4 Haziran 2017

zam isteme, fabrikayı yak

zam isteme, fabrikayı yak
. 
balkondayım. sabahın sekizinde. bir pazar sabahı, sabahın sekizinde. ister istemez, geleceği düşünüyorum. çalışmak istemiyorum mesela. ama böyle diyince ben, hep bir ağızdan, “kimse istemiyor ki canım” diyorsunuz, “ama buna mecburuz.” yok ya? harbiden mi? kim koymuş bu mecburiyeti. hepimiz birlikte karar vermiş gibiyiz sanki. el birliğiyle çalışmaya mecbur olduğumuza kendi kendimizi ikna etmişiz ve bunun veya dişli çarkların herhangi birisinin zıttına dönmeye çalışan herhangi birini de hemen sisteme adapte etmeye çalışıyoruz. kaçaklara izin veremeyiz. bir baba bile oğlunu sisteme adapte olması için yetiştirir. çünkü başka bir çıkar yol yoktur. aileden multi milyarder doğanları hesaba katmıyorum. onlar çalışmasa da olur. ama ben de çalışmasam olurdu yani, diye bir cümle kuramıyorum. ama annem ölünce işe gidebilecek miyim bilmiyorum mesela. hoş annem ölünce hayatta kalabilecek miyim onu bile bilmiyorum ya. neyse.. bulursun bir yolunu diyenler vardır şimdi. “kendini bırakma.” bayılıyorum bu lafa. “kendini bırakma.” ulan mesele bu değil ve ki herkes kendini bıraksa ne kadar güzel olur biliyor musunuz? herkes salsa bi şöyle. devrim mücadele ile değil de salınımla gelse.. hiçbir şey yapmasak yaşamak için. hiçbir şey ama. faturaları ödemeyerek başlasak. kesilirse kesilsin elektrik ve su. ama mesele bu değil. bir şeyler üretme dalgasına veya evrak işlerine bi beş gün bakıvermesek.. adına da grev demesek mesela. fenalardayım desek. bak bu aralar çok kötüyüm üstüme gelmeyin olur mu, desek. şöyle bi onbin kişi, politik düzlemden uzak bir şekilde bunu deyiverse.. ben bu cümleyi her gün anneme söylüyorum mesela. güne her gün, “anne ben bugün işe gitmesem olur mu” ile başlıyorum. otuz beş yaşında hala, işe gitmemek için patronumdan önce annemden izin alıyorum. o yüzden diyorum, annem ölünce işe gidebilecek miyim, bilmiyorum. mesela birisi, aylık beş yüz lira verse işi hemen bırakırım. alkol ve tütüne kafi bu rakam benim için. fanzin basmayıveririm olur biter. diye düşünüyorum. düşünüyorum sadece. balkondayım ve bir pazar sabahı, işe gitmiyor oluşumun şerefine içiyorum kahvemi. çünkü o kadar çok pazar sabahı işe gittim ki, sayısını unuttum. ve bir o kadar çok, cumartesi gecesi gittim işe, pazar sabah evdeydim. ama en çok sevdiğim şey, işten kaytardığım sabahlarda balkonda sigara içmek. işe gidenlerin yüzlerine bakmak. tek bir mutlu yüz göremezsiniz sabahları. muhafazakarından en radikaline kadar tek bir mutlu yüz. on yıldır fabrikalardayım, bırak da o kadarını bileyim hikmet. ve ne yazık ki, hala işçi sınıfından medet umuyor, hayatlarında bir kez olsun bir fabrika kapısından içeri adım atmamış andavallar. onlardan cacık olmaz. biliyorum. biliyorum çünkü 10 yıldır içlerindeyim. çok fabrika gezdim. daha bir tane, maaşına gelicek zam için mücadele etmek dışında herhangi başka bir şey için mücadele edicek bir işçi görmedim. vardır belki, ben görmedim sadece. ve maaşına ya da işyerindeki pozisyonuna, veya işin yapılış şekline gelicek iyileştirme için mücadele etmek bana kalırsa fazlasıyla fasa fiso bir mücadele. bütün fabrikaları yakmak için verilen mücadele en afillisi. ama buna yanaşamayız. yoksa ayfonlarımızı kim üreticek de mi ama. ya da peynir tenekelerimize kim marka basıcak. sahi onlar bir yerlerde basılıyordu değil mi? ya da elektronik sayacımızı kim üreticek. onu da birileri yapıyor. ya da ya da, malboromuzun kutusunu kim yapıcak. onu da biri. ya da kim uçağımıza bagajımızı yükleyecek. ben. hepsini yaptım çünkü. ve daha fazlasını. ve çoğumuz birkaç şeyi yaptı.. yapmaya da devam edicez. çünkü biz tüketim değil üretim toplumuyuz. nokta.

dediğim gibi, ben, bireysel olarak, işin içinde bencillikte var, çünkü isyandan umudunu kesmiş biriyim, devrime de inanmıyorum, devrimden önce isyana gönülden bağlıyım, ama yok öyle bir ivme, ve hiç olmayacak, ufak kıvılcımlar dışında bir halta yaramayacak bağırışlarımız, o yüzden, birazda bencilce, kendi çalışmadan yaşama alanımı oluşturmaya çalışıyorum. deniyorum yani bunu. planlarım var. ya tutarsa. tutmazsa, dilenciliğe başlarız tanrısını satayım. bulunur bir yol. zengin bi hatun kafalarız bakarsın. hoş hiç bi hatunu kafalayamadım o kadar uzun süre. maksimum bir buçuk ay. sonrasında bana karşı olan tutku ve hevesleri son buluyor. kızmıyorum onlara. bu kadarlığım. biliyorum bunu. alıştım artık. mesele bu değil. mesele aslında politik falan da değil biliyor musunuz? ve ben ve etrafi, hiç de öyle sandığınız gibi, birileri sanıyor bunu, biliyorum, anarşist falan değiliz, politik hiç değiliz. yani sizin olan politikliğiniz biz de bir öğürtüye neden oluyor. özellikle solcuysanız, bu öğürtü yerinde duramayıp kusma şeklinde son buluyor. sokaktayız sadece. ve kimseyi umursamıyoruz. polis de dahil buna. içeri alınma kaygısız işler yapıyoruz. yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. ama işe yaramayacak olduğunu düşündüğümüz eylemlerinize, destek olmuyoruz. bizim derdimiz daha çok kendimizle. büyük bir buhranın içerisindeyiz. devletten önceki düşmanımız insan. devlet ikinci planda kalıyor. insan neslini yok edebilirsek eğer, herhalde hayvanlar da bir devlet kurmazlar başımıza diye düşünüyoruz ki insan nesli, tükenme tehlikesi yaşarsa, bu tehlike bertaraf edilmesin diye ilk biz destek oluruz intihar ederek. öyle değil mi etrafi? hatta giderken bir canlı bomba olup, götürebildiğimiz kadarını götürmeye meyilliyiz. ama bunlar hayal sadece. gerçeklere dönersek, dişli çarkın arasına sıkışan bir toz parçası olmaktansa, çalışmamayı yeğliyoruz. başaramıyoruz orası ayrı. en azından ben başaramıyorum. ve tüm sizin algısal dünyanızda depresyon adını verdiğiniz, canhıraş yatışlarımda bu yüzden ileri geliyor. çalışmak istemiyorum. hem de hiçbir şekilde. tarlada falan da çalışmak istemiyorum. o yüzden seviyorum avcı toplayıcı dönemi. çünkü bana çalışmak gibi gelmiyor o dönem. anlatabilir muyum? tabii ki hayır. çünkü politik terimler kullanmıyorum. felsefenin veya siyasetin peygamberlerinden alıntı yapmıyorum. en çok da aydınlanma dönemi çıkarmıştır peygamber. bütünüyle karşıyım o döneme. başımıza tüm bu çorapların örülmesine vesile oldular sağolsunlar. ha ne diyordum? hiç bişi efendim. şöyle bi beş gün, toplu halde işe gitmeyip, adına da grev değil, fenalardayım desek, fena olmucak. hepsi bu. sonra gene, bir kolu çekip bir tuşa basarız. sorun değil. bu aralar sadece. anne, tamam anne, olmaz, biliyorum, işten atarlar, biliyorum iş bulamam bu yaştan sonra, tamam anne, gidicem..


4 haziran 2017.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder