10 Ekim 2005

dörtte sıfır mı, ikide iki mi?

dörtte sıfır mı, ikide iki mi?

1.
sert rap ritimleri dönüyor odada. zamanı hatırlamıyorum. birkaç yıl önce diyelim. daze var. ben varım. diskman var. şarap, sigara. birde kızarmış tavuk. loş ortam. aldanış. bu kelimeyi son zamanlarda çok sık kullanmaya başladım, ama o dönemlerde de üzerime yapışmıştı. daze ile nasıl tanıştığımdan söz edeyim size, üniversitedeki ilk yılımın ikinci dönemiydi, takıldığım birkaç içici ülke dışına süzülmüştü, biri de ankara'ya. hiç arkadaşım yoktu, ve okula gidip gelmekten bunalmıştım, okulda bir kulüp kurmayı düşündüm, bir dergi çıkartabilirdim, birkaç konser de düzenlenebilirdi, iyi olabilirdi, ama o kulüp asla kurulamadı. 

wu tang grubuna ait bir sweet giyiyordu daze sürekli, onu görüyordum, en sonunda yanına gittim ve “merhaba, sanırım rap dinliyorsun” diye söze girdim, böylece tanışmış olduk, baştan sona komik ve saçma bir tanışma faslıydı, o an hiç gülmemiş olsak da daha sonra çok güldük, ve çok fazla tüttürdük okulun futbol sahasının bulunduğu alanda, biraz ücra bir tarafta, ağaçlar içinde, her neyse o geceye dönelim, ev oldukça soğuk, ufak bir elektrik sobası ile ısınmaya çalışıyoruz ve şarap içiyoruz, ev daze’in, akineton kullanıyor herif, ben hiç kullanmadım o ana kadar, siz de kullanmayın bence, tavsiye etmem, tuhaf bir ruh haline sokuyor adamı, sonrasında da kalıcı bir takım korkular yaratabiliyor bünyede, bende yaratmadı, ama daze köpekten ve böceklerden fena halde korkuyor ve nedenini buna bağlıyor, nedenini buna bağlıyor olması da biraz paranoyaklık göstergesi olabilir, olmayadabilir, ben ne bileyim. 

her neyse, bunu size neden anlatıyorum? az önce bir şarkı dinledim ve sonrasında biraz duygusallaştım sanırım, bir takım kareler canlandı gözümde, bazı şarkılar bazı anıları hatırlatır insana, o şarkı çalarken yaşadığımız bir zaman dilimini her o şarkıyı dinlediğinizde anımsarsınız, ki aslında bir çok şarkı bana bir çok şey hatırlatır, müzik benim hafızamdır, müzik sayesinde hatırlarım geçmiş hayatımı.

funda kafe adında bir mekan, önünde oturuyoruz, hasan hüseyin var, hasan hüseyin’in elinde de diskman, “bu şarkıyı mersin'deyken internet kafeden indirdim” diyor, dinliyorum, o ara yan taraftan hızlı adımlarla daze geçiyor, ben de peşinden koşuyorum, sonra okula dönüyoruz onla, daze ile yani, internet kafeye giriyor ve birkaç albüm indiriyoruz, tamamen bağımlıyız bu konuda, on bine yakın albümümüz var ve doymuyoruz, sürekli yeni rap grupları arıyoruz, hastayız, arada sırada alsancaK'a bir korsan cd’ciye gidiyor ve elimizdeki albümleri bire iki takas yapıyoruz, yani bir albüm verip karşılığında iki albüm alıyoruz, ama böyle renkli kapaklı filan yani.. kendimize bastığımızı bir de ona basıyoruz ekstradan. hiçbir korsan cd’ci bunu yapmaz, ama elimizdeki ürünler türkiye sınırları içerisinde sadece bizde bulunan çok nadide albümler, biz piyasaya sürüyoruz, ona veriyoruz, o da tekrar çoğaltıp satıyor, sonra bir de antiem var, şehirler arası yolculuk esnasında mideniz bulanmasın diye kullanılan bir ilaç bu, ufak beyaz tablet, çok ucuz, 20 tanesi yedi yüz bin lira, ve sedatifler kategorisine bile giremez, çünkü değil, içerisinde dimenhidrinat adında ksantin türevi sentetik  etken bir madde var, ve biz maddi anlamda o kadar tükenmişizk i, bu haptan günde 12-15 adet içebiliyoruz, normalde bir tane içiliyor uzun yolculuk öncesi, mide bulantısını engelliyor. okulun karşısındaki eczaneye her gün gidip bu haptan alıyoruz, en sonunda herif, “bu hap artık reçeteyle satılıyor” diyor bana, ama alışığız buna, başka bir eczaneden almaya başlıyoruz. bunu siz de deneyebilirsiniz, bir eczaneden bir hafta boyunca her gün, herhangi reçetesiz satılan bir ilacı alın, en sonunda herifin size söyleyeceği şey, “bu hap artık reçete ile satılıyor” gibi bir bahane olucaktır, ki yoktur öyle bişi, onlar da bilirler öksürük şurubu ile sarhoş olunabileceğini, size bir liste vermeyi çok isterim, ama aynı zamanda size zarar da vermek istemiyorum, alkol alın, ot için, her ne bok yerseniz yiyin, ama sentetik olan her şeyden uzak durun, sentetik olan insanlardan bile, şaka yapmıyorum, çünkü bir süre sonra şöyle bir hayata başlıyorsunuz:

sabah, akşamdan kalmalık dönemlerinizin on katı kadar yoğun bir baş ağrısı ve mide bulantısı ile uyandınız, aileniz size günde bir milyon lira verebiliyor, işiniz yok, öğrencisiniz, yaz tatili, ve acilen sarhoş olmanız şart. en ucuz yolla! gider evin 10 dakika uzağındaki birkaç eczaneden birine girer ve ”antiem” var mı dersiniz, , sonra eve gelir ve 6 tablet içersiniz, tadı ekşidir, yoo ekşi değil, acı da değil, kendine has ve kötü bir tat, sonra çay, yaklaşık 15 dakika sonra parmaklarınız kasılır, sonra donar, evet donar, sonra bilek, omuzlar, çene, diz ve dirsekler, tüm eklem yerleriniz kasılır ve sonrasında uyuşur. tükürük bezleriniz çalışmayı keser, boğazınız kurur ve aynı zamanda nefes alıp verişleriniz yavaşlar, akciğerimin sakat olmasının bir nedeni de bu olabilir belki, her neyse, sonra beyniniz karıncalanır, kullandığınız şey normalde tek tablet içilen ve yan etkileri içerisinde uyku ve uyuşukluk olan bir şeydir, ama kabul ediyorum o prospektüste günde 20 tane içen birine ne olur yazılmamıştır, ben yazıyorum işte, bunu da eklerseniz sevinirim sevgili ilaç üreticileri… göz kapaklarınız ağırlaşır ve sonrasında yatarsınız, dünya etrafınızda döner, nerede ve hangi zamanda bulunduğunuzu karıştırabilirsiniz, işin aslı şu ki; düşünemezsiniz, ve uyku yok. uyku ile uyanıklık arası o sihirli evredesinizdir, her şeyi rüyadaymışçasına algılarsınız, ve gerçek hayatta kendinizi rüyada sanmak çok tehlikeli bir evredir, çünkü nasıl olsa rüya diyerek sonucunu umursamadığınız bir takım şeyler yapabilirsiniz, ama aynı zamanda da yapamazsınız çünkü hareket edemeyecek kadar donuksunuzdur, ruhen ve bedenen. evet ruhen de donuk. yatarsınız, bir takım sesler duyarsınız, konuşmalar, ve gözleriniz kapalı olduğu için bir takım görüntüler akar, ama sesler odadaki konuşan insanlara aittir, oldukça karışık bir durum, uyuduğunuzu sanarsınız ama aslnda uykuda değilsinizdir, çünkü sürekli, her dakika sağa ve sola dönersiniz ağır ağır, dışardan sesleri de duyarsınız aynı zamanda. ama rüya görüyormuşçasına bir takım görüntüler akar gözleriniz kapalı olduğu için. bu görüntüleri, hayal ederken yaptığınız gibi bilinçli bir şekilde oluşturmazsınız, her şey kendiliğinden akar, trainspotting’i hatırlayın, renton’un odada kapalı kaldığı dönem girdiği tripleri, o kadar çok insan aynı şeyleri yaşıyor ki bu dünyada, sadece görünmezler ve bunlardan pek bahsedilmez, hepsi bu. ve kullanmayın. ileriki yaşlarınızda kalıcı hasarlarınız oluşur zihninizde. çok ciddiyim.. kullanıcaksanız bile doğru düzgün kimyasalları kontrollü ve yanınızda bu işlerden anlayan ve kötü bir durumda nasıl müdahale edebileceğini bilen biri varken alın, ilk kez bulaşıyorsanız. samimiyetle söylüyorum. 

 her neyse bahsettiğim hap’ın sedasyon etkisi 3 ila 7 saat gibi bir zaman zarfı sonucunda sona erer, ve siz de tuvalete gider bir kiloya yakın işersiniz, sonra yine bir 6 tablet alınır… aynı şeyler tekrar eder, 3 ay boyunca! o lanet psikoza kadar. sürekli uyur uyanır hap alırsınız, her gün başka bir eczane. ailenize hasta olduğunuzu söylersiniz, bazen de onların durumu çakmaması için odada dik durmaya çabalarsınız, ama o zamanda bir kulaklık takar ve müzik dinlersiniz ki size soru sorulmasın, sorulsa da duymayın, çünkü konuşamazsınız, çeneniz uyuşmuştur…

bu durum o yaz tatilimin içine etmişti, midemin de içine etti, hâlâ sabahları uyandığımda bir şey yer veya içersem kusuyorum. evet, o yaz tatili, tüm bu hap alımları sonucu ki, bu dönem aslında amfetamin ile başlayan ve en paspal sedatife kadar düştüğüm 2 aylık bir dönemi kapsar, ve o yaz tatili... bir psikoz ve bu psikozu sona erdirmek için içilen antipsikoz türevi bir başka hapa teslim olmamla sona ermişti, ne garip bir durum, bir takım haplar sonucu ortaya çıkan bir arızaya başka bir takım haplar alarak geçirmeye çalışıyoruz… 

her şeyin havada asılı kaldığı bir dönem... bu tip bir dönem, sürekli aynı şarkıyı dinlemek ve bunu yaparken hiç ama hiç hareket etmeden duvarları izlemek gibi. adına katatonik denilen başka bir psikolojik duruma yol açabiliyor. ve tabii hiçbir halüsinojen almadan yıllarca deli dehşet halüsinasyonlar görmenize... ayrıca ailenizden kullandığınız ilaçları saklamak için elinizde iğne iplikle ortalıkta dolaşabilirsiniz, yastığınızın içi iyi bir saklama kabıdır. dost tavsiyesi.

ve tüm bunlardan sonra, öykülerimdeki tutarsız gidişatın ve aniden konudan konuya sapmalarımın daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum, en başa dönelim o halde:

2.
sert rap ritimleri dönüyor odada. zamanı hatırlamıyorum. birkaç yıl önce diyelim. daze var. ben varım. diskman var. şarap. sigara. birde kızarmış tavuk. ama ikimiz de yemiyoruz! öyle duruyor ortada. ve şarap. içiyoruz. sigara. loş ortam. bir elektrik sobası. ama titriyorum. tv yok. halı yok.  ol dirty çalıyor, kulaklık, oldukça sert beat’ler, ve dönüp dolaşıp aynı noktaya takılıyor kafam, biri tarafından aynı gün akşamüstü durduk yerde terk edildim ve nedenini çözmeye çalışıyorum,
“bence” diyor, “gidip birini düzmelisin, yapman gereken en iyi şey budur böyle durumlarda” sonra bana bir hatundan bahsetmeye başlıyor, gangbang yaptıklarını, dörde tek, duygu yok, sadece et,
“kötü geliyor bana, diğer erkeklerle birlikte bir hatuna girme fikri”
“4 hatunla birlikte yaptığını düşünsene” diyor, “kimi isterdin”
“sanırım yapamazdım” diyorum,
“bence o herifi pataklamayı tercih ederdin” diyor
“herifin suçu yok” diyorum, “hatunun da, bu benim şansızlığım, sürekli giderler ve daima gidicekler”
“geri dönüyorlar ama” diyor, “görüceksin”, ve haklı çıkıyor, ama bu da umrumda değil. “beklenen ve olan çoğu zaman farklıdır” diyor, “ve bu adam gerçekten çok iyi rap yapıyor”

yaptığımız başka hiçbir şey yok, soğuk bir evde, geceleri içip müzik dinleyerek, kaçak elektrikle yaktığımız sobaya ellerimizi uzatıp sigaramızı yakarken hissettiğimiz sıcaklıkla yetinerek, ve gündüzleri de üniversitenin kampüsünde kulüp kurmaya çalışıp birkaç hap atıp ya da toz amfetamin alarak, bu arada da bazı ucuz hapları yurt dışından geliyor diye, meseleden çakmayan tiplere satarak geçiriyoruz. bir de arada, çingene mahallesinde yaşıyor olmamdan dolayı, ucuza bulduğum bazı ürünleri, okulda el altından paslıyorum, çaylaklara... tabii ki fahiş fiyata.

ve sonunda 7 kişi buluyoruz. üçüncü yılımda oluyor bu. üç yılda yedi tane rap dinleyen insanı anca bulabiliyorum koskoca 9 eylül üniversitesi eğitim fakültesi kampüsünde. kulüp kurmak için gerekiyor bu, en az 7 kişi! okula bir dilekçe yazıyoruz, ben yazıyorum, bu tip şeylerde doğru cümleleri bulma konusunda iyi sayılırım, ve daha sonra bir masa açıyoruz okulun ortasında, kulüp kurmak için, masada benim yazdığım epey uzun olan birkaç metin var, fotokopi çektirdik, insanlara dağıtıyoruz. herkes derste, yani diğer altı üye de derste, onların okulu bitirebilmek gibi bir derdi var, benim yok, hayatım boyunca herhangi bir şeyi bitirebilmeyi dert edinmedim, buna okunan kitap izlenen film ya da yapılan kitap da dahil, pek sevgili eski sevgililerim de tabi - çelişti mi cümle? 

ben oturuyorum masada, biri geliyor, kafam epey iyi, çünkü çantamda bir şarap şişesi var, ve arada bir, kimse yokken dikliyorum şişeyi, üstelik haplıyım da.. birkaç kişi gördü gerçi ama hiç bi önemi yok, yeterince sarhoşsan her yerde içebilirsin her şeyi, önemli olan kimseyi umursamadan içmeye devam edebilecek kadar sarhoş olmak, sonrası kendiliğinden geliyor, derste hoca yüzünü tahtaya döndüğünde en arka sırada içtiğim zamanlar oldu.. ve işin aslı epey de heyecan verici bir duygu bu, başkasının yerine sınava girmekte epey heyecan verici, üstelik bir hatunun yerine, ve birkaç gün sonra hatunun size gelip, “sana hoca anlıcak dedim değil mi, hoca beni tanımıyor ama bir kız ismim var benim, anlıcak demiştim sana” diye bağırabiliyor, “dert etme” diyorum, “bir bira içelim”
“alkolün her şeyi çözebileceğini sanıyorsun öyle değil mi” diyor,
“bunu kanıtlayabilirim” diyorum, “birkaç yudum al, farkı hissedeceksin”. sonra sarhoş oluyoruz, orada, kampüste, ve bana dönüp “haklıymışsın” diyor, her ne kadar ertesi gün o da gidecek olsa da, haber vermeden, ansızın, ve bakın yine karıştırdım işte, şunu anlatıyordum, baştan alayım; 

sonra bir masa açıyoruz okulun ortasında, kulüp kurmak için, masada benim yazdığım epey uzun olan birkaç metin var, fotokopi çektirdik, insanlara dağıtıyoruz. herkes derste, yani diğer altı üye de derste. ben oturuyorum masada, biri geliyor, kafam epey iyi, çünkü çantamda bir şarap şişesi var, bunu daha önce de söylediğimin farkındayım ama hayatım tekrarlardan ibarettir benim, yaşananlar bazında da, yazılanlar bazında da.. 

herif, “merhaba” diyor, “ben üyelik için ne gerektiğini sorucaktım” konuşamıyorum, kağıtları gösteriyorum sadece, alıyor ve
“peki yarın da burada olur musunuz” diyor, kafamı sallıyorum, çenem uyuşmuş, ayaklarım, boynum, ve kulaklığı takıyorum yeniden, bu kez killarmy çalıyor, gerçekten ama gerçekten çok iyiler, ve çanta şarap şişesi dışında cd dolu, bir de diskman için birkaç yedek pil, okula bununla geliyoruz, daze ve ben, graffit ile ilgimiz çok fazla ve okulda tag atmadığımız tuvalet kalmamış durumda..

bir öğleden sonra, başka bir hatunu keşfediyorum okulda, kısa boylu ve epey de çirkin diğerlerine göre, yani öyle söylüyorlar, “napıcaksın o hatunu” tavrı. yanına gidiyor ve bir kulüp kurmak istediğimizi, bize katılıp katılamayacağını soruyorum, sarhoşum, “ne kulübü” diyor, rap müzikle ilgili diyorum, ve birkaç şey daha, etkileyici gözlere sahip, ama bunu ona asla söyleyemedim, -eğer bunu okursan beni en kısa zamanda arar mısın? evet okuldan atıldım senin 2 sene öncesinden tahmin ettiğin şekilde, ve sen galiba tezi verememiştin, sen naptın? bir kasetim sende kalmıştı, hatırlıyor olmalısın, aradan 3 sene geçti ama, hâlâ onu istiyorum senden, ilk aldığım kasetti o benim. ve evet, o gözlere sahip olmasaydın, kasetimi ne zaman geri vereceğini sana sorabilirdim, üstüne yatmak zorunda değildin öyle değil mi?

her neyse, kişisel münasebetleri bir kenara bırakıp okuyuculara dönelim.

üye başına beş yüz bin lira alıyoruz, 50 üye, 25 milyon, iyi para, ve kulüp vaat ettiği etkinlikleri gerçekleştiremeyeceğini fark ediyor, herkese parasını geri vermeli ve kulübü dağıtmalıyız bana kalırsa, konser, dergi, graffiti kursu, hiç biri gerçekleşmeyecek, 3 toplantı yapıyoruz, 2’sinde biraz sarhoşum, birinde de sedasyondayım, konuşamıyorum, daze konuşuyor, bir de serkan, son toplantıda onlara gerçeği anlatıyor ve kulübün kapanacağını, aslına bakarsanız resmi olarak hiç kurulmadığını, çünkü dilekçemizin en başta reddedildiğini ama bunu geç öğrendiğimizi anlatıyorum. galiba size yalan söyledim, dilekçe türü şeylerde doğru cümleleri bulma konusunda iyi sayılırım derken. 

ve mavi ojeler geliyor aklıma, o hatun, mavi ojeli, ve mavi göz kalemi. bir masada oturuyoruz, bir kez gördüm, o okulda dört senedir varım, o da benle aynı zamanda girmiş, büyük kayıp, dört senedir birbirimizi görmemiş olmamız, yani bence, ama ona göre ilk ve son görüşümmüş onu, çünkü mezun oluyormuş, “ojelerin çok güzel” demiştim ona, o da bana
“sen de tırnaklarını kesmelisin” demişti,
“yiyorum” demiştim, “kesmiyorum,”,
“derse girmeliyim, geç kaldım” akşamın beşi, ben son dersten yeni çıkmıştım,
“2. öğretim misin?” diye soruyorum
“evet, bu yüzden hiç karşılaşmadık”
“büyük kayıp, 4 senem heba oldu desene” gülmüyor bile bu şakama mavi ojeli hatun.

ve sonra bir gün, daze ile çulsuz kalıyoruz, ve ben “toplanan kulüp parası” diyorum, “o noldu”
“25 milyon” diyor bana, “ben o parayı yedim moruk, itiraf etmek gerekirse” 

ve bu da kulübün sonu oluyor, herkese parasını geri vereceğimizi söylüyor ama yapmıyoruz, kimse de 500 bin lira katkı parasının peşinden koşmuyor, ve ben de dersleri iyice asmaya ve gidip alsancak'ta sarhoş olmaya devam ediyorum. böyle işte. ve bir gün, dört senelik zaman zarfı sonucunda, okula kayıt olmak için gittiğimde, kaydımı silmem gerektiğini ama alınan duyumlara göre yakında af çıkacağını, tekrar kayıt olabileceğimi, o güne kadar beklememi söylüyorlar, elbette diyorum, tabii, nereyi imzalamalıyım? lise diplomam. geri iade. çıkan af. hayır. buradayım. aftan yararlanmayacağım

ve dört sene boyunca yanımdan geçip giden tipleri düşünüyorum şu an.
her sene değişiyorlardı
sınıf
konu
yatırılan harca binen ceza
notlarım
alkol oranı
mavi ojeler
ve bir türlü gelmeyen sene sonu
ve yanımdan geçip giden tipler
2 sene içinde mezun olup
tuhaf bakışlar
aptalca
ve çocuksu
en arkada
tek yaptığım
okulu ekmediğim
yani zamanı geçirebileceğim başka bir mekan bulamadığımda
sınıfa girip
en arkaya oturmaktı
ve itiraf ediyorum
son senemde gelen ingilizceciye aşıktım
kadın 40 yaşında olsa da
ama bu yetmedi ingilizce öğrenmeme
ya da orada kaldığım süre boyunca
hiç birine anlatamadım
bunun tamamen saçma ve sikik bir mesele olduğunu
gitmemiz gerekmediğini okula
ya da işe
ya da askerlik
evlilik ve çocuk
hayır
buradayım işte hâlâ
ve düşünüyorum
4 sene boyunca yanımdan geçip giden tipleri
napıyorlar acaba
ben
sürekli sınıfta kalan tip
devamsızlık
ya da haksızlı da diyebiliriz buna
bir şekilde
gerçekten meraktayım
napıyorlar?

işleri var mı
ya eşleri
ev
çocuk
ya da o mavi ojeli olanı
ya da şu gözleri nedeni ile
kasetimi hacılamasına izin verdiğim
ikimiz de biliyorduk gerçeği tatlım
sen farkındaydın farkında olduğumun
ve söylemiyordun
ki gereği de yoktu
anladığımı biliyordun
ben de senin beni anladığını
o gün
elimdeki şarap şişesini dikerken ben
yanıma gelip
“bunu kendine neden yapıyorsun” dediğinde
verdiğim cevap
her ne kadar saçma gelse de kulağına
gerçek olan bu
hâlâ ve daima
yapmak istediğim hiç bir şey yok aslında
sadece oyalanıyorum
alkol oranı çok yüksek birkaç gece
sonra sabah
kusmuğumla kaplı halının üzerinde yatan ben
beth
roads
ve asla sona ermeyecek olan
ki yine de kimseye çaktırılmayan hüznümle başbaşa
orada
arkada
sizi izlerken
hepinizi
aslında farkında olmanızı istiyordum
gücünüzün
ve bu sikik eğitim sistemine itaat etmek zorunda olmadığınızı
orada
arkada
sürekli gülünen ve alay edilen
biri vardır mutlaka
şu an bile
yarın okulunuza gittiğinizde orada olucak o
sarhoş
döküntü giysiler
içi hiç bi getirisi olmayan öykülerle dolu bir defter
ders notları yok
kitabı yok
vizeleri tarihlerini bilmediği için kaçırabilir
ya da ansızın
kapıyı çarpıp çıkabilir sınıftan
hocayla tartışıp

ama yine de
orada
ve gerçek
anlıyorsunuz ya
sınıfı geçebilmek için rol kesmek yerine
kalmayı ve atılmayı tercih ediyor
yarın gidince görüceksiniz
mutlaka sizin sınıfta da bir tane olmalı
daze
ben
ya da
her neyse.

asla anlayamayacağımız bir mesele bu
sihir
(ki buna bazıları ilham der)
kesilmediği sürece
devam ederiz şiire
ama bir noktada kesmek ve
terk etmek gerekir
çünkü
paul valery’in de dediği gibi
bir şiir asla bitmez
terk edilir.

* başlık, benim dört sene üst üstte sınıfta kalmam yada diğerlerinin iki sene içerisinde bitirmesini ifade etmektedir. [ 10.10.2005 – 07:02 ]





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder