multifonksiyonel
eleman
1.
bir sandalyede oturmuşum. önümde iki duvar,
odada bir köşe, ve ben biraz geriye dönüp, pencereden sokağa bakıyorum.
gökyüzüne bakıyorum. önümdeki cama bakıyorum. ve niye burdayım diye
düşünüyorum. lanet olsun lanet olsun lanet olsun. niye burdayım.
insan kendine “niye çalışıyorum” diye
sorduğunda, ardından gelicek cevaplar, kendi için olan herhangi birşeyi
kapsamıyorsa, fedakarlık ediyor demektir, buna hayatın boyunca devam ediyorsan,
bu kendini feda etmek anlamını taşır. fedakarlık süresi uzarsa feda edilirsin.
ve insan kendi hayatını feda ederekte pek tabii mutlu yaşayabilir.. kızım için.
aşkım için. daha doğmamış torunlarımın geleceği için. milletim için. dinim
için. ölümden sonraki hayatım için. dünya barışı…. bir dakika, bir dakika,
sikmişim dünya barışını..
zihnim bana oyun oynamayı sürdürüyor..
çünkü ben niye burdayım diye sorduğumda kast ettiğim şey, niye bu köşeye
yerleştirildiğim idi. bekliyorum. bekliyorum. bir köşedeyim. çünkü patronum
benim iş dışında herşeyle uğraştığımı düşündüğünden dolayı bilgisayarımın
yerini değiştirdi, önüm duvar arkam duvar, sobe oyunu geliyor aklıma nedense.
hey bakın ben bir şey yapmıyordum, ve
cezalandırıldım.
insan herhangi bir suç işlemediği için
cezalandırılınca kendini gerçekten kötü hissediyor, çünkü gerçekte zaten
herhangi bir suç işleyince de cezalandırıldığınızda kendinizi kötü
hissedersiniz. çünkü toplumdan uzun veya kısa bir süre atılmışsınızdır. ve
toplum huzuruna aykırı bir şey yaptığınıza, veya bir bireyin veya kurumun,
yaşamına veya mülküne veya kişiliğine tecavüz ederseniz, yani kısaca bir takım
maddeleştirilmiş yaşama şekli sınırlarının dışına çıktığınızda, önceden
hazırlanmış kurallar bütününe göre, kısa veya uzun bir süre toplum hayatının
dışına atılırsınız, veya maddi para cezası ödersiniz. bu cezaların en komiği
hakaret nedeni ile açılan tazminat davası olmasına rağmen konuyu değiştirmek
istemiyorum.
beni aşağıla. parasını ödemen yeter.
hepimiz bunu yapıyoruz. hepimiz birileri
tarafından aşağılanıyor ve bedel ödeniyoruz.maaşımı öde, dilediğin saatte
dilediğin yerde olucam, dilediğin işi yapacağım, maaşımı öde, ki benim gibi
maaşı ödenenlerin ürettiği şeyleri satın alabileyim. yaşama devam edebilmek
için kendimizi hiçe sayıyoruz.
feda ediş. kurban. tören.
haftaiçlerini satarak hafta sonlarını
kazanmak
12 saatini satarak, yıllar sonra senin
yaşlı buruşuk yüzüne tükürücek oğluna bir gelecek hazırlamak
yaşamanını kaybederek, vatanını korumak.
aslında hepimiz bir şekilde hem kurban hem
katiliz.
gelenekselleştirilmiş ve toplumsallaştırılmış
değer yargılarına göre yaşam biçimimizin sorgulanması
pencereden bakıyorum çünkü gökyüzü güzel
görünüyor
pencereden bakıyorum çünkü bilgisayarı iş
dışında kullanmam yasak
pencereden bakıyorum çünkü patronum her an
arkamdan gelip benim onun internetini kullanıp kullanmadığımı denetleyebilir
pencereden bakıyorum çünkü o an orada
olmamam gerekiyor. dışarıda olmalıyım. istediğim yerde olmalı, istediğim şeyi
istediğim yerde yapmalıyım.
özgür olmalıyım. özgür olmalıyım. özgür
olmalıyım.
ama değilim.
hiç birimiz özgür değiliz.
salındığımız boşlukta, zincirimizin
uzunluğu kadar yol alabilir, prangalarımızın izin verdiği ölçüde hareket
edebiliriz. ve sesimiz filtrelenmiştir.
duvarlar duvarlar duvarlar
pencereden bakıyorum
ve ben küçük bir şirkettin kontrol altında
tutmakta zorlandığı, bu yüzdende sürekli takip edip sorguya çektiği bir
elemanıyım. beni işte sadece kan bağı tutuyor. yaptığım işi yapmanız için ya
aptal olmanız gerekir, yada fedakarlık etmeniz. ve ben bunu bir adım ileri
taşıyıp kendimi feda etmek istemiyorum.
dediğim gibi, bir sandalyede oturmuş ve
dışarıyı izliyorum.
işteyim, çalışmıyorum.
işteyim, sokağa bakıyorum.
işteyim, ama işi bıraktım.
patron arkamdan geliyor ve “napıyorsun”
diyor,
tepenizdeki oteritenin üzerinizdeki
ilizyonu kaybolunca, yani onun elinden yırtınca, yani size ufak elma şekerleri
sunarak özgürlüğünüzü kısıtlama gücünü kaybedince, gerçekten çok sinirlenir, ve
eğer siz bunun üstüne onun bu sinirli halini sikinize takmazsanız, oteriteyi
fena halde korkutursunuz, ve bu paranoyak ruh sizi yok eder, çünkü işine
yaramıyorsunuzdur, çünkü bütün devletler paranoyaktır, çünkü bütün şirketler
aslında ufak birer devlettir, ve oterite sizin bulaşıcı bir hastalık gibi diğer
ruhlara bulaşmanızı engellemek için sizin sesinizi kısar, yada size maskeler
takar, “vatan haini” maskesi en kolay giyilebilen ama en çok dışlanmanızı
sağlayan maskelerden biri olmalı.
hiçbir iş yaptıramayacağını anlıyor bana
patronum. aslına bakarsanız ona niye hala patronum dediğimi bile bilmiyorum.
ağız alışkanlığı.
oterite üzerinizde, bebekliğinizden
ölümünüze kadar sizi terketmeyecek kalıcı alışkanlıklar yaratır.
dediğim gibi, bir sandalyede oturmuş ve
dışarıyı izliyorum. patronum arkamdan geliyor ve “napıyorsun” diyor,
“hiiiç” diyorum, “düşünüyorum”.
“neyi” diyor hıyar oğlu hıyar,
“yazacağım romanın adını” diyorum hıyar
oğlu hıyara, ve adamın babası da gerçekten tam bi hıyar, oğluda öyle, hıyar
sülalesi… hıyargiller familyası
“yazacağım romanın” adını diyorum, “sence
multifonksiyonel eleman güzel bir isim değil mi? beni anlatıyor” öfkeleniyor ve
“bunu sonra konuşalım” diyerek geri dönüyor, amacı içerideki misafirine ve ona
çay götürüp götüremeyeceğimi sormak, ama oterite size bir iş yaptıramayacağını
anlayınca, sizden talepte bulunmaz, oterite küçük düşmemelidir…. geriye dönüyor
patronum. bende camdan bakmayı, cama bakmayı, camdaki lekeleri silmem
gerektiğini ama işi bıraktığımı anımsıyorum…. orada sadece, başka bir kurbanın
bir süre azad edilmesi için yerine bakma işini yapıyorum. işim bu. fedakarlık.
ama asla feda edilemem.
hayatınızı feda edicekseniz, karşılığında
daha değerli bir şey almanız gerekir.
bir insanın kendi hayatından daha değerli
olan nedir?
sevdiği bir insanın hayatı – aşk – çocuk –
aile – anne
sevdiği bir imgenin hayatı – ülke – millet
– ideoloji -
yada cennette yaşayacağı sonsuzluk - din – allah – iman
sistem bize hep bu oyunu oynuyor
size, kendi genlerinizden olma bir varlık
ürettiyor, sonra onun için fedakarlık yapmaya başlarken, kendinizi feda
ediyorsunuz.
ben
multifonksiyonel eleman
hiçbir şeye inanma. kendine inan
herşey olucağına varır
ve aslında hiç bir şey olmaz
yaşar ve ölürsünüz
herşey bu kadar basit
2.
yerimden kalkmak zor geliyor, biten sigara
paketinin son sigarasını yakarken sigara paketini küllük yapıyorum, dediğim
gibi, yerimden kalkmak zor geliyor ve küllük uzakta…
zorunlu kalmadıkça hiç bir şey yapmam
dediğimi anımsıyorum…
kendi hayatım söz konusu olduğunda, hayatım
için yapmam gerekenleri göz ardı ediyor, üşengeçlik ediyor, aylaklık ediyor, ve
sallamıyorum, herşey olucağına varır, yani bu tamamen herşeyi ama herşeyi kendi
eyleminin doğuracağı bir sonuç dışındaki akışına bırakmak, çünkü dış müdehale
çok fazla, naparsan yap olmuyor işte, olmuyor, o halde hiç bir şey yapma
diyorum ve o zamanlar 22 yaşında olmalıydım, yani bu tamamen herşey olucağına
varır dediğim zamanlardan biri, kendini umursamamak… fedakarlık etmek ile
kendini feda etmek arasında bir uçurum vardır. ve ben herşeye rağmen aşırı
bencil bir insanım. abimin ben işi bıraktıktan sonra, iş yerinde ne bok
yiyeceğini düşünmek istemiyorum. bu yüzden uykuya dalana kadar, hızlı ritmik
vuruşlar ve taşak vokallerle zihin akışımı başka noktalara kanalize edicek punk
şarkıları dinliyorum. geçmişe gidiyorum biraz.. en başa. hikayenin
başlangıcına..
1 kasım 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder