7 Mart 2007

delilere ve kaçıklara

yavaş hareket ediyordu esra, murat’ın kucağında, kanepedeydiler, bi sigara yakmalıyım” dedi.
“ne sigarası kancık” dedi murat.
“tadını çıkara çıkara düzüşmek istiyorum seninle” dedi esra, “rahat ol, sabaha kadar seninim, paranı hak edeceksin.”

kucağından indi murat’ın. o koca aleti içinden çıkarması uzun sürdü. ve montunu aramaya başladı evin içinde, hangi lanet olası köşeye attığını hatırlayamıyordu. esra’yı izliyordu murat, evinde. kendi evine bir fahişe getirmişti, pahalıya patlamıştı bu o’na. karısı, kayınvalidesinin yanına tatile gitmişti, kızı kalmıştı sadece sorun olabilecek, 17 yaşında, lise sonda olan kızı, babasının bir telefon konuşmasına kulak misafiri olmuştu;

“evet dostum karımın gitmesi iyi oldu, kızımı da postalayabilirsem sözünü ettiğin orospuyu eve getireceğim, ya da dediğin gibi otelde denerim o zaman, anlattığın gibi çıkmazsa parasını sen ödüyorsun, anlaşmamız bu.”

fırsatı değerlendirmişti kızı,
“babacığım bu gece selin’lerde kalabilir miyim? ders çalışacağım, ösys yaklaştı biliyorsun”,
“tabii kızım, kal, ama unutma sadece böylesi hassas bir konuda izin veriyorum sana, ders, yaramazlık yok”,
“bana güvenmiyorsan gitmem baba” dedi kızı, kinayeli bir şekilde,
“git kızım” dedi babası, gülerek, “şaka yapıyordum”,

normal şartlarda asla izin vermezdi buna, ama çüküydü söz konusu olan, ve kızı da düzüşmeye gidecekti aslında, ve karısı da düzüşmeye gitmişti “annemlere gidiyorum” diyerek, hepsi düzüşüyordu kısacası, bütün dünya düzüşüyordu, düzüşme ve savaştan ibaretti dünya tarihi, hep böyle olmuştu ve hep böyle olacaktı, bir deliğe satılmıştı koca imparatorluklar, dev şirketler, kadınlar şekillendirmişti dünyayı, erkekler değil, arka planda hep bir dişi vardı, düğmeye basmıyorlardı belki, ama bastırıyorlardı, ve esra’yı izliyordu murat, “ne kancık ama” diye düşünüyordu, “iliğimi kurutacak, ona fazladan bahşiş vermeliyim.”

sigarayı buldu esra, bi tek çıkarıp yaktı, “sana yok” dedi murat’a, “ben içicem sadece”, paketi murat’la seviştiği kanepenin üzerine atıp “dokunma sakın pakete” dedi, kararlı bir ses tonu vardı, kendinden emin bakışlarla ilerledi murat’ın üzerine, çömeldi ve ağzına aldı tekrar, “sönmüş bu” dedi, “şişirmek gerek”, sigaradan bir duman alıp murat’ın aletine üfledi, sonra yeniden ağzına aldı, işini iyi yapıyordu, ardından bir nefes daha, “kıvama geldin” dedi murat’a, “yeniden üzerine oturabilirim”, ve yavaş yavaş gidip gelmesini sağladı yeniden murat’ın, sigarayı içiyor, külünü murat’ın saçına atıyordu, bir tane daha yaktı eğilip paketi alarak, çakmağı söndürmedi, murat’ın göğüs kıllarına tutuyordu, bir şey diyemiyordu murat, canı yanıyor ama bir şey diyemiyordu, etkilenmişti, bir düşteydi sanki, karısı soracaktı, göğsün nasıl yandı, diye, asla yanmayacak bir bölge, “nasıl yandı burası” diyecekti, önemsemedi murat bunu, “bir daha sevişmeyeceğim karımla” dedi, “karımı boşayacağım, bana böyle bir muamele yapmadı o hiç.”
“hah ne bi şey mi diyorsun” dedi gülerek esra, duymuştu o’nu, konuştuğunun farkında bile değildi murat, “yok bir şey sürtük” dedi, “devam et sen işine.”
“sürtük anandır” dedi esra, ısırdı onu, dudaklarını ve boynunu, bağırdı murat, izi kalacaktı mutlaka, bu esnada kapı yavaşça açıldı dışardan, içeri bir hırsız girdi, çok değerli şeyler vardı evde, tarihi eserler, epey zengindi anlayacağınız murat, şirketleri, parası ve ünü vardı, ve şimdi her şeyi yitirmesine ramak kalmıştı, bir delik uğruna, diğerlerinden hiç bi farkı olmayan bir delik, neydi bizi çeken, daima farklı hissederiz her kadında, oysa aynıdırlar, daima aynı, hepsi, 2 göğüs, bir göbek, iki delik, bacaklar, kimisi ufak kimisi büyük, şişman, zayıf, sarışın, esmer, ama hepsi aynı, biçimsel ve sonuç olarak, orada, o odada, “hayatımın düzüşü bu” diye düşünürken murat, her şeyini kaybediyordu, tüm servetini, telefonda ona “çok iyi muamele çeken bir fahişe tanıyorum” diyen arkadaşıydı eve giren hırsız, planlanmıştı her şey, karısının gitmesi ve kızının da o konuşmaya kulak misafiri olması fırsat vermişti bu planın işlemesine, ve şimdi, murat’ın karısı, murat da bulamadığı ruh ve ışığa doymak için, başka bir adamın koynunda ucuz şarabı yudumluyordu ölümsüz bir ayyaşla, çok çok eskilerden kalma sevgilisi ile, bir zamanlar terk ettiği, parası ve işi olmadığı için terk ettiği eski sevgilisi ile birkaç güzel gün geçirirken, ve murat’ın kızı da, annesi gibi ve ananesinin de kızının yaşındayken yaptığını yapıp, babasına söylediği bir yalanla yanına kaçtı başka yalanlar söylemek için sevgilisine, ve aynı yatakta hayal kuruyorlardı şu an, düzüş sonrası.

“evet” dedi ali, hırsız olan ali, “bizim balık oltaya gelmiş, güzel”, ve mutfağa gidip kasayı açtı, biliyordu, her şeyi önceden biliyordu, bir çok kez gidip gelmişti bu eve, ve şimdi bu, son gelişiydi, ertesi gün, murat’ın koynuna attığı karısı ile birlikte, çaldığı tüm parayı da yanına alıp, dünyanın bir ucuna uçmanın hayalini kuruyordu, -saçma mı geldi? para kazanmalıyım, o yüzden bu kadar saçma yazıyorum artık, bunu istiyorlar bizden, bu kadar dolambaçlı şeyler yazmamızı istiyorlar, basit yazmamamızı istiyorlar, iyi gibi görünen, karmaşık gibi duran, ama kolay hazmedilir senaryolar, onların istedikleri, aslında hiçbir şey anlatmayan, sadece “ali buraya gitti, oradan şunu aldı, derken araya giren murat’a bir el ateş etti, olayı gören bir fahişe çığlık attı, sonra ali fahişeyi de öldürüp kaçmaya başladı, hey hey bi saniye, burada buna bir son verip, izninizle yine kendime, ve boktan ve muhteşem ve salak ruhuma dönmek istiyorum, bir sigara yakmama izin verin öncelikle, bi saniye, devam edicem..

..

evet, geldim. ne diyordum? hey bakın size ne anlatıcam, 4 gün önce noldu biliyor musunuz, evden çıktım ve çıkar çıkmaz bir sigara yaktım, son sigaramı, gazete almaya gidiyordum, ve de sigara, yolda bir adam gördüm, pijamalı, öğlenin biriydi saat, ve bizim muhitten değildi pijamalı adam, yabancıydı, onu ilk kez görüyordum, mahalleden olsa tanırdım, evi buralarda bi yerde olsa pijamayla çıkması pek de tuhaf gelmezdi-her ne kadar yine de tuhaf gelecekse de öğlenin birinde, ki ben de çıkarım öyle, eğer üzerime giyecek başka bişi bulamazsam tabii, neden çekineyim, bakışlardan mı, ne önemi var, insanların kendimiz hakkında ne düşündüğünü neden bu kadar çok takıyoruz, başkalarının hakkımızda düşüneceği şeyler hayatımızın içine ediyor, bizi yönlendiriyor ve şekillendiriyor, ve nasıl yaşayacağımızı, nerede nasıl davranacağımızı, kiminle birlikte olacağımızı, kimi ret edeceğimizi ve çocuğumuzun nasıl biri olması gerektiğini belirliyorlar, ve ama her neyse, biz yine de şu pijamalı adama dönelim;

 “bi sigara versene” dedi elimdeki sigaraya bakarak, “valla başka sigaram yok abi” dedim, ve gerçekti, yoktu, alacaktım ama, geçip gittim önünden, durmadım, durup sormak istedim ama, “moruk, konuşalım biraz, hikayen ne senin, neden pijamayla geziyorsun, boktan ve kirli bir pijamayla, saç sakal birbirine karışık bi halde. seni kim çıldırttı?”
“siktir et” diyecekti muhtemelen, “canın sağolsun, başkasından bulurum sigara, eyvallah”

nezaketen denmiş olmayacaktı bunlar, içten, içerden gelen sözcükler olacaktı, ama rencide edebilirdi onu, kırabilirdi tüm bunları sormam, yürüyüp geçtim ve “keşke” dedim kendi kendime, “elindeki yarıya inmiş sigarayı verseydin, aptal, aklına neden gelmedi bu.”
gazetemi ve sigaramı aldım, bakkaldan çıkar çıkmaz paketi açıp bi sigara yaktım, yürümeyi sürdürdüm, ve yine aynı adam, göz göze geldik, bi sigara verdim adama, param olsaydı, paketi de verirdim, ama işsizdim, askerden yeni gelmiştim, beş kuruş param yoktu ve günde 40 sigara ile 2 şişe şarap ya da 7 kutu bira, ve bir bardak su içmem, ve de bir dilim ekmek yemem gerekiyordu, yaşama devam edebilmek için, ve sigarayı uzattım adama, “abi valla demin yoktu, şimdi aldım, ateşin var mı?”
elindeki yanan sigarayı işaret etti, birkaç furt içilmiş olan bir sigara, kim verdi, nasıl, bilmiyorum, tek söz etmedim, ama bi tek o ve ben değiliz dedim sadece içimden, o da tek söz etmedi, sigarayı işaret etti, verdiğim sigarayı aldı, ve orada kaldı o, caddede karşıdan karşıya geçiyordu bazen, kaldırıma oturuyordu, ve arada bir gelip geçen tiplere “bi sigara versene” diyordu, iyi biri olduğu su götürmez bi gerçekti, 40 yıllık veya 400 milyonluk bi şarap içecek parası yoktu belki, elinde çok şey bildiğini kanıtlayacak bir diploması da yoktu, ya da onu hayatta tutacak bi karısı –kesin bi çok kadın tarafından terkedilmiş ve sonuncusu çok koymuştu ona.. çocuğu var mıydı acaba, diye düşündüm, parası yoktu, işi yoktu, karısı yoktu, hiçbir şeyi yoktu, elle tutulur hiçbir şeyi, günümüz toplumunda kabul görülebilecek, getirisi olabilecek hiç bişi, tıpkı benim gibi, getirisi olan öyküler yazmak istemiyorum jori, anlıyor musun, sadece, günün birinde, senin o hüzünlü sesini dinleyip, sigaramı ve biramı içerken, aşık olduğum kadın, -eğer olacaksa bi kadın-, kendine sarılmış halde uyurken o, gecenin bi yarısı bi baş ağrısı ile, ve ölümüne susamış bi şekilde uyanıp, yarı sarhoş uyanıp, bi sigara yakarak, toplumun dışında öyküler yazmak istiyorum,
“ben toplum dışı değilim aslında, toplum benim dışımda zaten” demişti bi arkadaşım,
“heey” demiştim ona, “bu sıkı bir laf, bi sigarayı hak ettin”

kendime bi sigara alıp, paketi masaya atmıştım sonra, ortaya. paketi ortaya atmak çok şey ifade eder, siz anlamazsınız, pek çoğunuz anlamaz, pek çoğunuz pijamalı adam ile benim aramdaki farkı da anlamaz, ve bana hayran olur, oysa yoktur farkımız, ben sadece yazmışımdır başıma gelenleri, içimi dökebilmiş kendimi ifade edebilmişimdir, bu yüzdendir delirmeyişim, ki bu da hiç delirmeyeceğimin garantisini vermiyor bana, güvende hissetmiyorum kendimi, asla güvende hissetmedim, kıçımı sağlam bir duvara yaslayıp, “evet, biz kazandık, bitti”, diyemedim asla, “kimse bunu diyemiyor” mu dediniz? yalan.. “ayağı yere sağlam basan” olmak istemiyor musunuz siz? bu yüzden değil mi onca çaba, lise, dershane, üniversite, staj, lisans, vs vs, bu yüzden değil mi sağlam bir kadını kafalama telaşı, ve sonrasında, iyi bi işte çalışıp, karınız evinizde çocuklarınız ile otururken, arabanızda güzel bir manzaraya karşı suni sorunlarla içişi bazılarının, eğer içtikten sonra, ertesi güne gülerek başlıyorsanız, suni sorunlara içmişsinizdir, bundan emin olun, 10 yıllık profesyonel bir içiciyim ben, ve yolun başındayım daha, bi 10, hatta 20 yıl daha içmem gerekiyor, meseleyi çözmem için, ama çözdüğüm kadarıyla, size rahatlıkla ve yüzde yüz emin olarak söyleyebilirim ki, akşamdan kalmalık olduğunuz o sabahlarda, sadece fiziksel olarak kötü durumda olmanın, mide ve baş ağrısının yarattığı fizyolojik baskının altında, gülerek başlıyorsanız güne, suni sorunlara içmişsinizdir, boşadır yani litrelerce alkol -ki litrelerce de içemezsiniz zaten suni şeylere, alkolün ruhu bunu hisseder, bu kokuşmuşluğu anlar o, ve kabul etmez, kusturur sizi, ve allah belamı versin ki her akşamdan kalmalık olduğum sabah, bin bir küfürle açıyorum gözlerimi, olduğumdan daha beter bi halde, ruhsal olarak bin beter bi halde uyanıyorum, ve “devam” diyorum yine de, içmeye, acıya ve ölmeye devam, ve hafif gelebilirim size, gidin öyleyse, nobelli yazarınızı okuyun, ama unutmayın ki, biz burada bin bir türlü pisliğin ve çamurun içinde, bizi neyin öldüreceğini düşünerek ve önemsemeyerek bunu, yaşamaya devam ediyoruz, ve emin olun, birileri, o üç kağıtçı faşist köpeklerden birisi, günün birinde, bizden birine “kendine dikkat etsin” derse eğer, tehdit ederse, öldürdükleri birinin ardından mahkeme çıkışı “seni de öldürücem, kendine dikkat et” diye, emin olun kaçmayız başka bir ülkeye, çünkü ölüme muhtacız biz, ama gelmiyor lanet olası, orgazmı geciktiriyor piç kurusu, ve hey jori, biraz daha ağlayabilirsin dostum, üzgünüm ama tekrar edecek bu şarkı, tekrar tekrar bana “angels playground’u söyleyeceksin bu gece, çünkü canım öyle istiyor, çünkü binbir olumsuzluğun ve kederin içinde içiyor, içiyor ve ölmüyorum, ve tüm bunları size, bir “bana yardım edin” çığlığı eşliğinde yazmıyorum, kendim için yazıyorum, düşünmemek için, başka boktan şeylerin içine ve kendi içime düşmemek için, ve hey, lafın sonuna geliyoruz, kısacası dostlarım, o pijamalı adam ile benim aramda, hiçbir fark yok, eğer bir sokakta arkadaş grubunuzla içerken, yanınıza gelen şarapçıyı kovuyorsanız, o halde defolun sayfalarımdan, siktir olup gidin, siz beni anlayamazsınız, ben de sizi anlayamam, ve sahte övgülerle pohpohlanmaya ihtiyacımız yok, çünkü ardından ne geleceğini biliyorum, “iyi yazıyorsun, muhteşem yazıyorsun, siten muhteşem”, ve birkaç gün sonra, “benim yazım neden kabul edilmedi, o sitede olmayı çok istiyordum, hak ediyordum bunu”, ve daha sonraki birkaç gün içinde, “iğrençsin, kendini beğenmiş bir ahmaksın.” ahah! oysa bebeğim, ne ilk söylediğin sevgi sözcüklerini ne de son söylediğin nefret sözcüklerini aklımda tutabilirim, hepsini bana yazdığın e-postadan kopyaladım, silmemişim, bunu gördüm bir de, ve sildim, çünkü bizim gibi insanlar, hayatı korkaklardan daha iyi deşifre etmiştir -korkak olanın biz olduğu söylense de ve biz de bunu kabullenmiş “korkağın tekiyiz” demiş olsak bile- yıllar yılı gözleri yumulu bir şekilde şarabı diklerken kafalarına, çözmüşlerdir hayatın şifresini şarapçılar, ve bu yüzden içerler, şifreyi çözdüklerinde anladıkları şey için, hayat; öncekilerinden kopya edilmiş ve boktan ve izlemeye katlanılmayacak milyar dolarlık bir filmden daha kötü, daha iğrenç, ve daha katlanılamaz bir şeydir.. ve o yüzden bilirler, bir insan yanlarına yaklaştığında amacının ney olduğunu, arkasından nelerin geleceğini.. tahmin edemedikleri tek şey, yanlarına bi yudum şarap ve biraz sohbet için yaklaştıkları o gençlerin onlara ne tepki vereceği, bunu da kafalarının yüksek oluşuna bağışlayın, ve dediğim gibi, lafın sonuna geldik, merak ediyor musunuz murat’a, ali’ye, o fahişeye, murat’ın kızına ve karısına ne olduğunu? o halde bir kitapevine gidip o tarz bir kitap edinin, çok var, çoklar, çok varlar.. ukalayız, ve bir o kadar da tevazulu, iğrenç ve muhteşemiz, karma, yine de, kaçmayacak ve çok satan olmayacağız, satmıyoruz çünkü, anlayabiliyor musunuz? satılık değiliz.. “çok satanlar” satılık olanlar için bir listedir.. dipteyiz ve gurur duyuyoruz dipte olmaktan, ve sizin bukowski’yi dilinize pelesenk etmenizden, en az o’nun kendisi kadar nefret ediyoruz, ve siyahı popülerleştirmenizden, ve fanzinleri de, ve daha bi çok şey.. miyav miyav miyav.. lafın sonu bu.. miyav miyav! ben şimdi izninizle, jori’nin hüznünde boğulacağım. siz dilerseniz, ve buraya kadar dayanabildiyseniz bana, ve çükünüzü kaldırmayı başarabildiysem öykünün başlangıcında, ya da içinizi gıcıkladıysam, bir karşı cinsinizle vuruşabilir, ya da otuzbir çekebilirsiniz, ama lütfen beni rahat bırakın, bize gelip, “mükemmelsin” demeyin, değiliz çünkü, hiçbirimiz mükemmel değiliz, ve asla olamadık, o yüzden burada, cebimiz delik bir şekilde içiyor, ve defalarca bıçaklanıyoruz, ama sorun değil, öyle değil mi jori, sorun değil, hadi bi sigara yakalım jori, sen bana şarkı söylemeye devam et, ve üzerimizde gezinenlerin verdiği açıklara, onların ahmaklıklarına gülelim, biri bizi öldüre dek -buradayız, ve kaçanlar da, öldürücem diyenler kadar suçlu, kalıp ölenler sadece, kazanacak, ya da bir pijama ile sokağa fırlayıp, kafayı yiyicez hepimiz, ama şimdilik buradayız, müzik ve alkol tükenene dek.. kendinize dikkat edin, ve dikkatli olun, tuzaklara karşı, sizi seviyorum, hepinizi, eyvallah..


07.mart.2007 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder