22 Mart 2016

geriye dönüşler 2: zackevolution.. bölüm 2 rites

geriye dönüşler 2: zackevolution.. bölüm 2

rites

1.
karar veremiyorum.. seçil’mi odama gelse, yoksa izmarit adam’la alsancakta gecenin dördünde kaldırımda mı otursak.. yoksa kumsaldaki kar tanemden mi bahsetsem.. biliyorsunuz, kendi başına gelenler hakkında zırvalayan biriyim sürekli.. bitiremedim bi türlü bunu.. bitmedi. bitmiyor. kim okur diye düşünmedim asla. anlatmaya ihtiyacım vardı sadece, hepsi bu. hâlâ var bu. önemli şeylerden bahsettiğimi düşünmüyorum. ama benim için, gerçek dünyadan ne kadar kaçarsam o kadar kâr.. sadece, kararsızım bugün. yazı var, o net sadece..

2.
seçil geldi. odama. “dışarı çıkalım mı” dedi bana, “hem izmariti de ararız.”
“o seni duymak için can atıyor” dedim ona.
“duyamaz” dedi. “beni senin dışında kimse duymamalı girdap. bazen sen de duymazdan geliyorsun gerçi..”

iğnelemelerle başlamıştı yine. ama gülümsüyordu bunu söylerken.. “bugün napıcaz biliyor musun” dedi.
“napıcaz” dedim..
“izmarit’le buluş” dedi. “ben yanında olucam.”
“seni dışarı çıkartmıyorum” dedim
“birkaç kere çıkmıştık biliyorsun” dedi
“artık değil” diye yanıtladım. “dışarda gerçeğe daha çok dönüyorum artık”
“ben gelicem” dedi. “sen de izmarit’i arayacaksın.. ilacın ne alemde?”

eve yeni gelmiştim. kumsaldaki kar tanesi ile beraberdim ve eve yeni gelmiş, yazının başına oturmuşken geldi odama seçil. kararsızlığıma yardım etti. usulca girdi içeri. karanlıktan doğdu. ışıklar içinde değil hayır. kapıdan da değil. bir anda belirdi ve “dışarı çıkalım mı” dedi.

3.
izmariti arıyorum. gecenin ikisi.
“abi alsancağa inelim”

uzun uzun çalıyor telefon. üç kez arıyorum. her seferinde seçil’e, açmıyor işte görüyorsun ve benzeri cümleler kurarak. o ise, “ara, açıcak, beni dinle sen” diyor.. dördüncü de açıyor izmarit. uykudan uyanmış bir halde. ve direkt onun “alo” sözcüğünden sonra, “abi” diyorum “alsancağa inelim..”

“inelim mi” değil, “inelim” diyorum direkt. geliceğini biliyorum, önemli olduğunu biliyor, konuşmaya ihtiyacım olduğundan değil, dışarda kalmak istediğim için..

içtiğim hap uykumu hemen getirmeyecek bugün, biliyorum. “abi tütünün var mı” diyor bana izmarit.
“boşver” diyorum, “bi paket sigaran benden, şarap da alırım, iş yaptım bugün tükkanda ve işportada..”

“tamam” diyor, “yarım saat sonra izbanda” diyorum. “olur” diyor “ama izbanda niye? durakta buluşalım, izban yok bu saatte.”
“izbanda” diyorum “seçil öyle istedi.”
“he tamam o zaman durum karışık” diyor. kapıyoruz telefonları.

“işte bu kadar diyor” seçil. evdeki herkes uyuyor. eve geldiğimde uyumuyorlardı, ben kararsız kalınca uyuyacakları tuttu ve bende evden gizlice çıkıp şirinyere kadar yürüdüm. saat üçe yirmi var. izbanda buluşuyoruz ama izban çalışmıyor.. tren yoluna atlayacağız. seçil’in fikri. ve yürüyeceğiz alsancağa kadar.. sabah işe gidicek adam. önemli değil bu onun için. daha önce de ben işe gitmiştim birkaç kez, sabahlayıp onunla. işin püf noktası şu, sorunumuz olduğu için buluşmadık, seçil öyle istedi. seçil benim. seçil diye biri yok. var gibi yapıyorum. öyküye güç katıyor mu bu bilmiyorum. öyküye güç katmak gibi bi derdim yok. hem izbanda buluştuğumuz halde tren yolunda yürümüyoruz. vazgeçtim. benim sığınağıma da gidebilirdik. sığınağım buca eski tren istasyonu. karanlık ve sessiz bir yer. bi gün sizi oraya da götürürüm belki.. sessizliği karanlıkla bütünleşince seviyorum. seçil de bunu seviyor. karanlıkta gelir hep. ama kumsalda ki kar tanem karanlıklarımı yok etti ve sessizliğimi bana armağan etti. seçil karanlık tarafımı aydınlatma çabasındaydı hep. artık gerek kalmadı. seçil susabilir. özlem ve tuncay öldü. refik’i de öldürebilirim. zack olma ihtimalim yok. tabii bunlar hep, sıkı okuyucularımın anlayabileceği kodlar. sıkı okuyucularım var evet. iyi yazıyorum çünkü. sadece okunmuyorum, hepsi bu. meselenin bu kısmı bi gün halledilir, acelesi yok. ben yazayım da, okunması şöyle dursun. kendi üzerime inşa ettiğim bir hafriyat gibi yazı. zırvalıklarım. belim ağrıyor bir saniye.

heh geldim. bir sigara ile birlikte üstelik. sigaram meşalemdi benim. yavaş yavaş sönmeye yüz tuttu. meşaleye de ihtiyacım yok artık. çünkü karanlıkta değilim. safsak ve sevmediğim mutluluk havası da değil bu. değil çünkü safsak ve mesnetsiz, saman alevi gibi olan ama biraz daha uzun yanan mutluluk hallerini gerçekçi bulmuyorum.

izmarit’le buluştuk ve o kısma gelicem. acelemiz yok. anlatıyorum. hiçbir konuda acelesi olmamalı insanın. saatin icadı, doğamızın katliamının başlangıcı. matematiğin, dünyanın yanlış toplanma hali olduğunu söylemiştim daha önce. ne diyordum? seçil..

seçil geldi ve evden çıktık bir telefon görüşmesi sonrası. bana, yolda, “sigara alıcaz unutma” dedi. “büyük olasılıkla bu son gelişimdir girdo” dedi. “veda etmeye geldim. zemt’te görüşürüz artık.” dedi.
“zemt ne?” dedim.
“zamanı gelince anlayacaksın” dedi. “henüz ölmedin.”
anlamadığımı söyledim. “ölünce anlayacaksın adamım” dedi, “acelenin olmadığını söyleyen sensin. zamanın olmadığı, izafi bile olmadığı dünyaya düşünce anlarsın..
kafamın karıştığını söyledim ona. “karışmasın” dedi, “beni bu son görüşün.”

sigarayı aldık ve izban’ın önüne geldik. bekledik bi beş dakika. iki sigara içtim bu süre içinde. sigarayı hızlı içerim. izmarit geldi, etrafa baktı sarılmadan önce bana. “o’nu göremezsin” dedim ona, “ama yanımda.”

daha sonra sarıldık. izmaritle her gün görüşsek her gün sarılırız. aynı evde yaşarken de bu böyleydi. seçil “gidelim” dedi, “vazgeçtim, tren yoluna inmeyin, otobüse binin.” bunu anlattım izmarite,
“tren yolu olmaz zaten abi” dedi, “istese bile çok uçarı bir istek olur bu.”
“tamam zaten vazgeçti” dedim..

otobüse binip alsancağa inerken, hiç konuşmamayı salık verdik izmaritle. en arka koltuğun bir önündeki, otobüsün istikametine ters koltuklara oturduk her zamanki gibi.. saat üç otuz otobüsü. baykuş. 940. konaktan da yürüdük alsancağa. saat dördü on geçe kıbrıs şehitlerindeydik. şarap aldık. yollar bomboş. bir dükkanın önüne oturduk. önümüzde bir taksi vardı. az önce taksiye binip otobüs durağına yol almıştık, kar tanesi ile.. kumsaldaki. eve gelip çıktım hemen. hepsi bu. kararsız olduğumu söylemiştim. hiçbir şeyi es geçmiyorum yazarken, farkında mısın “öykülerin bütünlüksüz” diyen edebiyatın vekili.. sahi, edebiyatta demokrasi işler mi? en çok satan mı en iyidir yani? ya da en uzun süre edebiyata dahil olan mı? edebiyat nedir ki? ben bilmiyorum. benim sanatın, şiirin, öykünün ne olduğu üzerine fikirlerim yok. hiç olmadı. meseleyi büyütmüyor ama küçümsemiyorum da. kendimle ilgiliyim daha çok. ne yaptığım ile. başkası ya da başkalarının ne yazdığı beni ilgilendirmiyor zaten. okumuyorum da. onların okuduklarını da okumadım hiç. inat değil, okumadım, hepsi bu.. bu anlamda tam bir cahilim. ama onlar da benim bulunduğum saatlerde benim bulunduğum sokaklarda bulunmadı hiçbir zaman. bir kaldırımdan dünyaya bakmanın zevkini tatmadılar. kaldırım inşa ediyorum kendime yazarak. sonra o kaldırıma isteyen herkesin oturmasına izin veriyorum. mülk edinmiyorum kaldırımı. yeni kaldırımlar yapma hevesindeyim daha çok. yolları daima kaldırımla kaplamaya çalıştım. arabalar geçemesin. motorlar hiç geçmesin. trafiğe kapatılsın tüm sokaklar. bir sürü şeyin bir sürü işportası olsun.. bir de kafe ve barlar. alışveriş mağazaları olmasın mesela hiç. her şeyin işportası olsun. bir de işportaların arasında sandalyeler.. iç içe, dedikodusuz. herkes herkesi duyabilir bir mesafede. ve yılışık kahkahalardan utanalım istiyorum. istiyorum sadece. hayallerimizi de mi anlatmayacağız canım..

“anlat” dedi seçil hemen ardından. “izmarit’e anlat.. hiçliği..”
“o biliyor bunu zaten” dedim..
“ben gidicem birazdan” dedi, “şarap alalım..”

aldık ve bir kaldırıma oturduk. burda kalmıştık en son, akışı asla unutmam, sadece bazen es geçebilirim..

tekrar söyledi seçil. anlat, izmarit’e, hiçliği..
“o biliyor bunu zaten” dedim ve izmarit bunu duydu.
“neyi biliyormuşum abi” dedi.
“hiçliği” dedim.
“bilmiyorum” dedi, “ben hep varolma savaşı verdim.. hayatın içinde, bir köşede, hiçbir şey yapmadan bekleyen adam olmanın savaşıydı bu.. önümde tezgah yerine tütün olsun istedim. ama satmayayım onu. isteyen gelip ‘tütününden sarabilir miyiz abi’ desin. olur diyeyim. tütünüm bitsin. tekrar almaya param olmadığı için sigarayı da bırakayım. iyi olayım be abi” dedi, “seçile söyle beni de iyi yapsın..”

seçil bir anda görünür oldu ona da.. izmarit apalladı.. “olm biz seni deli sanıyorduk, birinin halüsinasyonunu başka biri göremez” dedi.. şok olmuştu. ben olmadım. ben zaten biliyordum.. size söylememiştim.. her şeyi anlatmadım henüz. ilk kitap, başlangıç sadece. ısınma turları. sahaya çıkmadık henüz. henüz okunmadık bile be yavru. hiçbiri ölmedi, boyut değiştirdiler sadece. zamanın bu dünyaya göre izafi bile olmadığı yere. ve kendilerince vakitlerinin dolduğuna inandıkları gün gitti bir kısmı. seçil de bugün gidiyor işte.

“gidiyorum izmarit” dedi, “sana da gelmeye başlarız belki bir gün.. ister misin?”
“aaaa olur tabii, tabii memnuniyetle..” hala şoktaydı..
“şarap iç şarap” dedi seçil, “ayıkırsın durumu.. ama bu bir sır, kimseye anlatmak yok.. ben bir sırım. ve bugün ölüyorum.”
“tamam, şey yani tabii” dedi izmarit.. şoktaydı. “haa nasıl ne zaman?”

yerde oturuyor, ve sadece yoldan geçenlerin ayaklarını görüyorduk. kafamızı bir milim bile daha yukarı kaldırmadan ama önümüze de eğmeden duruyorduk orada. ben içmiyordum. ben bırakmıştım artık. sigaraya da zaman gelecekti ama alkolü demirtaş da bıraktığıma inanmıştım. bir önceki demirtaş maceramda da otu bıraktım. kimbilir belki bir sonrakinde de sigarayı. ritüel değil bu. öyle denk geldi. şarkının adına da yaraşıyor, şarkının ve öykünün. her ikisinin de adı aynı sonuçta. rites. defalarca üst üste çalan melodi.

seçil “ben gidiyorum” dedi, “yakında görüşücez seninle, biz ölmüyoruz, sadece kayboluyoruz, artık biliyorsun bunu. bu dünyada değil ama, yakın gelecekte, görüşeceğiz. sen ölünce. tabii izmarit seninle de..”
“bana da gelin” dedi izmarit. “ve sen biraz daha kal”
“sana başkaları geldi" dedi seçil. “sen farkında değilsin. içinde yarattığın boşluğa fazla aldırış etme. geçer o. sadece neyle doldurduğuna dikkat et. bu aralar iyi gidiyorsun.. hayatına giren her insan önemlidir. bu ara girenler daha önemli oldu hepsi bu. girdo senin için de öyle..”

“teşekkür ederim seçil” dedim ona.
“teşekkürlük bir şey yapmadık olm” dedi seçil. “gördüğün gibi, ya izmarit de halüsinasyon ya da ben de varım.”

ve bir anda kayboldu. fitili yakıp gitti. izmarit’in suratına baktım şüphe ile.. o da bana şüphe ile bakıyordu. kumsaldaki kar tanem uyuyordu. ben de uyumak için eve geldim. ya da hiç gitmedim. uzandım sadece. erişebilecekmiş gibi, gerçeğin hiç var olmadığı masal alemine..

22.mart.2016

başlık lost ın the trees’in bir şarkısının adıdır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder