5 Ağustos 2005

2 küçük kız hakkında - ya da büyük

berbat bir sıcak. sabah 11 suları. sular kesik evde, nedeni fatura. evde yalnızım ve uyuyorum. üzerim çıplak, altımda bir şort var, sakallarımı en azından haziranın başından beri kesmedim ve ağustos ayındayız, en nefret ettiğim ay ağustostur, neyse, konumuz bu değil, saçlarım sakallarımdan daha kısa, üç numaraya vurmuştum her zaman olduğu gibi ve sakallarımın uzunluğu saçlarımın uzunluğunu geçti. geçer. hayalarım temiz en azından, birinin yalamasına her an ihtiyaç duyabilirim diye değil, sıcakta sıkıcı oluyor apış arasının.. her neyse, konumuz bu da değil.. gece yatarken açık bıraktığım vantilatör, bu kelimeyi yanlış yazmış olabilirim, açık bırakmışım, ve en üst ayar seviyesinde, ve sabit, sadece üzerime doğru üflüyor, ölmeye çalışıyorum da ben. ve müzik akıyor, çok az bir desibelde, roads dönüyor, ardından angels playground, sonra yine roads, iyi bir ikili oluşturuyorlar, ve biz de iyi bir ikiliyiz, evde yalnızım ve geliyor, kapıyı çalıyor.. geleceğini biliyordum.. kalkamıyorum. kalkmak istemiyorum. daha öncesinde ev telefonum çalmıştı, çok uzun bir süre çaldı, açmadım, uyuyordum. genelde, uyurken, telefon çalsa da kalkıp açmıyorum, ama ısrar ederseniz kalkar ve iyi bir fırça kayarım size, sonra tekrar dönerim uykuma, hayat akşamüstü dörtten sonra başlar benim için, ve güneş doğana dek sürer, genelde bu şekilde oluyor, bazense, ya da her neyse, ve ben uzun süredir pek bişi yapmıyorum, aylaklık etmekle meşgulüm, çok yoğun bir tempoda aylaklık ederim, boş vaktim kalmıyor bu yüzden. mesela, akşama kadar hiç bişi yapmadan oturur ve duvarlarımı izlerim, şampanya rengiymiş duvarlarım, annem öyle demişti, annem benden daha fazla şey biliyor, ve müzik akıyor, ve bekliyorum, neyi beklediğimi bilmiyorum, ama gelecek bir gün, geldiği zaman anlayacağım, yıllardır bekliyorum.. harikuladengiz aşk çalacak kapımı.. kapı çalıyordu değil mi? evet, bunu biliyorum, oraya döneceğiz, ama acelemiz yok..

bir gün önce gece, ekrana bakıyordum.. boş boş ekrana.. birileri konuşsun benimle diye bekliyordum, şöyle oldu, sekizde açtım msn denen icadı, ve listemdeki 7 kişi, aa evet az, 7 kişi, değişiklik iyidir, bu da dolunca yeni bir adres alacam, öncesinde 44 kişi vardı, ve can sıkıcı muhabbetler dönüyordu, değişiklik iyidir, şimdi kimse konuşmuyor benimle.. bekledim, bi kişi geldi, sonra bir başkası, 7 kişi de yavaş yavaş online oldu, biri arada bir konuşuyordu, diğerlerinin üzerine tıkladım ve bana selam vermelerini bekledim, evet galiba deliyim, ve bu aralar canım fena sıkkın, yani boşa zaman öldürmeye fazlasıyla mecalim var sadece, ve kimse selam vermedi, bir süre sonra şansımı denemeye karar verdim ve biri işim var dedi, biri cevap vermedi, biri meşguldü, ikisi dışardaydı, biri hemen dönecekti, biri de hani bana hani bana demiş. “kes soytarılığı girdap hiç de komik değilsin”, evet, bi hatun bana aynen bu şekilde bağırdı bi kez, bunu çok iyi hatırlıyorum.. ve biliyorum öykü içinde öykü anlatıyorum hep, ama, acelemiz yok, kapı çalmıştı, müzik ve vantilatör (hala yanlış yazıyor olabilirim), açıktı, üstüm çıplaktı. üstüm çıplaktı demişken, bir süredir boşalamadığımı bilmenizi isterim, “elinize patlatın gitsin” demiştim bir şiirimde, ve şimdi bunu da ıskalar oldum, nedeni muhtemelen aşk, yanlış hatun aşk demek değildir ama, ve aşk desek de biten bir aşk bu, başlayamayan veya yarım kalan.. ve başkalarını düşünemeyen, onu düşününce de gelemeyen bir aletim var.. canın sıkılınca boşalırsın oysa, yani doğru olan budur, içindeki sıkıntıyı aletinden çıkarmayı bilmesin, boşalamayacak derecede kötüyüm, daha da ötesi yok sanırım..

geriye doğru gidiyoruz.. iki gün önce sabah.. evdeyim.. yattım.. yedide yattım. yediyi çeyrek geçe evdeki gürültüye uyandım. 15 dakika uyku çok bile bana. evdeki 3 kişi bir daha dönmeyeceğim diyerek evi terk etti, biri işe gitti akşam dönmek üzere, biri de kardeşine gitti bi kaç gün dönmücem diye diye.. onun öncesinde bir dostum anlayamadığım şekilde davrandı, tüm bunların sonrasında sevgilim “sana cevap yazmak istemiyorum” dedi, en iyi dostum, kız kardeşi ile konuşmuyorum diye bana küfrederken telefonum kapandı, telefonum günde en az yirmi kez kendi kendine kapanıyor ve her şey bir yana, dehşet bir ağrı var sol serçe parmağımda, tuvaletin kapısına sıkıştırdım..

biraz ileriye alıyoruz. 2 gün önce akşam.. evde bekliyorum. msn gene açık ancak bu kez çevrimdışı kalarak giren çıkana göz kulak oluyorum.. yedinci biram. bakkala bira yazdırabilecek kadar şanslı bi insanım, ve son koşuda önceki 4 koşudan aldığı parayı kaybedecek kadar aptalım.. buna ölüm isteği der bukowski, ve gerçekten ölüm isteği geldi.. iyi bağlıyorum konuyu. sitesini güncellediği yazıyor birinin msninde, giriyorum, sonra aynı siteden silindiğimi fark ediyorum, kısmen silinmişim, acı çekiyor olabilirim, çünkü etrafım kararıyor o an, ve hayal ediyorum, ekranın diğer tarafında o, ağlıyor olabilir, ya da olmayabilir, beni tamamen siliyor olabilir, “senden nefret ediyorum” gibi şeyler de diyor olabilir. ve ben hayatımı varsayımlar üzerine kurarak insanları kırarım.. ölüm isteğine döneceğiz.. zamanınız var öyle değil mi?

çok fazla ot, hap ve alkol, ki bu üçünü kullanım miktarıma göre sıraladım, yani en az alkol en çok ot şeklinde, ancak son düzlükte yaptığı atağı ile alkol birinci sıraya oturacak gibi, ikinci ot, üçüncü hap. hap sabit bir sayıda kaldı zaten. (burada yazar “sabit bir sayıda kaldı” ile hapı bıraktığını kast etmektedir, ancak intihar ettiği anda alacağı hap sayısı ile listelerde bir karışıklık yaratabilirdi). işten eve gelen birine yemek hazırlıyorum, sonrasında ona masaj yapıyorum, ve bu arada birbirimizi son kez gördüğümüzü biliyorum, o ise her şeyden habersiz “ben biraz uyuyacağım oğlum” diyor, ışıklar sönüyor. ve ben diğer odaya dönüyorum. birkaç kutu hap var. evdeki tüm lambalar kapalı. televizyonun ışığı var. bir film oynuyor, vcd açık kalmış, filmde sürekli baştan başlıyor bittikçe, bir korku filmi bu, ve o an hapları tek tek içmeye başlıyorum, bir, iki, üç, dörde geldiğimde telefon, ev telefonum çalıyor, gidip numaraya bakıyorum, açmıyor ve haplarıma dönüyorum, beş, altı, yedi, ardından tekrar telefon, numaraya bakıyor ve açıyorum,

“eğer öyle bişi yaparsan arkandan küfrederim” diyor bir ses, kendimi kaybettiğimin bilincine varıyorum o an, hayata geri dönüş, sesli şok tedavisi. “aldın mı hap”,
“almadım, hayır, nerdesin sen”,
“karşıyaka’dayım. sana güvenebilirim değil mi?”,
“tamam endişe etme, şu an konuşamıcam, nerdesin sen?”,
“karşıyaka”,
“tamam”,
“bak çok küfrederim sana”,
“endişelenmeye gerek yok”,
“bak kapatıcam telefonu sana güveniyorum”,
“tamam, sen nerdesin”,
“karşıyakadayım ben”,
“anlıyorum, merak etme ya, geçti”,
“söz demi”,
“tamam, sorun yok, nerdesin sen?”,
“karşıyakadayım ben”..

kafayı yemiş olmaya iyi bir örnek.. nerdesin sen. nerdesin sen. nerdesin sen.. git.. bilgisayarı aç. müzik aç. ve bekle. karşımda, elliden fazla hap yatağa saçılmış durumda, karışmış, değişik tür ve boyutlarda, düşünüyorum, yedi tane beni öldürür mü? ve sonra berbat bir uykuya dalıyorum, çünkü haplar kafamı çok güzel yapıyor.. sabaha uyanmamak dileğiyle tanrım, iyi geceler, amin.

-

hayır henüz bitmedi.. evdeyim. sabah. vantilatör açık, müzik açık. uyuyorum.. kapı çalıyor. uzun bi süre.. açmıyorum. uykumdan zorlanmadan uyanmam için her sabah uyanınca görmek isteyebileceğim gözlere sahip olmalısınız. kapı çalıyor..

“kim o”
“benim zehra”

açıyorum kapıyı, giriyor içeri, sorgusuz sualsiz, odaya giriyor.. az önce yattığım koltuğa oturuyor. “kimse yok mu” diyor,
“yok” diyorum, “gittiler, çekilmez bir adamım da ben, terk ediyor herkes, insanları kırıyor sonra da intihar etmeye kalkışıyorum, onlar da affettiğine inandırmaya kalkışıyor, oysa kimsenin kimseyi affettiği yok, ve ben blöf yapmıyorum, gerçekten edicem, biraz daha zaman tanıdım kendime”. öyle bakıyor yüzüme, anlamıyor, anlayamaz, henüz 4 yaşında zehra, karşı evde oturan bir kadının kızı, bana geliyor sık sık.. bira içtiğimi biliyor, ve bu aramızda bir sır, bir çok sırrımız var onunla, konuşuyor benimle, henüz dört yaşında, ve benimle iletişim kurabilen tek insan diyebilirim, bir zamanlar yeğenlerimden bir tanesi de bu şekildeydi, sonra büyüdü o, en azından büyüdüğünü düşünüyordu, ben ise çocuk gibiyim hâlâ.. evet, “kaç yaşındasın” demişti bana bir hatun, aşırı sarhoştuk, “23” demiştim, “küçük gösteriyorsun” demişti, “büyük göstereceğim zamanlar da olur güzelim” demiştim, “kes soytarılığı girdap hiç de komik değilsin” diye bağırmıştı, haklı olabilir.. hiç de komik değilim, alkolün payı olmalı bunda.. ama hakketti o da bunu, bana salça olmaması gerektiğini anlatmıştım ona..

“abi, maçlar başlıyormuş, gene para kaybedeceksin” diyor  zehra
“haa evet güzelim, türkiye ligi yarın akşam başlıyor” diyorum..
“bildin mi birinci gelen atları dün”
“birazını”
“babam gene sarhoş geldi eve, annemi dövdü”..  bişey diyemiyorum, 4 yaşındaki bir kız “babam annemi dövdü” diyor, ben bakıyorum, “ama sonra barıştılar”.
“hı hı”
“sen de döver miydin?”
“ne?”
“evlenince”
“ben evlenmicem, benimle evlenebilecek bir hatun göremiyorum dünya üzerinde”
“herkes evlenirmiş, büyükannem böyle dedi bana”
“herkes evleniyor evet”
“sorumu cevaplamadın abi”. çok zeki bir kız, birebir naklediyorum..
“ben daha beter bi yöntem biliyorum, dövmeme gerek kalmıyor, iki cümle kurarak kalbini morartabiliyorsun insanların” bu kez de o bişi demiyor. size demiştim, iyi bir ikili oluşturuyoruz, roads ve angels playground gibi, müzik açık hâla ve vantilatör de, ve ben halâ yanlış yazıyor olabilirim..

“bitmedi mi abi öykü?” diyor
“bitti güzelim” diyorum. ama emin değilim. sadece, kızın canı sıkıldı beni beklemekten, şimdilik bu kadarla yetinmelisiniz.. belki daha sonra devam edebilirim, bilemiyorum, beni takip edin..  arada birde hayatta mıyım diye kontrol etseniz fena olmaz. nerdesiniz siz?

..

burdayız biz, beni aldattı, beni aldattı, gerçekten beni aldattı, ve ben ona ağza alınmayacak laflar ettikten sonra komploya kurban gittim çünkü beni kandırdı, ve özür dilerim dedim, oysa oysa oysa, gerçekten özrünün reddedilmesi gereken biri varsa, o da oydu, ve ve ve, şu işe bakın ki, suçluluk psikolojisi ile birleşen kafa bulanıklığım sonucunda oluşan bir itki ile bok yoluna gidiyordum, peki ama neden? çünkü bazen, gerçek, görünenin aksine inandırılmakta yatar, yalan ise görünenin aksine, görülmeyen de saklıdır. bu kadar basit olay, şimdi herkes, herkesle, yiyişmeye devam edebilir, ben aletimi içine alıcak bir uzaylı bulmaya karar verdim.. sahi, nerdeydik biz?


 05.ağustos.2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder