telefon çaldı..
arayan henry'ydi..
"alo, bab,
naber, nasıl gidiyor hayatın"
henry herkese bab
derdi, kadınlara bile.. nedeni bu olabilirdi belki de, kadınlar bu yüzden ona
vermiyor olabilirdi, bir kadın değildim, bilemezdim bunu, ama kendimle
kıyaslayınca anlayabiliyordum onu, yakışıklı biriydi henry, temiz giyinir ve
her gün tıraş ederdi kendini, bir kadın olsaydı eğer, bana nasıl hitap ettiğine
aldırmaz, sorgusuz sualsiz düzerdim onu.. ama kadınları anlamak zordu
gerçekten, anlamak da gerekmiyordu zaten, 'hı hı' der geçiştirirdiniz ve bir
gün aniden patlardı gerçek, eğer devletin onayladığı bir aşk ise sizinkisi,
zokayı yutardınız, bu yüzden kötüydü devlet, sizin kiminle iş tuttuğunuzu bile zapturapt
altına almaya çalışırdı.. neyse, telefonda çok beklettik henry'yi..
"bir değişiklik
yok henry" dedim.. "ya sende?"
"bende de yok
bab" diye karşılık verdi henry.. ikimizin de hayatında değişiklik yoktu
ama farklı bir durağanlıkta ilerliyordu hayatımız; ben kayıyordum, o ise
izliyordu.. ikisi de aynıydı, hemen hemen.. sonuçta boşalabiliyordunuz, yarıklı
da yarıksız da değişmiyordu sonuç; iki şak şak ve bir pat..
"artık
dayanamayacağım" dedi henry bana, "şimdi sapıkları daha iyi anlıyorum"
"saçmalama"
dedim ona
"sen nasıl
yapıyorsun peki"
"ben yapmıyorum"
dedim "bir erkek asla yapmaz, yapan kadındır, iplerimiz onların
elinde.."
"bana da
öğretir misin?" dedi henry, öğretilecek bir şey yoktu, seçilmeyi beklemeyi
bilmeliydi henry, bir piyangoydu seks, şans işiydi - genel evleri saymazsak..
devlet her şeyi berbat ettiği gibi, üstüne bir de sekse el atmıştı.. genelevler
yasal olarak tecavüz etme yerleriydi.. kimse anlamıyordu bunu.. para yolu ile
ya da fiziksel yolla, sonuç aynıydı, zor kullanıyordunuz..
"akşam bir bara
gitmeye ne dersin henry? senin için bir sürprizim var, şimdi aklıma geldi"
"tamam, akşam
sekizde seni alırım"
telefonu kapattı
henry ve beklemeyi sürdürdü.. bu aralar bir televizyon kanalının saat başı
haberlerinin fanatiği olmuştum, her saat başı boşaltabiliyordu beni sunucu,
"son aldığımız bir habere göre, meclis zinayla ilgili yasa tasarısını…"
pat.. sonra uyurdum, bir saat sonra uyanır ve televizyonu açardım, "…347
evet ile onayladı, artık zina suç kapsamına…" pat.. uyur uyanır ve haberleri
izlerdim.. telefon çaldı, arayan henry'ydi..
"alo"
"alo bab"
"henry?"
"olacak mı?"
"ne olacak mı?"
"bu akşam"
"çok
sabırsızsın henry, beklemeyi bilmelisin.."
saat 7 oldu.. her
gün saat yedide markete giderdim ve 2 paket altılık bira alır, oradan çıkar,
parkın oradaki korsan sidiciden bir film kiralardım.. filmin hangisi olduğuna
bakmazdım bile, herifin göz zevkine
güveniyordum, sonra eve gelir ve filmi izlerken bir altılığın yarısını
tüketirdim.. saat sekiz buçuk olunca biterdi film, tüm pornolar 1 saat
sürüyordu ya da kazıklanıyordum.. film bitince yazmaya başlardım, ta ki güneş
doğana kadar.. güneş doğmadan uyuyamazdım, kendimi güvende hissettiriyordu
tanrının güneşi, tanrıdan ise korkardım, korkağın tekiydim zaten.. herkes
korkağın tekiydi, sadece rol kesiyorduk, hepsi bu - hemen hemen.. film izliyor
ve bira içiyordum, sigara kullanmazdım, sigara aptalcaydı, nefes almak bile
aptalcaydı, sarhoş etmiyorlardı adamı.. ekrana kenetlendim, iyi bir sahneydi,
belladonna kendini düzdürürken telefon çaldı, arayan henry’ydi muhtemelen..
“alo”
“alo bab”
“henry?”
“buluşuyor muyuz
bab?”
“evet evet,
unutmuşum, hemen giyiniyorum”
“seni almaya gelmemi
ister misin?”
“arabamı aldın
kendine?”
“peder erken sızdı
bugün, araba bende..”
“tamam peki gel al”.
anlaşılan çok heyecanlıydı henry, ve çok fazla film izlemişti, oysa gerçek
hayatta olmuyordu bu iş, en azından ben yapamamıştım, çok defalar denemek
zorunda kalmıştım.. bunun için araba kiralamak gerekmiyordu hem, arabası olan
bir hatunla düzüşmek yeterliydi, ama dedim ya, olmuyordu arabada, rahat bir
pozisyona denk gelene kadar saatler geçiyordu.. kapı çaldı..
“kim o”
“benim bab, henry”
“gel henry, kapı
açık”
kapıyı açamadı
henry, güçsüz biriydi, ondan korkmuyordum, korktuğum şey, kapımı açabilecek
kadar güçlü olan hırsızlardı, güneş güven veriyordu adama.. çalınabilecek bir
şeyim yoktu, öykülerim dışında, ve öykülerimi satarak kazanıyordum bazı
şeyleri, hatunlar hediye olarak geliyordu tabi.. yayınevinin değildi hediye,
yayınevine para ödeyerek alırlardı kitaplarımı ve daha sonra kayınevini ziyaret
ederlerdi..
“naber henry, heyecanlımınsın?”
“evet bab, ilk kez olacak,
sen ilk defasında heyecanlı değil miydin yani?
“hayır henry,
değildim”
“eminsin değil mi, olacak
bu iş”
“telaş etme henry,
kamışını sıkı tut, gidiyoruz”
henüz yayınlanmamış
olan öykülerimi aldım yanıma, ve evden çıktık, arabaya gerek yoktu aslında,
evimi her zaman barlara yakın yerlerde kiralıyordum, yol parası ile daha fazla
içebiliyor ve eve kadarda taşıttırabiliyordum kendimi, gene de arabaya bindik
ama..
“nasıl olacak,
anlatsana bi”
“görünce şaşıracaksın”
dedim ona, “çok hoşuna gidecek, ancak sonrasına karışmayacağım”
onu, en az gittiğim
bara götürdüm, bu bara, uzun bir süre boş delik bulamazsam giderdim, bir fıstık
takılıyordu bu barda, bana müptelaydı ama ona öğretmiştim beni sıkmaması gerektiğini,
çok fazla birlikte olursak senden bıkarım, nedeni bu bebeğim, sık sık değil ama
ömür boyu, yetmişine de gelsem seninle vuruşacağım..
bara girdik, lita
hemen karşıladı beni, onu henry ile tanıştırdım ve masamıza oturduk, bir adam
geldi yanımıza,
“lita, aşkım, beni
unuttun sanırım” dedi..
“gider misin
başımdan, seni hatırlamak istemiyorum” dedi lita, öpücüğünü de yanağıma
kondurdu, bunu adam için değil benim için yapmıştı, adamı defetmek benim için
zor iş değildi, ama lita benim gönlümü almaya çalışıyordu, adamın yanında beni
öpmesi bir lütuftu sadece.. adam aşkım kelimesinin harflerini tek tek yerden
toplayıp bardan çıktı.. biraz içtik ve biraz sohbet ettik..
lita’ya, ‘lita, bak bu
henry, çocukluk arkadaşım, hâlâ bakire, yap bi kıyak, ölmeden önce sikişmek
onunda hakkı” diyemezdim herhâlde, ama henry bunu söylememi bekliyordu, bir ara
lita tuvalete gitmişken bana, “hadi bab, ne zaman açacaksın konuyu” dedi, ona
sabretmesi gerektiğini yoksa lita yerine onun düzüleceğini söyledim.. lita
geldi ve kulağıma eğilerek, “arkadaşın ne zaman gidecek” dedi bende onun
kulağına eğildim ve ısırdım.. bu hoşuna gitti ve bir daha benim yanımda üstüne
vazife olmayan işlere burnunu sokmadı
“ee, napıyoruz” dedi
henry.. ne lita, ne de ben bir cevap vermedik.. lita çok güzel bir hatun
değildi, ama işi biliyordu, aptal değildi ve çok tehlikeliydi, ona ‘henry
seninle sevişmek istiyor ne dersin’ diye sorsam, henry’yi bıçaklardı, bundan
emindim, ama bana zarar vermezdi, ona âşık olduğuma inanmıştı bir kere, âşıktım
da gerçekten, ama bu benim başka kutucukları ve onun başka aletleri yalamasına
engel değildi.. “zina yasa tasarısı da neyin nesiydi allah aşkına? siktirin be
oradan..” diye bağırdım, sohbetin bu noktaya nasıl sarktığını hatırlamıyorum,
politika konuşmuyorduk, ama henry bir kurnazlık yapıp konuyu açmış olabilirdi,
buradan sekse doğru bir yol almak istemiş olabilirdi.. “içkilerinizi bitirin”
dedim, “henry bizi eve bırakacak lita”, henry yüzüme haince bir bakış attı, ne
düşündüğümü anlamaya çalışıyor gibiydi, lita ise memnundu halinden, bir öpücük
daha kondurdu yanağıma.. dudaklarını daha iyi hissetmek için, bundan sonra her
gün tıraş olmaya karar verdim.. lita ve
henry biralarını içerken yarış yapıyor gibiydiler, benim biramı bitirmemi
beklediler daha sonra, acele etmiyordum, nasıl olsa gecenin kazananı henry olacaktı..
bu gecelik hakkımı ona vermiştim.. arkadaş arasında olur böyle şeyler.. sorun
lita’nın ona ne yapacağıydı, henry’ye zarar gelsin istemiyordum, ama içinde
bulunduğu durum üzüyordu beni.. beş parasızdı henry, ailesi ile kalıyor ve iş
arıyordu, babası alkolik bir herifti ve annesinden arta kalan zamanlarda onu
dövüyordu, henry 21 yaşındaydı ve askere gidip ölmekten korkuyordu, bari bir
kez diyordu bana, en azından bir kez.. o iş olmadan ölmek istemiyorum bab..
henry çok kez âşık olmuştu ama bir türlü söyleyememişti bunu, bense birçok
hatuna ‘sana aşığım’ demiştim ama çok az âşık olmuştum.. belki bir defa, belki de
hiç.. aşk bittikten sonra inkâr ediyordunuz çünkü o günleri.. unutmanın bir
yoluydu bu, ve daha sonra, uzun süren abazalık dönemlerinde, o günlerin seks
ile alakalı olan anılarını hatırlayıp otuzbir çekiyordunuz.. işte aşk böyle bir
şeydi..
sarhoş değildik, az
içmiştik.. masadan kalktık ve benim eve doğru yol aldık.. henry yarı yolda
babasının arabasını çaldığını hatırladı ve geri döndürdü bizi, 10 dakikadır
yürüyorduk, aynı yolu geri tepmesi 5 dakika sürdü, insan sinirliyken daha hızlı
yürür, arabaya bindik ve 5 dakika içinde evimin önüne geldik, matematik
meraklısı bir okur öyküyü yarıda bırakıp, bardan eve gelişimizin kaç dakika
sürdüğünü hesaplamaya çalıştı.. lita’ya anahtarı verdim ve eve çıkıp hazırlanmasını
söyledim, ben beş dakika sonra gelicem dedim ona, henry ile özel bir görüşme
yapmam gerekiyor, söz dinledi ve eve çıktı lita..
“bak henry, yanlış
anlama ama şu an ereksiyon halindeyim ben, bana izin ver, önce onu bi güzel
düzeyim”
“ama bab, sen
demiştin ki…”
“dinle beni henry,
daha bitirmedim, sen içeriye ben ışığı iki kez söndürüp yakınca geleceksin,
tamam mı, al şu anahtarı”
cebimden yedek
anahtarı çıkardım, henry’ye güveniyordum, öykülerimi çalmazdı o, yazar olduğumu
bile bilmiyordu, ona söyleyemezdim, onun iyiliği için, sonra tılsımın bu
olduğunu zannederek öykü yazmaya başlayabilirdi, sorun bana rakip olması
değildi, yanlış yolda ilerleyecekti o zaman, tılsım olan öykü değildi çünkü ve
ne olduğunu asla bilemezdiniz.. ama tanrı bazılarına 5 bazılarına da 255 hatun
yazıyordu.. eve çıkıp kapıyı çaldım, lita açtı kapıyı, ve elbiselerini
değiştirmiş olduğunu anladım, bir deri giymişti lita, ayakucundan saç teline
kadar deri
“çıkar şunları”
dedim ona, “nefret ettiğimi biliyorsun..” daha sonra hâlâ kapının önünde
dikiliyor olduğumun farkına vardım, otu bırakmıştım ama halüsinasyonlar beni
bırakmamıştı.. kapıyı çaldım, bu kez emindim, ve kapı açıldı.. öncelikle
dokundum ona, sarıldım, “gerçeksin değil mi?” 4 yıldır beraberdim onunla ve
gülüyordu karşımda..
“halüsinasyonlar da
yalan söyler ama ben gerçeğim” dedi.
“benim halüsinasyonlarım
dilsizdir” dedim. ve soydum onu.. yatağa attım.. kendisine sert
davranılmasından zevk alırdı.. onu memnun ettikten sonra benim tarzımda
sevişmeye başlardık, ben de sert davranılmasından zevk aldığım için değişen bir
şey olmuyordu roller dışında; saç çekmek ve ısırmaktan fazlası yoktu ama, bir
sadist ya da mazoşist değildim ben, sadece hedonisttim.. ve iki devre olarak
sevişirdik onunla, birinci ve ikinci bölüm olarak.. birinci bölümde yönetmen o
olurdu, ikinci bölümde de ben.. bazen 3 devre yapardık.. eğer altın gol olmazsa
dördüncü devreye bile kalabilirdik.. bir keresinde sırf nereye kadar
gidebileceğimizi denemek için penaltılara kaldık, önce o üzerime çıkıyor ve zıplıyordu,
boşalınca bu kez ben altıma alıyordum onu.. böylece sonsuza kadar devam edebilirdik,
ta ki tanrı bizi izlemekten sıkılana kadar, tanrı sıkılınca kopacaktı kıyamet,
ki sıkılmazdı tanrı, kendini tanrının yerine koy ve birazda amelia ekle
sahneye.. şu an dünyada kaç kişi orgazm yaşıyor? ve tanrı hepsini görüyor..
lita’ya bugün yeni bir şey denemek istediğimi söyledim, ve arkasına geçerek
gözlerini bağladım, “sakin ol tatlım” dedim, “şimdi ben dilsizim, sen de kör..
rol yapıcaz”
bazen böyle rol
yapıyorduk onunla, bana, “bunun için gözümü bağlaman gerekmez, ben kaparım
gözümü ya da sende ağzını bağlarsın” dedi, “eşitlik istiyorum!”
“tamam” dedim ağzımı
bağlıcam.. daha sonra onu tekrardan giydirdim ve “tuvaletim geldi” dedim, “üzgünüm,
hemen gelicem”
bana, tanrımdan
başlayarak doğacak olan kız çocuklarıma kadar küfür etti.. doğacak olan kız
çocuklarıma tanrıdan daha çok değer vereceğimi biliyordu.. neyse, tuvalet
yerine kapıya gittim ve öncelikle ışığı iki kez yakıp söndürdüm, daha sonra
henry geldi, ona durumu anlattım ve işi berbat ederse lita’nın ikimizi de
öldürebileceğini söyledim, “sakın gözlerini açmasına izin verme” dedim, “ve
işin bitince defol git..” onun da ağzını sıkıca bağladım, bağlamadan önce bana
“ne yani hiç yalamayacak mıyım, hiç öpmeyecek miyim onu, meme uçlarını
emmeyecek miyim?” dedi, “başka şansımız yok” dedim ona, “hadi hadi çabuk, koş”
kıçına bir şaplak attım..
lita sırt üstü
yatıyordu ve henry üzerine çıktı, çok nazikçe soydu onu, lita ben olmadığımı
anlayacaktı kesinlikle, bir hayvan gibi gidip gelmeye başladı onun içinde
henry, lita kesinlikle anlayacaktı.. benim tam zıttı mı oluşturuyordu henry
yatakta.. neyse, henry boşaldı ve tam bu esnada olan oldu, gözlerini açtı
lita..
“lanet olsun” dedi
henry, “ellerini de bağlamalıydın bab, ellerini bağlamalıydın onun”
“kez sesini henry” dedim,
“onu daha fazla kızdırma”
“seni orospu çocuğu”
dedi lita bana, bunu her zaman söylüyordu zaten, “seni adi üçkâğıtçı pezevenk”
bana hiç pezevenk
dememişti, ölümümün yakın olduğunu hissedebiliyordum, lita daha önce ona
sarkıntılık eden 3 kişiyi bıçaklamıştı, sabıkalıydı ve en nefret ettiği şey
sevmediği birinin onunla birlikte olmak için onu zorlamasıydı, oysa şimdi
sevmediği biri tamamlamıştı işi..
“hey, bak adamın şu
haline, ilk kez yapıyor bunu, ona borçluydum lita, manevi borç, anlıyorsun ya?”
“anlamıyorum” dedi
lita, “defolup git, seni öldürmeden defolup git ve beni bu pezevenk ile baş
başa bırak”
hiç itirazsız çıktım
evden, öykülerimi de alarak tabii ki, daha sonra gelir ve henry’nin cesedini
kaldırması için polisi arar, lita’yı da ele verirdim.. sorun yoktu, lita bana âşıktı,
tek güvencemde buydu, öldürmezdi beni.. aşk böyle bir şeydi..
evden çıktım ve en
yakın bara gidip 2 bira istedim.. adam birini bekleyip beklemediğimi sordu,
sana ne dedim ona, 2 bira ver ve defol git.. 10 dakika sonra lita geldi,
rahatlamıştı, özür diledi benden, sorun değil dedim, “hakladım o pezevengi”
dedi.. pezevenk kelimesi onun için bir hakaret sayılıyordu, orospu çocuğu deyince
de iltifat etmiş sayılıyordu.. çünkü annesi bir orospuydu onun, ve
pezevenklerden nefret ederlerdi her ikisi de.. lita ise hiç bir şey değildi, sadece
âşıktı, belki de bu her şey olmaktı ya da her şey olmanızı sağlıyordu.. bardan
çıktık ve eve geldik, henry yoktu,
“ölmemiş” dedi lita
“yeni bir halı
almalıyım” dedim ona
“bana taşınmanı
istiyorum” dedi
“peki ya sen nerde yaşayacaksın”
dedim
“birlikte yaşamamızı
istiyorum” dedi, “domuz gibi anlıyorsun bundan bahsettiğimi”
“peki” dedim.. “ama
bu evde 20 gün daha oturmalıyım, kirasını ödedim, parayı çarçur etmeyi sevmem,
biliyorsun, çok zor kazanıyorum ben”
öykü yazmak zordu
gerçekten hiç yazmamış olana, bir kez yazınca alışıyordunuz oysa, sonra her
gece oturur ve bir şey sallayabilirdiniz.. herkesin uyduracak bir hikâyesi
vardı.. benimki biraz fazlaydı.. iyi bir yalancıydım ve ertesi gün henry’yi ziyarete gittim, ciddi
bir yara almamıştı henry, evinde yatıyor ve babasının işten gelip onu
pataklamasını bekliyordu.. bana teşekkür etti.. “bir şey değil” dedim,
televizyonun saat başı haber spikerini değiştirmişlerdi ve saat başı otuzbirim
için lita’ya taşındım..
***
evde oturmuş, cacık
içiyordum.. lita çok güzel cacık yapardı.. telefon çaldı.. arayan henry'ydi -
muhtemelen..
"alo?"
"alo
bab?", lita ahizeden yüzünü ayırmadan
"orospun
arıyor" dedi bana,
"bu karının
dedikleri için özür dile" dedi henry, telefona alo der demez ben, kendini
daha erkekleşmiş hissettiği kesindi, oysa beni rahatsız etmişti onun bu yeni tavrı..
"kimse kimsenin
adına özür dileyemez henry" dedim, "neden aradın?"
"acaba biz
tekrardan bir plan yapsak, lita için"
"olmaz
henry" dedim, "senin ölmeni ve benin cacıksız kalmamı sağlayacak bir
işe yardım edemem ben"
"ama bab, çok
zor durumdayım, anlamalısın"
"seni bir süre
idare edecek bir yöntem biliyorum" dedim ona,
"nasıl bir şey
bab?"
"bak şimdi,
tuvalet kâğıdını üzerine sardıkları o karton silindir var ya?"
"evet bab,
yazdım devam et"
"kes
henry" dedim, "yemek tarif etmiyorum sana, dikkatlice dinle, o şeye
aletini yerleştirebilirsin, bir süre idare eder seni, sonra başka yöntemlerde
öğretirim, şimdi beni rahat bırak, bugün beşinci kez arıyorsun farkındasın
değil mi?"
"ama bab, ben
gerçek bir şeyler arıyorum".
telefonun kablosunu
kesti lita.. hayatta kaldığım için kendimi şanslı hissediyordum..
01.eylül.2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder