okuldan atılmıştım..
ve askere gitmek istemiyordum, çalışmak istemiyordum, yapmak istediğim hiç bir
şey yoktu. bir şey bekliyordum sadece, ama neyi beklediğimi de bilmiyordum.
günler hiç olmadığı kadar hızlı akıyordu. duruyordum sadece, yatıyor, kalkıyor
ve bahis bültenini inceliyordum. bir sevgilim vardı ama o da benden bir asır
uzakta yaşıyordu, ve sürekli ona mektup yazıyordum, delirmiştim, 10 sayfa
tutuyordu yazdığım bir mektup, ve nedenini bilmiyordum, sadece yazıyordum, öykü
yazmayı bırakmıştım, eylül geçti, ekim geçti, kasım geçti, ve yılbaşı, sonra
terkedildim, sonra elektriklerimiz kesildi evde, ve doğum günüme 5 gün vardı ne
anlamı varsa, bir hatunun evine gittim, onu arayarak, “ölmeye ihtiyacım var”
dedim ona, sarhoştum o an, ve gelip aldı beni, ve o’nun evine gittik, o sızdı o
gece, sonra ben başarısız olduğum bir intihar deneyi gerçekleştirdim ve gözlerimi
açtığımda her şey hala bıraktığım gibiydi, değişmiyordu, asla değişmeyecekti,
ölemiyordum, hareket alanım kısıtlanmış gibi hissettim kendimi, sonra uzaktaki
sevgilimle barışıp tekrar terkedildim ve sabahtı, sabahın onu..
ardından, nisanın
ortasına kadar süren bir tür deliliğe daha tutuldum. sabah uyanıyor ve müzik
açıyordum, sürekli aynı şeyleri dinliyordum, ve bülteni inceliyordum,
bahisler.. arada bir kazanıyor, ve kazandığım para ile sarhoş oluyordum.
işsizdim, çalışmak istemiyor ama bunun için nereye başvurmam gerektiğini
bilmiyordum. sonra bir gün ailem, madem askere gitmiyorsun o halde çalışmalısın
dedi, çalışmalıyım dedim, ve gidip bir gazete alıp ilanlara bakmaya başladım
yeniden. dönem dönem ilanları inceliyordum son dört senedir, ve bu arada üniversitede
bir kaydım vardı, ama arada sırada giderdim oraya da, ve ailem de bunun
farkındaydı, “bu okul bitmicek” demiştim onlara,
“biter” demişlerdi,
“gitmiyorsun ki sen”
“gidemiyorum”
demiştim, “kendimi hasta ve ümitsiz hissediyorum orada, kusasım geliyor”
ve koskoca dört sene
böyle geçmişti, arada sırada okula gidiyor, arada sırada iş arıyordum. her
ikisinde de başarılı değildim. yaptığım en iyi şey, birinci gelecek atları
bilip aldığım para ile bir süre sarhoş kalmaktı, önce alsancak’ta bir evde, tıp
okuyan iki herifle yaptım bunu, sarhoş kalma faslı, sonra karşıyaka’da benden
en az 20 yaş büyük bir başka dost ile, sonra da beni iki yıl geriden takip eden
başka bir dost ile, ve ara ara da alsancak’ta kilise sokağında tek başıma. ama
bir türlü başarılı olamıyordum hiçbir şeyde, çuvallamıştım, ve babam hastaydı,
akşam işten eve gelir, bir taraftan öksürürken bir taraftan da “naptın bugün
bahisleri” diye sorardı, “30 milyar kaybettim” derdim ona, ve benim hiç
milyarım olmamıştı, nasıl kaybederdim 30 milyar? ama böyleydi işte, bahisçiler,
kupon yatırmak için ceplerinden ödedikleri parayı değil de, kazandıkları
takdirde alacakları ikramiyeyi kaybettiklerini düşünüyorlardı, ne anlamı vardı
ki oysa? öyle ya da böyle kaybediyorduk işte, para ya da aşk, yok oluyordu bir
şekilde, uçuyordu, katlediliyordu, ve o kahrolası üç ay, evden iş görüşmeleri
dışında hiç çıkmadım sanıyorum. ve bilgisayarım da bozulmuştu, elle
yazamıyordum, ellerimle hiçbir halt yiyemiyordum, yemek yemeyi bile unutur ve
annemin telkinleri sonucu sofraya otururdum. ve bir gün, cumartesiydi, bir yeri
aradım, dergimizin çeşitli departmanlarında yetiştirilmek üzere eleman aranıyor
yazıyordu, belki yazar olurdum, istiyordum bunu, kolay gibi görünüyordu gözüme
yazar olmak, şarabımı yudumlarken üç beş cümle kuracak ve bunun karşılığında
bir çok hatun düzebilecektim, amacımın hatunlar olduğunu sanan birkaç uzaylıya
hitaben böyle söylüyorum. oysa onu da başaramıyordum, hiçbir halta yaramadığımı
düşünmeye başlamıştım, neden yaşıyordum ki? her neyse, derginin adresini aldım
ve bana ertesi gün saat birde gelmemi söylediler, gittim ertesi gün saat birde,
tam zamanında ordaydım. bir odaya girdim, içeride benimle yaşıt en az yirmi tip
vardı, kızlı erkekli, “merhaba ben ilan için gelmiştim” dedim, oradaki hatun
bana form uzattı, o odadaki herkeste bir form vardı, elinde, ve bekliyorlardı,
formu doldurmuşlardı, bekliyorlardı, forma elimi uzattım ve karşıdaki bir tip
adımı sordu, söyledim, sonra bana “tüm departmanlarımız doldu” dedi, “üzgünüm”
formu bıraktım oraya, birileri gülüyordu o
odada, yaşıtım olan birkaç insan, nedenini bilmiyorum, kabus gibiydi, herife
dalmak istedim, yapmadım ama, korktuğumdan değildi, değmeyeceğini düşündüm, ya
da değişmeyeceğini, böyleydi işte. ve şimdi, geçip giden zamana aldırış
etmeksizin yumuluyorum şişeye, nasıl geçti koskoca 6 yıl acaba, hiçbişi
yapmadan, yine de bir şeyler kazanarak, birilerinin sevgisini ve birilerinin
katışıksız nefretini kazanarak, ama yine de, bugün, sabah uyandığımda,
keyifliydim, nedensiz, ansızın gelen kendini iyi hissetme hali, ve yazı, sadece
kendini iyi hissettiğinde akan yazı, kimileri kötüyken yazıyor ve ben “hiç bir
şey yazamıyorum son zamanlarda” dediğimde, bir arkadaşım, “hayatındaki her şey
iyi mi gidiyor?” demişti, tam tersiydi, peki ya şu an? evet, galiba, kısa bir
süre düzlükteyiz.. hafta sonu bahislerden gelen para, biraz alkol, ucuz tütünle
karıştıracağım birkaç gram ruh, ve her şeye rağmen sihrim devam ediyor
sanırım.. umarım bugünkü kuponum ters gelmez.. tek beklentim bu hayattan,
şimdilik.. ufak ama tatmin edici.. yarını kim takar? ya da 13 gün sonrasını?
askerliği? hâlâ buradayız işte, alkol, müzik, ve delilik. devam etmekte..
27.ekim.2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder