırsız ve sonsuz destek sunan belma kesebir ile tanışıyor ve o günden sonra tüm etkinliklerimizi cafe quartet’te yapma kararı alıyoruz (her ne kadar 2016 ocak-2018mart arası bir süre arada tiryaki kedi cafe’de de yapsak, daimi elçiliğimiz olan cafe quartet’te hem fanzinlerimiz bulunuyor hem de biz çay-kahve içip mekandaki yan masa sohbetlerine dahil oluyoruz.) sonrasında, sergi de tanıştığımız gökmen ve inci sayesinde, bir belgesel çekmeye karar veriyor ve belgeseli de kendimizce güzel şekilde kotarıp, bu süreçte, jazztral, cem unutmuş ve izmarit adam ile tanışıyor, onların da katkıları neticesinde, yolumuza devam ediyor, 2012 eylül’de, her ne kadar devamı gelmese de, ionia cafe de belgeselimizin lansmanı için birinci geleneksel sokak edebiyatı gecesini düzenliyoruz. ardından girdo alsancak’ta uzun süre ionia cafe’de ve sonrasında mekanın bir çalışanı olan mustafa nereye çalışmak için geçerse oraya salça olmaya başlıyor.
sonrasında 2013 ekim ayında, jazztral ve girdo, uzun zamandır düşlenen home office türüne dönüşebilecek bir ev tutuyor, karataşta ve bunun öncesinde de sıfır adam (efe tuşder) ile tanışılıyor ki, kendisi oluşumumuzun son beş yıl içinde ki en çok çalışkan adamıdır. ev günlerimiz de, duygu veritas ile tanışıyoruz ve bir süre bu ev beş-yedi kişiden oluşan ev ahalisi bir takım yüksek kafalarda şiir okumaları, müzik geceleri, radyo yayınları, fanzinler ile gününü gün ediyor.

2011-2014 arası, etkinlikler ve fanzinlerle geçerken ve her yıl bir istanbul-ankara turnesi yaparken, yıllardır çok uzun yıllardır yol arkadaşlığımız süren solucan fanzin’den aşkın yücel seçkin’in önderliğinde ve tabii ki çoğu işi khaine’nin kotarması sayesinde bir ikinci uluslarası fanzin festivali düzenliyor, peşi sıra da, girdo karataştaki karargah adı verilen yuvaya geri dönüp, üç ay sonrasında, 13 gün kapalı kaldığı bekleme odasından çıkınca, her şey kayboluyor, her şey ve herkes…
ardından girdo bey, yine de yılmadan bir takım duyurular, seslenişler ile geriye dönme ve insanları da döndürme çabasına girişse de, sonuç alamıyor ancak bu esnada eski dost, paslı tenekeden cafer karaçıban, yeni adı ile mehmet ali bakunin adıyla 11 yıl aradan sonra, aramıza geri dönüyor ve 2015 yılında 3. uluslarası fanzin festivalimize efe, baku ve girdo birlikte gidiyor, orada, bize tekrar enerji kazandıracak etrafi ile tanışıyoruz. istanbul çıkartamamızdan bir süre sonra, etrafi de şehrine, şehrimize, izmir’e geri dönüyor ve girdo&etrafi çetesi kuruluyor. akabinde, 2016 ocak ayında pinero tükkan’ın temelleri atılıyor ve esnada tiryaki kedi ve dolayısıyla, bize çok büyük destek sunan esin yılmazer ile tanışılıyor. dükkanımızda tiryaki kedi’nin bir yanında ki minicik dükkan idi zaten. dükkan maceramız malesef beş ay sürse de, işporta maceramız 20 yıldır olduğu gibi devam ediyor ve işlerimizin suratına pek kimse bakmadığı, bir kısım kıskanç ve bencil iftiracı depolitik andavalların da tekme atma istenci içerisine girdiği için, etrafi ile, izmir’in her yerine bir takım yapıştırmalar, boyamalar ve uyarı levhaları ile donatıyoruz. bu şehir bizim der gibicesine.. sonrasında, yıl 2018 yazına vurunca, etrafi’de girdo’nun 2009 ortası yaptığı gibi bir istirata çekiliyor ancak bunun öncesinde girdo’ya iki yıldır verdiği enerjinin tavan yapması neticesinde, bir süredir, uzun bir süredir, 2014 ortasında girdo’nun bilinçaltındaki karışıklıkların neden olduğu vites yavaşlatma nedeni ile ağır aksak ilerleyen işler, 2019 başında tekrar alev almaya ve en nihayetinde, şu aralar, eski günlerine geri dönüyor. ama girdo tekken. tekken, mortal kombat ve street fighter’i yapay zekaya karşı oynamak zevkli değil biliyon mu hacı? jeton vereyim mi size?

ve evet.. her şey yıllar önce, alsancakta, çimlerde içen birkaç deli arasında, sarhoş kafalarda patlak verdi, ve başka birkaç deli tarafından yapılan toplantılar ile somutlaşıyor. ve bloğa giren, görüş belirten, mail atan, face denen zırtapozluğu açtığımda selam, işler ne durumda, yapabileceğim bişi var mı? diye soran, bir çok insan, harikulade bir ruh, ve 20 yılın sonucu olarak, artık asla kapanmayacak bir girdo, geri adım atmayacak bir oluşum ve hiç bi vuruş karşısında yıkılmayacak bir duruş var.. ve bu arada sizlere kısaca özet geçtiğim şu süreç, o sıkıntılar, sinir krizleri, maddi olarak çok büyük bir kayıp, ve manevi olarak büyük acılar, boşa değilmiş diyebilmek, en azından kendi adıma, beni iyi hissettiriyor.. oluşumumuza destek olan ve adı burada geçen veya geçmeyen, ama bir şekilde sıkıntımızın bir ucundan tutup, çekip çıkarmaya çalışan, tüm o insanlara, (tek tek saymak gereksiz) teşekkür ediyor ve diğer bir konuya geçiyorum.

mesele nedir?
sokak edebiyatı, bakıldığında çok basit duran, kolay hazmedilir, herkesin anlayabileceği basit ama sade bir dil ile yazılan edebi ürünlere yer veren, bir e-zine ve fanzin olmasına rağmen, aslında, arka planında çok daha derin ve yıkılmaz bir değer taşıyan, bir oluşum, ve belki de tek mutluluğumuzdur, -genellikle iç sıkıntımızı yansıtmasına rağmen..-

ve şu an bu oluşuma destek veren, yazan, çizen, içen ve biraz kafadan sakat insanlar  bizi hiçbir yayın bu şekilde kabul etmeyecek anlaşılan diyerek, kendi kendilerine bir infoshop açma hazırlığı içerisindeler.. daha sonra, eğer bu işi sürdürelebilir bir maddi geri dönüşüm elde ederlerse, yola devam edicekler, çünkü  “csns yayınları”nın tek bir problemi vardır, o da maddidir.. çoğumuz, işsiz güçsüz, yada üç kuruş için günde 10-12 saat çalışıp, veya öğrenci olup gereksiz bilgilerle kafası şişirilen insanlarız.. buna rağmen, izmiryer6 distro’nun ticari bir kaygısı bulunmamaktadır. paranızı sokağa atın. çocuklarınıza birşey kalsın..

mesele bu kadar basitken, olayı bir takım güven üzerine sözler vererek uzatmanın anlamı yok. 20 yıldır hayatını hacılatan girdo, bi 200 yıl yaşasa, gene bu konuda cepten yemeye devam eder.. sokak edebiyatı 20 yıldır buradadır.. 20 yıldır “do it yourself” (yada ‘do it killself’) demekte, ve hiçbir ticari kaygı ile aptalca işlere bulaşmamaktadır! sokak edebiyatının tek derdi, içinizdeki sıkıntıyı, üzerine ikinci bir kalem değmeden açığa çıkarmak, ve “sözü olduğu gibi söylemek”tir.. kapımız, yayın formatımıza uyan her türlü öykü, şiir, düz yazı, deneme, çizim, fotoğraf, musiki, film, silah, patlayıcı, çiçek, böcek, kamblumbağa vs vs açıktır.. yeterki, samimi, açık, anlaşılır, ve kendinden emin bir uslubu olsun. evet, kendinden emin..

biz burdayız.. ister uzaktan izler, ve “çok zor olm, yapamazsınız lan, çok zor bir şeye kalkışıyorsunuz” deyip bizi hafife alır, ve kendi içinizde kapana kısılarak bir takım üzerinizde kalem oynatıcak dergilere, yayıncılara bel bağlar, ya da bizimle birlikte, sokaktaki insanın, en yalın hali ile resmediliği bir ifade tarzı ile; küfrün, sarhoşluğun, aşkın, duvarları tekmelemenin, bi yerlerini kanatmanın, intiharın, odada tek başına oturup saatlerce müzik dinleyip sessizce ağlamanın çok doğal karşılandığı, ve üzerinizde de tek bir hafife almanın barınmadığı bir ortamın içinde olursunuz.. biz 20 yıldır burdaydık, bi 20 bin yıl daha ortadan kaybolmaya niyetimiz yok.. çünkü bizden önce, bizim gibiler  daima vardı, ve bizden sonra da olucak..

izmiryer6 distro tayfası adına;
girdap.. (yada siz her ne derseniz işte.. ismin bi önemi yok..)
not: lilith noir’e, metne yaptığı düzeltmeler ve katkılardan dolayı teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder