1 Kasım 2007

multifonksiyonel eleman

multifonksiyonel eleman

1.
bir sandalyede oturmuşum. önümde iki duvar, odada bir köşe, ve ben biraz geriye dönüp, pencereden sokağa bakıyorum. gökyüzüne bakıyorum. önümdeki cama bakıyorum. ve niye burdayım diye düşünüyorum. lanet olsun lanet olsun lanet olsun. niye burdayım.
insan kendine “niye çalışıyorum” diye sorduğunda, ardından gelicek cevaplar, kendi için olan herhangi birşeyi kapsamıyorsa, fedakarlık ediyor demektir, buna hayatın boyunca devam ediyorsan, bu kendini feda etmek anlamını taşır. fedakarlık süresi uzarsa feda edilirsin. ve insan kendi hayatını feda ederekte pek tabii mutlu yaşayabilir.. kızım için. aşkım için. daha doğmamış torunlarımın geleceği için. milletim için. dinim için. ölümden sonraki hayatım için. dünya barışı…. bir dakika, bir dakika, sikmişim dünya barışını..
zihnim bana oyun oynamayı sürdürüyor.. çünkü ben niye burdayım diye sorduğumda kast ettiğim şey, niye bu köşeye yerleştirildiğim idi. bekliyorum. bekliyorum. bir köşedeyim. çünkü patronum benim iş dışında herşeyle uğraştığımı düşündüğünden dolayı bilgisayarımın yerini değiştirdi, önüm duvar arkam duvar, sobe oyunu geliyor aklıma nedense.
hey bakın ben bir şey yapmıyordum, ve cezalandırıldım.
insan herhangi bir suç işlemediği için cezalandırılınca kendini gerçekten kötü hissediyor, çünkü gerçekte zaten herhangi bir suç işleyince de cezalandırıldığınızda kendinizi kötü hissedersiniz. çünkü toplumdan uzun veya kısa bir süre atılmışsınızdır. ve toplum huzuruna aykırı bir şey yaptığınıza, veya bir bireyin veya kurumun, yaşamına veya mülküne veya kişiliğine tecavüz ederseniz, yani kısaca bir takım maddeleştirilmiş yaşama şekli sınırlarının dışına çıktığınızda, önceden hazırlanmış kurallar bütününe göre, kısa veya uzun bir süre toplum hayatının dışına atılırsınız, veya maddi para cezası ödersiniz. bu cezaların en komiği hakaret nedeni ile açılan tazminat davası olmasına rağmen konuyu değiştirmek istemiyorum.
beni aşağıla. parasını ödemen yeter.
hepimiz bunu yapıyoruz. hepimiz birileri tarafından aşağılanıyor ve bedel ödeniyoruz.maaşımı öde, dilediğin saatte dilediğin yerde olucam, dilediğin işi yapacağım, maaşımı öde, ki benim gibi maaşı ödenenlerin ürettiği şeyleri satın alabileyim. yaşama devam edebilmek için kendimizi hiçe sayıyoruz.
feda ediş. kurban. tören.
haftaiçlerini satarak hafta sonlarını kazanmak
12 saatini satarak, yıllar sonra senin yaşlı buruşuk yüzüne tükürücek oğluna bir gelecek hazırlamak
yaşamanını kaybederek, vatanını korumak.
aslında hepimiz bir şekilde hem kurban hem katiliz.
gelenekselleştirilmiş ve toplumsallaştırılmış değer yargılarına göre yaşam biçimimizin sorgulanması
pencereden bakıyorum çünkü gökyüzü güzel görünüyor
pencereden bakıyorum çünkü bilgisayarı iş dışında kullanmam yasak
pencereden bakıyorum çünkü patronum her an arkamdan gelip benim onun internetini kullanıp kullanmadığımı denetleyebilir
pencereden bakıyorum çünkü o an orada olmamam gerekiyor. dışarıda olmalıyım. istediğim yerde olmalı, istediğim şeyi istediğim yerde yapmalıyım.
özgür olmalıyım. özgür olmalıyım. özgür olmalıyım.
ama değilim.
hiç birimiz özgür değiliz.
salındığımız boşlukta, zincirimizin uzunluğu kadar yol alabilir, prangalarımızın izin verdiği ölçüde hareket edebiliriz. ve sesimiz filtrelenmiştir.
duvarlar duvarlar duvarlar
pencereden bakıyorum
ve ben küçük bir şirkettin kontrol altında tutmakta zorlandığı, bu yüzdende sürekli takip edip sorguya çektiği bir elemanıyım. beni işte sadece kan bağı tutuyor. yaptığım işi yapmanız için ya aptal olmanız gerekir, yada fedakarlık etmeniz. ve ben bunu bir adım ileri taşıyıp kendimi feda etmek istemiyorum.

dediğim gibi, bir sandalyede oturmuş ve dışarıyı izliyorum.
işteyim, çalışmıyorum.
işteyim, sokağa bakıyorum.
işteyim, ama işi bıraktım.
patron arkamdan geliyor ve “napıyorsun” diyor,
tepenizdeki oteritenin üzerinizdeki ilizyonu kaybolunca, yani onun elinden yırtınca, yani size ufak elma şekerleri sunarak özgürlüğünüzü kısıtlama gücünü kaybedince, gerçekten çok sinirlenir, ve eğer siz bunun üstüne onun bu sinirli halini sikinize takmazsanız, oteriteyi fena halde korkutursunuz, ve bu paranoyak ruh sizi yok eder, çünkü işine yaramıyorsunuzdur, çünkü bütün devletler paranoyaktır, çünkü bütün şirketler aslında ufak birer devlettir, ve oterite sizin bulaşıcı bir hastalık gibi diğer ruhlara bulaşmanızı engellemek için sizin sesinizi kısar, yada size maskeler takar, “vatan haini” maskesi en kolay giyilebilen ama en çok dışlanmanızı sağlayan maskelerden biri olmalı.
hiçbir iş yaptıramayacağını anlıyor bana patronum. aslına bakarsanız ona niye hala patronum dediğimi bile bilmiyorum. ağız alışkanlığı.
oterite üzerinizde, bebekliğinizden ölümünüze kadar sizi terketmeyecek kalıcı alışkanlıklar yaratır.

dediğim gibi, bir sandalyede oturmuş ve dışarıyı izliyorum. patronum arkamdan geliyor ve “napıyorsun” diyor,
“hiiiç” diyorum, “düşünüyorum”.
“neyi” diyor hıyar oğlu hıyar,
“yazacağım romanın adını” diyorum hıyar oğlu hıyara, ve adamın babası da gerçekten tam bi hıyar, oğluda öyle, hıyar sülalesi… hıyargiller familyası
“yazacağım romanın” adını diyorum, “sence multifonksiyonel eleman güzel bir isim değil mi? beni anlatıyor” öfkeleniyor ve “bunu sonra konuşalım” diyerek geri dönüyor, amacı içerideki misafirine ve ona çay götürüp götüremeyeceğimi sormak, ama oterite size bir iş yaptıramayacağını anlayınca, sizden talepte bulunmaz, oterite küçük düşmemelidir…. geriye dönüyor patronum. bende camdan bakmayı, cama bakmayı, camdaki lekeleri silmem gerektiğini ama işi bıraktığımı anımsıyorum…. orada sadece, başka bir kurbanın bir süre azad edilmesi için yerine bakma işini yapıyorum. işim bu. fedakarlık. ama asla feda edilemem.
hayatınızı feda edicekseniz, karşılığında daha değerli bir şey almanız gerekir.
bir insanın kendi hayatından daha değerli olan nedir?
sevdiği bir insanın hayatı – aşk – çocuk – aile – anne
sevdiği bir imgenin hayatı – ülke – millet – ideoloji -
yada cennette yaşayacağı sonsuzluk  - din – allah – iman
sistem bize hep bu oyunu oynuyor
size, kendi genlerinizden olma bir varlık ürettiyor, sonra onun için fedakarlık yapmaya başlarken, kendinizi feda ediyorsunuz.

ben
multifonksiyonel eleman
hiçbir şeye inanma. kendine inan
herşey olucağına varır
ve aslında hiç bir şey olmaz
yaşar ve ölürsünüz
herşey bu kadar basit


2.
yerimden kalkmak zor geliyor, biten sigara paketinin son sigarasını yakarken sigara paketini küllük yapıyorum, dediğim gibi, yerimden kalkmak zor geliyor ve küllük uzakta…

zorunlu kalmadıkça hiç bir şey yapmam dediğimi anımsıyorum…

kendi hayatım söz konusu olduğunda, hayatım için yapmam gerekenleri göz ardı ediyor, üşengeçlik ediyor, aylaklık ediyor, ve sallamıyorum, herşey olucağına varır, yani bu tamamen herşeyi ama herşeyi kendi eyleminin doğuracağı bir sonuç dışındaki akışına bırakmak, çünkü dış müdehale çok fazla, naparsan yap olmuyor işte, olmuyor, o halde hiç bir şey yapma diyorum ve o zamanlar 22 yaşında olmalıydım, yani bu tamamen herşey olucağına varır dediğim zamanlardan biri, kendini umursamamak… fedakarlık etmek ile kendini feda etmek arasında bir uçurum vardır. ve ben herşeye rağmen aşırı bencil bir insanım. abimin ben işi bıraktıktan sonra, iş yerinde ne bok yiyeceğini düşünmek istemiyorum. bu yüzden uykuya dalana kadar, hızlı ritmik vuruşlar ve taşak vokallerle zihin akışımı başka noktalara kanalize edicek punk şarkıları dinliyorum. geçmişe gidiyorum biraz.. en başa. hikayenin başlangıcına..

1 kasım 2007          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder