14 Aralık 2019

fabrikalarda çalışırken, pek değil hiç konuşmazdım, çok çok büyük bir kesim ile.. işle ilgili durumlar hariç. çünkü ilgimi çekebilecek herhangi bir mesele hakkında pek fazla lafladıklarını işitmezdim.

okul hayatım boyunca da, içe kapanıklıktan aşırı dışa açılımlara doğru evrilen bir sürecim oldu. yani ilk okulda başlayıp, üniversiteden şutlanana kadar devam eden süreçten bahsediyorum.

ilk romanım ve ilk kitabım olan "geriye dönüşler" adlı arafımın girişinde de anlattığım gibi, bu süreç, liseden sonra hiç arkadaşsızlığa evrilip, sonrasında, üniversite bitimi, daha doğrusu ardından da askerliğin bitimi ile, kişisel bloğumdan e-zine ve fanzinler evrilen "sokakedebiyati.net" sayesinde, çok arkadaşlılığa, sıkı dostluluğa, çevreye, oto boka dönüştü.

sonrasında da, 2014 temmuz gibi girdiğim 3. psikoz sonrası 13 günlüğüne kapatıldığım manisa ruh ve sinir hastalıkları zırtapozluğundan çıktığımdan itibaren, giderek azalan çevre, etkileşim, arkadaşlar, dostluklar, ses yani, insan sesi, yanıp sönen bildirim değil, yanıp sönen ekran değil, giderek sessizliğe evrilerek, son yaptığım, (ya da son atağım olan) istanbul ankara macerası sonrası, izmir'de iyice boka sardı... her anlamda..

ürettiğin işlerden etkileşim alamıyorsan, ya da aldığını hissetmiyorsan, yayınlama zahmetine katlanmazsın. ne internet ortamında, ne de basılı çizili pijamalı işportalı e-postalı c4lü çikolatalı şulu bulu mecralarda...

insanları, ki burada söz konusu olanlar tanıdığın ve seni tanıyan ve bir zamanlar çok şey paylaştığın kişilerdir, insanları iki yılı aşkın süredir sürekli arayan sen isen ve onlar sadece arada bir veya bir işleri ya da sormak istedikleri bir şey olduğunda seni arıyorlarsa, hal hatır sormalarına dahi geri dönüş almıyorsan, sikerim telefonunu deyip uçuş modundan çıkarmazsın aleti. ama wifi lazımdır, tüm iletişimsel uygulamaları silersin (ki üç dört fasıl önceki öykümde buna benzer bir şeyden bahsetmiş olmalıyım karakterin ağzından)

dikkat çekmeye çalıştığını, ilgi çekmeye çalıştığını, şunu bunu, neyi düşüneceklerini de, onun bunun şunun, iplemeden, bu bloğa bir not düşmek için, bu metni yazarsın...

ki onuda google gibi arama motorlarının ya da sosyal medyaların botları dışında okuyan olmaz, onlar da arşivlemek için kelimeleri tarıyordur sadece...

uzun zamandır yazdıklarımı yayınlamıyorum, ender, çok ender.. uzun zamandır bastığım işlerin basım sayısını giderek azaltıyorum. en son 5 kopya bastım bir işi mesela. o kadarına bile gerek yokmuş, beleş vermeyince olamıyormuş, bunu da çözebiliyorsun çok aptal değilsen. işportada mesela..

meseleyi uzatmayacağım..durumu dramatikleştirmiş de değilim. gayet iyiyim. hep olduğu gibi yani.

ama, evden çıkmamanın, insanlarla iletişim/etkileşim kurmaya çalışmamanın, bana kendimi iyi hissettirdiğini söyleyebilirim. son beş yıldır başıma gelen tüm saçmalıkların, gelgitli ruh halimin, tamamiyle sona ereceğini anladım, bu sayede, kendi içime kapanarak.. odadaki kağıt parçalarıma, müziğime, tütünüme, hayaletlerime, masal diyarlarıma, falan filan işte..

bu blog da kendini kendi kendine imha eder belki zamanla.. orası google amcaya bağlı. diğer zabazingolar da öyle..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder