20 Şubat 2014

test

berbat bi gece geçirdiğimi söyledim ona
“nasıl berbat bir gece geçirirsin” dedi
“berbat bi geceyi, nasıl geçirirsin?” dedim. o, sözümü kestiğinin farkında olmayarak konuşmaya devam ederken, şıkları saymaya başladım:
a) üst üste sigara içerek
b) bu arada, duvarları izleyerek
c) bu ikisi ile birlikte, bir şişe viskiye sek olarak tek başına girişerek
d) bu üçünü de…

“ne diyon sen ya” dedi
“sen ne diyon ya” dedim
“beni dinlemiyormuşsun” dedi
“her ikimiz de birbirimizi dinlemiyorduk ama, kadınlar her zaman haklıdır” dedim. bu sırada sigaramı yakıyordum. çakmak sesi efekti
“üf ya” dedi
“noldu” dedim
“sigara mı içiyorsun sen?”
“evet”
“hani bırakacaktın”
“izin vermiyorlar”
“kim izin vermiyor ya?”
“sen”

bu arada, evet, belirtmeyi, unutmuşum, telefonda konuşuyorduk, ve telefonu yüzüme kapattı. geçmişte defalarca olduğu gibi. ama bu kez, kendimden emindim, iyi bilirdi, haksız olsa bile karşısındakini suçluluk psikolojisine sokmayı. hazırlıklıydım, hazırlıklıydım çünkü… kötü bir gece geçirdiğimi söylemiş miydim bu arada? unutmuş olabilirim. aşk bazen, insana her şeyi unutturabilir, sonrasında onu unutmak için, geriye kalan ne varsa hatırlamak ister, zorlanırsın. çok mu arabesk oldu? Arada iyi gider. 

bekledim. saatler geçti ve gece işe gitmem gerekiyordu. noldu dersiniz? demezsiniz ama. şu sikik öyküyü, sonrasını merak ederek okuyabilecek ve tamamlayacak insan sayısı, bir elin parmaklarını geçmeyeceği için, onlara da zaten sonrasını, daha önce, geçmişte, bir arkadaş sohbetinde anlatmış olabileceğim için. için, için, için efendim. bendeki şarap

birkaç saat sonra bir mesaj geldi: “napıyosun?”
“hiç” dedim, “sigara içmeye devam ediyorum, ya sen?”
“okuldan çıktım, eve yürüyorum, konuşalım mı?”

öyküyü burada sonlandırıp, size, karşılığında çam sakızı çoban armağanı verilen bir soru sorabilirim, “onu aradım mı, aramadım mı?” gibi. ama. düşününce. son radyo yayınımızda, jazztral ile beraber, o kadar çok hediyeyi, oturup kendimiz tüketmek zorunda kaldık ki, bir daha, insanlara, yaptığımız herhangi bir işte herhangi bir yerde, herhangi bir ödüllü soru sormama kararı aldırmaya kadar gitti, bu mesele. dinliyor musunuz? Alt tarafı sorup sorup hediye dağıtacaktık yayında, basit sorular, hiç cevap gelmedi.. o halde devam edelim

aradım. O “konuşalım mı" diye mesaj attıktan tam iki saat sonra. bu kez de ben sordum, aynı lanet soruyu:
“napıyorsun?”
“hiç. ödev. sen?” güzel sanatlarda bilmemne bölümü okuyordu. okuyabilir. ben işteçalışıyordum ve işten atılmama ramak kalmıştı ve bu onun nerdeyse umurunda bile değild,..
“sigara içmeye devam ediyorum” dedim
“özür dilerim” dedi

bu, genellikle, ya benim de özür dilememi gerektiren konularda, ya da benim de özür dilememi istediği zamanlarda kullandığı bir cümleydi. özür dilerim. a ben de özür dilerim. üzgünüm. ben de üzgünüm. barışalım mı?

bazense, yani ilk zamanlarda, saatlerce zorlardı beni, lanet telefonu açmak, ya da bir cevap yazmak için. öğrenmiştim ama. zamanla tüm burçların kadınsal algoritmasını çözücem, sırayla gidiyorum ve evet başak, üzgünüm ama sıranın sana gelmesi için daha çok burç var sırada, ve başak dediğim bir burç değil, isim, hatunun ismi başak, burcu koçak.. başak terazi akrep yay ve oğlakla kötü tecbülerim oldu. Aynen bu sırayla üstelik. Sırayla gittiğimi söylemiştim.. kova burcu kadınlar ve dört memesi olan uzaylılar (gerçeğe çağrı adlı bilimkurgu filmindeki gibi) sevgilim olmak için, boydan profilden ve yakın çekim yüz fotoğrafları ile en sevdikleri gök cisminin adını el yazısı yazdıkları bir mektup ggönderebilir. Başka bir şey yazmasınlar, el yazısından kişilik analiz yapabiliyorum.. geyiği bırakırsak, ne diyordum jessika?

“en son sevgiliniz özür dilemişti efendim"
“hah tamam hatırladım"


“ne için?” dedim, üzerine gitmektense
“kötü bir gece geçirmişsin, anlayamamıştım”
“ve gece işe gidicem”
“gitmek zorunda mısın?” dedi, tahminen bu arada dudaklarını büzüyordu
“hı hı” dedim
“gitmesen olmaz mı?”
“işten atarlar”
“daha iyi bir iş bulsana”

bu teklifi, hayatı boyunca hiç çalışmamış veya bi süre işsiz kalsa da durumu kotarabilecek durumda olan insanlar, rahatlıkla kullanılabilir

“beynimi düzecek bir işten bahsediyorsun yani?” dedim, ve araya girmesine fırsat vermeden ekledim “o tip işlerin ağzına sokayım”
“kaba konuşma benimle” dedi
“kaba?” dedim
“cinsiyetçi” dedi
“pardon ama hangi kısmı cinsiyetçi bunun? bir işin ağzına vericek oluşum mu? bir beynim olduğunu kabul edişim ve onun düzelecek olması mı? Beynimi düzecek bir işe ağzına sokayım dedim sadece, neresi cinsiyetçi bunun anlamadım?”
 “madonna seni anlıyor olmalı” dedi. madonna diyordu, aramda hiçbir şekilde çekimsel bazda minimal düzeyde bile ivme kazanmamış ve kazanmayacak olan bir hatuna. madonna diyerek hakaret ettiğini düşünüyordu, ama madonna da fena değilmiş hani bi zamanlar

zamanın birinde onu delirtmiş olmam, arkadaşım olan hatunun tekine bu lakabı takmasına neden olmuştu.  ve lakabını madonna koyduğu hatun da aslında fena sayılmazdı. en azından türkçe bilmediği ve benim çat pat ingilizcemle anlaştığımız madonna, kafamı düzemiyordu
“madonna seni anlıyor olmalı” dedi
“anlamıyor” dedim, “türkçe bilmiyor o”
“sen ingilizce biliyorsun ama”
“hayır bilmiyorum”
“evet biliyorsun, bir keresinde bana bildiğini söylemiştin”
“bi çok keresinde de bilmediğimi”
“üf ya” dedi. bunu o kadar çok sık söylerdi ki, alışmıştım artık ve bu arada, sayın seyirciler, sayın dinleyenler, sayın okuyucular, sayın sayınlar, o kadar çok kez o kadar çok aynı muhabbete şahit olduğum için, sıkılmıştım gerçekten. bu kez, noldu diye sormayı tercih etmektense, “evet” dedim, “sigara içiyorum”
çakmak sesi efektini almıştı çünkü ahizeden
“hani bırakacaktın” dedi
“madonna izin vermiyor” dedim bu kez. ve gene telefonu yüzümü kapattı. ve ben de, telefonu komple kapatıp, duvara fırlatarak, uykuya dalmıştım. bunu söylediğimden eminim, daha önce, size, ama tekrar edeyim: gece işe gidecektim

uyandım. telefonu yanıma almadan işe gittim ve ertesi sabah eve geldiğimde, baktım, telefona, duvara çarpma sonucu dağılmış halini toparlayarak

bir dolu. bir şeyler bir şeyler. sabah. eve gelirken bi şişe şarap almıştım. divino. black. bir buçukluk. ve bir öykü yazmaya başladım, başka bir öykü. telefonu, evin ücra bir köşesine iterek, öykü bitti, telefou elime aldım, gelenleri hatmettim. Gelen mesajları.. ondan gelen mesajları.. bi kısmını cevapladım, yazdığım öyküyü gönderdim, bir ara konuştuk, sonra uyudum, ve sonra işe gene işe gittim

madonna sordu, “hayırdır, geçen gece iyi değil miydin?”
çat pat ingilizcemle, anladığım kadarıyla konuştuk onunla. ve bana, tahminen, neden işten atılmak üzere olduğumu sordu, ve ben de ona, tahminen, durumu anlatabildim. çünkü, sonrasında, bana, o aynı, aptal cümleyi, kurmamıştı: “başka bir iş bulursun”

seviyordum hatunu, avusturyalıydı, ve orada yaşıyordu. erasmus muhabbetine izmire geldiği vakit tanışmıştık onunla. ve her ortamda, herkes hakkında herkesin her şeyini şapdadanak ortaya dökebilecek olan bir arkadaşım, şu bizim güzel sanatlar güzelinin yanında, yani sevgilim olan güzel sanat güzelinden bahsediyorum.. madonna’yı sormuştu bana. “o napıyo?” diye. orda kopmuştu kıyamet. ardından benim telefonumdan madonna ile olan konuşmalarımızı okumuş, ve her telefon konuşmasında, adını anmaya başlamıştı. göndermelerle birlikte. gerçekten sıkıldığım bir noktada, onunla, son derece tatlı bir akşam sonrası, işe gitmiş, ve sabahında, kötü bir gece geçirdiğimi söylemiştim ona.. olabilirdi.. bir işyerinde her an her şey olabilirdi, hele ki alt kademeden bir işçiyseniz, ki ben, sınıf kavramından bile münezzeh bir insan olarak, diyebilirim ki, herhangi bir yer de, her an, herkesin, başı, sıkışabilir. bizim güzel sanatlar güzelinin bile.. ama o, bunu, anlayamamıştı

gece, ikinci ihtar tutanağını imzalamıştım, ve üçüncüsün de, tazminatsız işten atılabilirdim. ve sormadı. ve söylemedim. ve sonra. bi gün. bitti. bazen biter. bazen bitmesini istediğin için olur bu. bu sefer öyle bir şeydi.. ve, ona, iki şey dışında sözünü verdiğim her şeyi yerine getirmiştim. Ayrıldıktan sonra ona söz verdiğim dövme makinesini bile iletmiştim ortak bir arkadaşımız ile.

Sonra bir gün, bi kaç gün önce, eve geldim. şarap aldım. bi kaç saat önce üçüncü ihtarımı da aldım, ve bunu, madonna’ya söylediğimde,  bana dedi ki: “amına koyyim onların”

güzel sanatlar güzelinin güzelliğine veda ettikten sonra ise, yerine getirdiğim bi söz daha vardı, ona bir dövme makinesi almak.. yeni bir iş bulmuştum.. ilk maaşımla aldım.. ayrıldığımız halde bir hediye gönderdim ona, çünkü söz vermiştim, geç de olsa verdiğim sözleri tutarım.. 

ha bu arada, öykünün başlangıcındaki sorunun cevap şıkları arasında; d şıkkı ise, “bu üçünü de yapamazsınız çünkü iştesinizdir” idi

20 şubat 2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder