15 Haziran 2017

geriye dönüşler 3: zack4evalution - bölüm2

bölüm 13
sanırım yine kendimi tekrar edeceğim, 'kimine göre'
ya da en fazla o kocamen kibrimle, kendimden bahsederim, 'kimine göre'
ya da en kötüsü kötü yazıyorumdur her zaman ki gibi daima sonsuza dek 4eva, daha fazla uzatmadan bahse gireyim.. anti-girdap timini ekarte ettiğimize göre. (sanırım bir gün anlayacaksınız neden arada bu tip girizgahlar ya da ara sekanslar verdiğimi, duvar örmeden edebiyat yapmama engel olan kara dehlizlerim somurtuyor ara ara.. )

on üç bin yıl sonraydı, tam olarak onbeşbinikiyüzonsekiz yılı, zentelânga mevsimi idi dış gezegenlerin, bizim olduğumuz kısmında, zemt galaksisinde. merkez gezegen o devasa hacmi ile yine ışıltılı gökdelenleri ile yanıyordu karşımızda. ay ışığı yerine minik dev adını verdiğimiz merkez gezegenin ışığında özlem ile kendi ürettiğimiz şarabı içiyorduk. kendi çadırımızda. seks yoktu ve hiç olmamıştı. öpüşmemiştik bile. daha önemli macellanlarla güreşmek zorunda kalmasak, sanırım yörüngemizi iç açılarımızın ruhani ekseninden bedensel arzularımıza kaydırırdık.
refik az önce burundan höpürdettiği toz helva sayesinde ormana çıkmış, yeni ufuklara merkez gezegenin boyunduruğundan kurtarmak için yıldız tozu döküyordu.

seçil girdi, elinde limonata diyebileceğiniz, ama zemt galaksisinde indezeltah adı verilen, limonlu vişneli ve elmalı bir karışımla.

“çocuklar başımız belada” dedi girer girmez, durakladı, panik halindeydi. ikimizde, yani özlem’le ben aval aval yüzüne bakıyorduk, duraksadı duraksadı, duraksadı, sonra müthiş bir kahkaha patlatarak, “ikinci savunma sistemleri de çözüldü” dedi, içeri girmemize bir duvar kaldı. duvar dediği, sizin bildiğiniz gibi öyle tuğladan taştan değil, zirzeh adını verdiğimiz ateşten oluşan, merkez gezegenin içeriği girişimizi engellemek için son ürettiği kalkandı.

içeride, yani merkez gezegende son derece katı, uzlaşılmaz ve aşırı güçlü bir diktatörlük vardı, liderleri tayyip’ti. ölüm yoktu, merkez gezegende, ölüp ölüp dirilme vardı, çünkü asıl cehennem, ve asıl, yani gerçekte, yani göremediğimiz ama varlığını hissettiğimiz gerçek tanrı’nın gerçek cehennemi, merkez gezegen idi ve ibadete göre değil, ne kadar varlıklı ya da fakir olduğun değil, ne kadar şu veya bu olduğun değil, hislerinin, zihninin ve ruhunun ne kadar temiz kaldığı ile ilgiliydi dış gezegenlere mi, merkez gezenemi mi düşeceğin zemt galaksisinde..

merkez gezegen bizim ördüğümüz ışıktan duvarın dışına asla çıkamıyor ancak insanları, uzaya ot gönderdik, bok gönderdik diyerek kandırıyor hatta uzaylılar olarak bizi gösteriyor ve korkmamız gerektiğini tembihliyordu. bizim ışıktan yapılma bedenimizin de içeriye girip fiziksel varlığımızla insanları uyarmamıza engel olmak için sürekli teknolojik yeni kalkanlar geliştiriyordu. orada teknoloji üst düzey olsa da, geliştirdiğimiz ruhani zintequella’larla kalkanlarını deliyor ve içeri sızıyorduk. bizde teknoloji yerine, yıldızların ışığında yetişen bitkilerden elde ettiğimiz, ruhumuzu fiziksel bedenimizin kafesinden çıkarıp, merkez gezegene iniş yapmamızı sağlayan ve orada tekrar fiziksel bir varlık haline gelmemizi sağlayan karışımlar vardı, bunlardan çay tütsü ve gıda elde ediyor arada meyve kabukları ile karıştırıp ekiyor ve yeni ağaçlar elde ediyorduk. kimi ağaçlar değişik mahsüller verirken kimi ağaçlarda sadece süs olarak duruyordu. ağaçlardan çeşitli takılar ve giysiler yaratıyor ve bunları kendi aramızda paylaşıyorduk. panayırlar ve pazarlar düzenliyor, yine de büyük toplantılarda merkez gezegenin insanlarına verilen son şansı değerlendirmeleri için uyarıcı mesajları konuşuyor ve mücadeleden vazgeçmiyorduk. merkez gezegenden yükselerek kaçmak dışında başka bir şansları yoktu.

bu arada bir not, anti girdap timinin ağzını kapatmak için itiraf edelim, bolo bolo mülksüzler ve matrix’den çaldım hikayeyi doğru, kendi başıma oturup da yazamayacak kadar yeteneksizim. böylece gelecek yorumları ekarte ederek seçile geri dönelim. geriye dönemeyişler kumpanyası askıda kaldı.

seçil, ikinci savunma sistemleri de çözüldü dedikten sonra, özlem elini yukarı kaldırak bir zafer işareti yaptı ve diğer elini, bana bir “çak moruk” diyerek havaya kaldırdı. “bi sigara at” dedim seçile..

“merzana zintilengah” dedi, merzana zemtçe’de, toplandıktan sonra kurutulmaya bırakılan tütüne verilen isimdi. zintilengah ise, bizim ürettiğimiz bir şifreydi, tuncay gelirken getirir’in kısaltmasaydı. çünkü tuncay sürekli gelirken bir şey getirirdi herifin otuzsekizbin dönüm tarlası vardı ve dış gezegenlerin, ki sayısı yediyüzseksenyedi tane idi, ozwagingah adında bir tanesinde oturuyorduk. aslında sadece ortak lisanda konuşuyorduk zemt galaksisinde, ancak size nakletmem için türkçe anlatmak zorundayım. maalesef. herkes zemtçe öğrenene kadar da türkçe yazmaya devam edeceğim aşikar. devam edelim..

dilin yapısı, yani zemtçe’nin, ispanyolca fransızca ve arapça karmasaydı. ve direktoman zemte gelince öğreniyorduk. ya ölünce gelirdin zemt’e ya da dünya hayatında bir takım ulvi tezgahlar sonrası gelirdin.

her neyse, tuncay geldi ve elinde ki torbayı kafama atar gibi uzattı, “al lan piç, tütün sormuşsun.”

sen nerden duydun dememe gerek yoktu, aramızdaki tüm konuşmaları istediğimiz an duyabilirdik, bunun için telefona ya da televizyondan canlı yayına ihtiyacımız yoktu. bu arada, merkez gezegenin televizyon sinyallerine son üç aydır giremiyor ve maalesef haberleri kesip kendimizi gösteremiyorduk. üstelik merkez gezegendeki üssümüz de basılmış, ve cehennemde yaşayan, dünya hayatından oraya düşen ama sonradan yükselip bize katılan insanların merkez üssü basılmış bir çoğu hapse tıkılmıştı. ancak nihayet merkez gezegenin ikinci savunma kalkanı da aşılmıştı özel karışımlı tütsümüz sayesinde. geriye tek bir kalkan kalmıştı. onu da aşınca, hapisteki kardeşlerimizi kurtarabilecek, merkez üssümüzü tekrar inşa edebilecektik..

ikinci bölümün sonu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder