28 Ağustos 2014

kendimden feragat - part 911

kendimden feragat - part 911

uyanıyorum. ve uyanır uyanmaz bir sigara yakıyorum. öksürükle beraber çıkıyor ilk duman. birileri ölüceğimi söylerken, sigara içmemem gerektiğini bildirirken, bir doktora görünmem gerektiğini tavsiye ederken, ben bir aldanışa adanmayı tercih ediyorum, sigara dışında sarılabileceğim hiçbir şeyin kalmadığı yanılgısına.

zihnimin gerçeklikle bağlarını kestiği günden beri, yani 20 yılı aşkın süredir, düşlerle yaşıyorum. karanlık düşlerle, hayaletlerle. karartılı, gri bulutlarla kaplı gelecek görüngüleri..

kafamın üzerine çekiyorum çarşafı, çünkü sadece uyurken yalnız kalabiliyorum, uyku ruhumu teslim alınca yani…

zor zamanlar geçirdiğimi söylüyor insanlar, atladıkları kısım, zamanın giderek zorlaştığı, üstelik herkes için bu böyle... geçip gitti sanıyorlar bazen, yenileri gelmiyormuş gibi. her gelen yeni gün, bir öncekinden daha can sıkıcı. karanlık günlerin geride kaldığını sanmıştık oysa, bir zamanlar, demiştik ki, zack ile beraber, aynaya bakarken, geçip gitti moruk demiştik, kendi kendimize. çoklu kişilik bozukluğu olabilir bende, oysa çoğu insanda çok kişiliksiz bir bozukluk var.

kimseyle görüşmek istemiyor oluşumun nedeni bazı zamanlar, çekip gitme isteği, kendinden bile uzağa, bazen, kendi iç sesime bile tahammülümün olmayışı, br de üzerine hayaletler var, vızır vızır konuşan.

sadece bazen. her şey, sadece bazen iyi olabilir. bunu unuttum, es geçtim bunu, gerçeği görmekten vazgeçip, bir hayale adandım.

hiçbir şey eskisi gibi olamaz dediğimde, "geçicek" şeklinde vuku bulan dileklerinizi duyuyorum. "zorunda kalmadıkça içimden gelmeyen hiçbir şey yapmam dedim ona" cümlesinden, istediğim hiçbir şeye zaman ayıramayacak bir zamana gidiyorum, sadece biraz nefes alıp, biraz sigara içip, biraz müzik dinleyebilmek için. ama çoğunluk bunu çoktan çözmüş olmalı, geriye de başka bir sorunları kalmamış zaten. kafam tam ters işliyor, sondan başlayıp başa dönüyorum sürekli, ve bir bakıyorum, başladığım yere varmışım. çember?

anılar, rengarenk bir gökkuşağı bombası halinde flaşlarla patlıyor zihnimde. hatırlamak istemediğim her şey, kendini hatırlatmakta çok ısrarcı yaklaşıyor.

yakında ölücem ve bu konuda yanılmıyorum… yakında hepimiz ölücez. şu an yeni doğan biri bile, şansı yaver giderse, bir yüz yıl sonra ölücek. ama istemiyorum bu konuda şans ya da zaman. her an ölebilirim ve bu kendi adıma zerre umrumda olmaz, sevdiklerimin ölücek olması daha çok, korkutur beni ama, biraz şizofren bir itki ile inandığım öte taraf teskin ediyor ve burada bir cennet-cehennem paradoksu yaşamıyor algı kapılarım. "ya varsa" gibi bir olasılıktan bağımsızım, size belirsiz olarak görülen her konuda.

tek isteğim, toprak yerine kara gömülmek, ama izmire kar yağmaz ben başka bir yere çıkamam. iki önemli sorun var burada.. biri turayla diğeri yazıyla ilgili. havada dönüp dolaşıyor tercihimi belirleyecek olan para, uçarak yere düşüyor, ve tura da yazı da aynı şıkka çıkıyor. paranın benim insityatifimin dışında biri tarafından hava atılması sonrasında, yere düşmemesi, yer çekimini yenip uçması halinde, içime sinen tercih çıkacak sonuç şıkkında.

yani her şey, fazlasıyla zor dostlar. arzu edilen her şeyin çehresi, kara bir düşle kaplı. dumanlar, sisler, rüzgar, gri bulutlar, mehtaplı geceler, hava almayan ağaçlar, boşluğa açılan balkonlar, katledilmiş aşklar silsilesi. 'this empty flow’un ismini, this empty low olarak değiştiriyorum en sonunda. müzik hiç kesilmiyor odada… hiç ama. dışarıdayken de hiç kesilmiyor. uyurken de. bir saniye bile. müzik susarsa, nefes alamayacakmışım gibi endişe kapılabiliyorum da üstelik yalnızken. film izlerken bile alttan çalan bir şey oluyor, sözsüz, ağırdan.

yakında ölücem ve hiçbir şeyden bu kadar emin olmadım bugüne kadar. siz de emin olmazsanız iyi ederseniz. vücudum artık olan biteni sargılamak için kullandıklarımı kaldırmıyor. iç organlar küfür kıyamet gidiyor her sabah. üst üste içilen hissizlik korosu. bir artı birin sıfır ettiği zaman dilimleri. simetrik rakamlar ve mutlak değer çizgisinin yokluğu…

hiçbir şey anlaşılmasın diye şifreli konuştuğumu söylemişti biri, haklı olabilir kendince. kehanetler üretip parayı vursaydım keşke. ya da son model bir polisikiye aşk romanı yazıp. 

son söyleyeceğim şu, zihin ve beden arasındaki koordinasyonu sağlayan ruhun giderek rot balans ayarı bozuluyor. güç kaybı yaşanmadı. aşırı yüklenme sonrası şalter attı sadece. ve hiç kimse de gidip şalteri kaldırabilecek kadar şanslı değil. bilinçaltıma kurduğum yığınla bubi tuzağını geçip, ışıkları yakamaz kimse.

bitiriyorum. bi gün hepimiz ölücez. bu kesin. ama var daha zamanı. telaşa mahal yok. en azından benim, biraz daha var.


28.ağustos.2014 – 09:11

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder